26 Mart 2014 Çarşamba

ataletle kafa karışıklığı .. elbet izlenen ve okunanlar ve biraz da yapılan ve yaşananlarla bağlantılı canıtın arada bir girip çıksın görüntüye..


tuhaf bir günışığı..
olağan dışı bir sükunet mevcut..
ışık binanın öbür yanında aslında.. 
ama olanca haşmetiyle balkonumun karşısındaki duvara vuruyor..
ordan yansıyıp gözümü alıyor ..aydınlık..

blog tozlu son zamanlarda..
yazmak bir keyif ya da isyan benim için..
her ikisini de yapamayacak kadar tutsak ruhum..

post travmatik stres bozukluğu içinde bizim jenerasyon..
daimi bir deja vü hali ile..
sindirilmişliğe karşı çıkma duygusu arasında sıkışık..

kıyılıp yok edilmiş jenerasyonlar..
küresel bir izansızlık..
orda burda eş zamanlı..
savaşların kesmediği..
kendi insanlarını ezmedin günün basit rutini olduğu zamanlar ve coğrafyalar..
tesadüfen ya da kendi irademle seçilmiş..
önümde salınıyorlar..

costa gavras..
üç filmiyle yedi bitirdi beni.
altmışlar yetmişler ve seksenler..
her birinde biz de kendi sokaklarımızı arşınlıyorduk ümitli genç kitleler aracılığıyla..
enerjisiz bıraktı..
romain gary’nin polonyada bir kuş vardısı duruyor masamın üzerinde..
giren çıkan ..
bunu mu okuyorsun yapma ya.. diyor..
bunalım sözcüğünü telaffuz etmiyorlar..
mimikleri yetiyor fikirlerini aktarmaya..
gülüyorum..
alaycı olmasını istediğim bir acı hatta buruk bir gülüşle..
pembe dizi sayılır diyorum..
alt tarafı gerçek savaş zamanının acımasızlıklarını anlatıyor..
barış döneminde yaşadıklarımıza bakarsak.. pembe dizi tadında geliyor..

anlamıyorlar çoğu..
işleri güçleri var herkesin..
benim gibi olmayanların..
örülecek duvarları sıvanacak yüzeyleri boyaları var..
mesela bizim evde bahçede çalışan ustaların..
yapılacak yatırımları.. temizlenecek depoları ve elemanları var..
mesela bizim yeni kurum sahibinin..

dostlarımla yazışıyorum vatsaptan..
ben bunların içinde olmaktan çok utanıyorum ve yoruldum diyor birisi..

oturmuş rezillik çukurunun daha da dolmasını bekliyoruz..
bbg evini bile izlerken ar’ı rahatsız olanlar için pek fena zamanlar..
ama bunu takip etmeyene .. haber yok.. bilgi yok..

eskiden gazetelerin yanında hediye promosyonlar verilirdi..
şimdi de ancak tape izlersen yaşanılanların kurgusunu anlama yetin oluyor..

açıkçası sizi duyamıyorum.. sizi duyamıyorum.. ile..
daha.. daha ne rezillik var gitgeli yorgunluğu..
başka yorgunluğa benzemezmiş..

dedim ya gavrası ben seçtim..
ama elime aldığım her kitap da..
beni bu küre üzerine ayağını basmış olan üreten güzelleştiren seven ve yaşayan sade insanların burnundan fitil fitil getirmeye odaklanmış bir insan grubunun varlığına işaret ediyor..
hem de kal ü beladan bu yana..

hem de aynı basit mekanizmayı yağlayıp ittivererek..
minicik bir ivme ile..

edebiyat ile bilgi veren kitapları okuyanlar arasında ki farkı öğrendim öğreneli..
insanları sadece 2ye ayırır oldum..

farkındalığı gelişmiş olanlar ile..
kullanmak üzere bilgi biriktirenler olarak..

dikkatle seçtim sözlerimi..
duygudan söz etmiyorum..
duygu durum perişan..
havsala karışık zira..
ama farkındalık ve bilgi daha somut daha elle tutulabilesi..

işte böyle blog..
bahar bütün güzelliğiyle gelemedi..
ağaçlarım tomurcuklandı ama..
bir harabe bahçe..
ajugaların üzerinde boya tenekeleri..
cüce nergislerimin üzerine atılmış çimento çuvalları..
bahçede korumayı düşüneceğim herşey..
yangın yeri gibi..
başlayan ve çığrından çıkan herşeyi temsil edercesine..
evimin önünde ve arkasında bir yıkım yapım..
kitaplarda .. tesadüfi fikirsel zedelenmeler..

çekirdekle flört ediyoruz biraz. kısıtlı zamanlarda mutfakta bir korn fleyks atıştırma süresince..
bir gine pige maydanoz yedirme süresince..

sahi berkin'i toprağa verdiğimiz gün..
çekirdek gine piglerden kadın olanı ve beş yavrusu ölü buldu kafeste..
acımız öyle gerçekti ki..
öyle katliam gibiydi ki..
görüntü..
insanlar evlatlarını verirken toprağa sen beş fareye mi ağlıyorsun diyemedim..

şimdilik böyle zaman..
böyle günlerdeyim..
distopia bile değil.. cacotopia içine düşmüş gibi hissediyorum..

ihaneti sevmediğimden..
kendi yaşam biçimimi sürdürmekten aciz..

ne istiyorum biliyor musun feys..
kısa bir süre.. dullar kasabasından masallar kitabı gibi bir yaşam.. 
sorun üretmeye değil..
yaşamaya ve var olan sorunları bitirmeye.. yönelik..
enerjik bir sürece gerek duyuyorum.. 



Image Hosted by ImageShack.us

19 Mart 2014 Çarşamba

anemonlar zamanlar zamanlamalar martılar ve canıtın..



turizm böyle patlamamış..
tatil zamanlarının bazıları için yazlığa gitmek..
diğerleri için istanbul plajlarından denize girmek olduğu..
istanbulun böylesine rutubetli olmadığı zamanlarda ..
yaşamların sadece  küçük ve tatlı mutluluklarla güzelleştirilir olduğu zamanlarda çocuktum..
gençliğimde ülke ekonomisi nedeniyle yurtdışına gitmek henüz ..
sadece bazı kişiler için doğal idi.
cebinde 100 dolar bulunanı hapsederlerdi.. vatana ihanet..
turizm ancak güneye gitmekti.. bodrum hala küçük bir sahil kasabası idi.. dalamanda havaalanı yoktu..
yeni asistandım.. yırtdışına ilk çıktığımda..
ilk gittiğim ülke finlandiyadır..
il göz ağrımdır..

dünyanın 13. en zengin ülkesi idi..
nüfusunu filan hatırlamıyorum ama 20 kişiye bir göl düşüyordu o net bak..
bir de göz alabildiğine ormanlar anımsarım..
kilometrelerce orman içinden giden otoyol kenarında kilometrelerce uzanan bisiklet yolu kenarında kilometrelerce uzanan yaya yolu..

alışverişe daldım bir gün..
bir plastik halkaya tesbit edilmiş çiçekler vardı kırmızı mavi ve beyaz ortaları siyah siyah çiçek tozu..
anemon dediler..
bizim özgürlük simgemizdir..
kurtuluş bayramıydı o genç cumhuriyetin de ben ordayken ..
bizden ya bir yaş büyük ya bir yaş küçüktü..
ama daha çok en uzun gündür anımsadığım..
çok etkilenmiştim ..
kurtuluş günü kadar etkilememişti beni..
mum kenarlarına takılan süsmüş o gördüğüm plastiğe takılı çiçekler..
anemonlar..
benimle istanbula geldiler..
yıllarca mumlarımın kenarını süslediler..
ne zaman hangi akla hizmeten attım bilmiyorum..
eskimemişlerdi.. sadece sıkılmıştım sanırım..

anemonlar yazın ve özgürlüğün müjdecisi..
finlandiya için..

pazartesi.. çiçekçi romanım kadınım..
bak bak sana ne vericem dedi..
önünden geçerken..
bir baktım anemonlar..
kırmızı beyaz..
iyi dedim bugün de çanakkale şehitlerini anma günü..
ben gittim oraya diye çırpındı..
gördüm siperleri.. gene gideceğim..
partiler gezdirip duruyor..
yok seçim konusuna hiç girmeyeceğim..
ama benim roman kadınla girdim elbet..


mavisi de vardır bunların diye geçirdim içinden..
bugün demetin içinde tek bir tane gördüm..
üçleme tamamlandı işte..


bazen güzel bir şeyi tanımak için çok uzaklara gitmeniz gerekir..
bazen saklı durur diğer güzellikler arasında..
herşey bir zamanlama meselesidir..
bunu en iyi martılar bilir..

hedefin varsa zamanlama daha çok önem kazanır..
canıtın esas bunu bilir..







Image Hosted by ImageShack.us

10 Mart 2014 Pazartesi

yazı çizi öykü aşk kafes kuş jerzy mungan ve diğerleri..




canımız sıkkın blog genel olarak..
ülkece daimi bir eşeği kaybetme ve bulduğuna sevinme kısır döngüsü içindeyiz..
ve sanıyorum ben kendimi bildim bileli böyleyiz..

neden ve nerden misyonum (uz)sa 
sırtımızda ülkemiz bir indirecek..
huzurlu ortam olmadı..
oldurulmadı..
dolayısıyla..
bebekli kadın gibi..
omzumuzda sırtımızda sağ kalçamızın üzerinde.. 
biryerlerimizde sürekli onunla..
başka birşeyleri de yapabilme telaşındayız..
öyle olmamaya karar verdiğimizde de..
camide bebesini terkeden..
az sonra pişman olup koşarak gelen alan..
ellerini ayaklarını filan öpen kadın gibiyiz..
yani naapsam içime sinmiyor durumu baki..

işte böyle bir altyapı üzerinde..
yaşıyoruz bir yandan..
kitaplar okuyor..
şaraplar içiyoruz..

hüzün bize yakışıyor..
son okuduğum murathan mugan derlemesi idi..
edebiyatımızda lezbiyenliğin yeri şeklinde bir giriş yazısı ile sunulmuş..

bazı öyküler benim bayıldığım yazarlardan..
bir erendiz atasü bir hakan günday var mesela ..

ama benim yaklaşımım şu..
kimle kim arasında olursa olsun konu aşk olunca sıkılıyorum..

aşk bence yapıcı bir duygu olmalı..
enerji vermeli..

aşıksın elde edemedin hırsını tutkunu..
aşıksın dolu dizgin karşılıklı..
mutluluğunu..
 bişeylere kanalize etmeli..
yani oturup aşk.. hele de elde edememenin..
ya da ayrılığın bunca çok sayfa boyu.. 
olması.. yazılması çizilmesi.. benim açımdan handikap zaten..

okuyacaksam..
paul ile virjini okur ederim kendime işkence..
anna karenina okurum.. kamelyalı kadın filan.. 
 bayık bayık darallanır otururum.. 

yani öyle işte..

bu yüzden sırada iki murathan mungan varken biri erkek öyküleri..
diğeri ise denemeleri..
okumayacağım şimdi..
elimdeki romain gary'nin..
"polonya'da bir kuş var"ı bitti bitmek üzere..

o kadar çok benzettim ki.. boyalı kuş'a..
yazarın jerzy kozinsky olduğuna yemin edebilirdim bak..

çocukların savaş sırasında ani ve tuhaf büyümelerini ve bir daha da asla aynısı olmamalarını anlatmış..
yine de iyi dayanıklı çıktı bizim ufaklık..
hala zarif ve hala nazik kalmayı başarıyor.. 

onun yerine ne koysam diye bakıyorum sadece..
açıkçası gary'yi de emile ajar'ken daha çok seviyorum ben..
onca yoksulluk varken'i mesela..
cennetin köklerine yeğlerim..


bu arada dedim ya çocuklu kadın gibi..
hafta sonu yaptığım truffe'ü yaptım ve bitirdik ama buduara ekleyemedim bi türlü..
sonra eve gelen ustaları..
ve onların ardından eş zamanlı 0 km çamaşır makinesi ile bulaşık makinesinin su pışkırtıp bir bütün gün bizi delirtmelerini de..

bu merkür retrosundan pek sıkıldım ya..
sulak yere döndük biz..
on gün su pışkırtan banyomuzdan sonra şimdi de mutfağımız..
ve umum elektronik aletlerimiz..

bu kadar başka bi numaramız yok lkecek..
pedofiliyle nikahlanmıştan halliceyiz..



Image Hosted by ImageShack.us

5 Mart 2014 Çarşamba

kendim ettim ettim ve buldum zaten dünya etmeler ve bulmalarla örülü .. canıtın bi dahakine kafamı gagalamazsan namertsin...

sevgili bilog..

yeni evli çulsuz bir çift olarak datçaya ilk gidişimizde..
murat 124ümüzle selçuktan geçerken..hep gördüğüm ve daha önce gitmediğim..
sarı tabelayı takip et diye tutturdum o zamanlar sk olan çbye..sarı tabelada..
meryem ana yazıyordu..

gittik..
meryem anayı bir grup japon turist ile tavaf ettik..
ben lisedeki alışkınlığımla..
bir de mum yakıverdim..
huzur dedim .. şekerim..
evdeki huzur saadet budur..
başka birşeye gereksinimim yok..

bindik sarı serçeye..
başladık dağdan inmeye.. arabadan bir buhar yükseldi..
su kaynattı motor aman dı zamandı..
noluyordu derken ..
motoru yakmamak için her yol üstü çeşmede dura kalka.. çineye kadar geldik..
çine de motor açıldı..
saatler süren bir tamirat filan..
birden idrak ettim..
göğe kadırdım başımı..
aman dedim ya meryem..
istemem almıyım senden gelen huzuru..
yani beş dakikada verdin cevabı helal olsun..

derken..
yıllar geçti ve hayat bana hep bunu anımsattı..
huzur ille de dış güçler tarafından bozulabilen birşeydir..
verilen birşey değildir..
ve huzur yoksa sen hiçsin..

ben ve giderek sayısal artışla dörde tamamladığım çekirdek.. yakın arkadaşlar ilişkiler ve akrabalarla birlikte taş çatlasın 20 kişi ..
arasında sürekli huzur huzuuuuur diye dilenen ve dillenen biriyim ben..

derken..
ctesi günü sergiden çıkıp da gittiğim kağıt-hane'den yeniden kazandırılmış defter aldım kendime..
üzerinde ne yazıyor bak..
huzur..
yalnızlık vardı onu almadım sessizlik vardı almadım ..
naaptım huzuru aldım..

eve geldim..
sohbet kahve filan derken yattım sabah nasıl bir baş ağrısı..
geçmedi ..
annesine saygıılarımı sunuyorum..
geçmedi yani..
bir morfinli hap bir kodeinli olmadı bir sakinleştirici ve endişe giderici yetmedi.. migren hapı..
sürekli bir giriş çıkış evde usta çekirdek çb başka bir usta kedi bir kedi daha çekirdek .. usta..
şeklinde giriş çıkışlara ancak dayanabildim..
ağrı hep vardı ama ben artık bir yumuşakça idim..
koltuğumda oturuyordum..
telefonum çaldı..
23lük..
anne ben elimi kestim..
sağ elimin işaret parmağını hareket ettiremiyorum dedi..

şaka yapıyosun dedim..
çünkü yapar böyle manyak şakalar..
yok dedi..
ses tonumu değiştirip şaka yapıyorsun dedim tekrar denedim şansımı..
yok gerçek dedi..
napiim..

he dur dedim..
çb'ye verdim telefonu..
onlar çb'nin hastanede buluşmak üzere konuştular ben el cerrahı bir arkadaşımın telefonunu aradım bulamadım çalınan telefonumda kalmış..
diğer arkadaşları aradım biri cvp vermedi diğeri no'yu bilmiyordu sonra gugla sordum
gugl m.hane verdi bazen bant kaydı oluyor cep tel veren..
bi deniyim şansımı dedim..
sekreter cevap verince bi afalladım..
ondan cebi aldım..
aradım..
cvp vermedi.. kapalıydı cebi..
derken kapı çaldı..
ve 23lük mü 24lük mü artık karıştırdığım çocuk..
ve çb geri geldiler..
mümkün değildi..
tendon bu sürede dikilmezdi..
aç mısın dedim tüm anneler gibi..
yemek hazırladım..
onlar dönene kadar geçen süreyi algılamamışım bile ilaçlarım iyiymiş.. migreni yenemese de..
sonra ertesi gün elektif cerrahi olucakmış onu da sakince kabullendim..
sadece uyumadım..
saat 05.00 da eh artık iki kapak özlemiştir birbirini dedim kapadım gizleri..
altıbuçukta açtım..
gönderdim bizimkileri.. ameliyata..
sonra defaten konuştuk telefonda o arada hasta baktım vizit yaptım filan..
ay niye çıkmadı hala dedim artık saat 11 otuzda.. yok daha girmedi dedi..
çb..
sonra.. çıktı yatıyo dedi..
seNİNoülun dedi sonra gene ukalalık etti dedi..
özel oda istemem dedi dedi..
 e fena mı dedim..
derken..
gel uyandı çok ajite dedi..
bana..
dur şu hastayı görüm.. şuraya da bi tembihatım var apıyım derken bi baktım..
gel çok ajite elimde kalcak dedi çb..
fırladım..
yol boyu..
dayan geliyom mesajları attım..
ulaştım..
oh..
çocuk uyuyor mış mış..
çb.. önüme yığdı muz mandalina üç gün yetecek ekmek ..
aç bitirler kaşarlar.. aystiler..
ve ben gidiyom dedi gitti..
çocuk yandı..
bir saat sonra..
anam çocuk bizim çocuk değil..
i.inden bir tulumbacı çıktı..
agresif.. saldırganötesi.. beeeğğğn bağımsızım.. beğğğğn giderim..
böğür..
anamsın babamsın paşamsın.. eaahh yeter .. arasında gide gele bir denge kurduk..
boğazım ağrıyo da boğazım ağrıyo..
çay isterim de çay isterim..
niye boğazım ağrıyo..
eh tüp soktular..
ağrır geçer elin nasıl o iyi..
uyuttum gene..
üç saat geçti..
kalktı oturdu.. gözüm gözüm gözüm..
gözüüüüüüğğğğm... 
ayna arıyor koşuyoruz klinikte..
aynalara bakıyor bir elde serum seti diğeri alçıda beğğğn yaparım..
neyse ben gerildim..
seni germeyeyim ..
asansörü yakalayıp..
sekizinci kata ulaşıp.. eline gözünü alıp gelmiş nicelerinin sonrasında..
gözü gösterdik..
keratit..
anamm ağrılı olur çok..
tamam..
elde yok bişi..
verdiler bi jel bir de kapatıcaz..
o kadar..

kapanmadı o göz ya..
bastırıyor olmuyor..
sakallı suratta bant tutmuyor bak çıkıyor diyor bi harekette patır patır attırıyor..
üzerine mandalina koydum diyim sana ..
öyle oturttum mandalinayı diyim sana ..
anla yani...

evden migren bandımı istedim..
geldi..
gözü bantladık.. 
mandalinayı kaldırdık..
tulumbacıya bir çay bulduk..

bu arada bana rahat bişey yerine saten pijama getirmiş olan aynura alkış girin burda..
koridorlarda saten pijamalarımla salınmak hep hayalimdi..

giymedim tabii manyak mıyım..
olduğu gibi yattım..
tulumbacı da uyusun diye uyur gibi yaparken dalmışım..
cerrahlar altıbuçukta gelir dediler diye saat kurup sabahın köründe kalktım.. azcık temizlendim..
tulumbacınyı sakinleştirdim..
vizit geldi.. sekiz küsurda..
asistan sabah gelmediği için hocanın hastanın gözüne ne oldu sorusuna mel mel baktı..
çok eğlendim.. 

sonra gelmeyen esas hoca nedeniyl işe geç kalma zamanım geldi benim..
tulumbacı saklanmıştı..
benim çocuk geri gelmişti..
ama ben bila kahve no sigara hallerinden mağdurdum..
tulumbacı benim bedende mekan açmıştı..
hocamız lütfetti bizi gördü..
pansumanı yaptı..
rehabilitasyonu bana pasladı..

derken bizim çocuk ille kendi evime gidicem dedi..
ben de eaaahhh ne biliyosan onu yap dedim..
göz doktoru bi daha görücem dedi..

bu arada.. girmem gereken bilgi..
göze kapatılacak olan daha medeni pedler ve bir adet ilacı.. bir arkadaşımdan istedim..
o da sağolsun hemen getirdi.. lakin yanında bir de gerekirse diye damla getirdi.. gerekmedi..
kullanmadık..

kontrolden sonra kendi kendini taburcu eden bizim çocuk iki saat sonra dedi ki..
bir damlayı 1 saatte bir diğerin, 2 saatte bir kullan dedi.. çok değil mi..
ben bilmem ne dediyse o dedim..

bu arada sorarsan bana bilog başımın ağrısı kalmamıştı..

neyse akşam üzerine doğru gevşeyen sistemi hedef alan.. migren yeniden atağa kalktı..
bütün gün de hasta usra vizit koşturdum nasıl yorgunum..
telefon.. ben tüm kimliklerimi senin çantana koymuştum.. kimlik kart para ve diğer..
eh şimdi parasız kaldım evimde..
tamam dedim hem onları hem yemek getirir bi de gözüne bakarım..
eve gittim..
yemek ve diğer yüklendim..
onun evine geldim..

ilaçlara baktım..
reçeteye baktım..
ınının..
kullandıkları akşam arkadaşın işi sağlama almak için getirdiği damal..
reçetede bir gözyaşı damlası bir de dün gece başladığımız gözyaşı jeli..
hangisi saat başı hangisi iki saatte bir e bu damlayı doktor gördü mü ki..
nerden bildi de bizde olduğunu..
filan derken benim kafa gitti..
ve 23lük.. gözüğğğğm diye böğürmeye başladı..

şeytan dedi ki.. bilog..
al eline kaşığı oy..
olmadı kafa at..
açtım pedleri..
anam bir de allerji olmuş yapışkandan kıpkırmızı bi halka..

göz delinir mi ki..
virüsse antibiyotikle noluyodu ben kimim ve bunlar kim burası zaten neresi..
kıvamında..
aman çoccuuum yarın gel ben seni gene doktorlara götürürüm isterlerse toptan veririm dedim.. ve eve yatay sürünmeyle geçtim..

uyumuşum biliyo musun bilog..
migren .. o sus pus olmuş o arada..

sabah kalktım..
geç de olsa gelen çocukla göz muayenemizi olduk..

ya pardon aslında bizim tendonumuz kesik..
ve bayağı ciddidir tendon kesileri..
ve ben birden anımsadım aldığım defteri..

huzur...

annah..
kendim ettiğğğm kendim buldum.......

ey evren geldiysen üç kere vur..
ben senden hiiiç bişey istemiyorum tamam mı..
ben kendi ellerimle yaparım herşeyi..
tamam kabul ediyorum..
büyük şeyler istiyorum..
reddediyor haddini bil diyorsun hayır ders almıyor ve yeniden istiyorum..
tuh bana..
rezil bana..

bu da bu işte burda dursun bence..



Image Hosted by ImageShack.us

2 Mart 2014 Pazar

bir arşivi oluşturmak parçalamak ulusa maletmek ulus gidip baksa da ayrıntıların güzelliğine bayılsa.. diyorum .. canıtın sen ne dersin..


saime hanım öldükten sonra..
benim bir parçamın da ..
 daha doğrusu parçası olduğum şeyin de yok olmaması kaygısına kapılmıştım..
bir değerin bir devrin parçası olduğu duygusundaydım..
onun yaşça küçük bir arkadaşının ..
"çok özel bir kadındı.. etkileri azalarak kaybolacak" demesi de ürkütmüştü beni..
"hayır" demiştim.."bende devam edecek ve sonra benim çocuğumda.."(o zaman tekti 24lük)..
o da tekrarlamıştı "dediğim gibi.. azalarak kaybolacak"
kadın matematikçiydi.. bense ..

bir telaş almıştı beni..
sıradışı bir karakterdi.. 
sıra dışı bir dönemde yaşamıştı..
o nedenle midir bilmiyorum..
evindeki çöplerini toplamıştım..
 tüm ıvır zıvır ve kıvırlarını.. 
tüm.. eklenip bitirilememişlerini..
ve sonra onların bir kısmını bir çerçevede toplamıştım.. 
anıları nasıl saklarsınız diye de bir yazı yazmıştım
 yıllar sonra bu konuda.. 

yaşadığımız günlerde..
anıların kişiye ait olduğunu görüyoruz..
kolektif anılar yok..
kolektif olanlar bile.. herkesin kendi penceresinden..
işte günlükler bu nedenle önemli..
hatırat biriktirmek bu nedenle önemli..
topluma farklı pencerelerden bakmak için .. 
kanıtlara kayıtlara gerek var..
biz yazmayı sevmeyen bir ulus olduğumuzdan..
ve üzgünüm ama ..
 okuma yazma bilmeyen sayısı her zaman çok olduğundan..
okuyanın da pek yazası olmadığından..
 hep sözel anılara güvenmek zorundayız.
ve devlet arşivlerine.. ha bir de.. 
basına..

işte o yüzden kimden dinlersen farklı anılarımız var..

bir osmanlı ailesinin..
yazmayı ve günlük tutmayı seven babasının yazdıkları..
 günlükleri.. sonradan çocuklarının ilk cumhuriyet yıllarında çektikleri yaptıkları fotolar.. yaşam izleri.. 
bir arşivi parçalamak adı altında..
sergileniyor salt-galata'da..

benim gibi yanılıp galatadan aşağı yürümeye kalkarsanız esnafa sormayın.. 
esnaf bilmiyor..
ve ben bunu anlamıyorum..
onca turistik bir yerde tezgah aç sonra da hiç birşey bilme..
yani bu insanların asla gidip bir kez bile ellerinin altındaki..
giriş ücreti olmayan böyle yerleri gezmemelerini hadi anlıyim da..
kimse mi sormuyo yani yolu..
neyse..
salt galata diye bile sormadım inanın bir ikisine..
 hemen yakınında yer alan..
sen piyer ve sen pol kiliselerini sordum hani turistler sormuştur diyerek..
 onu da bilmediler..

neyse..
bina osmanlı bankasının eski binası ..
rüya gibi bir yer.. 
saray gibi bir mimari..
o merdivenler.. vestibüller.. hele de o içeri girilirken kulanılan döner kapı..
serginin bulunduğu kattaki enine oval pencereden görünen istanbul silueti..
 beni benden aldı..

serginin öyküsü şu 
bu demin bahsettiğim osmanlı beyefendinin..
bir burjuva karikatürünün..
 ailesinin 4. kuşağı..
torun çocuğu..
 fransada yaşayan..
 fransızla evli bir hititoloji uzmanı.. ekol de luvr'da çalışıyor..
kadın..
"artık ben bu evrak-ı metrukeyi metrukluktan kurtarsam" deyip.. salt'a bağışlıyor..
2 sene sürüyor ayıklaması ve 
ne çöptür ne değildir ortaya çıkıyor..
sergi oluşuyor..
bu bir arşivcilik ve bir tarihçe sergisi..
çok aydınlatıcı..
çok estetik çok şık..

havada lavanta kokusu.. 
kulaklarda aileden kalan plaklardan 10 15 tanesinden çalınan ezgiler.. 
gözler önünde.. mektuplar kartlar.. fotoğraflar defterler..
kitaplar.. bir iki tane de özel eşya..
rıh hutusundan mühüre bastondan düğün bohçalarına..

bir de canlandırma yapılmış.. animasyon.. 
o da fır-daim oynuyor bir perdede..

bana kalanlar..
aa dedirtenler..
en çarpıcı olanlar..

-sevgi gösterilebilir bir şeydir..



-bir çok konuda yazar çizer konuşuruz da can evimizden vurulduğumuzda..
sözcüklere sığmayız..
en alt satırda büyük bir acının.. sadecik ifadesi..


-aile tarihi içinde ulusal tarih de yer alır..




-özen insanı farklı kılar..
hem göstereni hem gösterileni..


ben kendimi ayrıntıcı sanırdım ama değilmişim meğer.. 

ordan çıkınca.. 
aşağı karaköy'e yürüdük..
acıkmış susamış halde.. yerleştik beyaz masa örtülerle donanmış bir lokantaya.. 
mezeler şarap..
fikirler aklımda..
güzellikler..


not.. sergiden çıktığımızda kanalizyon deiliğinden bişeyler sarkıtmış çalışan işçiler vardı kaldırımda..
kolay gelsin dedim..
her biri ayrı ayrı.. 
teşekkürler dediler..
altı yedi adam ve sonunda usta başı.. 
altı yedi ayrı sesten teşekkür ederim..
ne kadar açız aslında zerafete..
görülmeye.. farkedlimeye..

not.. lokantaya yürürken kağıthane'ye de uğradık..
kendime.. bir huzur defteri ile bir mor defter aldım..

üç gün önce "kaleidoskop istiyorum bennn" diyen çekirdeğin..
arasam bulamam nerde satılır bilemem .. dediğim..
 kaleidoskopu da orda kasaya yakın duruvermiyor muymuş meğer.. 
onu da aldım..
sevgili 24lüğe de tabii.. tuhaf şeyler sever çocuklarım var..
çekirdeğe.. ıvır kıvır ve zıvır.. 24lüğe bir "yalnızlı-k defteri alarak tamamladım alışverişi..
her gezimden illa birşeyler topladığımdan bizim aile arşivi pek kalabalık pek tımarhane.. =)..

not üç mü ne bilmiyom..
ayrıca salt'ın nefis bir kitaplığı.. eş düzeyde nefis bir kitapçısı var..
ordan da bir kahve masası kitabı olarak..
 yaşar kemal ara güler ve turhan selçuk üçlüsünü aldım.. 

ayrıca tezer özlünün yaşamaya katlanabilmek için 'i ile 
murathan mungan'ın  kadınlar arasında'sı da alınacaklar listemden silinip.. okunacaklarıma yerleşti..
benimle mey'haneye ordan da eve geldiler..
yani ataletle canıtın cephesinde değişen bir şey yok..
yine istanbul yine sergi yine kitap yine şarap..

çektiğim video için.. yine feysbuk...
sergi hakkındaki diğer yazılar için..
Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin