26 Ağustos 2013 Pazartesi

göğe bakma hafta sonu.. göğe bakalım hadi durma canıtın var orda.. güzellikler hep orda..

hayat ne tuhaf gemiler filan demiş ya biri..
bazen öyle oluyor işte..

şiir sevmem.. herkes bilir.. hep söylerim.
.
ama "şiir sevmem"i açarsam..
oturup şiir kitabı okuyamam..
şiirin kötü emellere alet edilmesine dayanamam…
sonra bir şiir duyarım ezberlemezsem kendime katmazsam olmaz..
budur aslında şiir sevmemdeki açılım..

buna rağmen şiir ve şair bilgim var..
niye..
canıtın sor bakiim.. 
niye..

çünkü benim şiir seven.. edebiyat seven dostlarım var..
çünkü benim merakımı çekecek şekilde alıntılar yapabiliyorlar.. 
basit bir konuşma içinde..
bir bakıyorsun turgut uyar'ın dediği gibi diyorlar..
göğe bakma durağında dediği gibi diyorlar..
o ne güzel bir şey öyle..
göğe bakma durağı..
ne güzel teklif öyle o..
“durma... göğe bakalım”
diyorsun kalıveriyorsun..

gel de sevme..
yerleşiyor içine..

sonra modern müzede bir şehircilik projesi duyuyorsun..
hiç gidecek halin yokken..
adı göğe bakma durağı oluyor..
bak sana bahsetmeseydiler turgut uyardan sohbet içre..
o ne ki derdin sen de.. 
de ayrı de büyük ve dahi de vurgulu…

ama demedin “aa ne hoş” dedin.. sevindin..
genç şehirciler.. uyar’ı biliyorlarmış diye..

sağolasınız dostlar..
bunu yaşamamı sağladı sohbetlerimiz.. yazılarınız..

neyse..
bu cumaertesi.. uzun bir zaman diliminden sonra ilk defa..
deniz koklamak istedim ve birşeyler izlemek..
“ruhu benliği idraki beslemek” istedim..
yüklenip ne varsa bloğa.. canıtına taşımak istedim..

gitsem mi gitmesem mi derken gidiverdim..
önce kafede oturdum..
bir kadeh şarap buğulusundan..
ve deniz.. mavisinden.. 
ve istanbul..göz alabildiğine..
gözünü kısıp bakınca.. 
zeytinburnundan yükselen çirkin silueti görmemeyi başarıyorsun..
daha ne ister atalet...

neden müzelerin kafelerini seviyorum..
çünkü nefis bir kahve kokusu hakim..
eve geldim .. duygusu veriyor bana..
da,,
esas ordaki diğer kafe müşterilerini seviyorum..
sessiz.. medeni .. çünkü çoğu turist.. müze gezen turistler.. =)

neyse.. sonra kalıcı sergi bu.. bin defa gördüm..
deyip es geçmeyi düşünürken üst katı..
hemen girişinde yeni bir enstalasyon alanı görünce girdim..
iyi ki girmişim..

duvarda.. hayatımda satın alma arzusu duyduğum tek resim duruyordu..
yeniden sergileniyordu..
yedi yıl önce asılıydı..
aşık olmuştum..
bir sonraki gidişimde yoktu ve yedi yıldır da yoktu.. ve asmışlar..

kaynak

onun karşısında uzun süre kaldım..
nefis bir tablo..
benim için..
bi kere ışık geçirgen bir atmosferi var..
sonra kadın muhteşem..
kirpikler.. ruj.. eldivenler kürk yaka.. takıları nefis…

sonra bir motion art tadında..
sanki fotoğrafı çekilirken bir anda hareket etmiş gibi..
flulaşmış bir yüz.. dahası iki uç noktalarda gayet net..
yüzü bizden öteye dönük kirpiklerini indirmiş bir kadın .. 
diğeri bize doğru dönük tam gözümüzün içine bakan ..

dalgın oyalanırken bizi farkedip dönmüş de olabilir....
bizde gördüğünden ufka dönmüş de olabilir yüzünü..

belirsiz buğulu..
resimde hiç bir mor yok.. ama ..
bende bir morluk etkisi bırakıyor..
yemin edebilirim tablonun mor ağırlıklı olduğuna..
tablonun adı "beyaz fonda alp"..
ressamı taner ceylan..

sonra alt kata indim..
son dönemin en çok sözü edilen sergisi..
295 eser ile modern de…epeyce tartışmalara konu oldu..
erol akyavaş'dan söz ediyorum...

önce dini sembolik resimlerle başlıyor ellili yıllar..
içten aydınlatılmış cam levhalar üzerlerinde varak her üç dinin sembolleri ile kesme çalışması yapılmış.. ve benzeri dini yaradanı sembolize eden ..
enel hak ile bağlantılı mevlana göndermeli tablolar…
ben tanrıyım demenin anlam ve önemi anlatılmış duvarda asılı açıklamada..
hallac-ı mansur..
idam edilmiş diye sonlanıyor ömrü.. en el hak deyişi yüzünden..
bizim edebiyat hocamız ise derisi yüzülerek öldürülmüştü diye anlatmıştı..
en el hak diyen..
kendini tamamen yok addedip birliğe inanır..kendini hiçliğe boğar. alçakgönüllüdür..
diyor mevlana fihi mafih kitabında.. 
bu konuda..
oysa kulum dediğinde hem yaradana hem de senin onun kulu olduğuna inanmasını istiyorsun..
 ‘Ben Hakk’ın kuluyum, kölesiyim...’ diyen, biri kendi varlığı, diğeri Allah’ın varlığı olmak üzere iki varlık ortaya sürmüş olur.  diyor..
serginin bu bölümünün adı da bu.. fihi mafih..

neyse.. ben bu işlerde yorum etmemeyi yeğlerim..
zaten sevgili ressam daha sonrasında.. fallik döneme girmiş.. yaklaşık bir yirmi sene boyunca..
vajina ve penis çizmiş.. yetmemiş onları ikona şeklinde çalışmış..
hatta bir bölüm var kapısında.. 18+ diyordu..
sonra yabancı ülkeler basmış .. olsa gerek..
bir memleket özlemi sarmış olsa gerek her resinde.. surlar.. duvarlar.. bakıyorsun istanbul diyorsun..
bakıyorsun bizans diyorsun..
bir on yıl da böyle gitmiş..
nihayetinde..
yeniden dönüyoruz dine..
büyük patlama.. cehennet isimleri gibi.. vav simgesi de bu kez her yerden çıkıyor..
biliyorsunuz kabala alfabesinde ve arap alfabesinde bulunan bu harf aynı zamanda..
anne karnındaki çocuğun duruşuna benzer..

bazıları biz vav doğduk elif olduk..
ama vav olabilseydik hayat cennet olurdu dese de..
ben elif den memnunum.. ama şekil olarak o vav..
o tablo ve sembolleri çok hoş..
ortada alabildiğine vav..
üzerinde figürlerden bir spiral o sonsuzluk biliyorsunuz..
vavın göbeğinde bir altın top.. üzerinde allah yazıları..

arada bir de küçük fotoğraf sergisi vardı.. genç sanatçılardan..
ben bazılarını çok sevdim..

modern de fotoğraf çekmek yasak bu çok can sıkıcı..
tabloları değil de..
yanlarında asılı bilgi kağıtlarını çekmek en azından çok iyi olurdu..
eskiden o yazıları ayrıca fotokoği olarak kenara bir yere bırakırlardı..
alır eve götürürdün..
artık o da yok..

müze mağazasına koşturdum bir ümitle..
beyaz zeminde alpi ya da o vav tablosunu bir hayır işleyip de eşarptır..
posterdir yapmış olabilirler mi diye..
yapmamışlar.. ne ayıp..
ama bir alp kartpostalım oldu...

sonra çıktım yan tarafta..
denize doğru olan açıklıkta..
göğe bakma durağı vardı..
çevreci çalışmanın benim için tek çekici yanı adı..
uzandım yine de oturalım diye koydukları araba tekerleklerinin üzerine.. 
aldım elime beyaz fonda alpi..
blog için bir foto rica ettim..
çekildim..



entellektüelliğin dibine vurmuş durumdayım..
kulağımda şiir.. üzerimde gökyüzü fonunda alp..
derken..

eve geldim..
sevgili altıoklar meslektaşım efendi insan..
bir film yapıyor.. gezi ile ilgili..
can ve organ kayıplarını anlatan..
ve müziğini paylaştı .. twitterde..


az bir dinledim..
baktım tanıdık geliyor..
sonunda dedi ki o yumuşak kadın sesi...

“Şimdi otobüs gelir..
Biner giderim..
Gitmeden önce göğe bakalım..
göğe bakalım.."



ps: beyaz üzerinde alp’in yüzüğü.. yakından bakınca.. üst üste konulmuş kitaplara benziyor..
ama bu nedenle değil benim onu sevmem…
ps iki: kapanmasına pek yakın saatti mağazanın..
kartpostal dışında ay-fon kılıfı ve posteri de varmış meğer.. alp'in..
fotoyu da ordan aldım zaten..
modern mağazaya bi göz atmak isterseniz..



Image Hosted by ImageShack.us

25 Ağustos 2013 Pazar

atalet applikasyonu desem yeterince ilginç olur mu ki.. canıtın tüneğinde uyuklarken hem de..

merdaneli çamaşır makinesinden sonra..
kendi kararlarınla kullandığın .. bir çok teknolojiden sonra..
kızım şu televizyonun sesini kısıver devirlerinden sonra 
neden nasıl zorlanıyorlardı saime hanım ve cemal bey yeni ve modern teknolojiye karşı
anlamıyordum
her ikisi de bu kadar zeki akıllı ve üstelik her dürlü duygudurumları normalken..
yani..
normal derken..
her zaman oldukları gibiyken ..
demek istedim..

çalınma hadisesi sonrasında..
ki çalınan üç yıllık teknolojiydi..
arada taş devri telefonu kullandım bi süre.. 
sadece telefon yani.. 

sonunda yeni bir telefon seçip beğeniip aldım..
kötü olan her iki çocuğun da telefonu bir ay önce
 değiştirilmişti tarafımdan..
yıkıldım yani..
maddi olarak elbet.. 

neyse yeni telefon yeni bir marka benim için..
hep nokiacı olmuş olan ben..
komuta silsilesine alışmaya çalışıyorum..

beraberinde gelsin yeni applikasyonlar..
blog bile yazabileceğim diye seviniyorum.. =)

bloglovinle herkesi okuyabileceğim.. 
pinterest twitter ve face yaradanın emri..

asla yalnızım demesin kimse diye..
çalışıyor teknoloji..

ha bir de..
elbet..
instagram indirebileceksiiin diye sevinen çekirdek..
ki onu hiç anlamış değilim..
bir de instagram kitlem mi olcak olsun olmalı mı??

neyse..
bir son applikasyon yükledi snapshot.. biz gençler bunu kullanıyoruz valla dedi..
görüntü çek üzerine kalp filan çiz.. gönder..
10 snlik video ..
karşı taraf izleyince siliniyomuş..
anlamadım ben napıcam onu..
ama en azından bol bol çekirdek sevicem demek..

vime da var biliyosunuz..
çok dersim var diyeceğim yalan olacak.. =)
hiç niyetim yok biline.. 
ama en azından var olduklarını biliyorum bunların.. 
ne olsa atalet sever yenilikleri..

şimdi deyin bakayım..
en olmazsa olmazlarınız neler.. 
akıllı telefonunuzda...
dişime göre bişeyler var mı..
foto editörünüz kim mesela..

bekliyorum bak.. haberiniz olsun...


Image Hosted by ImageShack.us

24 Ağustos 2013 Cumartesi

beyoğlu kitabevleri.. pera.. derdim.. canıtın pek beyoğlunda takılmaz ama.. ve diğerleri..

bazen kendimi masalcı anne gibi hissediyorum..
yaşım dolayısıyla.. dünya tarihinin ve türkiye tarihinin hatta teknoloji devriminin en hızlı zamanının büyük kısmına tanık olmak bunun bir nedeni..
bir diğeri ise..
dinleyen olmam..

inanmayacaksınız ama ben eskiden sadece dinlerdim..
fena fil hafızalı olduğumdan arada ufak tefek boşluklar olsa da..
benden iki önceki neslin de anılarını biriktiren oldum..
o yüzden bu aralar ..
üzerinde oynanan oyunlar ve kâra sömürtülme hedefi içindeki beyoğlunu yazacağım şimdi..
hem de beyoğlunun romantik tarihi olarak değil..

pera.. beyoğlu başlangıçta ekalliyet.. yabancı uyrukluların yeri..
dolayısıyla iyi dükkanlar.. bankalar elçilikler.. (istanbul başkent ne olsa).. orda..
avrupai binalar.. taş binalar..
pasajlar.. paristeki gibi.. yürüme alanları.. açık hava konserleri..
ironik ama..
çölde serap gibi..
mesela müslüman mezarlığının üzerinden güzel manzaralı.. petit champs..
bak parisde chaps elysee var.. romada campo di fiori..
bu sözcük aslında tarla demek..
ama havalı..
bugünkü tarlabaşı ..
şu anda radyoevinin TRTnin olduğu alan zamanında.. uzun elbiseli şemsiyeli hanımların..
bastonlu beylerin dolandığı zaman.. yıllar bin9yüzlerin başı gibi..

zamanla .. önce savaş.. sonra ankaranın başkent oluşu ile..
azalıyor yabancılar..
kalıyor ekalliyet..
rumlarla mübadele..
daha da azalıyorlar..
o binaların bir kısmı yangınlarda harab oluyor..

halalar ve babam için pera..
tiyatro.. alışveriş.. çay ve kahve içme.. ve piyasa yeri..
şapkalı hanımlar beyler..
derken şu eylül olayları..
bir darbe daha..
varlık vergisi..
sermaye el değiştiriyor..

ama beyoğlu benim çocukluğumda
oyuncak almaya gittiğimiz.. japon pazarı..
ayakkabı almaya gittiğimiz.. hayko nazaryan gutan..
vakko..
annemin vitrininde durmadan geçmediği.. franguli..
fitaş sineması..
emek ve dünya sinemaları…
beyoğlu çukulatası..
şekerci.. ali muhittinden badem şekeri.. karamela.. hindistan cevizli şeker..
kuş lokumu çifte kavrulmuş..
derken hayatıma giren fransızca.. hachette sander kitabevleri..
beyoğlu evlendirme dairesi.. tünele doğru..
annemin kartaltepe kız meslek lisesine benzetirdim cumhuriyetin ilk yıllarının mimarisinde.. yayvan serin sağlam bir bina.. abim de orda evlenmişti hem..
çiçek pasajı o yıllarda bende yok mesela.. ama büyük postane var...galatasaray lisesi var..
sonra rekor ve dekor var kumaşçı.. desenli kreplerden ketenler.. jorjetler alıp etekler. dikerdi annem..
turunculu yeşilli bir tartan kumaşı anımsıyorum.. iskoç etek dilikmişti.. kilt denilenden.. çengelli iğnesi dahil pek modaydı bi ara..
. neyir var mısırlı triko var.. büyümek onlardan bişeyler alınması idi..
saime hanımın pek sevdiği
beymen ben lisede iken.. modern olmak .. ordan bir gömlek alabilmekti.. derken vepa var..
bir ctesi sabahı ordan aldığım bir tişört var.. babamla yaptığımız yürüyüşler.. annemden gizli aldığımız yüksek topuklular var mesela..

sonra olağan üstü hal dönemleri.. anarşi..
mayıs felaketleri..
gece sokağa çıkma yasakları.
sanat ve ekonominin çöküşü..
seks filmleri furyası.. ve birahaneler.. bi dolu sarhoş.. bi dolu istanbullu olmayanın caddede omuz ata ata yürümesi ve laf atması.. popoları ellemesi.. var..
odakula var.. sergiler var orada ama pasajdan geçip tepebaşına geçmeye korkmak var alaca karanlıkta..
casa d’italia var.. italyanca kurslarına gittiğimiz..
grand hotel de bristol var.. dayımın istanbula gelince kaldığı söylenen
tepebaşındaki the marmara otelin lobisi var.. giriş üstü katta.. kurstan önce kahve içtiğimiz..
cebimizde para olunca..
pera palas var.. onun pastanesi var..
kahveyi demlikte.. sütü de sıcak getiren yerlerden..
sinemalar var.. hala bapbapı var ilk kafeterya.. sokak içinde..
saray muhallebicisi.. o zamanlar sevgiyle söz ettiğimiz bir mekan.. temiz nezih lezzetli ve anı dolu..
fransızca dergi almak için gittiğim taksimdeki gazete bayii var..
ama bu dediğim yerler arasında.. kalabalıkça da olsa ..
başımızı pek kaldırmadığımız.. saçma bir yol bizim için beyoğlu..
ama ferhan var artık.. sinema festivalleri var aksanat var yky var hem üzerinde sergisi var..

sonra yavaş yavaş.. gençler aldı ele beyoğlunu..
blues barlar açıldı birahanelerin yerine..
kitapçılar konsept değiştirdi..
kafeler vardı artık içinde..
arada fazlasıyla kalitesiz ürün satan dükkanlar olsa da..
yer yer ilginç mağazalar da vardı..
takıcılar.. şalcılar.. terzi malzemeleri satanlar..
nargile kafeler..
o altmışların sonundaki çöküşüyle beraber artık aranmayan istenmeyen yer..belirli bir sosyo kültürel tabakanın gitmediği yer.. yavaş yavaş canlanmaya başladı .. gençlerle..
atak yaptı.. narin tüketici kısmı oralarda var olmak için..
markiz renove edildi üzerinde bir zengin işi pasaj açıldı her bir köşesi yabancı ve marka satan.. tutmadı tabii..
kapının önüne arabayı şöförü gelemeyenlere göre olmadı hiç..
gündüzleri cumhuriyet mahallesi..
arada bir saint antoine..
cezayir sokağı.. o da markizle eş zamanlı bir hevesle açıldı.. ve kısa bir zaman dilimi içinde eridi gitti…
sıradan bir sokak oldu.. arkalarda çukurcuma var eskiciler..
ve sokak sokak biliniyor beyoğlu sevenleri tarafından..
asmalıyı sevenler var nevizadeyi sevenler.. cihangiri sevenler var..galatayı sevenler var..
genellikle başını kaldırıp da yukarı binalara bakmayan.. gençler..
kitapçılar.. dükkanlar.. barlar arasında korkunç bir kalabalık cadde akıyor sanki orada.. akıyor cadde..
gençler akıyor orda..

şimdilerde.. yeniden kitapçıları sinemaları ortadan kaldırıp binaları yıkıp yağmalama furyası var.. yalan..
restore edicezlenmeler var..
belki de başaracaklar..

bu yazı kitaplar yüzünden döküldü içimden dışıma..
kitaplara en çok.. eski kitabevleri yakışır çünkü..
kitabevleri.. sinemalar.. boşaltılıp yerine alışveriş merkezleri.. 
yerine oteller yapılacak.. turist gelsin diye..

oysa ben her gittiğimde bakıyorum demirörende bir kalabalık yok ama beyoğlu kalabalık..
gençler var.. değişik şeyler toplamak kendi tarzlarını oluşturmak için .. dolanan..
iyisiyle kötüsüyle gençler bugün odak yaptı beyoğlunu..

son zamanlarda az biraz karaköye kaymaya başlamışlardı gerçi..
ama eğer bu yenilenme ile beyoğlu o ruhsuz demirörene benzerse..
bence artık.. beyoğlu herşeyi kaybedecek..
ha nolur derseniz.. hiç derdim tasam değil..
kaç kez oluşup yeniden yapılanmış biryer orası.. binalar değil yaşanan yaşananlar önemli..

herseferinde orada olanlara göz dikmiş birileri tarafından yağmalanmış.. beyoğlu..

yaşamımım yaklaşık bir on küsur yılında aklıma bile gelmedi orası.. öyle yani..
mecbur kalıp da konsolosluğa filan.. gittiğimde tırıs tırıs koştururdum öyle yabani..

aslolan ruhtur.. onu da can verir mekanlara.. insan canı..
beyoğlu bir on yıl kadar önce bugünlerde otuzları süren sürmek üzere olanlarca keşfedilip onların ihtiyacına göre yeniden yapılandı..
interraile gittiğinde hbç.. hostellerde tanıştığı herkes..
beyoğlu gecelerini anlata anlata bitirememiş..
pek şaşırmıştı..
benden çok biliyorlar diye..

turistlere pazarlanacakmış.. beyoğlu..
turistin de uzak doğulusuna olsa gerek..

diğer gezdiğim kentlerde de öyle turistlerin olduğu yerlerin ruhu yok ki..
alış veriş merkezlerinin ya da sokaklarının ruhu yok ki..
bulunur başka ara sokaklar..
bu şehir yedi tepe..
illa keşfedilip kurcalanmamış köşeleri vardır.. illa..
oraları keşfeder gençler.. atalet de peşlerinden..
bir furya gelip yakalayana kadar..
oraları da….


dedim ya benim derdim kitabevleri..
o yüzden şu robinson kitabevinden hediye kartı.. 
önce öde sonra al.. kart sistemi ile destek verebilirsin ey okur.. 
bir de şu yazıya bakmadan geçme.. nefis..  bir o kadar da acıklı mı..
yoksa gençlerin böyle bir durumu yok da.. çoktan yeni mekanlara akmaya başladılar mı ??..

ne demeye çalıştığım karıştı gerçi..
ama özetle şunu dedim..
beyoğlu her semt gibi.. zaman tünelinde hep başka amaçlara hizmet etmiş..
bize uyduğunda kullanmışız..
uymadığında uzaklaşmışız..
bu da geçer.. aslında.. demek istedim..

benim esas derdim..
avm içindeki kitapçıda... ayfonundan arkadaşınaı arayıp..
tatile gidiyorum.. benim kitaplarla pek işim olmaz ama bu sefer bişey alasım geldi de..
sen bilirsin böyle şeyleri diye aradım ne önerirsin " diyen fönlü makyajlı topuklu iş kadını ciddiyetli yaratığı.. işte pek beyoplu kitabevlerinde görmezdik..
orda genellikle birbirinin elindeki kitaba bakan.. yorum yapan..
elinde listesiyle gelenleri 
aradığını bilen okurla vakit geçirmenin tadını çıkarırdık..
derdim işte budur..




Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin