19 Haziran 2013 Çarşamba

atalet parka gidiyor.. canıtın da yanında.. sen de git...

"gezi parkı dirilişi"  sırasında..
en az beş yazı yazdım..
ama hiç birini yayınlamadım..
hepsi bilgisayarımda kayıtlı duruyor..

belki daha sonra..
anılar olarak yayınlanacaklar..

çünkü yazarken.. o anı duygusal olarak yaşayarak..
geçmişten.. çocukların çocukluk anılarından yola çıktığım yazılardı..
derinlerde kalan anılarımı canlandırdı..
duruma da o gözle baktım..
yaşananlarla değil kendi kişisel tarihimle ilgili olduklarını farkettim..
ve gereksiz geldiler özüme..

bir kaç ay önce sesim kısılmıştı ancak fısıltı şeklinde çıkıyordu..
ve insanlar da o yüzden benim konuşmamam için daha az soru sorar..
daha az gereksiz muhabbete girer oldular..
sonuç mu..
birden dinlendiğimi hissettim..
ve sesim açılmasına rağmen devam ettim susmaya..
ta ki dahiliyeci dostum çok uzadı artık buna bir baktıralım endoskopı filan diyene kadar..
şimdi gene söz tüketiciliğine başlıyoruz diye üzülerek..

susmak ..
ses çıkarmamak ..
durmak gibi.. 

bir kez de bebekte oturmuştum anımsarsınız..
ve insanlar etrafımdan akmıştı..
ben gözlerimi uzağa dikmiş..
akanlardan parça parça yansıyanlarla yetinmiştim..

sonunda sokaktaki bir berduş bana .. muhtarımsın demişti..
ben o gün o banktan çok dingin ve dinlenmiş kalkmıştım..

bu susmak ve durmak..
gün boyu günlük saçmalıklarla yorulan amaçsızlaşan koşturan ruha çok iyi gelir..
kendi iç sesini iç gücünü iç amacını bulursun..

bu yüzden bir çok dinde.. susma ve odasında kalma anlamına gelen inziva kavramı vardır..

yaşadıklarımız yetmezmiş gibi..
bir de onları anında paylaşma olanağı sağlayan sosayal media..
o da aslında bir ek görev halinde..
yanlış anlaşılmasın..
hayat kurtarıcı olduğunu bilerek ve o şekilde hayat kurtarmaya çalışmış olan biri olarak..
değerini biliyorum..

ama düşünün hele..
yemeğe gittiğiniz arkadaşınız size ayırdığı 2 saatlik sürenin ne kadarını..
bir yandan fotoğraflayarak başkalarına göstermeye..
ya da..
başkaları ne demiş onu görmeye ayırıyor..

sosyal medianın bence en önemli tarafı..
bizi yalnızlığımızdan koparmak..
yalnız değiliz hissi vermek..
çünkü yalnız değiliz..

ama bu kocaman şehirlerde..
bu manasızca uzun mesailerde..
bu fazlasıyla kalabalık trafikte sosyalleşebilmek pek zor zahmetli ve caydırıcı..

o yüzden kolayılaştırıcı..

ama biz blogcular olarak biliriz ki..
yazılı olanda yanlış anlaşılma çoktur..
sözcükler esnektir ve bazen insanı idade etmeyebilir..
herkes bloğunda en az bir kez yanlış anlaşılmıştır..

demem o ki..
ülke içindeki ya da dışındaki sanal dostun..
seni sever.. seninle aynı görüşte olabilir.. aynı zevk ve fikirde
ama senin ayağın takılıp düşerken orada değildir..
bir klavye ötededir..

bizler biraz da beklentilerimizi karşılamayanlardan bizi yoranlardan sıkılıp yorularak..
kendimizi ifade etmeye her kalktığımızda birilerinin bağırarak üste çıktığı konuşmalardan saklanmak için..
kendi fanuslarımıza saklandık..
zatenli cümleler kurduk.. zaten bu halk ya da zaten biz..

ammaaaan'lı kalıplar kullandık..
ammaaan bir tek oyum var.. onun dışında yapılanları görsem de ne etkim var ki..
öğrenmeyeyim diye haberleri dinlemez.. gazete okumaz olduk..
konuşmaz olduk..

mayıs ayı başlarında..
klinikten çıktım ve hemen  yirmi otuz metre ilerde genç bir kadının bir eliyle duvara tutunmuş olduğunu gördüm..
yüzünde bir acı ifadesi ile orda duruyordu tek başına..
ben yanına gidene kadar..
hiç kimse onunla ilgilenmedi.. 
oysa çok kalabalık bir caddeydi ve en az yirmi kişi yanından geçti..
ben beki de hekim olduğum için..
bilmiyorum sade vatandaş olarak yapar mıydım..
iyi misiniz dedim yanında durup..
ayağımı burktum dedi.. basamıyorum..
yandaki çiçekçi kadının taburesini aldık..
oturttuk azcık..
sonra elini omuzuma koydu zaten iş yeri yakınmış.. az basark az bana yaslanarak.. 
ofisinin kapısına kadar eşlik ettim..
orda bir arkadaşı devraldı kadını.. 
kimse olmasa masasına kadar eşlik edecektim..
kliniğe gelmesini ..
tekerlekli sandalye ile almayı filan da teklif ettim.. ama böyle tercih etti..

de ki kimse farketmedi.. ille bir iş arkadaşı geçsin diye beklemek zorunda kalacaktı..
ofisi oralarda olmasa.. geçerken başına bişey gelse.. belki twit mi atacaktı..
şu sokaktayım. acele yardım..

çok üzülmüştüm..
bin9yüzseksenlerde okuduğum bir redırs daycest  anektodu geldi aklıma..
londrada bir kadının düşüp bileğini kırdığından..
sabah işe gitme saati olduğu için yanında yüzlerce kişinin yürüyüp geçtiğinden.. kadının üzerine basmamaya dikkat etme dışında kimsenin bir şey yapmadığından..
kadının bir saat sonra..
taksisini durdurup yardım eden ve taksisiyle onu hastaneye kadar götüren bir hint kökenli ingiliz vatandaşı tarafından
kurtarıldığını anlatıyordu..
hintli ingiltereye yerleşeli altı ay olmuştu..

şehir deformasyonu..
kapımın önünde çantamı çaldılar benim.. birkaç yıl önce..
"komşu"sal desteği bir o zaman gördüm.. birisi lütfen..
evime giremediğim için evine aldı ve telefonunu kullanmama izin verdi..
ama polis geldiğinde kapısını kapamıştı bile..

birişyeri bekçisi araba park etme nedeniyle "sıkarım" diye tehdit etti.. çbyi..
çb polis çağırdı.. diğerleri..
aman ne gerek var elini öptürelim özür dilesin dediler..
çünkü biz onlara onlar bize.. komşu değil insan değil..
sadece günlük rutinlerinden çıkma nedeni olduk..

oturduğum semtte bir park var.. güzel bir park..
sadece bir kez gittim..
bir çiçek şenliği yapıldığında..

ben şanssızım biraz.. oturduğum bölgede yaş ortalaması çok yüksek..
ve iş yeri haline getriilmiş müstakil evlerin sayısı da öyle..
nerdeyse ıssız diyeblirim..
büyük kısmının yazın da yazlığa gittiğini göz önüne alırsak..
"hiç biryer"in tam ortasında gibi...

zaten akşamın bir saatinde geldiğim evde..
teve karşısında..
elimde kitabımla..
kucağımda leptopla sanaldan haberleşerek..
kitabımı okuyarak.. yaşıyordum..
mutsuz muydum hayır..

ama şöyle de tuhaf bir durum vardı..
o an .. kapı çalsa veya telefon..
ve birisi bu ortamı bozacak olsa hoşlanmayacak halde idim..
ne kadar zamanda bu hale geldim bilemiyorum..
comfortably numb..
konforlu bir uyuşukluk içinde..
yaşamayı ne kadar zamanda benimsedim..

bişey daha..
dostum bana bir konuda bir şey sorsa..
yazdım ya orda burda şurda diyecek noktaya geldiğimi de farkediyordum..
şimdilerde de var..
ay duydun mu..bıdı bıdı..
dediğin anda cevap hazır..
paylaştım  ya feysimin bukunda..
ya da..
o eski haber bak daha yenisi şu..
buna da sözel iletişim mi diyoruz artık..

dün akşam ben evime yakın bir parka gittim..
üzerime bir kimlik  az bi para elimde marakasım.. 
(çıkarken tencere tava çalma saatimizdi
çala çala yürüdüm parka kadar..)..
sigaram ve cep telefonum..
evden kimse gelmedi..

ve gittim.. ne yapacağımı bilmeyerek..
dururum otururum birileri varsa bakarız diyerek..
bir iki arkadaşımı davet ettim gelin diye yoldan.
birisi çok yorgundu..
diğeri güldü durankadın mı olucan dedi..
diğerinin doğum günüsüymüş..

ben dün du bakalım deyip parka gittim...ve ..
eve gece yarısını geçe döndüm..
aynı benim gibi düşünen insanlar buldum..
anlatmaya duyulmaya paylaşmaya gereksinim duyanlar ..
biz 1960larda diyenler..

bir de gençler vardı..
anıların anlatılmasını.. sabırla dinlediler..
sonra..
bir düzen olsun bak çok insanız dediler.. yavaş yavaş oturduğumuz yerden değil..
ortaya çıkıp sıra bekleyip konuşmaya..
belli bir süre konuşmaya..
başladık..

biz konuştuk..
endişelerimizi konuştuk..
yalnızlığımızı konuştuk..
aman konuşsak da birşeyi değiştiremeyiz ki duygumuzun bezdiriciliğini anlattık..
ben ne mi anlattım..

ben bu işte kendi yerimi bulamama duygumu kendimi fuzuli hissettiğimi anlattım.. 
ve gözlemlerimi..
yok yazdığım gibi yapmadım..
hiiç uzun konuşmadım =P..

çocuklar da anlattılar..
ve bizler hepimiz çok keyifle ayrıldık ordan..

az sonra twitterda gördüm..
16 yaşımdayım  ve daha önce böyle bir  ortamda bulunmamıştım..
çok keyifliydi  diye yazmıştı bir yeni genç dostum..

benim diyeceğim budur..
artık yeniden normal yaşamıma dönüyorum demeyin..
tuhaf bişey yapın parka gidin..
evinize en yakın parka gidin..
en azından bir kere gidin..


Image Hosted by ImageShack.us

1 yorum :

lale dedi ki...

Bizim oturduğumuz yer de sağımız solumuz park...Belediye bu konuda bize cömert davranmış neyseki:)) Hiç olmadı korumuz var...Zaten Çarşı da hiç bir yer bulamazssak Fethi Paşa Korusuna gideriz demiş...

Akşamları çıkıyoruz zaten ama senin dediğin gibi çevredeki insanlarla daha fazla diyalog kurmalıyız.

Bizi duyarsızlaştıran en başta güvenlik sorunu oldu...Kapısını yardım adı altında çalanlara açanların feci sonlarıyla dolu emniyet dosyaları...Sanırım önce birbirimize güvenmeyi, iyi insanı kötüden ayırmayı öğreneceğiz de bunu nasıl öğreneceğiz.
Öper seni Lalen

Follow my blog with Bloglovin