17 Nisan 2014 Perşembe

yıdırım ve canıtın ve buzdolabı

sadece daha iyisini bilmediğimden..
ve kendi kendime mırmırlanmanın birileriyle konuşmaktan daha iyi geldiğini bildiğimden..
yazılan yazıdır..
bir de kişisel tarihimde bir andaçtır..

blog sen pek bir şey anlamasan da..
satır altlarında duranı benim beynim hep bilecektir..
unutsa da.. işte bak bugünde olmuş diyecektir..

perşembe günü yıldırımın düşme günü olsun..
motosiklet üzerinde veya denizden çıkmış fermuar çekerken yakaladıklarının aksine.. 
öldürmedi..
ama kalptir beyindir omuriliktir mide ve barsaktır ne varsa dağladı..
canıtın oo esas onun ne tüyü ne telepi kaldı..
iki boncuk gözünü dikmiş.. 
bana..bakıyor..

kan şekerimin bu kadar sabit kalabilmesinin araştırma gerektireceği kadar ..
yiyememe hali .. daimi bulantı..
yorganın altına saklanma arzusu ile .. savaşma hali..
iyice sırtlanlaşan gülücükle.. profesyonel saatlerde gülümseme ve espri yapabilme hali ile..
yalnızken dayak yemiş köpek bakışlarıyla herşey tam tamına oturdu..

kediler gibi olsak şu an 7 canımın dördüncüsünü verdiğim andı..
kimbilir belki de gerçekten öyleyizdir..

cuma cumartesi ne olduğu belirsiz bir zaman dilimi..
muhtelif gerekçeli gerekçesiz endişeler..
arasında gayet pratik ve geleceğe dönük kararlar verme zamanı..
hasta taburcu mu..
burası ne renk boyansın..
bu seramik enine mi boyuna mı olsun..
can vermecesine dekor..
ilerde her baktığımda anımsayayım hiç aklımdan çıkmasın diye..

ev sahibi ruhi çöküntüde yapı paydos denilemedi..
evin diğer insanlarının yüzü suyu ve ruhu suyu hürmetine..

cumartesi buzdolabı geri geldi üç günlük servis yolculuğundan..
alışverişe gitmeli..
sert başlayıp yumuşayan bir parti ..
tozun toprağın ortasında yerine getirildi.
ekşi başladı..
derin nefesler ve bol ve gereksiz konuşmalar ve espriler eşliğinde ..
yumuşayarak bitirildi..
tanrım..
tüm çevrenin tek ayar verilebilen kişisi olmak ne kadar zor..
nasıl bu kadar bukalemunlaşabiliyorum ben birisi üzülmesin diğeri sinirlenmesi birisi sağ kalsın diye..
.
pazar.. biraz olsun gülümseyeyim diye getirilen kasalarda çiçekler mucurlar..
vazifeten ekildi serildi..
hem suçlu hem güçlünün surat analizi yapıldı..
yeni endişelerle hayat devam ettirildi..
bir miktar suç kendine ayrıldı..
ekilenler zerre bişey vermedi..
ama bazılarının mutlu olması azıcık normale dönüş ümidi vermesi için..
feyse bile konuldu fotoğraflar.

kuaföre gidersem davaya ihanet olur diye inandığımdan gidilmedi...
alışveriş de ertelendi..
pazartesi..
migrosun kapısında iken gelen telefonla geri çıkıldı..
eve dönülüp..
gerekenler yapıldı..
salı.. migros yerine gereken buluşma yapıldı..
buluşmanın sonunda üçün gereksiz bulunan ikisi ile eve dönüldü..
çarşamba..
migrosun önündeyken ustasal nedenlerle geri çağırılındı eve dönüldü..
ümidim var hala..
bugün belki gidebilirim..

dolu bir buzdolabı..
ve ardiye dolabı..
soğuk havada ..
insanın sırtındaki sevgiyle elde örülmüş hırka gibi..
iç ısıtan bir şeydir..

mutfak evin kalbidir..
çünkü orda sizin için içinizi ısıtacak bir şeyler üretmeye sağlayan biri çalışmaktadır..

siz ve sınırlarınız gevşersiniz..
az sonra yemek kokularının peşine düşüp gelecek sesi beklemeye başlarsınız..
yemek hazır..
bu herşeyin yolunda olduğunu gösteren çağrıdır..

ya da ara zamanda bir sütlü kahvenin..
bir çayın yanına ekleniverecek en sevdiğin çukulatadır..
kurabiyedir..
aa.. dedirtir.. sevindirir..
ılık duştur..
ılık battaniyedir..

insan kendini en çok annesinin karnında rahat hisseder..
vücut ısısında rahatlık..
kasılmalar vücut ısısında suda çözülür..
anne karnını anımsatır..
derin uykuda savunma kalkınca anne karnındaki fötüs pozisyonuna girer insan..
bir çok ağrılı hastalıkta..
adet sancısında karın ağrısında ishalde bel ağrısında ..
fötüs pozisyonudur alınmak isteyen..
ve ılık .. vücut ısısnda bir kovuktur özlenen..

buzdolabı boş..
ısı düşük..
başkaları için fötüs pozisyonları sağlama çabalarım sürüyor..

sanırım hayatımın en uzun bölümünü..
hayatımdaki en önemli insanlara..
sen benim için 
vazgeçilmeyecek kadar önemlisin demek mesajını vermek maddi ve manevi göstermekle geçirdim..

haftada iki gün yirmi dakikalık bir bahçe programı vardı eskiden izlemeye çalıştığım..
sadece o iki gün o yürmi dakikada herkesin bana ihtiyacı olurdu..
acil her durum o zamana denk gelirdi..
sonra bir gün yine öyle bir durumda basıverdim televizyonun düğmesine..
kapattım..
böylesine kesin bir çözüme hayret ettiler acil durum yaratanlar..
gerçekten bak ağzı açık baktılar..
hiç birşey sizden daha önemli değil.. dedim..
evet keyif aldığım gerçek.. bu programdan..
ama s.. tir et keyfi.. siz varken..
o an acil acilliğini kaybetti..
acil durum bensiz çözüldü.. 
ben ellerim kucağımda oturduğum sürece..
bir daha çıkmadı..
bana o yirmi dakikalarda hiç gerek duyulmadı..
ama ben yanılıp da yeniden bakayım şu programa demedim asla..
aslında tam olarak öyle değil..
yani anlattığım kadar basit değil..

ama değişen birşey yok..
ellerim kucağımda oturuyorum..
buzdolabı boş..
hırkam yok..
kan şekerim kendi kendisine sabit..

yaşam sürüyor..
sahi neydi o.. yaşam dedikleri..


Image Hosted by ImageShack.us

11 Nisan 2014 Cuma

köşe dönücüsü olan seramik ve olmayan seramik .. ve hayatın anlam ve önemi..

zaman blog yazma zamanı değil..
ama insan hala nefes alıp..
kalbi atıyorsa..
yaşıyorsa..
yapmayı en iyi bildiği şeyi yaparak devam etmeli hayata..

örneğin..
sabah vizit yapmam gibi..
sonra masama gelip kahve içmem gibi..
elimi uzatıp masada duran dergiyi önüme çekmem
içindeki bir yazıya takılmam gibi..

daha önce de patin patin patine yazısına ilham veren emre özgüder'in bu ay yazdığı yazının başlığı 
düz beyaz bir seramik istiyorum..

evet ben de düz beyaz neler istiyorum..
en başta düz beyaz bir sayfa..

diyor içim 
sanki emin.. 
bu sefer hatasız yazacak..
 içime hah.. deyip geçiyorum..

köşe yazılarını derlese keşke.. emre..
bir çok esere mesela peri gazozuna tercih ederim..
ve evet merak salıp romanını almıştım..
ama romanda bu bir buçuk sayfalık yazılardakı tınıyı ..
derinliği yakalayamadım..
bugünkü yazısı da  tam nişangahın ortasından vurdu 
bugün beynimin bu halde olmasını sağlayan nedenlerin..

bir sorusu bir anısı var..
 "bu kadar çok çeşit olmasa ne olurdu.. gerek var mıydı..
eskiden yoktu mutsuz  muyduk.."

çocukluğunda farketmiş..
almanya'ya gitmişler..
bin çeşit diş macunu görmüşler..
yazılarını anne babasına tercüme etmiş...
babası sen almanca bilmiyorsun galiba..
hep aynı şeyi söylüyorsun demiş..
durdum bu noktada..
işte işin özü budur..

onca ambalajın içinde aynı malzeme var ve aynı işi görüyor..
hadı bir iki renk koku tad ..
ama binlercesi..
neyi seçsen.. 
diğerini bırakıyorsun ve aklın onda kalıyor o zaman yaptığın tercihten mutlu ve emin olabilir misin..
hep şüphe içindesin..
bi yerlerde bundan daha iyisi vardı ve onu bulup benden daha mutlu yaşayan insanlar da var kahretsin..
ben buna mahkumum..

ve devamlı değiştir o zaman..
asla en iyi olana ulaşmadan...
ya da bez..
bık.. asla doğrusunu bulamayacağım de..
mutsuz yaşa..
gerçi yazar belirtmiş..herşeyin bir el yapımı iyi malzemeden yapılanı olduğundan en az iki çeşit.. 
ve iki fiyat olmasının normal olduğunu ve her maddi imkanı olan insanın..
bu daha iyi olanı  kullanmanın verdiği zevki hazzı en az bir kere..
tatmasının da iyi bir şey olduğunu ..
ve ayrıntıda sormuş..
ama birbirinin hemen hemen aynısından ve aynı fiyatta bunca çeşite gerek var mı diye..
konumuz.. ta da bu işte..
hatta daha da derini..

devam edelim yazıya..
net demiş diyeceğini.. önce temel sorunları çözün demiş.. sonra fanteziye geçin..
desin birileri..
önce düzgün beyaz seramik yapın sonra güllü bordüre geçin.. desin..
kim desin..
tüketici desin..

önce köşeleri çözün.. desin..

tüketici diyecek..
hangi tüketici diyecek bunu..
seramik üreten adam markette diş macunu alan tüketici..
diş macunu üreticisi de seramikçinin tüketicisi..
hepimiz üretirken tüketiyoruz..
emek yoğun çalışanlar ise..
onlar herşeyi tüketemiyorlar..
anca alabildiğini.. erişebildiğini..
o zaman sussunlar ve tüketici olmayı hedeflesinler..
kim kime ayar verecek..
biz montesori sistemi ile çalışıyoruz..
diye başladı mesela anaokulu fantezileri..
diğeri ne çalışıyorsa üç yaş grubuna..
sonra onu bunu..

ama çeşit mi görmüştü anneleri..
babaları ana okul çocuklarının..
hoop bildiğin okul konusu oldu kahve sohbeti konusu..
şekerim bizim oğlanı montesori sisteme kaydettirdik çok memnunuz..
niye 
niye menunsunuz..
ne farkı var..
diğer sistemin sistemi neydi..

yani yanlış anlamayın..
montesoriye karşı değilim..
ne olduğunu bile bilmiyorum..
siz de bobath bilmezsiniz..
napalım ben de onu bilmiyorum..

yani onu eğitimci bilsin..
ayrıca anne baba..
çocuğunu bilsin..
bizim çocuklar bu ülkenin idaresini ele geçirdi..
bizim çocukların anne babası..
kendi anne babalarının baskısından.. çocuklarının baskısına yatay geçiş yaptı..

bütün o özgürlükçü sistem sadece bizim özgürlüğümüzü elimizden aldı..
biz..
çalışırsan yaparsın.. 
daha iyisini yaparsın diye büyütüldük..
bize hayal hedefler kondu..

çb'nin babası oğluna masal niyetine kendi yaşlılığında doktor olan oğlunun yanına ziyaretini anlatırmış..
bir tek onu hatırlarım diyor..
ben de hep çalışkandım.. zekiydim.. doktorluk üstüme kaldı derim..
evet bir baktık ki..
aslında ben mesela sosyal bilim okusaymışım.. daha mutlu olabirmişim.... 
o yüzden bizim jenerasyon..
sen ne istersen o olabilirsin diyerek yetiştirdi çocuklarını..
öyle olunca da..
herşey olma kapasitesine sahip ama bir şey olmak istemeyenlerle kuşatıldık bugün..

çalışanlarıma bakıyorum..
bana yetiyor..
üzülmüyor sıkılmıyor hata yapınca yeniden yapmamak için uğraşmıyor..
bu arada senin özgürlüğünü alıyor..
dilediğin gibi ilaç yazmanı tetkik istemeni..
sonucu zamanında görüp olaya zamanında müdahele edebilmeni kısıtlıyor..

bir hafta sonu geçirdim.. 90 kuşağıyla bana yetti..
çocuksuma ve arkadaşlarına bakıyorum bana yetiyor..
onlar özgürler..
bizi birer şemsiyeliğe yerleştirdiler gıkımızı çıkarmıyoruz..
yağmur başlayınca alıp açıp kullanıyorlar..
tek homurdanan bendim mesela.
aynı ortamda aynı şeylere maruz kalmışız..
diğerleri boncuk boncuk gözlerle bakıyor..
ya da övünüyor bulduğu iyi şeylerle..
o anki kriz atlatılınca..
homurdanan olmamın..
faydası yok..
tek başıma..
elimizin altından kayıyor o muhteşem tweet atan..
esprili çocuklarımız..
benimkiler de..

griyiz sıkıcıyız eziğiz..
güveniliriz dayanıklıyız..
onlar için ordayız..
şemsiyelikteyiz..
kimilerimiz de havlupanda asılı..
bize zamanında ulaşamadıklarında ıslanmışken korunamamışken ..
kurulayalım diye..

evet evet blog..
bildin..
sorunum var..
sorunum var diye sağa sola sarkmıyorum..
düşünüyorum..
nerde hata yaptım diye düşündüm baktım ki ben değilim tek..
sorun sadece bende değil işte..
öyle yaygın ki..
bir jenerasyonun doyumsuzluğunda sorun..

sıkıntı o..
sıkıntıyla susan.. insanlar topluluğuyuz..
helikopter filan da değiliz biliyor musun..
aslında bildiğin yangın söndürücüyüz..

ama yangının çıkmasını engelleyecek hükmün gücü elimizde değil..
kaypak.. suçortağı çok bir grubu endişeli gözlerle izliyoruz..
göz teması kurmuyoruz birbirimizle..
tıbben tanısı olmayan bir hastalıklı jenerasyonun genel gidişini..
sürdürülebilir enerjisi olmayan..
sallacı kasmacıların anne babalarıyız..
ancak kimseye belli etmezsek..
güçlü duruşu sürdürebiliriz..
ergen olduklarında ..
bunlar bööle şekerim .. diyerek kabullenmeye başladık onların bize dayattığını..
hepsi çok zeki..
biz yaptık..
bizden daha iyisini elde etsin diye yaptık..
elimizdekinin değerini bilmedik..
köşeyi hazırlamadan fayans kapladık..
deseni allı güllü yaptık kamufle oldu yamuklar..
ama duruyor orda..
sintinesi kaymış..
yapı..

köşe dönüşleri olan beyaz seramikler istiyor yazar..
önce köşe dönüşleri halletsinler sonra güllü bordür yapsınlar diyor..
bunu tüketici taleb etsin diyor..

soruyorum bu noktada..
hangi tüketici..
okuyorum satır altını..
asla köşe dönüşleri olan bir seramiğimiz olmayacak demek ki..

yazar ümitle bitirmiş..
"ama yine de geliştik.. diyor.. ilerledik de nereye doğru.. "

o umutlu bitirmiş sanki..
benim içinde cevap tek..
kakotopik bir düzene doğru..

ne zaman ki ergen..
bardak dolu mu boş mu sorusuna..
hangi bardak diye cevap verdi..
ve önce hayret ettik..
sonra benimsedik bu cevabı..
o zaman köşe dönücüsü olan seramikler ütopya oldu..

oysa montesoriyi filan ittir edip..
önünde duran bardak ulan ..
kör müsün..
utanmadan cevap veriyorsun bir de hangi bardak diye.. demek gerekiyormuş..
bunlar böyle şekerim diyerek.. 
özgür nesli yarattık..
kendi  özgürlüğümüzü elimizle yavaşça yere bırakıp..
parmak ucumuzla .. onlara doğru ittik..

alıp bellerinden düşen popo yarığı gösteren pantalonlarının kemersiz beline sıkıştırdılar özensizce.
düşünün bakalım siz de biraz.. yazının tümü için bu ayki evim dergisi alın..
her satırı taam edin..
her cümleyi metofor niyetine açın..

ben o arada kendi meryem anama..
kutsal meleğime..
anneme dert yanmaya gidiyorum...

Image Hosted by ImageShack.us

9 Nisan 2014 Çarşamba

kuşlar kadar uçucu olsa da zaman.. ve iki an arası kuş uçuşu.. di mi canıtın..

anne olmanın iki heceli bir sözcük olmanın dışında bolca fedakarlık iyi programlanma ve öz saygıyı kaybetmeme dahil bir çok vasfı içinde barındırdığını biliyordum tabii..

ama her adem kızının anne olabildiği bilinirken..
fazla da dile getirmekten yana olmayanlardandım..

çocuks'un ilki.. daha ayını doldurmamışken ..
kutlamaya gelenlerin sohbetine müdahele etmiştim..
tamam işte çocuk işte bezler işte mama ve meme..
bu arada dışarda dünyada neler oluyor..

bu bendim..
ve ben böyle kaldım..

dışarda biryerler hep hayat devam etti..

diye girilebilir bir çarşamba yazısına..

çok hastaydım blog .. 
yattım kalıp gibi.. öksürmekten karnım ağrıyor..
diye başlayabilirdim..

izmir'den çok başımdaki eli akıllı telefonlu17 ergenden söz edesim var..
haksızlık etmeden çekiştirebilmek istiyorum..
diye girebilirdim..

buz pateni deyip geçmeyin..
paten bahane..
 kulis şahane diye spor dedikodusu yapabilirdim..

ya da esintili yazılardan birini yazabilirdim.. 

hatta inan bir zaman yazdığım çam altı okuma uyuma yazılarından birini aramak için girdim bloğuma..
düştüm çıkamadım içinden..

ne çok yazarmışım..
şimdi de öyle aksın dilerdim..
ama bu aralar fotfot lastiklik..pompalık dimağım..
zira itiraf ediyorum..
kendime ait zamanlarda bir azalma yaşıyorum..
sabahın köründe kalkıp..
evde hareket bereket..
usta tasviye.. ( hatta ustanın erken geleninden şikayet eder mi insan..
eder işte ediyorum)..
bahçe de yok ne önde ne arkada.. iskeleler arasında bazı ezilmiş çiçekler..

yorgunum hancı..
yol yorgunu..
o yüzden beynimi organize edip de dizemedim yanyana okunası sözcükler...

ne demişler..
"kuş ölür..
sen uçuşu hatırla..."


Image Hosted by ImageShack.us

7 Nisan 2014 Pazartesi

esintiler olsun mu bu aralar.. basık havalı ruhlarda canıtının kanat altına alıp yükselebileceği esintiler..

parlak beyaz mermeri altın rengine boyayan günbatımı saatlerinide ..
zümrüt rengi bir elbisesi.. uzun siyah saçlarının parıltısı elinden tuttuğu üç..
 bilemedin dört yaşında kız çocuğu ile ..
oturuyordu masada.. 
çocuğun önünde dondurma..
kadının önünde beyaz şarap..
yalnızdılar..
sakindiler..

akşam otelin terasında görmüştüm..
tepedeydi otel boşluğun üzerindeydi teras..
sadece sıcak yaz aylarındaki derin mavi sarmıştı göğü ve denizi.. 
denizin üzerinden esen rüzgara karşı gözlerimizi kısarak bakıyorduk..
 suyun üzerindeki altın pırıltılara..
ürperiyordu su..
incecik dalgalanıyordu..

herşey daşgalanıyordu..
kadının saçları..
zümrüt rengi elbisenin bağrı..
çocuğun etekleri..

dalgalara bu sefer suyun öte yanından bakmaktaydım..
bu sefer ufuktaki gölge yunan değil vatandı..
rodostaydım..

ne sesini duydum.. ne gözgöze geldik..
bir kaç kez daha rastlaştık..
kızı ve kendisi hep yalnızdılar..

zoru tanımamış insanların hayvansı yavaşlığı vardı hareketlerinde..

ne zaman çok daralsam..
bugünlerdeki gibi..
 o otelin tepesinde o terasta o kadına bakarken..
yanımda oturana .. söylemem gerekeni söylemiş..
sözcükleri o rüzgara kaptırıvermiş  olsaydım diye düşünürüm..

çok daraldığımda hep..
tepelerde bir yerde.. sırtımda zeytin ağaçları fıstık çamları..
önümde boşluk..
gözümde denizin uzaklardaki mavisi..
oturduğumu hayallerim..
akîl anlayışlı bir en fazla 2 kişi olsa yakın çevrede..
hatta daha iyisi..
o yeşil elbiseli kadın ve kızı olsalar..
esintiyle dalgalansalar..

konuşmasak..
çünkü çok daraldığımda ben hep kendim konuşmak isterim..
anlatacaklarımı önemsediğimden değil..
dinlemek duymak istemediklerimden saklanmak için...


 Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin