31 Aralık 2016 Cumartesi

Bu gecen yılın özeti olsun... ne yapacak listesi.. ne ben yaptım özeti olmayan son blog yazısı..

Düzenli bir kadin olmadim hiç..
Düzenli bir blogcu da..
Ama bu yıl bir yılin son günü yazısı koyasım var..

Bu yıl çok ve güzel okudum..
Sanki hep ömür boyu hatırlanacak kitaplar seçmışim..
Bir öyle cok ve güzel kitaplar yığını da beklemede..

Bu yıl kendimce ilk kez çok ve uzun tatiller yaptım..
Bayramları ilk kez önceden bilip tatilleri onların yanına..
Yöresine serptim..

Datça'da ilk kez..
Saime hanım değil..
Çekirdeğin ev sahipliğini hissettim..

Armutluyu arındırdım..
Tadını çıkardım.. kışının.. ilk ve sonbaharının..

Günübirlik kırklareline gidip döndüm..
Mazeret üretmeden..

Bu sene ilk kez..
Çekirdek gece dışardayken uyudum..

Bu sene çok üzüldüm.. kahroldum.. yaşananlara..
Genclere akademisyenlere yazarlara.. gazetecilere..
Sur'a cizre'ye nusaybin'e ankara'ya.. 
Gencecik erlere.. polis memurlarina.. 
Annelere babalara.. kızını soğutucuda saklayanlara..
Kızını çizmesinden tanıyanlara..
Annesini asfaltta yatarken yedi gün camdan bakanlara..

Bu sene bir deyişimi değiştirdim..
Iki darbe bir muhtira gördüm yerine..
Iki darbe bir muhtıra birkalkışma yaşadım diyebileceğim..artık..

Bu sene de insan olup insan kalmaya..
Kadın dayanışmasına..
Çocuk haklarına sahip çıkmaya..
Gidip görmediğim yerlere kitap olup sevgi olup sınav harcı olup yetişmeyi başardım..

Dostlara aileye vakit ayırabilecek..
Şu yıllardır beklenen öykü kitabı yerine romanımsımın ilk bölümünü yazmak son günlerine sığıştı yılın..

Vejetaryen oldum peynir ve yumurta yiyen cinsinden..

Erbane edindim.. çalmaya başladım..
Ana mayalar ürettim..
Ekmekler çiçek reçelleri yaptım bu sene..

Bloğu terketmedim..
Facebooktaki atalet sayfam kapandı.. 
Yenisini açtım farklı adreste.. 

Yine yeni ve doğal şeyler yaşaması.. dostu.. sohbeti sevgi ve dayanışması çok..
Üzüntüsü.. çaresizliği ve yabancılığı az bir yıl olsun ikibinonyedi.....

7 Aralık 2016 Çarşamba

Sifa niyetine.. büyü niyetine.. zen niyetine....

Yekta kopan zarif davranışlı.. kibar bir insan..
Dili de bu özellikleri gibi..

Sakın Oraya Gitme.. bir yekta kopan kitabı..
Beni benden alan ise..
Ilk öykü..
Samodey..

Yası kemâli delmiş geçmiş bir kız evlât olarak..
Halâ mader işuularımı atlamadıysam..
Bunda saime hanımın payı çok elbette..
O bir annesizbabasız didaktik kadın olarak..
Düşüne taşına bu kadar yaptı biliyorum da..

Yekta kopan'ın satır aralarından taşanlar..
Ve bende uyandırdığı duygular..
Ve bir çok hasta yakını kız evlatta gözlediklerim..

Buluştu ve irdelenmek üzere şu satırlar düştü kalemimden kağıda..

Aslında annelerle de diğer insanlarla olduğu gibi..
Güzel ve kötü anlar geçirilir..
Anılar oluşur..
Ama annesiz kalındığında hep bir hakkını elde edememişlik..
Alacaklılık hali..
Hepbir sorulamamışlardan doğan öfke..
Hep bir huysuz susuzluk hali..
Onlar gideli çok olsa da..
Bu etkin bir iliski olarak sürüyor..
Ne ki bir taraf artık katılmıyor..
Sessiz ve eleştiren izleyici rolüne bürünüp kalıyor..

Kitabı tamamlarken.. 
Hala öyküleri romanlar kadar sevmediğimi farkettim..
Yazarları sevdiğim için onların öykülerini de okuyorum..
Ama ben roman insanıyım..
Çocuk sayılacak yaşta cemal beyin klasik müzik tutkusu sayesinde..
Opera operetgezdiğim zamanlardan birinde..
Azra gün.. ki ilk genç zayıf sopranolarımızdandır..
Yanında bir yine genç ve saçları dökülmemiş tenor ile..
Son selam için perde açildığında..
Sohbet ederken yakalandığında seyirciye..
Ordaydım..
Ve onların o hali.. oyun bitse de.. oyuncunun hayatının bitmediğini ilk algıladığım..
Ve sırf bu yüzden sahne insanı olma arzusu duyduğum andır..

İşte öykü de böyle..
Sonra ne oldu .. bilmek istiyorum..
Şüphesiz öykü karakterinin yaşadıkları sürüyor..
Ama biz bilemiyoruz..
Aniden varlığımız farkedilmiş ve perde kapanmış.. kapı örtülmüş..
Sesler fısıltıya dönmüş..
Dışlanmışız..

Roman insanıyım ben..
Uzun soluklu uzun tahammüllü..
Uzun blog yazılı..
Uzun anlatan kadın..

Pese..
Can verelim mi inadına.. mayaya bile olsa..
Bir çay bardağı un..
1 çaybardağı kepekli un..
1 buçuk çaybardagı içme suyu..
Deterjan kalıntısız temiz (kaynar sudan geçirilmiş) kavanozda topak kalmayacak şekilde karıştırılır..
Üzerine temiz bir bez kapatılır..
Ne sıcak ne soğuk karanlık bir yerde saklanır..
Dün akşam yaptım..
Her akşam kabarcık kontrolü ve mayayı besleme görevi dısında bir ağırlığı yok.. varsanız.. başlayın..

6 Aralık 2016 Salı

Uç günlük günlükler... burdan devam ederim sanirimlar..

Feysimin buku sayesinde..
Son yıllarda aralık ayında yılbası süsleri kadar..
Kitaplık fotografı paylaştığımi farkettim..

Demek yılbaşı süslerinden önce elim bir kitaplığa gidiyor..
Ne niyetler gömmüşüm sayfalara..
Çoğu hala gerçekleştirilmemiş..
Çok niyet de olasılık daraltıyor demek..

Cuma akşamı..
Çekirdek ve hbç armutluya gittiler..
Gitmeden önce hbç ve 3 arkadaşı geldiler..
Yoktan yemek yarattım...
Doyurdum çocukları..
Bu sürpriz gelenler neden hep fare düşse başı yarılırken gelirler..

Bana kocaman bir yapılacaklar listesi bıraktı çekirdek..
Ben ne yaptım..
Zor bir haftanin kısacık hafta sonunda..
Bildiniz..
Kanape dizi örgü..
Ama her ayaga kalktığımda bir adet listede olmayan iş çıkardım kendime..
Misal.. 
Tabakları eledim..
Misal..
Çekmece kulplarının vidalarını sıkıştırdım..
Çirkin bir patates soğan dolabı getirilince eve.. 
Aynur'un hemen sokup kenara attığı metal patates soğanlığı yeniden kurdum..
Çam dalları budayıp atmışlardı yol kenarına..
Onlardan almıştım.. yıkayıp kuruttum..

Okudum biraz..
Elemantary'nin 20 bölümünü izledim hafta sonu boyunca..
Bitmemis kazağı bitirdim..

Dönüyoruz mesajı geldi.. ve..
Çukulatalı kek yapar mısın.. isteği..
İyi yolculuklar dilerim cevabı gitti..
Keki yaptım..

Döndüler..
Buzdolabındaki patatesli böreği verdim..
Çekirdeği bırakıp gittiler...
Pazartesi bir deliler boşandı günü idi..
Acil ile aceleyi karıştıran insanlarla yaşamak zor...
Bugün halâ delileri toplamamışlar..
Bi de çıkar dünyası diyeyim..
Prensip filan tanımıyor..

Bugün dolap doldu.. yemekler tamam...
Kimse gelmez bak.. hatta evdeki de rejime girer kesin...

Napıyorum..
Ekşi maya başlattım....
Çekirdeğe transparan kazak örüyorum..
Yekta kopan okuyorum.. o yarına..
Resmen düz kağıda not aldım.. sayfa arasına gizledim..

Neye deliriyorum..
Toplumun giderek daha vahşi olmasına..
Buna isyan edenlerin her gün daha çok isyan etmelerine...

Pese...
Bu bir geçiş döneminin geçiş yazısı..
Yoksa naaptım ne ettim yazısı değil...
O yüzden şu notu da ekleyeyim..
İçimde bir saat var.. alışkanlıkları tık tık zamanlayan..
Sesi giderek duyulmaz oluyor..
Güzel değil mi..
Güzel bence.....

2 Aralık 2016 Cuma

Bazenler.. zor olsa da'lar.. puhu kuşları hakkında

Derler ya..
Sen plan yap ki kibele eğlensin..
Her gün bloğa not düşmek.. her gün ufak bir düzeni toplamak..
Bunun bile lüks oldugu zamanlar oluşabilir.. hatta oluşur illâ ki..

Yalana yalana kıvanç izledik dün..
Çekirdekle beraber..
Yalanımız yok.. kıvanç girsin bi köşeden çıksın diğerinden yetiyor bize..
Dizinin konusu geleneksel..
Sadece ana kadın karakterin neden odasına çekildiğinde yapacak işi yok..
Kukumav gibi..
Düşünmekten başka.. 
Onu eleştirdik.. 
bi de yatağının kenarına oturuyor düşünmek için..
Hiç sevmem dedim..
Niye dedi..
Acaip konforsuzdur.. o kenar çöker.. popon kayıp yere düşüverecekmişsin gibi olur..
Bi de sırt dayama yeri yok..
Kaygan zeminde düşunmeler bana göre değil..
İlle oturacaksam düşünmelik..
İki adım fazla atar gidip koltukta otururum..

Ben depresyondaysam çökerim kenara.. dedi..
Bir de anlık otururum bazen..

Başka eleştirimiz yok..
Düşündü de düşundu hatun..
En son yatakta yine düşünüyordu..
Ama güzel bisey giymiş dedim..
Evet dedi.. 
Askısında ince bi desen vardı.. önünde ince bi dantel..
Açsaydi da tam göreydik.. olmadı..

Sonra yekta kopan'ın kitabını alıp yattım..
Sakın gitme diyor ya .. ilk birkaç sayfayı mutfakta ..
Döktüğüm bir koca bardak portakal suyunu sildikten..
Kırdığım bardağın camlarını topladıktan sonra.. 
Okumaya başladım..
Yıllarca okul servisi beklediğim..
Son zamanlarda eve gelecek olan çocuksu gecenin geç saatlerinde beklediğim mutfak benim için..
Bayağı okuma yazma kahve sigara whatsup sohbeti..
Telefon sohbeti merkezi haline geldi..
Yapacak bir işim varsa doğru mutfağa yollanıyorum..
İş dediğimde kastettiğim yemek pişirmek degil..

Yatak örtüsünü açana kadar.. elektrik kesildi.. 
El yordamıyla diş .. saç fırçalama.. geceliklenme ve yatma..
Geldi elektrik.. ama uyku da geldi..

Sabaha karşı uyanıyorum bu ara..
Sonra dalamıyorum bir süre..
Dalınca da saati kaçırıyorum..
Koş koş işe yetiş..

İşte bugün..
Gençler bilmez.. cıva gibi derdik biz eskiden..
Herkes öyleydi..
Bir hasta enfeksiyonu tedavi edilmiş gelirken diğeri ayni araçla gönderildi..
Ben kime ne yapılmayacak diye sorumluya söyleyene kadar az kalsın yapılmaya götürülüyordu o iş veya kişi..
Bir ara bunaldım bayağı..
Eş zamanlı vermem gereken komut ve açıklamaların hepsi eşit ağırlıklıydı..

Böyle zamanlarda herkesi olduğu şekilde dondurmak istiyorum..
Sonra sırayla her birinin omzuna dokunup uyandırıp..neyi nasıl yapacağını söyleyip..
Gidip diğerinin omzuna dokunup uyandırmak..
Belki herkes donukken huzurla bir kahve içerim.. kimbilir..

Siz farkında değilsiniz ama bazı ilaçlar piyasadan kaybolmaya başladı..
Hammaddesi ithal bazı ilaçlar yükselen dövizden zarar gördü..
İlacin etiket fiyati değişmedi ama maliyeti arttı..
Vahşi kapitalizm size acır da zararına ilaç üretir mi sizce..
Doksanlarda surşarj yöntemi vardi her eczacının elinde kaşe sabah akşam depo fiyatı takip edip ilaç fiyatı düzenlerdi..
Depo bugün sabah sattığı fiyatı akşama arttırır..
E eczacı naapsın..
Bugün aldığı üç ilacı satınca yarın üç ilaç alamıyor depodan..

O günler gelecek mi yine..
Soba üstü kestane kadar eğlendirir mi nostaljimizi..

Bugün yapmayı planladığım hiç bir şeyi yapamadım..
Ama aklımda bile olmayanlarla uğraştım gün boyu..

Dün ekşi maya başlatacaktım o da yalan oldu..
Kepekli unum yokmuş ki..

Siz de un ve kepekli un.. bir kavanoz ve tahta kaşık hazır edin..
Bir ekşi maya kabilesi yaratalım..
Evde can üretmek iyi gelir belki hepimize...

Çekirdek bana uzuun bir iş listesi verip hafta sonu tatiline gitti..

Akşam için bir kanapede konuşlanma ümidim var.. en enerji harcatmayanından..

Şimdilik böyle......

1 Aralık 2016 Perşembe

Ekşi maya.. maraton..çukulata..aralık ve diğerleri...

Sabah geldigimde masamin üzerinde bir kırmızı kalp çukulata..
Öyküsü var..
Cumartesi çekirdek ve arkadaşı ile bazı yılbaşı alışverişlleri yaptık..
Kendime gereksiz birşey almış bulundum..
Seramik..
15e15 kare...
Alt kısmı beyaz.. örgü gibi..
Üstte sapı var kırmızı fiyonklu üzeri beyaz puanlı..
İçine noel renklerinde şekerlemeler..
Yılbaşı kurabiyeleri hayal ettim..
Yine olmayan.. hayalini kurduğum günlük yaşama bir aksesuar almış oldum..
Sanırsın evdeyim.. gün boyu gelene gidene ikram..
Alakası yok..
O zaman aldım bu sepetsi seramiği..
Hemşire bankosuna getirdim..
İçini burda dolduralım diye..
Ertesi gün..
Nasıl gereksiz bir tantanalı iş günüyse..
Büyükten küçüge hepimiz kızdıysak..
Atom karınca isimli..
En çok mesleğini önemsemesini sevdiğim hemşirem..
Sepet için alıp getirdiği cuķulatalrı ikram etmeye fırsat bulamadı..
Dün.. ee cezalı mıyız dedim..
Yıyemeyecek miyiz onları..
Sormayın dedi şaşkınca eve götürmüşüm..
Orda unutup da geldim bugün..
Ve bu sabah..
Kalp şeklinde çukulatam masada bu notla beni bekliyordu..



 bir program dahilinde calışmak..
benim işim..
ama profesyonel hayatımın birçok özelligini günlük yaşamıma katabildiğim halde..
program dahilinde özel yaşamı asla başaramadım..

o yüzden niyetler.. istek dilek ve kararlar..
genellikle hep öyle..
kendi hallerinde kalırlar..
bir ekşi maya gibi.. kabarıp taşmazlar..
yok haksızlık etmiyorum kendime..
bir başlayınca durdurulabililiğim yok ..
o belli..
ancak yaptıklarım yapmayı dilediklerimin çok azı..

Daha önce de bir kez böyle bir ayda yapılmamışları yapmak kudurukluğu yasamıştım..
Bu seferki biraz farklı..

misal artik takvim kullanmayı ögrenmeliyim...
Önümüzdeki üç hafta her buluşmayi takvime not edecegim...

Yaşamımda bazı değişiklikler için adım attım..
Bunlar beni duygusal olarak bazen zorluyor..
Çünkü konfot alanım olan alışkanlıklardan çıktım..
Bilinmeyen dolayısızla güvensiz alana yelken açtım..
Yolu kaydedesim var..

Hergünü yazsam ya dedim..
Not edecek bir duygu yaşamadığım günler de bu sürece dair olacak..
Misal..

Biri de her gün blogu yazmak olsun...
Misal bu akşam bu niyeti kayıt altına alayım..
Ki o duygu defterini yazdım mı bilesiniz..
Misal yine bitmemis elişleri.. 
Programlar ve listeler..
Ve kontrol edemedigim günlük yaşam.. 
Artık benim kontrolüme girsin..
Zıra hiç tamamen kendi kontrolümde zamanlarım olmadı benim..
Saime hanımla yaşarken onun deger etik saygı kalıpları..
çb ile birlikteyken onun..
Çocuksla beraberken onların önceliklerini başıma taç ettim.. etmişim...
Dogrusu budur diye inanırım..
Çunku..
Bir kolay uyum gösteririm..
İki kolay vazgeçerim..
Üç.. kişi önemlidir bende.. kendimi dayatmak değil...
Velev dayatsam. elde ettiğim.. keyif vermez.. değerli olmaz..
Dört.. bana kalan zamanlar moladır..
Ekşi maya gibi kabarma.. hiç bir şey üretmeme keyfidir..
Tam kendime geldiğimde mola biter..
Bir baskasının istek dilek gereksinimine koşma vakti gelir..
Yaşam dediğimiz şeyin tanımı bu olsa gerek..
Ama süresiz mayalanmak olmayacağından..
Kendimi bir sadeleştirip .. düzene koymalıyım...
Hep yaptığın şey atalet..
Değil..
Bu sefer sonrasında başkasının maratonu olmayacak...

Böyleyken böyle blog..
Umduğumu mu bulurum..
Bulduğumdan nefret mi ederim bilmem.. amaaaa..

Yazının sübliminali ekşi maya..
Misal..
Bu akşam yapılacak..

Yine bir aralık iyi niyetini..
Gerçeğe dönüştürme zamanidir..
Not..pese.. ne dersen..
Eski ruhu yok yazılarımın.. sanki..
Yazdıkça gelir mi..
Yoksa artık bir daha o ruh oluşmaz mı..
Zamana bırakıyorum..
Onu da ..
Ekşi maya dediğinin oluşması günler aliyor hem..



24 Ekim 2016 Pazartesi

pembe anı defteri ve orta okul halleri...




insan herşeyi herkese anlatamıyor..
bazen en yakınına bile..
en azından en yakını olduğunu sandığına..

kimsenin vakti yok demiş ya şair..
ne ince şeylere.. ne anılara..

çocukken keşke halamı daha çok dinleseymişim diye düşünmüştüm ..
halamın ölümünden sonra.. 
aile öyküsündeki boşlukları doldurmaya çalışırken..

hafızaya kalırsa iş zor zaten..
misal aynı çocukluk öyküsünü bin kere dinlemişimdir de..
27 yıllık çb'nin.. yine de tam anlatamam..

"evliliğin en kötü yanı aynı şeyi üstüste defalarca dinlemekmiş"..
diyor atalet demişti abisine bir şey anlatırken..
gerçekten o anlatırken yaptığı değişiklikleri fark ederdim ben..

kendini anlatmaya meraklıdır bazı insanlar..
ben de elbette..
ama bazı çocukluk anılarımı..
çb bilmiyor.. çocuks bilmiyor..
blog biliyor..
çocuks henüz.. "olsaydı da dinleseydik" keşkeleme yaş grubunda değil belki..
ama senin çocukluğunu bilmeyen.. çocuksun babası..
nerde neden neye nasıl izin verdiğini.. 
tahammül ettiğini..
anlayamaz ki..

eskiden anlık kayıtlar tutardım değil mi..
evden diyaloglar not ederdim..

ama işte bazı diyaloglar..
gelmiyor ne bloğa ne feyse..
bir kez dökülesi olmuştum..
aman deyim pişman olacağın şeyler yazma mealinde meyller .. 
yorumlar almıştım misal..

neden..
ben biliyorum yaşadıklarımı..
bana bunu reva gören biliyor..
neden herkes bilmesin..
sonrasında verdiğim tepkileri..
kararları..
o yaşadığımın aydınlığında okusun..
insan başkalarının yaşadığı kötü olayları öğrenmek istemiyor..
its tuuu komplikeyted deyip geçelim istiyorlar..

feys aslında blogdan rol çaldı..
anlık yazıyoruz.. yayınlıyoruz..
ama yutuyor kendince..
hepsini göstermiyor işte..
halamın anlattıklarını not alsaymışım keşkeden..
feys yerine bloğa yazsaymışım keşkeye..

oysa blog..
ayrıntı ayrıntı.. veriyor..
kim demiş.. ne olmuş.. 
ne çok değiştik diyebiliyorsun..
hiç değişmemişiz diyebiliyorsun..
kendine kabullendirmek istediğin olay ve durumların..
bazılarının ne önemsiz.. 
bazılarının bugün yaşadığın ve hoşlanmadıklarının temel taşı olduğunu..
doğal süreçte gelişip değiştiğini..
ya da kendine zorla giydirdiğin.. 
zaten eğreti duran davranışın..
bugün nasıl da ateşten gömlek olduğunu..

blog yorum bırakılabilen bir yer olmasına karşın..
sosyal medya kadar..
kabalığın.. çok bilmişliğin.. 
ve ego sergilenmesinin tavan yaptığı bir yer değildi..
içerik yazıyı ekleyenin genel hatlarından çok uzağa taşınamazdı..
"doğal insanları sadece akıllı ve eğitimli iseler severim..
orman kaçkını gibi insanlar var.. neymiş.. doğalmış.. nesini seveyim.."
açılımında bir tepki okumuştum bir sosyal medya ortamında..
tamamen aynı fikirdeyim..

orta okulda çok kısa bir süre dışında..
hiç anı defteri yazamadım ben..
annemin çok kızdığı bir şey yapmışım..
harçlığımdan ayrı..
haftada bir 45lik..
ayda bir 33lük fransızca plak alma hakkım vardı o zamanlar..

yazmışım deftere..
"dinlemedi bile"
"şimdi plak parası da vermez.." diye..
o zaman anneme de anlatamamış olsam da..
yaptığım şeyin kendimce makul bir nedeni varmış olsa gerek .. 
ama o dinlememiş..
suçu bu..

ertesi gün kısacık bir not düşmüşüm..
"hala küs bana.. ama plak parası verdi.." diye..
çok utanmış olsam gerek..
o plak hak değil.. 
ödül değil.. katmerli ceza gibi gelmiş olsa gerek..
bugün olduğum kişi.. öyle hisseder çünkü..
temeli çocuklukta yatıyor olsa gerek..

bunu yaşadığımı anımsamıyorum..
ama o defter.. 
bir iki sayfası hariç bomboş defter..
pembe ve kilitsiz ve elbette annemin armağanı..
yıllarca atamadığım.. oradan oraya gezdirdiğim.. 
sonunda yok ettiğim defter sayesinde.. 
her okuduğumda öğrenip .. 
sonra unuttuğum anı sayesinde..
anı defterinin.. günlüğüm önemini kabulleniyorum..

buna rağmen anılarımın el yazısıyla kaydını tutamamamı.. 
disiplinsizliğime verelim geçelim..

gerçi bir kez tuttum..
inanılmaz derecede disiplinli..
blogta "aman yazma" dediklerini bir deftere yazdım.. 
onun da bir öyküsü var yarın mı anlatsam..

bloğa dönersek.. 
yazdıklarıma anında tepki..
cevap.. benzer konularda yorum yazanlar sayesinde..
hem anı defteri hem gelişim hocası gibiydi..

pembe defteri yazan kızın dayanılmaz yalnızlığı.. 
herkesin ötegeçtiği...

bu pembe defteri.. misal.. 
yine blog bilecek ve onu okuyanlar..
ama çocuks ve çb bilmeyecek..

annemin akla karayı karıştırmamış bir kadın olduğunu..
bu yüzden topyekun cezanın naturamda olmadığını..
hatam varsa onun nedenlerinin onu/beni ilgilendirmediğini..
hataları varsa nedenini dinlemeye çok önem verdiğimi..
hatamı içselleştirip düzeltmenin kendi sorumluluğum olduğunu..
ve benim bu sorumluluğu çok ciddiye aldığımı..
ama başka insanlara hatayı geri çevirmenin ve tekrarlamamanın..
daha hafif yöntemlerini öğretmeye çalıştığımı..
asalım keselim herşeyi yasaklayalımla.. 
aman boşver..
arasında çok farklı ve dereceli tavırlar olduğunu..

karşımdakiyle uyum içinde olmayınca..
bir çok sorunun doğuverdiğini..
bu nedenle anksiyete geliştirdiğimi..
anksiyete nedeniyle yanlış şeyler yaptığımı..
sonrasında onlar öfkelenirken..
benim yine anksiyete hissettiğimi..

bunları bilmeyecek..
blog bilecek..
ailem bilmeyecek... 


pese..
her okuduğumda içimi biliyormuşçasına gülten akın..

ilk yaz şiiri..
"Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya"..

"Bir gün birileri öte geçelerden
Islık çalar yanıt veririz"...





20 Ekim 2016 Perşembe

kitaplar kahramanlar kurgular.. bir ada.. ve bir taşra.. doyuran okumalar...

uzun zamandır..
bir kitabı kapatıp..
hemen bloğun başına koşmamıştım..
benim mantığım insan ilişkilerine çalışır da..
duygularımı tetikleyen kitaplara karşı çalışmaz..

o yüzden içimi ağırlaştıran..
uçuş uçuş yapan..
üreticiliğimi kışkırtan kitaplardan söz etmek için..
mantık süresi kullanmam..
hemen olmalı..

saime hanım canım.. iyi dayanırdı bana.. işinin arasında.. uykusundan uyandırmacasına okuduğu pasajı ona anlatan kızına..
zamanla da blog üstlendi..

peşpeşe iki kitap..
yüreğimin köşesini dağladılar..
biliyorum bu kitaplar..
her zaman bahsedeceklerim arasına yerleştiler..

körburun'u şu an elimden bıraktım..
elimde ağırlığını hissediyorum daha..
hikmet hükümenoğlu..
en sevdiğim yazarlar arasına yerleşti..
dili kullanımı..
kurguyu dizişi..
karakterler..
ve günümüzde canımı acıtan herşeyin geçmişte de ben gibilerin canını nasıl acıttığını..
dizmiş.. yazmış..
elden bırakılmayacak..
bitirmeye kıyılamayacak bir roman çıkarmış..

hasan ali topbaş..
kuşlar yasına gider'de..
aynı şekilde tamamen farklı bir konuyu..
sakin bir baba oğul ilişkisini..
içine arasına..
kasaba yaşantısını..
ülküleri sevgiyi ve vefayı.. kata kata kaleme almış..
tadı damakta kalan..
bitmeseydi dedirten bir roman yazmış..

insanın içi yaşananlara ezilirken bir yandan da ısıtan kaç öykü kurgulanır ki ..

en son ne zaman bu tarif dahi edemediğim duyguyu yaşadım bir kitabı okurken..
sanırım dünya ağrısı ile..

ille bir isim koymam gerekse..
bu tür romanların üzerimde yaptığı etkiye..
doyuran okumalar derdim..

biri ada.. diğeri taşranın ıssız ve aynı anda kalabalık..
dünyasını önümüze koyuveriyor..
iki kitap üstüste..
gözlerimde buğu..
yüreğimde ağırlık..
ama beynimde mutluluk yeşertmeyi başardılar..
her iki yazara da..
son haftamda yanımda oldukları için..
teşekkür edesim vardı..

ettim...

2 Ekim 2016 Pazar

taş çorbası.. aşure.. elma. . yılbaşları.. yer diğerleri..

Zamanın birinde uzun yıllar süren savaş sonrası..
askerin biri yürüyerek evine dönüyormuş ..
Birden ayağını yoldaki bir taşa çarpmış ..
Canı yanınca öfkeyle bir de tekme atmış taşa..
Canı daha çok yanmış ..
Bu sana ders olsun demiş kendi kendine ..
Taşı alıp heybesine koymuş .. unutmamak için..

Sonunda aç.. üşümüş.. yorgun..
bir köye varmış..
Köylüler.. meydanda elin etrafına toplanmışlar..
Cepheden.. geçtiği yerlerden haber sormuşlar..
Sonra da işte evlerimiz işte meydan ateşi ..
Isın.. uyu .. ama yemek dersen.. o yok.. bize bile yok demişler..

delikanlı " yaparız" dediyse..
"hiç bir şeyimiz yok ..
kilerler ambarlar bomboş.. hep yağmalandı buralar.. "demiş köylüler..

Siz hele kazana bir su koyun..
Bende bir sihirli taş var..
Onun çorbası hepimizi doyurur ..

Şaşıran ve pek inanmayan köylüler
Yine de suyu kazana kazanı ateşe koymuşlar .. Bir de koca kepçe

Su kaynamaya başlayınca heybesinden taşı çıkarıp kazana atıvermiş..
Karştırmış .. Sonra biraz tadına bakmış..
Çok güzel.. ama bir de patates olacaktı..
daha da güzel olacaktı..
bende iki üç tane vardı sanırım ' demiş biri gidip getirmiş..
Karıştırmış bizim asker .. yine tadına bakmış..
'mükemmel.. iki de soğan olsaydı daha da iyi olurdu' demiş..
Neyse ki köylünün birinde de soğan varmış..

Ve böylece..
Çorbaya lahana.. karnıbahar.. pancar.. bulgur.. havuç hattâ yağ eklemişler..
Bütün köy taş çorbasına bayılmış.. askere sihirli taşını kendileriyle paylaştığı için teşekkür etmişler..
o gece herkes mutlu ve tok uyumuş ..

Sabah ayrılırken asker köylülere misafirperverlikleri için teşekkür ederek ..
taşı onlara armağan etmiş.
artık demiş aç kalmazsınız..
sihir ' siz'de..

iIkokul ikinci sınıfta filandım..
Macar masalları kitabında okumuştum..

içimde yeri ayrıdır..

bugün parça parça feysiminbukunda paylaştığım Şeyler..
bugünün hem Yahudi yılbaşı.. hem aIevi inanışında muharremin ilk günü
Yahudi dostlarımın yeni yıl kartlarında elma ve bal bulunması ..
yeni senenin ağız tadı için elma dilimlerini bala batırıp yeme adeti..
aşure.. bereket..
bizi doyuran verime şükretme..
derken özel bir elma marmeladı tarifi ..
bayan rebeka'dan.. ki kendisi 83 yaşındadır..
'4 ekşi elmanın rendesi'.. granny smith amerika kıtasından..
2bardak şeker..
damla sakız Yunan adalarından ..
Vanilya ki onu da fransız bloğundan öğrenip yapmıştım
1-limon suyu ..
rengârenk renkahenk..
masalı düşürdü aklıma..

Çok sürmedi bu ruh Isınması gerçi ..
olsun..
yarın da aşure pişiririm..
Mavi bebek babasına tez kavuşsun dileklerimi de o bereketi pişirirken gönderirim..
pekiştiririm.. dünyayı güzelliğin.. iyiliğin ve barışın  kurtaracağı inancımı ..


19 Ağustos 2016 Cuma

kitap sayfalarının arasından başka sığınağı olmayan biri olarak.. canıtınla dertleşme..

bir an dikkatim başka yere kaydıysa demek..
önündeki suyu masaya döktüğünü farketmemişim..

öykü roman özyaşam konusunda konuşurken.. 
elindeki kağıt peçete ile..
masanın üzerini yavaş hareketlerle silen bir kadın görüyorum..
yavaşça .. 
daireler halinde..
içten dışa daireyi büyüterek siliyor..
gözleri yaptığı işte..

nasıl cern'e gittiğini..
gitmeden kitabını yayına bırakışını..
yayınlanmasının sürpriz etkisini..
anlatıyor..

masada sabit bir lekeyi çıkarmaya çalışır gibi..

depresif.. 
majör depresif diye düşünüyorum..
ama meğer suyu dökmüş..
obsesif bir silme değil bu durumda.. 
ama çok hüzünlü..

cern de geçirdiği günleri anlatıyor..
gün boyu çalıştığını..
sonra odasına dönüp.. 
yatağının üzerinde kitabını yazışını..
bir yıl başka hiç bir şey yapmayışını..
siliyor ve gözleri önüne dikili.. anlatıyor..
ta ki..
kendince o sildiği şey.. 
tamam olana kadar..

iki şey dikkatimi çekiyor..
biri silerken gösterdiği özen dikkat ve ..
içine sinene kadar.. 
yapmak için geçirdiği süreyi önemsememesi..
iki.. işi bittikten sonra bile..
dinleyenlerle göz temasını uzun süre kurmaması..
kendi kendine anlatır gibi..

ayrıca bedeninin artık hastalık nedeniyle..
onun ruh durumunu taşımadığını da söylüyor..

kırmızı pelerinli şehir'i anlatıyor ..
konuşmanın konusu o..
gerçeklerden yola çıkarak romanı tasarladığını..
şehrin gerçeğinin bu olduğunu..

başka eserlerini okumamışım..
ama aynı hafta..
önümüzdeki 50 yılın en başarılı yazarları arasına seçilmiş.. 
fransa'da..
o haberi okumuşum..
yapı kredi yayınları kültür merkezindeki söyleşiyi duymuşum.. 
gitmişim..

kaç yıl oldu..
vardır blogda..

bakacağım yazı bitince..

bugün halkı suça kışkırtmak ile suçlanan yazar bu.. 
gözümün önünde.. konuşma günü halleri..

masadaki suyu silmeye kendini öyle adayan..
bu arada konuşurken en doğru ifadeyi.. 
sözcüğü bulana kadar susup bekleyen biri..

kışkırtsa kışkırtsa..
insanı özenle üretmeye..
ağzının ölçüsünü bilmeye kışkırtır.. 
diye düşünüyorm haberi okuduğumdan beri..

insanlık için acı çekebilme kapasitesi var..
özyaşam öyküsünü anlatırken verdiği detaylardan belli..
ve insanın içindeki hüznü kışkırtır..
insanın acısını görebilen biri..
en çok o acı olmasın diye..
vicdanı kışkırtır..

sevdiğim her yazarı tanımam.. 
tanıdığım bazı yazarları kişi olarak sevememişliğim var..
aslı erdoğan..
koruma altına almak isteyebileceğim ..
kırılgan bir insan..

söyleşi boyunca bunu hissedebildim..

sözlerinden yazılarından alıntı filan yapmayacağım..
kitaplarını kitaplığımda .. sevip okşayacağım..

bir sitem yollayacağım ..
yüzsüzce karşımızda göbeğini kaşıyarak..
bir ay dört gündür..
"yaptık ama kandık da yaptık"..
"hem 45 sene kandık"..
diyenlerin her gün geçit yaptığı zamanlarda..

utanacağım bir de..

ve kızacağım tabii..
bu coğrafya olmak zorunda mıydı yaşayacağım yer diye..
rönesans döneminde topuzlu kadın resimleri üzerine çalışmalar yapabilecek..
doğal boyalarla ilgili makaleleri masa üstüne kaydedip..
belki de bir gün doğal dokumaları boyayıverecek..
gönül rahatlığı ile yaşanacak boş boş işlere takılacak nice yer varken..

tamam..
elbette yiyor .. içiyor.. 
doğum günü kutlamaları yapıyorum..
hatta birkaç kez..
arkadaşlarımla yemeğe bile çıktım..

ama ..
deyip içini boşaltayım.. 
bu dediklerimin..
çünkü boş içleri..
hergün patladığımız..
öldüğümüz..

dokuz aylık bebeklere.. küçücük çocuklara.. gencecik insanlara.. 
tecavüz edilen..
22 yaşında insanların öldürülüp yakıldığı..
göz altında kayıpların olduğu..

"türkiyede pedofili cezasız.. 
aman dikkat" diye vatandaşını uyaran avrupa ülkesine sinirlenip..
"isveç dünyanın en çok tecavüz suçu işlenen ülkesi" diye 
mahalle ağzı.. mahalle mantığı lafların..
edilmeyi bırak led'lerle havaalanlarına yazıldığı..

turistlerin sokaklarda..
"bunlar geliyor.. gavur ediyor milleti" diyenlerce kovaladığı..
"bas git.. bas git" diye takip edildiği..

dünyanın..
2016 yılına ait doğal kaynak rezervi tükeneli 15 gün olmuşken.. 
15 gündür 2017 rezervinden yerken bizler..
ve dünya çevre bilimciler.. 
2030 son tarihi bildiğimiz dünyanın derken..
yeraltı ve üstü sularının özelleştirilmeye çalışıldığı..
"çevreyi putlaştırmış" bunlar diye .. 
yeni bir yafta ile rekora koşan kafa yapısının..
tüm yeşil alanları imara sanayiye açtığı.. 
üstüne ormanı yok edecek olana teşvik vereceğini müjdelediği..

guglanımda "sihir namazı" araması yapmama neden olan..
tuhaf insanların yücelere danışman olduğu..

devlet fonlarının tek elden ve kimseye hesap vermeden ..
harcanmasını mümkün kılacak olan yasaların gündemde olduğu..

çakıcının ve 38 bin suçlunun ..
halka daha az zarar vereceği düşünülerek serbest bırakılırken.. 
aslı erdoğan'ın tutuklandığı yerde..
içi boş benim bu sosyal faaliyetlerimin..

daha ölmedim.. 
demeye çalışan bünyemin hezeyanları..

ama ruh durumumu sorarsan canıtın...
çal bre israfil.....
der geçerim..
çal ne olursun..
çal artık......





12 Ağustos 2016 Cuma

kafamda deli sorular.. canıtın.. cevap istemiyorum.. sadece soruları bırakıp gidicem..

can yücel'i anma günü..
mezarına anmaya gidenler şarap rakı dökenler ve ailesi ve datçada yaşayanlar filan ..
ne hoş tartışmalarıymış yurdumun..
ama tabii adamcağızın mezarına zarar veren aptalları bu söylemden uzak bırakıyorum..

hiç böyle tartışılmayan zamanlar var mıydı..

yokmuş..
düşündüm bulamadım..

yıldızlar kayıyor her yıl aynı zamanlarda..
eskiden kayar mıydı..
bilmiyorum..
iki yıldır aynı günlere denk geldiğini biliyorum ama..

horasan usulü.. bağdat usulü.. duvarı..
samanla sazla kağıt ya da kumaşla kaplama gibi yapısal incelikleri merak edenler..
eskiden bilgiye nasıl ulaşırdı..
ben pdf dosyalarla ulaştım..
şu an duvarı yapıp..
hemen sıvayabilirim.. o derece..

bir resme bakmak ve çerçeveyi hayal etmek de sanata dair midir..
sanat hayata dahil midir..
doğa hayata dahil midir..
doğa şehirde olunca doğa değil midir..
şehrin ortasında ağaç kesince .. doğa katliamı yapmış olur musun..
insan ilişkileri pat diye yaşanıp gidince daha mı kolay yoksa..
önden düşüne nefes çalışa mı yapılsa..
kavramlar..
bilinmeden yaşamak insan olmaya dahil midir..
ya da..
kavramlar bilinmeden hiç mi doğru soruları soramaz insan..

ya da ille şart mıdır insanlarla olmak ve görüşmek..
besler mi gerçekten..
herhangi bir duyguyu..
yoksa.. ??..

tığ ile her gün bir kare yapabilen insanların da var olduğunu bilmek..
yağmur ormanları ağacından yapılmış hiç bir şeyin satışına izin vermeyeceğini açıklayan bir sosyal demokrat ülke aynı zamanda..
ormanlarında izci kampı niyetine nazi kampı da barındırdığına göre..
kafam karışmasın mı..
insanı yoruyor.. mu..
böyle bilgilerin bir araya geliverişleri..

orta çağdan kalma çamaşırhanesinin hala kullanılır halde olması mı..
yoksa orta çağda bile çamaşırhanelerinin olması mı ..
bazı toplumları farklı kılan..

o toplumların arasında / ülkesinde yaşamaya başlayıp da..
onları taciz etmeye başlayanlar ötekiler midir..
yoksa..
taciz olanlar mı öteki.. zamanında.. bugün kendilerini taciz edenlerin ülkesine el koymuş olanlar olarak..

çoğunluğun dayatmasına karşı çıkanlar mı demokrattır..
çoğunluğa dayatılanı hoş görenler mi..
  
evlilik insanın poligam doğasına aykırı birşeydir..
ve sanırım..
bir arada yaşamak da öyle..

hoşça bakmalıyız mı kendimize..
yoksa toptan bi yok olsak duası mı daha ehven..

her iki kadın da..
cep telefonlarının şifreleri yüzünden dövülerek öldürüldüğüne göre..
cep telefon şifreleri..
kadın sağlığına zararlıdır diyebilir miyiz..

kitap.. doris lessing .. dokuz numaralı oda..
orhan pamuk.. kırmızı saçlı kadın..
leyla erbil.. tezer özlü mektupları..
müzik.. mümkünse sessizlik..
içecek..
karpuz suyu olsun.. depresyon ve anksiyeteyi engelliyormuş..
yer.. mümkünse dağ başı..

geçirdiğimiz on beş günün özeti..

pese..
bir de dayı yeğen ilişkisinin bizim ailede yeniden yorumlaması yaşandı..
kişisel tarihime not olsun diye.. ekliyorum buraya..

bir "istintak ettiniz beni" ile süren altı ay küslük ile..
bir "beni eve sokmuyor .. dişli çıktı aferin" .. arasında git geller..

kuramadığım diyaloglar .. geçmiş
söylemediğim doğrular.. geçmiş
doğru sandığım yanlış çıkarımlarımı temize çekmeler.. geçmiş..


4 Ağustos 2016 Perşembe

bloğun boşluğuna sesleniş.. sana ne'ler.. ekolar..

yaklaşık iki ay kadar önceydi..
iletişim kurarken çok yıpranmam..
kendimi açıklamaya çalışırken anlaşılamamam ve..
sorunların bir yana bırakılıp bu açıklama anlarından yeni sorunların oluşturulması..

"sizi üzmek istemiyorum ama .. nedenle" dediğim anda..
nedenimin çürütülmeye çalışılması konusunun..
yapılması gereken konuşmanın yerini alması..

tuhaf sorularla..
duruşumun zayıflatılma girişimi..

daima tufaya gelmem..
içimde kalanlar..
ve değiştiremediklerim..

çevremde..
benden istediklerini elde etmek için..
demagojiye tavanda yuva yaptıranlar var..
baskının pasifi de böyle oluyor..

bunlarla ilgi konuşurken..
terapistim bi tanem..
"sizin ergenler gibi sana ne ve bana ne kalıplarını kullanmanız lazım" dedi..

bir kez kullandım..
"atalet hep ... yapar"..
cümlesine tepki olarak..
neden hep "..." yaptığımı açıklamaya kalkmak yerine..
sana ne.. dedim..

yanımızda başkaları da vardı..
o "sana ne" düştü ortaya..
kaldı ağırlığınca..
ve ağırlığı..
ne kadar çoktu..

konuşmaya tanık olan birinin..
tokat yemiş gibi irkildiğini gördüm..
kendi irkilmemin gölgesi gibiydi..
kendi irkilmemin..
çünkü "sana ne" .. eko yaptı..
geri dönüp misliyle beni çarptı..

sonra gün boyu "sana ne"nin muhatabı olduğu halde..
hiç sallamayanı bir yana bırakıp..
tanık olup irkilene..
bunun ev ödevim olduğunu anlatmaya çalışmak ..
ona konfor kazandırmakla geçti..

sabah..
biri bana "sana ne" dedi..
yıllar önce..
de..
bana durum..
 vaziyet..
 siper..
 ve ne yapacağımı bildiren ve..
bundan en küçük bir rahatsızlık duymayan biri..

eril diktatörlerden biri..
hep çevresinden dolanılmış..
hiç kündeye getirilmemiş biri..
benim ..
sadece uzak durduğum..
sonra kıyamayıp geri aldığım biri..
canım ve kanım biri..

tokat gibi çarptı suratıma..
iki kere şiddetinde..
çünkü sorduğum soruyla..
hakettiğimi düşündüm..


belki terapist de bunu kastediyordu..
"sana ne"yi duyunca insan bir an durup..
gerçekten bana ne işin bu bölümünden diyor..

neyse..
ülke birbirine girmiş ben neyle uğraşıyorum..

da..
napiim..
üzerimde öküz oturuyor..

ha ..
"sana ne" diyen..
dönüp wassaptan "kusura bakma 'sana ne' dedim sana..
daha kibar olmalıydım" yazdı..

yazdı  bunu..

keşke yıllar önce wassap olsa mıymış..
olmasa mıymış..
ben gidip bunu düşüneyip..

ey bu bloğun ..
zaten bi elin parmacıkları kadar olan okurları..
hatta son zamanlarda..
ey bu bloğun boşluğu..
beni lütfen tekmeleyebilir misiniz...

28 Haziran 2016 Salı

güller hakkında.. ama küçük prense dair değil.. barbaros bulvarında.. gülhane parkında değil..

barbaros bulvarına doğru ilerlerken..
alt geçide gelmeden..
yavaş ilerleyen trafikte oturuyorum..

erken ilkbahar..
sol yanda sabırsız yayalar..
karşıdan karşıya geçmek için..
intiharı göze alıp ..
fırsatı bulunca.. 
aniden gaza yüklenen sürücülerin.. 
araçlarının altında kalmasınlar diye yapılmış..
yayaların azimle üzerlerinden atladığı bariyerler var..
balkon demiri gibi şeyler..
iki yanlarında benim karışımla iki karış alanda toprak var..
benim karışım belli.. yirmi santim..
işte oralara ekilmiş sarmaşık gülleri var..
onlardan birinde oturuyorum direksiyonda..

gözüm sarmaşığa değiyor..
aslında erken ilkbahar..
saime hanımı toprağa verdiğim..
yenilenen doğanın tadını hem duygusal anlamda..
hem de her gün giderek uzayan mesai ve trafik yüzünden kaçırdığım..
yasın sevinçten..
ahh'lanmanın ayyy'lanmadan çok olduğu zaman dilimi..

o yüzden gözüm sadece değiyor..
derinlemesine işlemiyor..
petalini polenini göresim yok.. 
tadını çıkaramayacağım doğanın..

ama bu sarmaşık gül farklı..
onu görünce..
yan aynadan geride kalmış olanlara.. 
boynumu uzatıp bir de ilerde duranlara bakıyorum..
bu biraz mesafe koymuş iki yanındakilerle..
koymuş dediğime bakmayın..
ya yorulan belediye işçisi öylesine sokuşturmuş..
ya da iki yanındakiler kurumuş..
arada böyle çekilmiş diş gibi bir kaç boşluk var..
ama bunun iki yanı da boş..

gözümün değip sonra takılıp kalması..
bu sarmaşık gülün heves ve işvesinden..
üzeri pıtrak gibi beyaz gül açmış..
yaprakları pırıl pırıl yemyeşil..

bariyerin arkasından hızla bir araç slalom yaparak..
benim gittiğim yönün aksine ilerliyor..
istanbul sürücüleri komiktir..
arabalarında üçüncü dördüncü vites olduğunu anımsamak ister gibi..
önlerinde azıcık boşluk olduğunda gaza yüklenirler..
hemen ardından da frene tabii..
o yol asla onbeş yirmi metreden uzun değildir zira..

daldığım derinlerden o aracın sesi ve geçişi çıkardı beni..
hevesli ve işveli sıfatlarını düşünüp de buldum..
mağrur da değildi diğerlerinden önce davrandığı için..
gösterişli de değildi..

sadece durumunun tadını çıkarıyordu..
görecelik teorisini duymamış gibiydi..
onlar açmadı ama ben nasıl da gönendim demiyordu..
beni kimler farkediyor diye göz altından süzmüyordu..
orda öylece dallarındaki yeşilleri ve beyazları güneşe doğru uzatmış..
tadını çıkarıyordu oluşunun..
tek derdi.. eğer olsaydı..
nasıl daha iyi gelişebileceği olurdu sanki..

vay be dedim..
bir akl-ı evvel gelsin..
seni iki en yoğun en durağan trafikli üçer şerit asfaltın..
tam ortasına..
cehennem bahçesi tabir edilen..
kırk santimlik toprağımsıya eksin..
ikinci akl-ı evvel gelip de sularsa su bul..
ama böyle de geliş..
üstüne de gelişmenin tadını çıkar..

açıldı önümdeki trafik..
mecbur ayrılıyoruz sarmaşık gülden..
yan aynadan göz göze geliyoruz bir anlık..
onun benimle göz göze geldiği filan yok tabii..
tamamen benim hissiyatım..
bir rüzgar esiyor.. onun bir dalı kıpırdıyor..
tam da ben başımı hafifçe öne arkaya doğru sallayıp..
görüşürüz der gibi yaparken..
denk geliyor hareketler..
hissiyatım ondan..

ben daha mı dik oturuyorum direksiyon arkası koltuğumda..
alt geçide girerken..
biraz da gülümsüyorum sanki..

vay bee.. diyorum..
şairin dediği gibi..
tuttu bana hayatı sevdirdi..

o gün bugün..
güle yakın geçerken yavaşlıyorum..
iştihasını hiç kaybetmeden..
bazı güllerini döküp diğerlerini açarak sürdürüp durudu..
var oluşunu..
geçen hafta..
trafiği orta şeride veriyorlardı tam orda..
tüm gülleri kazıp çıkarıyordu belediye işçileri..
diplerini kabartıp..
toprağa yeni birşeyler sokuşturuyorlardı..

bakamadım benim işveli yerinde mi..
o da yerinden edilmiş mi..

ben bakamazken onları söken adam..
kimbilir neler düşünüyordur..
söktüklerinin farkında bile değildir..
emir vermişlerdir..
yapıyordur..
akşama buluşacağı.. aile.. sevgili.. evlat.. alacaklı.. kanlı.. her ne ise..
yaşamında onun için düşünülesi olan.. onu..

bilmez ki barbaros bulvarının başında..
bir beyaz gül..
atalete ve belki başka bazı gören gözlere..
nasıl hayatı sevdirir..
varlığıyla.. kendince duruşuyla..
tutar hayatı sevdirir..

küçük prens doğru söylemiş olabilir..
gülümü farklı yapan ona verdiğim emektir derken..
eksik söylemiş.. 
bazı güller hiç emek vermediğiniz halde hayatınızda farklı bir yere oturabilirler..
hevesli.. keyifli.. işveli.. ben'im diyen..
var olmanın tadını çıkaran güller..

artık barbaros bulvarında sağ şeritten gidiyorum..
gülüm orda mı..
söküldü mü bir emir kulu tarafından bilmiyorum..
ben onun orada..
hevesli duruşunu sürdürdüğünü hayalliyorum..

çünkü.. 
ben gördüm..
....
min dît.. j'ai vu.. I have seen.. ho visto...




16 Haziran 2016 Perşembe

limanı yakmak.. gemiyi beklemek.. canıtın rebeka prévert ve vircinya da kızardı.. kavram ve bağlamında..


liseler ses çıkarıp dururken ..
söz etmeden duramayacağım şeyler yaşıyorum.. canıtın ..
mordan ikrah ettirecekler..
bil yani..

yüz60 yıllık çınarımız..
notre dame de sion lisesi..
aslında bir demet menekşedir..

menekşeden yola çıkıp..
dayatma politikasına veryansın edesim var..

okulun ilk zamanlarında üniformalarda bele takılan kumaş kuşaklar..


kimin hangi sınıfta olduğunun anlaşılması için her sınıfa bir renk..
son sınıfa gelenlere de mor olsun denmiş..

mor rengin fransızcası violet..
sıfat olarak dişi  çekim hallerinden mor kemerli kızlar.. violette..
çoğul ekinden bir s ekle violettes..
mezunlar da violettes..

aynı renk bir çiçekte var..
hani kışın açan sade yapraklı menekşe..
işte o da bir simgedir..
mezunlar günlerinde..
onun da adı violette..
hepimiz menekşeyiz..
yakalara mor menekşeler takılır..


buraya kadar bişey yok..
ilerlenir.. 
mor menekşe broş yapılır..



e bu bir violette değil.. 
6 taç yapraklı bir çiçek..
mor bir çiçek..
ama hadi takılmayalım ayrıntıya..
ki ayrıntı benim işim..
çünkü ayrıntı ile yapılır hekimlik ve çünkü.. mavi yerine siyah kalemle yazana sınavda sıfır veren okul zihniyetiyle büyümüşüm..
sınavda kullanılan özel kağıt yerine başka kağıt kullanırsan sıfır..o mavi kalem hep evde kalırdı sınav günlerinde..
ve çok çektim ayrıntıya takılmamanın acısını..
ama demedik bir şey..

bu yıl plaket töreni vardı..
davetiye geldi üzerinde bir demet hercai..
sinirlendim..
çünkü..ayrıntı hatalar yüzünden nice sıkıntılar yaşamışım..
ama 160 yıllık violette menekşe olmuş sana hercai menekşe..

çok takıldım.. çok homurdandım..
mezunlar derneği ile iletişimi benden daha fazla olan bir can..
iletmiş sıkıntımı..
gelen cevap ile kan beynime sıçradı.. 
meğer ne zorluklar çekmişler..
meğer.. 
aramışlar aramışlar bulamamışlar hercai olmayan bir menekşe görseli..
hatta londrada bir kitapçıda bulmuşlar ta oralardan getirmişler.. hercaiyi..

diyorum ki..
tamam kabul edeceğim ama bari..
biz rengarenk rengahenk yaşamı simgelesin diye yaptık desinler..
başımın üzerinde..

sehven yapılmış .. diye bir açıklama versinler..
kanadımın ucunda..

ama yok..
bir dayatma bir diretme..
bir aman nolucak..
hayır aksilenicem..
çıkıp söyleneceğim de..
can'larım da var aynı törende plaket alan..
plaketi reddettim ama dostlarımı reddecek halim olamazdı..
törene gittim..
pek de eğlendim..
ama içimden atamadım ..

benim içim çok geniş..
en miniğinden en kocaman ve derinine her şeyi alıyor..

bu hafta bir haber gördüm..
biz de karanlığa arkamızı dönüyoruz.. diye..
bir gururlandım..
derken.. 
aynı haber lise mezunlar mail grubuna düştü..
"dilerim doğru değildir".. ön yazısıyla..
ne doğru olmasınmış lütfen?.
kadın öğrenci ifadesi..
esnaf baskısı ne demek..
öğrencilere giysileri yüzünden uyarılar..

laf aramızda esnaf meselesi beni de biraz şaşırttıysa da..
ben başlıkta "iel'e destekveriyoruz biz de karanlığa arkamızı dönüyoruz' sözlerinden uçuş uçuş olduğumdan..
bu sefer.. biraz ayrıntıyı kenara doğru ittirmiştim evet..

o yüzden safça..
neden dertleniyorsunuz ki..
bu durumda ses veren çocuklarımızla gurur duymamız gerekirken..
dedim..
gitmedi..
 dedim.. gitmedi.. 
bir daha dedim gitti.. ama bir cevap gelmedi..

derken okul yönetimi aracılığı ile.. 
öğrenci başkanından açıklama geldi yine mail grubuna....
bizim okulumuzda böyle şeyler yaşanmıyor..
açıklamaya tepkiler..
oh süper aman bizde olmasın da..
emindik zaten ama.... 

okul içinde böyle şeyler yaşanmaması sevindirici elbet..
ama okulun ses vermesi sevindirici hatta gurur verici olmaz mıydı.. 
ben mi gene konu dışı kaldım..

bu  yazışmalarda benim ..
//siz ve bazı whatsup grubu dostlar şaşıracaksınız ama// iki kısa  itirazım dışında..
kendilerini benden daha iyi ifade eden..
 iki kişi daha çıktı..
"okulda yaşanmayanlar sevindirici olsa da..
bizde yok diye sessiz kalmak veya yazılmış olana itiraz etmek sevindirici değil"..
diyen..

uzatmayayım..
bugün üsküdar amerikan mezunları bir açıklama yapmış..

düşündüm..
düşündüm..
o altı yapraklı çiçeği..
o davetiyedeki hercai menekşeyi kabul etmeyecektik.. dedim..

sonuç olarak..
canım cocuklarımız..
anılarımızda..
 nostaljimizde..
 şehirli modern kadınların en hasını yetiştiren bi tanecik okulumuz..
 zeval görmesin..
başka bişey istemem..
zihniyetinden uzağım ben..

 isterim..
çünkü ne demiş şair..
un seul oiseau en cage..
la liberté est en deuil..

// tek bir kuş kafeste ise..
özgürlük yas tutar//
*********
pese:
yine mahalle için için yanarken..
saç tarayan modunda gibi görünebilirim..
değilim..
ama kavram ve bağlam olarak yazının içeriği..
yangını körükleyenler hatta ihmalden yangın oluşumuna yol açan zihniyettir..
o yüzden yazıldı..

pese 2: şair prévert

peseüç..
nostalji çekici değildir..
söylenecek tek şey varsa
" hayatınızı şimdide yaşayın" dır..
bu da marylinciğimden...

pesebilmem kaç..
bizi öldüren felaketler.. cinayetler..
ölüm vehastalıklar değildir..
bizi öldüren insanların nasıl bakıp güldükleri..
ve otobüsün basamaklarına koşturduklarıdır..
demiş vircinyam woolf'um..
ya da okulların..
diye ekliyorum ben..

pese son:
kendin olma özgürlüğün var..
gerçek kendin..
şimdi ve burada..
hiçbirşey sana engel olmamalı.. der canıtın.. 

yalanmış bu pese son..
"mükemmelliyetçilik.. "idare etmez mi" zihniyetini dövmek için kullandığımız bir sopadır..
rebekam solnit'im..





12 Haziran 2016 Pazar

domates.. mas.. duvar kâğıdı.. barkod.. pazar.. ve pluton.. diğerleri de var..

bir ceviz kütüğü bulmuş..
dilimletmiş.. sevdiğim bir kadın dostum..

bir zeytin kütüğünden gelen plutonum da var..
bir başka dosttan da gelen çam kütüğü dilimi var..

penceremin önündeki minik domatesleri koparıp
âğactan limonu da ..
yarıma kesmek için ceviz dilminin üzerne koydum..
ne domatesi ne limonu ben almadım dikmedim..

sonra baktim..
mdf üzeri laminat kaplamalı ..
tezgâhı akrilik mutfağımdaki doğa parçalarına..

blr duvar kâğidı firması var..
yıllarca denizden gelen tuzlu nemli rüzgârların..
güneş ışğının yıprattığı balıkçı kulübelerinin ahşaplarına benzer..
yıpranmış solmuş eskimiş ahşapların desenını bastırmış satıyor..
insanlar bunları alip mutfak dolaplarını kaplıyorlar..
mdf üzeri plastik üzeri kağit üzeri ahşap desenli dolaplar..
toki evlerinin yepyeni daireleri..
böyle mutfaklara kavuşuyor..
farklılık yaratıyoruz derken..
hepsi birbirinin aynı mutfaklar çıkıyor ortaya..

ingilterede yol boyunca rosemaryler ekili..
kimse koparip yemiyor..
şehirli olmayı biliyorlar bilmesine de nedeni başka..
çevreye yayılan bütün kötü gazları emiyor rosemaryler..
kimse salatasindan çevre yolu geçsin istemez..
kırsalda yetişmiş rosemaryler alıyorlar marketlerden..

havası en kirli şehirlerden birinde yaşıyoruz..
pencere önünde teraslarda tüm o gazları emmiş domatesler biberler yetiştiriyoruz..
ağac dilimleri koyuyoruz peynirimizin ekmeğimizin altına..
mutfaklarımıza..

zeytinyağının..
sızması bitti şimdi ilk damla.. zeytin sütü.. filan etiketli yağlar alıyoruz..
en safına en ilkeline dönesimiz var..
barkodlu şişelerde..
soğuk sıkma yazıyor..
biz iki taş arasında ezilen zeytinlerin kokusunu..
dönen taşların gıcırtısını duyar gibi oluyoruz..
kendimizi kandırıyoruz..

en yüzde yüz pamuklari istiyoruz..
serbest gezen tavuk diyoruz..
önüne yemi sanki biz fırlatıyoruz..
hepsini hayal ediyoruz..

kocaman bir yalan..
kendi ellerimizle yok ettik.. daha az ütü isteyen kumaş.. daha kolay leke çıkaran deterjan..
daha kolay pişiren tencere..
daha kolay gemizlenen mutfak dolabı..
arayışımızla..


çünkü o balıkçı evı doğramasını sarı bezle silip geçmek öyle kolay değil..
fırçalaman gerek epeyi dirsek yağı gerek..

tamam mantığı anlıyorum da..
zaman kazanmak..
o kazandığımız zamanlarda ne üretiyoruz..
insan ilişkisi.. okuma saatleri.. yardim faaliyetleri evde örülmüs dikilmiş giysiler..
ne ..

yok..
o saatlerden genel olarak..
teve karşısında öldürülen saatler..
sağduyular.. ahlâk ve vicdan elde ettik..
zombilere dönüstük..
epidemilere açık zombilere..

kürk mantolu madonna epidemisi..
krtlar vadisi ya da kısmetse olur epidemisi..
emaye epidemisi.. puantiye epidemisi.. doğal gıda epidemisi..
kinoa ve mas fasulyesi.. ve kolesterol versus kalsiyum epidemisi..

Haa..
mas fasulyesi hasladim evet aksama piyazını yapacağım..
o duvar kâğıdını tam sipariş ediyordum durdurdum kendimi..
başım ağrıyor zaten..
huysuzum biraz..


28 Mayıs 2016 Cumartesi

ağaçlar ve dokunulası olanlar..


'bana gururlu şeyler söyle..
mutlu hikayeler..
huzurlu güzellikler..
umudu anlat..
inancı'
demiş füruğ ferruhzad..

bu yazı..
bir haftadan da eski..
taslakta duruyor girişi..
altta bahsedeceğim banyan ağaçlarının bana bir diyecekleri var gibi gelmişti ..
yazmaya başladığımda..
cümle kaldı ama..
silindi demek istedikleri..
blog yazıları da rüyalar gibi hemen kaleme klavyeye almazsan..
silikleşip siliniyorlar..

bugünse ağaçtan dolayı insanlaştığımız gün..
o yüzden yine bir ağaç fotosuyla füruğ üst üste pekişince..
dedim bunları banyan ağacıyla birleştir..
ekmek ağacından da söz et..
ya da etmesen de olur..

ağaçların bir şeyler anlatası var bana bir kaç haftadır..
kulak ver..

******

tehditkar adam bir ağacın arkasına doğru yürüdü..
dedektif ağacın arkasına koştu..
ve ağacı gördüm..
kökü dışarda..
beynimde çınlamaya başladı..
hawaideki kökü dışarda ağaçlar..
gugl'anıma sormak istiyorum..
ama gerilim var dizide..
bırakamıyorum..
beynimde kalıyor..

hawaide kökü dışarda ağaçlar var..

soru cümlesi ne zaman anlatı cümlesine dönüştü bilmiyorum..
hawai'de kökü dışarda ağaçlar var..
ama dönüştü ve hatta ilerledi..
hawai'de kökü dışarda ağaçlar var..
bu kökler kuru kıvrımlı..
birbirinden birkaç adım mesafedeler..
ve yukarıda bir yerde birleşip ağacı oluşturuyorlar..
sadece göz seviyene baksan kurumuş kalmış bitkiler arasında gibisin..


aralarında serin bir gölge.. 
sanki bir tören alanı bir kabile toplanma yeri..
banyan ağacı.. dedi gugl'anım..
incir ağacının uzak akrabası..
hindistan asıllı..

peki banyan ağacı değil miydi..
altında yaşlı bilgenin oturup kabilenin çocuklarına masallar anlattığı ağaç..
okuduğum bir kitapta..
yok o bir baobap ağacıydı..
küçük prensin başının derdi olan ağaçlar afrikada hayat kurtarır gölgesiyle..


norveçte bir dostum..
oslo botanik bahçesine gitmiş..
nefis bir ağaç fotoğrafı koymuş feysinin bukuna..
mendil ağacı..


hemen aradım..
istanbulda sadece Atatürk arboretumunda varmış..
mendil ağacının tohumdan yetişmesi mümkün..
ancak 10-20 yaşına gelince çiçek veriyor..
ve arboretumda yere düşmüş tohumları bile toplamak yasak..
tohumu neden ekeriz.. geleceği hayallememizi sağlar..
neden yasaklarız tohum toplanmasını..
arboretuma sorarsan bizim için bin çeşit ağacı..
binbir zahmetle bir araya getirmişler.. alıp üretemezmişiz..

oysa mendil ağacı bize çok yakışırdı..
gözü yaşlıyız olduk olası..

manolyanın da konuşulası varmış..
çıkageldi sürpriz yaptı..

manolya ağaçları hep hayatımda olmuştu..
ama tohumlarını ilk bir kaç yıl önce farketmiştim..
kıpkırmızı fasulyeler gibi..
mücevherler gibiydiler..
saray hanedanı pek düşkünmüş bu ağaca..
estetik dışında bir işe yaramaz diye mi..
en azından estetik..
göz yarası değil..

işyerimin bahçesinde de var bir manolya..
dün yağmur fırtına derken çiçek yaprakları dökülmüş..
poliklinikten odama geldiğimde..
masamın üzerinde üç yaprak vardı..
üzerlerinde yağmur damlaları..
sanki sentetik.. etli yapraklar..
bir çalışanım meraklı ben gibi bitkilere..
kesin odur getiren..

bu sabah kararmışlardı..
manolya dokununca kararan çiçeklerdendir..

"dokunmak sana..
gözlerle dokunmak gözlerine..
sözlerle dokunmak sözlerine..

sevmek seni..
ama bir avcının avını sevmesi gibi değil..
acımasızca..*" dedirtesi çiçeklerdendir..

ama ağacı savunanlara avcılar gibi dokunuldu da..
utancımızdan yerin dibine giresimiz var..
ama giremiyoruz..
yere yerleştirdik diye onları...

* can yücel..
denize çocuk diyen şairdir..

21 Nisan 2016 Perşembe

elena.. dörtleme.. oğlak ve zıplayamayacak kadar iki dünya arasında bir beyin..

bazı kitaplar insanı içine çeker..

sanki gerçekte o kitabın içinde yaşıyormuşsun da..

gerçek yaşamın da kitapmış gibi.. yer değiştirirsin..

elindeki işi bitirip.. 

bir an önce gerçek yaşamına geri dönmek..

yani kitaba geri dönmek istersin..


bazı kitaplar sana ben yazsaydım yazabilseydim dedirtir..

ya da böyle yazamayacaksam..

hiç yazmayayım..


ben oğlak burcuyum ya..

hani omletin tarifini istediklerinde..

önce kümesi.. Organik tavuk yemlerini anlatmaya başlarım..


benim tarzım bu kitaplar gibileri sanırım..

üçleme dörtleme beşleme..

napoli dörtlemesi sonunda bitti..

geç keşfedip.. hemen bitirdim..

sslında üçüncü kitabın biryerlerinde bunaldım..

dördüncünün yüz küsuruncu sayfasında ara verip rebeccayla birlikte toplam 4 kitabı..

hatta bir de başka horror kitabını soktum..

okuma molasına..


kendi hayatımın..

benden önceki kadınlar ..

çevre kadınlar dostlar ve akrabaların öykülerinin birleştirilmiş hali gibiydi..

yordu.. Üzdü.. Mola verdirtti..

karabasandan uyanırsın da hani oh neyse rüyaymış anı gelir sonra..

o rahatlama.. Ama tam da rahat olmayan bir rahatlık..

çünkü o kadar canlıydı ki rüya..

gerçek de olabilirdi..

değilse bile her an olabilir aslında..

işte kitaplar da üzerime oturduğunda..

o uyanma hali istedi ruhum..

bir dur bi bardak su iç dedi aklım..


kadınların çocuklu ve iş çocuk aileleri arasında çekiştirildikleri yerde..

kaçtım..


çünkü gerçek hayat tüm yüküyle tepeme göğsüme çöktü..

anılar vasıtasıyla..


daralttı..

en büyük pranga.. Kendine verdiğin görevler..

kendine görev vermen gerektiğini ..

mikroçiplerine yerleştiren senden öncekiler..

perfeksiyonizm aşkına..

vazgeçmeyişlerin..

içerde göğsünü dövüp..

dışarı çıkıp kaldığın yerden devam edişlerin..

bütün bunları farklı sıkışıklıklarda  yeniden yaşadığım için daraldım..


kitabı önüme koyup paralelinde kendi öykümü yazmak istedim..

onlar napolideki okula gidiyorsa..

ben de cengiz topele..

onların öğretmenine karşı benim saime öğretmenim..

onların nunziasına karşı benim saime hanımım..


gidenin kolayca gitmelerinden.. Kalanın gidemeyişinden..

sineye çekilenlerden..

dönüp dönüp aynı insanlarca yolunun kesilmesinden..

ataletten ve uçma arzusundan..

uçuşların sonunda hep bir suçluluk duyuştan..


analık köpeklik..


kadınlık zor..


özgürlük kanlı terli gözyaşılı..


altmışlardan ikibinlere geldik kitapla..

kadın yaşamları üzerinden her müesseseyi okuduk..

eril düzeni.. O düzene uyanın da uymayanında yorgunluğunu içselleştirdik..

yeni jenerasyonların bizim önünü açtığımız yolda durup..

bizimle dalga geçişini izledik..


binlerce ortak duygu..

binlerce farklı duygu dört cilde girmiş..


iyi ki girmiş..


iki arkadaşın serüveni değil bir dönem belgeseli gibiydi..

bence kızlardan birinin ağzından devam etmeli bugünler de anlatılmalı..

annesinin kitabını eline alan imme olabilir bu ..

ya da dede..


durdukları noktaya gelişlerini ve o jenerasyonun gözünden de anlatılmalı..


dünya büküldü çünkü..

çok değişti..

pineal glandın önemsendiği günlerdeyiz mesela..


bence..

dört cilt sonunda tek cümle yakışır..


kanadı olan kafesi boylar..*

ya da alnının çatında bir toplu iğneyle bir mantar panoyu..


sağlam duracaksın bu hayatta..

kanatmış.. balonmuş uğraşmayacaksın..


Iki ayağın varsa..

yürüyüp ilerleyeceksin..

koşarak kaçacaksın..

güm güm tepineceksin..

hava dolu şeylere güvenmeyeceksin..


kitaplar bittiğinde..

merak..

kim bu elena ferrante??

bir yorgunluk..

tüm hayatım gözümün önünden geçti..

umutsuzluk..

bitmiyor.. eğer naturanda varsa.. köşene çekilemiyorsun..


ve hüzün..

yalnızlık paylaşılmaz..

o zaman aradaki kuru kalabalığa ne gerek var..


okuyun okutun..

Elena.. başka birşey yazmış..

zaten son kitabıyla da  manbooker’a aday olmuş…

alır bence..

*.. finy petra .. kus kadın


3 Nisan 2016 Pazar

Rebeka kızkardeşim.. vircinya ablam oldukça.. dünya güzel olur.. gelecek var olur.. di mi canıtın..



iş yerimin karşısında bir pastane var..
kaldırim üzerinde masalar ve onlarin etrafında büyük saksılar içinde,,
taflanlar var..
bazen bir yerlere gitmek için o saksilarin yanindan geçerken ciyak ciyak bağırışan serçeleri duyuyorum..
şehrin en kalabalık ve trafik gürültulü semtinde benim dikkatimi çekebilecek kadar yüksek bir cıvıltı..
bir yek serçe yok görünürde.. ama talanlar hep kuş cıvıltısı..
durup dururken insanı gülumseten bir koro..
etrafima bakarım ..
koşturan kaygılı kalabalık içinde bencileyin..
bu sesi duyan ve içi kıpır kıpır olan var mı..
yoktur..
en azindan benim gibi tam o köşeye gelince duraksayan..
etrafa göz atan.. sesin kaynağını arayan kimseyi göremem..

Hey sen..
Sen ordaki..
Bu koşuşturan kalabalık içinde bizi farkeden kadın..
Sende hala ümit var..
Yaşamı sevme ve silinip gitmeme dürtün var senin..
diyorlar gibi geliyor bana..

gecen gün .. nefis ve aldatıcı kış güneşi altında yürürken o köşeden..
yine dikkatimi çekti..
ama bu kez sesin olmaması..
kimbilir güneşi görunce damlarda denizliklerde ısınmaya..
tüylerini kabartmaya mı gitmişlerdi..
ben hep soğuk havalarda mı geçiyordum ki ordan..
garsonlara sorayım dedim..
ama sesleri duyarken onlarla bu konuyu konuşmamıştım ki..
belki farkında bile değillerdi..

şu yukarda iki hatta üç ipucu var bu bloğun yazarının kimliği hakkında..
minicik şeylere önem verir.. sevinir..
minicik şeylerin verdiği mutluluğa alışmaz.. yokluğunu hemen kaybeder..
burda gevezedir ama gerçek hayatta pek rastgele iletişime girmez..

kaygiyi sevmem o yüzden yoluma devam ettim..
ama iki karar verdim..
işim ne olursa olsun.. kuşların sesini ilk yeniden duydugumda..
oturup bir kahve içecegim ve iki ..
garsonla konuşacağım.. neden oturduğumu söyleyeceğim..
kuşlar çağırdı diyeceğim..

Lalenin bir kac kez sözünü ettiği.. simonetta'nin bademleri kitabını alırken..
bazen böyle tuhaf kararlar verdiğim icin..
annesinin ağacının son ürünü olan kayısıları sonsuzlaştırırken bizi ordan oraya sürükleyeceği vadedilen kitabı da aldım..
badem ve kayısı.. ve iki kadın öyküsünün iyi bir çift olacağını düşündüm..
bir selçuk altun kitabını bitirince başlanacak kitabı ararken daha entelektüel gezinimler vadediyor diye..
yakındaki uzak'ı.. seçtim.. kayısılı kitabı seçtim..
bu da bu bloğun yazarının tuhaf taraflarından biri işte..
çağrışımlar ve rasgele yolculuklar..

kendine ait bir odayı okurken kendi iç sesimi.. ve bir kızkardeş bulduğum gibi..
bu kitabı okurken de.. annemle arada kalan son bir kaç çetrefili..
ve zor bir ergenlik sonrası oluşmakta olan çekirdekle aramdaki bazı çatışmaların kaynağını buldum..
ve yeni bir kızkardeş buldum..

sonra tabii şaşmaz şeyi yaptım..
yazarın peşine düştüm..
Feysimin bukunda arkadaş oldum..
saglam bir insan hakları ve kadinın insan haklari fikir insanı..
ümit veren biri..
dürten baştan çıkaran.. biri..

bu sabah.. feysden eklediği mutfak masasından internet üzerinden yaptığı söyleşi linkinı tıkladım..
ben uyurken sınava gidip gelen ve kanapeyi işgal etmiş olan çekirdeği rahat bırakıp ben de mutfağa konuşlandım..
önce şu kare atladı gözüme sakin bir ses tonu ve sakin bir yüz ifad
Esi..
arkada açık mutfakta emayeler..
o mavi çaydanlıktan benim de var.. harika..
ve o kitap yığını.. daha güzel iki şeyi alamazdı arkasına bir kadın..
yaşamın kalbi.. mutfak.. ve ruhumuzun güzelleştiricisi kitaplar..

birkaç nokta dinleyince..
sessiz kızkardeş çığlıkları attım..
iyi terbiye edildim ben..
sessiz çığlıkları ve sessiz firça atmaları bilirim..

"ben bir fikir önderi.. bir amigo değilim".. diyordu..
"polyanna değilim ben..
ama bir duvar varsa.. bir kapi da olabilir mi diye bakalım derim"..
bana uyar.. pencere de olabilir.. hava girsin yeter..

"toplum kokuşmuş halde.. politikacilar bizden habersiz kötü şeyler yapıyorlar..
ve ana akım medya bundan söz etmiyor.."
ne kadar da biz..
"tamam.. ama başka şeyler de oluyor.. ve ayni ana akım medya bunlardan da söz etmiyor..
ırkçılıkla.. homofobiyle ilgili.. kadın hakları ile ilgili..savaşan ve birşeyler başaran insanlar var..
ve ana akım medya onlardan da söz etmiyor..
başarıları.. zaferleri.. yazmıyor..
o zaman ben neden bunlardan söz etmeyeyim..
çunkü kötü haberleri paylaşan haber veren yeterince alternatif kaynak var..
ben zaferlerin üzerinde durayım.."

biliyorum bu ruh halini..
incecik bir aydınlık olsa sevinen kaynağını arayan ruh hali..
aslinda karanlığı isteyenlerin en korktuğu tipler..
yıkilmaz ümitliler..
aktif ümitveren şey takipçileri..

"öksüz şimdi " diye bir kavramdan bahsedildi sonra..
geçmişe üzulmek ve gelecek için kaygılanmak yüzünden..
an'ı öksüz bırakmaktan..
anı sahiplenmek derken önüne bak kendi küçük hayatına bak demediğı için ilgimi çekti..
doğru carpe diem olabilir bu tanımlama..

insanların güclü hissetmektense.. güçsüzlüğü daha kolay benimsediklerini..
geleceğin kurulmasında bir katkımız olacağını düşünmediklerini..
"ne yapabiliriz ki.."
"bilinmezliklerin endişe doğurduğunu.. endişe dilinin insanlara yakın geldiğini..
bir liderin gücünden çok etrafında toplanan kişilerin enerjisinin daha etkileyici olduğunu..
bunun o kitle içinde olan bireylerce farkedilmediğini..
püritan.. yani ahlakçı olmanın insanı bağlayıcılığını..
çünkü o kadar ahlakçı olabilir ki insan yediği.. yaptığı düşundükleri ve yaptığı herşey onu bu saf halinden çıkarabilir diye..
hiç birşey yapamaz ahlakı yaymak için..
o yüzdem.. im_puritan yani saf olmayanın etkinliğini.. yani ahlaksızlıkla mücadele etmek için biraz kirlenmek gerektiğini..
buna ahlaki tembellik olarak kabul ettiğini..
yaşamak için ince hesaplar yapmamayı..
şefkat bizim yeni para birimimiz diyen posteri taşıyan genci..
her bireyin öteki degil önemli olduğu toplum için uğraşanların olduğunu..
2metreye 3 metrelik hücresinde tüm dunyayla bağlantıda kalabilen olunabileceğini..
gençlerin bu "tanımlama" ve "tanimlanmış olanı bozma/değiştirme" fikirlerini..
çok beğendiğini..
anlattı..

sabahımı aydınlattı..
endişeden arındırdı..
sesi belki saksıdaki taflanların şarkısı kadar güçlüydü..
ama ben duydum..
ve bu sefer pas geçmeyeyim..
sizi de haberdar edeyim dedim...

Bir de haber var paylaşmam gereken..
Gerekcem net.. karanlığı despotizmi destekleyenlerin çok cahil olduklarından..
Her seçim sonrası.. çok cahiller analizi yapmaktan..
Üstten konuşan çok biliş analizlerden.. cehaletin baskıyı kabullendirici etkisini kabul etsem de çok sıkılan biriyim..
Felaketlerden sonra gelen ama onlar da veya peki sen şuna tepkı verdin mi önerge ve sorgulamarından da..

Bize gereken bilgi ve empati..

Ne yapabilirimin minik bir cevabıni buldum..
Ve insanların kapısını çalıp çok cahilsin seni eğitmeye geldim diyemeyeceğimize göre..
Okuma alışkanlığı olmadıgına inandığımiz..
Ya da maddi durumu kitap almaya elverişli olmayan ailelerin çocuklarından başlamamız gerektiğine inandim..

Onları değiştirmek değil amacım..
Onların gören gözünü açmak.. empatisini arttırmak..
Bunlar  olunca zaten iyiyi doğruyu goreceklerini biliyorum..
Küçük dünyevı çıkar hesaplarına düsmeden önceki yaşamlarına değerli dokunuşlar ancak kitaplar aracılığıyla olur..
Masallar ve öyküler..
O zaman ne yapıyoruz..

Yanımında çocuk kitapları taşıyoruz..
Çantada.. torpido gözünde.. iş yerinde çekmecede..
Ve o kitaplarla karşılaştığımız çocuklara dokunuyoruz..

Konuyu yaymak ve birbirimizi motive etmek için..
Bir sayfa açtım..
Oraya bununla ilgili paylaşımları ekleyebiliriz..
Herkese açık..
https://m.facebook.com/CantamizdaCocukKitaplari/

Beklerim.
İşığımızı kesen duvara bir çatlak olun derim..
Bugün kitap vermemin an'ına sevinirsiniz..
Gelecek için minik bir yatirim yapmış olursunuz..


Follow my blog with Bloglovin