2 Haziran 2015 Salı

at kestanesi varmış meğer canıtın hiç söylemiyorsun .. ayıp..

arabayı sokakta park ediyorum..
bizim sokak ağaçlı bir ara sokak ..
sabah arabanın ön camında üç üzeri dikenli minik yemiş vardı..
aldım attım çantaya..
biraz yeşil iyidir.. can yoldaşı olarak..

dün bir aplikasyon görmüştüm.. bitki tanıma aplikasyonu..
önce minik at kestaneleri olduğunu düşünmüştüm o yemişlerin..
ama bizim sokakta at kestanesi yok..

at kestanesi ilk tanıdığım ağaçlardan..
o yüzden aplikasyon benzer yemişe 'avrupa kayını' deyince..
şüphe duymadan kabul ettim..
çünkü bizim sokakta atkestanesi  ağacı yok.. 
ordan geldi bu fikir.. ne zaman tanıdım ben ağaçları..

önce küçük prensin baobap ağacını tanıdım..
hani bütün gezegeni kaplamasınlar diye düzenli temizler ya küçük prens.. 
sonra elma ve vişne ağaçlarını..
cemal bey bahçeye ekmişti..
vişne ağacıyla birsamimiyetim yoktu ama elmalar..
bomonti fidanlığından alınmıştı golden elmalar..
yaz boyu altına yayılıp kıtap okuduğum..
alt dallardaki bütün elmaları dalından koparıp çekirdeği ve koçanıyla yediğim ..
yaz sonu gazete kağıtlarına sarılıp bahçe odasına saklanan..

osuruk ağacını tanıdım..
'bir genç kız yetişiyor2daki genç kızın yangın merdiveninin dibinde olan..
altında kitap okuduğu..
fakirlerin mahallelerinde bulunur bu ağaç diye anlattığı..
şimdi bizim sokak bunlarla dolu..
porsuk ağacını da kitaplardan öğrendim..
ama anımsamıyorum bak şimdi hangisinden..

sonra da at kestanesini tanıdım..
lisemin bahçesinde onlar vardı..
hatta onlardan dolayı isimlenmişti o bahçe.. cour des marroniers.. 
yere düşüp patlarlar kızıl kahve yemişlerini sergilerlerdi..

ve çınarı tanıdım..
abimin saime hanımın koyduğu adıdır..
ağacın kendini tanımadan..
saime hanımın abime işlediği yaprakları dökülen bir çınar ağacı motifinden tanıdım..
kıskandım..

ve malta eriğini.. en sevdiğim meyvedir..
cemal bey çıkar çıkmaz alır getirir..
yıkayıp önüme koyardı..
yiyip de toprağa fırlattığım çekirdeklerden sürüvermişti..
bahçede.. aşısızdı meyve vermemişti..
bir çekirdekten yetişip ama meyve de vereni armutluda bahçemde..

ve meşe ağacını.. tanıdım sonra..
meşe palamudundan satranç takımı yapan birçocuk romanı kahramanı sayesinde..
sonra palamutlardan topladım yine armutlu'da.. onları ayna kenarlarına fotoğraf çerçevelerine yapıştırdım..
ama bir türlü bilemedim nasıl satranç takımı yapılır..

ve çamları tanıdım .. ilk olarak mavi çamı..
cemal beyden yılbaşı ağacı istediğimde gidip budayıp birleştirdiği dalların sahibiydi mavi çam..
bir zamanlar kayıkhaneye inen merdivenlerin  olduğu yere dikilmişti.. 
sahil yolu yapılırken doldurulan bakırköy körfezinin kenarındaki çocukluk evim yalı olmaktan apartman olmaya geçiş yaptığında..
o kayıkhaneye hiç kayık bağlamadık ama bir sokak köpeği sahiplenip orda bakmıştık..
toprak doldurulmadan önce..

sonra kızılçamları.. bir  marmaris gezisinde..
sonra fıstık çamını.. bir çınarcık gezisinde..
sahilde kıyıya vurmuş köpekbalığı yavrularını da görmüştüm o gezide..
fıstıktan bir çam yetiştirdim de sonra.. boyu evimin boyunu geçti şimdi..

kavakları tanıdım.. o büyüdüğüm sahildeki evin yakınına ekilen..
ve ne zaman pamuk pamuk dökseler.. 
saime hanımın oğlunu hasta eden kavakları..

serviyi tanıdım..
hiç kabristan ziyareti yapmadım ben.. 
o yüzden çanakkale içinde bir uzun servi türküsünden tanıdım onu..
ve üç servi diyen ruhi su'nun sesinden..
bir de divan edebiyatı güzellerinden..

sonra kayın ağacını..
nazım'ın kaleminden tanıdım onu..
karlı kayın ormanında beraber ..
o efkarlanmasın diye elele  yürüdüğümüzde tanıdım..

limon mandalina portakalı tanıdım.. hepsi çiçekteydiler.. 
ortalığı sarmıştı kokuları..bir okul gezisinde ..
sigaraya başladığım geziydi.. 
fuşya bir hırkam vardı.. ve incecik kaşlarım..
sonra çekirdekten yetiştirdim geçen sene.. bir kahve fincanında..

zeytin ağacını tanıdım ..
zeytin ağacı gibi içimden çürüdüm deyişi yüzünden merakla baktım.. 
içine dışına..
her evimin bahçesine ektim birer tane..

hbç'yi dersanelere taşıdığım zamanda..
bir zeytinlik gençleştirmesinde.. 
kestikleri ağaçlardan yapılmış bir ceviz kıracağı aldım bir zeytinyağı dükkanından..   
girdi mutfağıma.. hbçye verdiğim cevizlerle birlikte.. o da kırılıverdi..
ve leman hanımdan gelen bir bardak dolabının kaplamasıyla girdi salonuma ....
o kırılmadı.. 
nar ağacını süs narı olarak tanıdım..
leman hanımın balkonunda..
manolya ağacını tanıdım ..
muhtelif sarayların bahçesinden..

erguvanı tanıdım.. yer gök erguvan olduğunda..
ve hain yehuda yüzünden utanıp da morardığını öğrendim çiçeklerinin..

söğüt ağacını tanıdım.. 
incecik bir dal olarak girdi hayatıma..
köklendirip ağaç ettim..
altında oturup denizi seyrettim..
altında önemli bir karar da verdim onun..
buz gibi beyaz şarabımı içmeden..
az önce migren ilacı yuttuğumdan.. 
ölür müyüm kalır mıyım diye baktığımda..
'alkolle etkileşimi bilinmemektedir' yazdığını görünce prospektüsün..
kahkahalarla.. 
tamam demek ki şimdi öğreniyormuşuz deyip kadehi diklediğimde..

ağaçtan sayarsan kocayemişi tanıdım..
ailecek uzun bir orman yürüyüşünde  toplayıp yediğimiz..
o zaman minnacık olan çekirdeği eve geri ulaştığımız anda.. 
kapının önünde kusturan..

bozkırın tek ağaçlarından birini tanıdım sonra..
hbç'nin bir babalar gününde fotoğrafını çekip babasına gönderdiği ağaçla..
sen bizim ailemizin ağacısın.. bir gün ben de gölgenden çıkarsam böyle bir ağaç olmak istiyorum diye attığı mesajdan öğrendim..
tek duran ağacın gücünü ve güzelliğini..

ıhlamurları öğrendim..
iğde ağacını.. dalından meyve yediğim..
kokusundan başımın döndüğü..
bir koltuk gibi açılan geniş dallarını yastıkla besleyip yuvalandığım..
kökleriyle cemal beyin bahçesinin zemin kaplamasını kabartan..

dut ağacını süsünden tanıdım..
dalları aşağı sarkıyordu aldığımda..
sonra yukarı verdi dallarını süs dutunun ulu bir dut olası geldi..
engel olmadım..

incir ağacını datçada tanıdım..
yaz gecelerine keskin birkoku salan..

armutu tanıdım..
sulu büyük armutlarla yaz başını süsleyen.. cemal beyin bahçesindeydi..
kış armudu.. bu evimdeki ilk aşkım.. 
ayva ve kayısı da vardı ya..kişilik sahibi olan armuttu..
önce kayısı bozuldu..
sonra ayva..

kiraz ağacını bir arkadaşımın bahçesinde tanıdım..
deli gibi meyve verirdi.. birgün bir fırtınada.. 
devriliverdi köklerini uzattı göğe..

şeftali ağacını piçinden tanıdım..
ektiğimiz fidanın yanından çıkıp.. bir mevsimde boyu onu aşıverince..
ağacı kesip piçi tuttuk..

ceviz ağacını.. kargalar dikermiş.. 
ama ben..
çb'den tanıdım.. hiç durmadan yetiştiriyor..
her sene en az üç tane..

applikasyonun kayın demesine itirazlar gelince frysimin bukunun dostlarından..
at kestanesi bu deyince onlar..
farkettim kafamı kaldırıp da yukarı bakmadığımı..
hayat işte böyle..
bazen bakmıyorsun etrafına.. emiyorlar çünkü ışığını..

eve gelip arabamı yine aynı yere parkettim..
başımı kaldırıp baktım..
tepemde bir osuruk ağacı..
sonra rüzgarla kımıldadı dallar..
o ne..bir at kestanesi tam arkasında osuruk ağacının ..
komşu sitenin bahçesinde..
yeni büyümüş bu kadar..
dalının birini..
usulacık aradan sokağa uzatmiş..

demek bu kış başında sokağımda..
atkestaneleri dolanacak yerlerde..
ve ben bakıpsaime hanımı anımsayacağım..
kestane kabuğundan çıkmış.. kabuğunu beğenmemiş derken gözlerini kısışını..
alaylı gülecek gözleri.. 
ne güzel..





6 yorum :

laleninbahcesi dedi ki...

Yıllar önce doğal hayatı koruma vakfının bir gezisine katılmıştık... Belgrad ormanlarına ve Atatürk arberetiumuna gitmiştik. Rehberimiz orman fakültesinden bir prof.du . Bize Türk halkı kökmarla çamı ayırt edemez dedi...sahiden baktım ki benim çam dediğim ağaçların hepsi kökmarmış. :) şimdi 40 metreden tanırım... İlkokula başladığımız yıl öğretmenimiz bizi mevsim değişikliklerini göstermek için yine bir orman gezisine götürdü..mevsimlerden sonbahardı..o kızaran sararan yapraklar beni büyülemişti...bir de defne yaprağını kırdığımda elime sinen kokusu... En sevdiğim ağaç defnedir o nedenle...hatta ceplerimde defne yaprağı taşırım... aLlahtan ki eve yürüdüğümüz sokak sağlı solu defne ağaçları ile kaplı... Bahçemizde vir kiraz ağacı vardı kocam kişi üst dallarındaki kirazlarımtoplatmazdı kuş hakkı diye ve tüm mahallenin çocuğunun bitiremediği bir vişne ağacım vardı bir de küskğn bir kayısı...şeftali ağacı hikayemi zaten biliyorsun.. şİmdi penceremi açtığımda dallarını olduğumuz kata kadar uzatmaya çalışan bir kiraz ağacı ve iki tane güdük palmiye var...
Ha benim bir tespitim var TÜrk halkı hurma ğacı a da palmiye diyor :)
Anneannemin mNdalina bahçesini arkadaşlarımla talan etmem de hala anlatılır....
Çook ağaç hikayem varmış benim de yav..daha anneannemin ben yepesine tırmanıyorum diye kestirdiği dut ağaçları ve karnım doymadan şnmediği. İncir ağacı hikayeleri var...
Ay gidim ben bu yoksa blog yazısına dönecek...

hüznün tadı dedi ki...

Siz hiç bir yangın sonrası orman gördünüz mü? Ağaçların ağlamasını dinlediniz mi?

laleninbahcesi dedi ki...

Marmaris'deki kızıl çam ormanları yangınının hemen sonrasında o orman içinden geçen bir yolculuk yaptık... iinanın avaz avaz bağırarak ağlamak isterdiniz...öyle hüzünlü çok acı bir manzaraydı...

Adsız dedi ki...

Ve ben tum bu yaziyi soluksuz okudum...anladim ne cok ozledigimi blog gunlerini...

Eski blogculardan "bitti"

atalet-buduar dedi ki...

orman yanginini bir bir yasadim.. datcada.. cigliklar inlemeler.. duydum.. endise ile acaba evleri tahliye eder miyiz.. acaba makiliklerde mi kalit ormana sicrar mi diye korkuyla.. orman yanginlarindan sonra gectim m sevdigim eskiden yesil yerlerden.. aglayarak.. belki ondan bizdeki bu agac buyutme sevdasi..

atalet-buduar dedi ki...

defneyi cok severim.. bahcemde iki tane.. datcali afroditim onun altinda dinleniyor.. lalem.. ama nedense onu agaccik olarak algiliyor beynim..
bittim.. ozlemisim.. sevgiyle..

Follow my blog with Bloglovin