28 Mayıs 2016 Cumartesi

ağaçlar ve dokunulası olanlar..


'bana gururlu şeyler söyle..
mutlu hikayeler..
huzurlu güzellikler..
umudu anlat..
inancı'
demiş füruğ ferruhzad..

bu yazı..
bir haftadan da eski..
taslakta duruyor girişi..
altta bahsedeceğim banyan ağaçlarının bana bir diyecekleri var gibi gelmişti ..
yazmaya başladığımda..
cümle kaldı ama..
silindi demek istedikleri..
blog yazıları da rüyalar gibi hemen kaleme klavyeye almazsan..
silikleşip siliniyorlar..

bugünse ağaçtan dolayı insanlaştığımız gün..
o yüzden yine bir ağaç fotosuyla füruğ üst üste pekişince..
dedim bunları banyan ağacıyla birleştir..
ekmek ağacından da söz et..
ya da etmesen de olur..

ağaçların bir şeyler anlatası var bana bir kaç haftadır..
kulak ver..

******

tehditkar adam bir ağacın arkasına doğru yürüdü..
dedektif ağacın arkasına koştu..
ve ağacı gördüm..
kökü dışarda..
beynimde çınlamaya başladı..
hawaideki kökü dışarda ağaçlar..
gugl'anıma sormak istiyorum..
ama gerilim var dizide..
bırakamıyorum..
beynimde kalıyor..

hawaide kökü dışarda ağaçlar var..

soru cümlesi ne zaman anlatı cümlesine dönüştü bilmiyorum..
hawai'de kökü dışarda ağaçlar var..
ama dönüştü ve hatta ilerledi..
hawai'de kökü dışarda ağaçlar var..
bu kökler kuru kıvrımlı..
birbirinden birkaç adım mesafedeler..
ve yukarıda bir yerde birleşip ağacı oluşturuyorlar..
sadece göz seviyene baksan kurumuş kalmış bitkiler arasında gibisin..


aralarında serin bir gölge.. 
sanki bir tören alanı bir kabile toplanma yeri..
banyan ağacı.. dedi gugl'anım..
incir ağacının uzak akrabası..
hindistan asıllı..

peki banyan ağacı değil miydi..
altında yaşlı bilgenin oturup kabilenin çocuklarına masallar anlattığı ağaç..
okuduğum bir kitapta..
yok o bir baobap ağacıydı..
küçük prensin başının derdi olan ağaçlar afrikada hayat kurtarır gölgesiyle..


norveçte bir dostum..
oslo botanik bahçesine gitmiş..
nefis bir ağaç fotoğrafı koymuş feysinin bukuna..
mendil ağacı..


hemen aradım..
istanbulda sadece Atatürk arboretumunda varmış..
mendil ağacının tohumdan yetişmesi mümkün..
ancak 10-20 yaşına gelince çiçek veriyor..
ve arboretumda yere düşmüş tohumları bile toplamak yasak..
tohumu neden ekeriz.. geleceği hayallememizi sağlar..
neden yasaklarız tohum toplanmasını..
arboretuma sorarsan bizim için bin çeşit ağacı..
binbir zahmetle bir araya getirmişler.. alıp üretemezmişiz..

oysa mendil ağacı bize çok yakışırdı..
gözü yaşlıyız olduk olası..

manolyanın da konuşulası varmış..
çıkageldi sürpriz yaptı..

manolya ağaçları hep hayatımda olmuştu..
ama tohumlarını ilk bir kaç yıl önce farketmiştim..
kıpkırmızı fasulyeler gibi..
mücevherler gibiydiler..
saray hanedanı pek düşkünmüş bu ağaca..
estetik dışında bir işe yaramaz diye mi..
en azından estetik..
göz yarası değil..

işyerimin bahçesinde de var bir manolya..
dün yağmur fırtına derken çiçek yaprakları dökülmüş..
poliklinikten odama geldiğimde..
masamın üzerinde üç yaprak vardı..
üzerlerinde yağmur damlaları..
sanki sentetik.. etli yapraklar..
bir çalışanım meraklı ben gibi bitkilere..
kesin odur getiren..

bu sabah kararmışlardı..
manolya dokununca kararan çiçeklerdendir..

"dokunmak sana..
gözlerle dokunmak gözlerine..
sözlerle dokunmak sözlerine..

sevmek seni..
ama bir avcının avını sevmesi gibi değil..
acımasızca..*" dedirtesi çiçeklerdendir..

ama ağacı savunanlara avcılar gibi dokunuldu da..
utancımızdan yerin dibine giresimiz var..
ama giremiyoruz..
yere yerleştirdik diye onları...

* can yücel..
denize çocuk diyen şairdir..

Follow my blog with Bloglovin