29 Eylül 2017 Cuma

peki bugün nasil geçti..


verimli ve sıradan..
sabah uyuyakalmışım..
saati duymamışım bile..
uyandıktan 7 dakika sonra arabadaydım..
10 dakika gecikmeyle hastanede..
sekreter..
listenizi gördünüz mü dedi..
molasız.. peşpeşe..
öğlen saatinde de toplantı vardı..
öyle sürmüyor tabii.. kimi kısa kimi uzun kalıyor yanımda..
öğleden sonra bir kahve molası verebilecek kadar vakit buldum..
kahvenin yanına bir tirami su bile söyledim..
sabah ise.. kahvemi odamda içtim..

eve geldiğimde çok acıkmıştım..
avniye sokakta karşıladı beni..
ancak ponyoyu görünce.. benimle birlikte içeri girmedi..

hbç öksürüyordu..
makarna yapacaktim aslında..
onun yerine ramen yapmaya karar verdim.. çorbamsı olsun dedim..
alışılmış hareketlerin tekrarinda bir rahatlatıcılık gizli..
gün boyu şikayetler arasındaki gerçek sesi ayırıp..
onları tanılara yönlendirip..
o tanılara uygun hastalık takip ve tedavi seyri düzenlemek..
karar verememe anları..
eksik parçayı bulmak için yeni sorular bulmak..
yoruyor zihni..
üstüne trafikteki öngörülmez hareketler..

bir dönem içtiğim şarap ayrı gitmeyen bir kadın..
hayatın puzzle benzerliğini anlatmıştı..
teorisini şu anda söyle desen bilemem.. söyleyemem..
benim için.. sabır ve tutarlılıktır..
son parçaya gelip.. kutuda olmadığını farketmenin derin sinir bozuluğunu çok duydum .. yaşamadım..
ben puzzle çözerken şimdi nasıl bir parçaya gerek var diye bakmam..
bu elindeki nereye uyacak bakalım diye bakarım..
şimdi gene nerden nereye gittim..
eeeee anneeee derdi çekirdek ona söyleseydim..
sonra birleştirince de..
ne alaka derdi..

aslinda ..
yağmurdan kaçar ve egemenliğinden daraldığım birinden uzak dururken..
bir başka egemenin nasıl .. sonlara doğru artan bir ivmeyle kabalaşarak hayatimda yer edindiğini düşünüyorum sık sık..
buna nasıl hevesle izin vermiş olabileceğimi..
saime hanım derdi..
şeytan azapta gerek.. ondan olsa gerek..

ay neyse..
minicik bir puzzle kolye aldım..
tam iki koprucük kemiğimin arasındaki çukura oturuyor..
gün içinde okşuyorum..
mutlu ediyor.. o arkadaştan bağımsız..
elimdekini nereye uydururum.. yaklaşımımı derinleştiriyor..

hastanın öyküsü olur..
buzdolabındaki sebzeler..
yün parçası.. ya da fular olur..
hayata nesnelere ve sahip olduklarıma bakış açım böyle..

bu akşam..
buzdolabında..
sebze yoktu pek.. birkaç köy biberi..
kırmızı lahana..
güzel bir domates vardı..
kaju fıstık ve sarmısak.. biraz zencefil ve hep hazır bulundurduğum sebze suyu..
birleşip yemek oldu..
sos güzel olmuş nasıl yaptın.. dedi çekirdek..
hep aynı yapiyorum..
önce soğan doğruyorum..
o tavaya düşünce baska ne koysam diye başlıyorum dedim..

o soğani doğrarken avniyenin camdan içeri girme kıvranışlarını.. ben oralı olmayınca yine camin içindeki çiçeği gözüme baka baka yemesini..
camı açınca.. ponyoyu görüp girmekten vazgeçmesini..
boşu boşuna yenilen çiceğin hüznünü..
yemek üstü çay demlediğimi..
çaydan koca bir bardak alıp.. ateslenirseniz.. haber verin deyip yatağa geçtiğimi..
elena ferrantenin patikli kitabini..
gerçekten niye o kapak.. ne alaka..
alıp.. bitirdiğimi..
çayın bardakta soğuyakaldığını..
şuraya not düşeyim..
elena bu işi biliyor..

bütün aşamaları ile doğru yazmış..
okurken her kadının sinirleneceği..
birçok şey hepsi birden ya da ayrı ayrı mümkün..
bu kadar söyleyeyim..
ve otto.. benim pencere içi çiçeğimin yaprağı kadar gereksiz yaşadı yaşadıklarını..

bir tek cümle alıp çıktım kitaptan..
yaşananlarin ilmeğinden düşme tanımlamasını içeren cümleyi..
çeviri genel olarak akıcı idi..
iki majör hata vardı.. kabul edilemez hatalar..

elenanın cep telefonu devri kadınının.. nasıl da napoli üclemesi kadinları zamanından kalmaymış gibi olduğunu da düşündüm sonra..
sonra düşünemedim..
soguyan çayımın yerine yenisini alayım.. yazıyı ekleyip uyuyayım ben..

posted from Bloggeroid

1 yorum :

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Bu kitabı merak ediyorum da, "acaba gereksiz bir dejavü yaşatır mı" kaygısıyla almıyorum.
Bir cesaret alsam mı ne?

Follow my blog with Bloglovin