28 Haziran 2016 Salı

güller hakkında.. ama küçük prense dair değil.. barbaros bulvarında.. gülhane parkında değil..

barbaros bulvarına doğru ilerlerken..
alt geçide gelmeden..
yavaş ilerleyen trafikte oturuyorum..

erken ilkbahar..
sol yanda sabırsız yayalar..
karşıdan karşıya geçmek için..
intiharı göze alıp ..
fırsatı bulunca.. 
aniden gaza yüklenen sürücülerin.. 
araçlarının altında kalmasınlar diye yapılmış..
yayaların azimle üzerlerinden atladığı bariyerler var..
balkon demiri gibi şeyler..
iki yanlarında benim karışımla iki karış alanda toprak var..
benim karışım belli.. yirmi santim..
işte oralara ekilmiş sarmaşık gülleri var..
onlardan birinde oturuyorum direksiyonda..

gözüm sarmaşığa değiyor..
aslında erken ilkbahar..
saime hanımı toprağa verdiğim..
yenilenen doğanın tadını hem duygusal anlamda..
hem de her gün giderek uzayan mesai ve trafik yüzünden kaçırdığım..
yasın sevinçten..
ahh'lanmanın ayyy'lanmadan çok olduğu zaman dilimi..

o yüzden gözüm sadece değiyor..
derinlemesine işlemiyor..
petalini polenini göresim yok.. 
tadını çıkaramayacağım doğanın..

ama bu sarmaşık gül farklı..
onu görünce..
yan aynadan geride kalmış olanlara.. 
boynumu uzatıp bir de ilerde duranlara bakıyorum..
bu biraz mesafe koymuş iki yanındakilerle..
koymuş dediğime bakmayın..
ya yorulan belediye işçisi öylesine sokuşturmuş..
ya da iki yanındakiler kurumuş..
arada böyle çekilmiş diş gibi bir kaç boşluk var..
ama bunun iki yanı da boş..

gözümün değip sonra takılıp kalması..
bu sarmaşık gülün heves ve işvesinden..
üzeri pıtrak gibi beyaz gül açmış..
yaprakları pırıl pırıl yemyeşil..

bariyerin arkasından hızla bir araç slalom yaparak..
benim gittiğim yönün aksine ilerliyor..
istanbul sürücüleri komiktir..
arabalarında üçüncü dördüncü vites olduğunu anımsamak ister gibi..
önlerinde azıcık boşluk olduğunda gaza yüklenirler..
hemen ardından da frene tabii..
o yol asla onbeş yirmi metreden uzun değildir zira..

daldığım derinlerden o aracın sesi ve geçişi çıkardı beni..
hevesli ve işveli sıfatlarını düşünüp de buldum..
mağrur da değildi diğerlerinden önce davrandığı için..
gösterişli de değildi..

sadece durumunun tadını çıkarıyordu..
görecelik teorisini duymamış gibiydi..
onlar açmadı ama ben nasıl da gönendim demiyordu..
beni kimler farkediyor diye göz altından süzmüyordu..
orda öylece dallarındaki yeşilleri ve beyazları güneşe doğru uzatmış..
tadını çıkarıyordu oluşunun..
tek derdi.. eğer olsaydı..
nasıl daha iyi gelişebileceği olurdu sanki..

vay be dedim..
bir akl-ı evvel gelsin..
seni iki en yoğun en durağan trafikli üçer şerit asfaltın..
tam ortasına..
cehennem bahçesi tabir edilen..
kırk santimlik toprağımsıya eksin..
ikinci akl-ı evvel gelip de sularsa su bul..
ama böyle de geliş..
üstüne de gelişmenin tadını çıkar..

açıldı önümdeki trafik..
mecbur ayrılıyoruz sarmaşık gülden..
yan aynadan göz göze geliyoruz bir anlık..
onun benimle göz göze geldiği filan yok tabii..
tamamen benim hissiyatım..
bir rüzgar esiyor.. onun bir dalı kıpırdıyor..
tam da ben başımı hafifçe öne arkaya doğru sallayıp..
görüşürüz der gibi yaparken..
denk geliyor hareketler..
hissiyatım ondan..

ben daha mı dik oturuyorum direksiyon arkası koltuğumda..
alt geçide girerken..
biraz da gülümsüyorum sanki..

vay bee.. diyorum..
şairin dediği gibi..
tuttu bana hayatı sevdirdi..

o gün bugün..
güle yakın geçerken yavaşlıyorum..
iştihasını hiç kaybetmeden..
bazı güllerini döküp diğerlerini açarak sürdürüp durudu..
var oluşunu..
geçen hafta..
trafiği orta şeride veriyorlardı tam orda..
tüm gülleri kazıp çıkarıyordu belediye işçileri..
diplerini kabartıp..
toprağa yeni birşeyler sokuşturuyorlardı..

bakamadım benim işveli yerinde mi..
o da yerinden edilmiş mi..

ben bakamazken onları söken adam..
kimbilir neler düşünüyordur..
söktüklerinin farkında bile değildir..
emir vermişlerdir..
yapıyordur..
akşama buluşacağı.. aile.. sevgili.. evlat.. alacaklı.. kanlı.. her ne ise..
yaşamında onun için düşünülesi olan.. onu..

bilmez ki barbaros bulvarının başında..
bir beyaz gül..
atalete ve belki başka bazı gören gözlere..
nasıl hayatı sevdirir..
varlığıyla.. kendince duruşuyla..
tutar hayatı sevdirir..

küçük prens doğru söylemiş olabilir..
gülümü farklı yapan ona verdiğim emektir derken..
eksik söylemiş.. 
bazı güller hiç emek vermediğiniz halde hayatınızda farklı bir yere oturabilirler..
hevesli.. keyifli.. işveli.. ben'im diyen..
var olmanın tadını çıkaran güller..

artık barbaros bulvarında sağ şeritten gidiyorum..
gülüm orda mı..
söküldü mü bir emir kulu tarafından bilmiyorum..
ben onun orada..
hevesli duruşunu sürdürdüğünü hayalliyorum..

çünkü.. 
ben gördüm..
....
min dît.. j'ai vu.. I have seen.. ho visto...




16 Haziran 2016 Perşembe

limanı yakmak.. gemiyi beklemek.. canıtın rebeka prévert ve vircinya da kızardı.. kavram ve bağlamında..


liseler ses çıkarıp dururken ..
söz etmeden duramayacağım şeyler yaşıyorum.. canıtın ..
mordan ikrah ettirecekler..
bil yani..

yüz60 yıllık çınarımız..
notre dame de sion lisesi..
aslında bir demet menekşedir..

menekşeden yola çıkıp..
dayatma politikasına veryansın edesim var..

okulun ilk zamanlarında üniformalarda bele takılan kumaş kuşaklar..


kimin hangi sınıfta olduğunun anlaşılması için her sınıfa bir renk..
son sınıfa gelenlere de mor olsun denmiş..

mor rengin fransızcası violet..
sıfat olarak dişi  çekim hallerinden mor kemerli kızlar.. violette..
çoğul ekinden bir s ekle violettes..
mezunlar da violettes..

aynı renk bir çiçekte var..
hani kışın açan sade yapraklı menekşe..
işte o da bir simgedir..
mezunlar günlerinde..
onun da adı violette..
hepimiz menekşeyiz..
yakalara mor menekşeler takılır..


buraya kadar bişey yok..
ilerlenir.. 
mor menekşe broş yapılır..



e bu bir violette değil.. 
6 taç yapraklı bir çiçek..
mor bir çiçek..
ama hadi takılmayalım ayrıntıya..
ki ayrıntı benim işim..
çünkü ayrıntı ile yapılır hekimlik ve çünkü.. mavi yerine siyah kalemle yazana sınavda sıfır veren okul zihniyetiyle büyümüşüm..
sınavda kullanılan özel kağıt yerine başka kağıt kullanırsan sıfır..o mavi kalem hep evde kalırdı sınav günlerinde..
ve çok çektim ayrıntıya takılmamanın acısını..
ama demedik bir şey..

bu yıl plaket töreni vardı..
davetiye geldi üzerinde bir demet hercai..
sinirlendim..
çünkü..ayrıntı hatalar yüzünden nice sıkıntılar yaşamışım..
ama 160 yıllık violette menekşe olmuş sana hercai menekşe..

çok takıldım.. çok homurdandım..
mezunlar derneği ile iletişimi benden daha fazla olan bir can..
iletmiş sıkıntımı..
gelen cevap ile kan beynime sıçradı.. 
meğer ne zorluklar çekmişler..
meğer.. 
aramışlar aramışlar bulamamışlar hercai olmayan bir menekşe görseli..
hatta londrada bir kitapçıda bulmuşlar ta oralardan getirmişler.. hercaiyi..

diyorum ki..
tamam kabul edeceğim ama bari..
biz rengarenk rengahenk yaşamı simgelesin diye yaptık desinler..
başımın üzerinde..

sehven yapılmış .. diye bir açıklama versinler..
kanadımın ucunda..

ama yok..
bir dayatma bir diretme..
bir aman nolucak..
hayır aksilenicem..
çıkıp söyleneceğim de..
can'larım da var aynı törende plaket alan..
plaketi reddettim ama dostlarımı reddecek halim olamazdı..
törene gittim..
pek de eğlendim..
ama içimden atamadım ..

benim içim çok geniş..
en miniğinden en kocaman ve derinine her şeyi alıyor..

bu hafta bir haber gördüm..
biz de karanlığa arkamızı dönüyoruz.. diye..
bir gururlandım..
derken.. 
aynı haber lise mezunlar mail grubuna düştü..
"dilerim doğru değildir".. ön yazısıyla..
ne doğru olmasınmış lütfen?.
kadın öğrenci ifadesi..
esnaf baskısı ne demek..
öğrencilere giysileri yüzünden uyarılar..

laf aramızda esnaf meselesi beni de biraz şaşırttıysa da..
ben başlıkta "iel'e destekveriyoruz biz de karanlığa arkamızı dönüyoruz' sözlerinden uçuş uçuş olduğumdan..
bu sefer.. biraz ayrıntıyı kenara doğru ittirmiştim evet..

o yüzden safça..
neden dertleniyorsunuz ki..
bu durumda ses veren çocuklarımızla gurur duymamız gerekirken..
dedim..
gitmedi..
 dedim.. gitmedi.. 
bir daha dedim gitti.. ama bir cevap gelmedi..

derken okul yönetimi aracılığı ile.. 
öğrenci başkanından açıklama geldi yine mail grubuna....
bizim okulumuzda böyle şeyler yaşanmıyor..
açıklamaya tepkiler..
oh süper aman bizde olmasın da..
emindik zaten ama.... 

okul içinde böyle şeyler yaşanmaması sevindirici elbet..
ama okulun ses vermesi sevindirici hatta gurur verici olmaz mıydı.. 
ben mi gene konu dışı kaldım..

bu  yazışmalarda benim ..
//siz ve bazı whatsup grubu dostlar şaşıracaksınız ama// iki kısa  itirazım dışında..
kendilerini benden daha iyi ifade eden..
 iki kişi daha çıktı..
"okulda yaşanmayanlar sevindirici olsa da..
bizde yok diye sessiz kalmak veya yazılmış olana itiraz etmek sevindirici değil"..
diyen..

uzatmayayım..
bugün üsküdar amerikan mezunları bir açıklama yapmış..

düşündüm..
düşündüm..
o altı yapraklı çiçeği..
o davetiyedeki hercai menekşeyi kabul etmeyecektik.. dedim..

sonuç olarak..
canım cocuklarımız..
anılarımızda..
 nostaljimizde..
 şehirli modern kadınların en hasını yetiştiren bi tanecik okulumuz..
 zeval görmesin..
başka bişey istemem..
zihniyetinden uzağım ben..

 isterim..
çünkü ne demiş şair..
un seul oiseau en cage..
la liberté est en deuil..

// tek bir kuş kafeste ise..
özgürlük yas tutar//
*********
pese:
yine mahalle için için yanarken..
saç tarayan modunda gibi görünebilirim..
değilim..
ama kavram ve bağlam olarak yazının içeriği..
yangını körükleyenler hatta ihmalden yangın oluşumuna yol açan zihniyettir..
o yüzden yazıldı..

pese 2: şair prévert

peseüç..
nostalji çekici değildir..
söylenecek tek şey varsa
" hayatınızı şimdide yaşayın" dır..
bu da marylinciğimden...

pesebilmem kaç..
bizi öldüren felaketler.. cinayetler..
ölüm vehastalıklar değildir..
bizi öldüren insanların nasıl bakıp güldükleri..
ve otobüsün basamaklarına koşturduklarıdır..
demiş vircinyam woolf'um..
ya da okulların..
diye ekliyorum ben..

pese son:
kendin olma özgürlüğün var..
gerçek kendin..
şimdi ve burada..
hiçbirşey sana engel olmamalı.. der canıtın.. 

yalanmış bu pese son..
"mükemmelliyetçilik.. "idare etmez mi" zihniyetini dövmek için kullandığımız bir sopadır..
rebekam solnit'im..





12 Haziran 2016 Pazar

domates.. mas.. duvar kâğıdı.. barkod.. pazar.. ve pluton.. diğerleri de var..

bir ceviz kütüğü bulmuş..
dilimletmiş.. sevdiğim bir kadın dostum..

bir zeytin kütüğünden gelen plutonum da var..
bir başka dosttan da gelen çam kütüğü dilimi var..

penceremin önündeki minik domatesleri koparıp
âğactan limonu da ..
yarıma kesmek için ceviz dilminin üzerne koydum..
ne domatesi ne limonu ben almadım dikmedim..

sonra baktim..
mdf üzeri laminat kaplamalı ..
tezgâhı akrilik mutfağımdaki doğa parçalarına..

blr duvar kâğidı firması var..
yıllarca denizden gelen tuzlu nemli rüzgârların..
güneş ışğının yıprattığı balıkçı kulübelerinin ahşaplarına benzer..
yıpranmış solmuş eskimiş ahşapların desenını bastırmış satıyor..
insanlar bunları alip mutfak dolaplarını kaplıyorlar..
mdf üzeri plastik üzeri kağit üzeri ahşap desenli dolaplar..
toki evlerinin yepyeni daireleri..
böyle mutfaklara kavuşuyor..
farklılık yaratıyoruz derken..
hepsi birbirinin aynı mutfaklar çıkıyor ortaya..

ingilterede yol boyunca rosemaryler ekili..
kimse koparip yemiyor..
şehirli olmayı biliyorlar bilmesine de nedeni başka..
çevreye yayılan bütün kötü gazları emiyor rosemaryler..
kimse salatasindan çevre yolu geçsin istemez..
kırsalda yetişmiş rosemaryler alıyorlar marketlerden..

havası en kirli şehirlerden birinde yaşıyoruz..
pencere önünde teraslarda tüm o gazları emmiş domatesler biberler yetiştiriyoruz..
ağac dilimleri koyuyoruz peynirimizin ekmeğimizin altına..
mutfaklarımıza..

zeytinyağının..
sızması bitti şimdi ilk damla.. zeytin sütü.. filan etiketli yağlar alıyoruz..
en safına en ilkeline dönesimiz var..
barkodlu şişelerde..
soğuk sıkma yazıyor..
biz iki taş arasında ezilen zeytinlerin kokusunu..
dönen taşların gıcırtısını duyar gibi oluyoruz..
kendimizi kandırıyoruz..

en yüzde yüz pamuklari istiyoruz..
serbest gezen tavuk diyoruz..
önüne yemi sanki biz fırlatıyoruz..
hepsini hayal ediyoruz..

kocaman bir yalan..
kendi ellerimizle yok ettik.. daha az ütü isteyen kumaş.. daha kolay leke çıkaran deterjan..
daha kolay pişiren tencere..
daha kolay gemizlenen mutfak dolabı..
arayışımızla..


çünkü o balıkçı evı doğramasını sarı bezle silip geçmek öyle kolay değil..
fırçalaman gerek epeyi dirsek yağı gerek..

tamam mantığı anlıyorum da..
zaman kazanmak..
o kazandığımız zamanlarda ne üretiyoruz..
insan ilişkisi.. okuma saatleri.. yardim faaliyetleri evde örülmüs dikilmiş giysiler..
ne ..

yok..
o saatlerden genel olarak..
teve karşısında öldürülen saatler..
sağduyular.. ahlâk ve vicdan elde ettik..
zombilere dönüstük..
epidemilere açık zombilere..

kürk mantolu madonna epidemisi..
krtlar vadisi ya da kısmetse olur epidemisi..
emaye epidemisi.. puantiye epidemisi.. doğal gıda epidemisi..
kinoa ve mas fasulyesi.. ve kolesterol versus kalsiyum epidemisi..

Haa..
mas fasulyesi hasladim evet aksama piyazını yapacağım..
o duvar kâğıdını tam sipariş ediyordum durdurdum kendimi..
başım ağrıyor zaten..
huysuzum biraz..


Follow my blog with Bloglovin