26 Nisan 2013 Cuma

atalet ve roması ve SPQR kavramı....

hoş geldim blog..
gezdim ve evet bu kez hoş geldim..

düşünüyorum..
çok fazla.. zaten başka bi faaliyetim yok..

çocuklarla normal günde geçirilen vakit..
olarla ilgili yeterli bilgi aktarmıyor insana..

iki yıl önce gitmiştik çekirdekle tatile..
ve felaket olmuştu..
o ergen ben bergen durumları bizi çok yormuştu..
utanmış ve yazamamıştım..
ama yakınlarda olanların içini şişirecek kadar..
söylenmiştim..

bu yolculuktan birkaç çıkartımım oldu
buraya eklemek istiyorum..
kimbilir ilerde sanalda dönen  dolanan bir moral motivasyon yazısı olarak  yerini bulur bu yazı..
ya da belki tam tersine..
annelikle ilgili yapılmayacaklar yazısı olur..

annelik..

"sizi dinlemiycem!!!...
 kulaklık var müzik dinliyorum" 

cümlesine..
 "oh. çocuğum açıklama yaptı.. süper.. büyüyor mu ne..
şeklinde pozitif bakabilme kabiliyetidir..

kadın olmak. sıkıntıyı uzatmamak için birbirine dal uzatabilme becerisidir..

sen buraya girersin girersin kesin .. 
denildiğinde..
kesin girilmesi gereken bir yer olduğunu görmek 
ve diğeri bunu gördü bildi söyledi diye sevinmek..
bak bu da annelik tanımı olabilir..

bir nedenle kapıştık çekirdekle diyorum ya inişli çıkışlı bir ilişkimiz var bizim..
ben de her zamanki gibi yaptım..
biraz espas istiyorum dedim.. önden yürümeye başladım..
bir iki dakika sonra..
hala istim üzerinde iken ben ve topuklarım çakmak çakmak çakarken kaldırıma..
baksana şunlara ne şirinler dedi bir ses..
sol omuz başımdan az geride çekirdek..
yumuşacık sesiyle..
baktım bir çoook yaşlı ve pastel renklerde çift.. bankta..

ortamı yumuşatmaya çalışma dedim..
sinirliyim..
ama çok şirinler dedi.. ve devam etti..
ortamı yumuşatmaya çalışmıyorum..

çalışıyorsun..
normalde o çifti ben sana gösteririm ve sen ilgilenmiyorum dersin..

hiç de bile..
dedi..

gün sürdü bin kere barıştık tabii..
yorgunuz..
ben yorgunum çekirdek yorgun ve huysuz..
bn yıllık duvarın arasından çıkmış bir yabani çiçek..
ayrık dediğimiz güzelliklerden..
baksana dedim..
ilgilenmiyorum dedi..
hah dedim..
içimden ve devam ettim..
ama çok şirinler..

hehe ne oldu bil blog..
durdu..
algıladı..
iki adım geri döndü..
baktı görmeden..
yüksek sesle..
bakalım bakalım madem dedi.. bana duyurmacasına..

evet..
anne kız olmayı böyle zamanlarda seviyorum..

aşktan konuşmayı seviyorum..
eski zamanları anlayamamasını..
ama anlamaya çalışmasını hatta bazen doğru bulmasını..
asla uygulamayacak olsa bile..
o günkü kural devir bilinci ve saireyi..

sonra..
bana tahammül etmeye başlamasını farkedip ona sevinmeyi seviyorum..
sanki bir anlık rol değişimi gibi..
o beni tolere ettiğinde..
sonra belirli bir kahkahasından.. o anda bişeyler karıştırdığını anlayıp..
hı ne demeyi..

bu kadar ufak şeylere bakıp..
oluyor bu oluyor diye sevinmenin şaşkınlığını..

ne diyim..

üçüncü bir kişinin anlamasına imkan omayan kahkaha krizlerini..
hani.. arkadaşlarla yaşanan şekilde..

tam anneliğim tutmuşken aman salla moduna geçmeyi mesela..

annelik çok ufak şeylerle örülü çok büyük bir ağ..
sıkı dokunmuş filan değil..
ama çok dayanıklı..
bir çeşit..
örümcek ağı.

ya da en azından benimki böyle..
zaten bunun kitabı mı var..
ve bunu anlamak için o kadar uzağa gitmeye gerek var mı demeyin..
acaip kızarım var evet..
cepsiz.. telsiz esemessiz..
birbirimize dönük.. daha yoğun bi zaman düşünemiyorum..

sonuç planların bir kısmı yapıldı bir kısmı yapılmadı..
bir kısmı plansızca önümüze düşüverdi ondan bir kısmı emekle
bazısı ise.. komik ama  iki tarafın farklı gerekçesiyle..

mesela.. vatikana gitmedik ama borgese bahçelerini gezdik saatlerce..
çünkü çekirdek zoo'ya gitmek istedi..
saime hanım mı çekirdek mi dedim..
saime hanım bile değil aslında roman fantezisi mi.. çekirdek mi dedim..
onu seçtim..
kayıp tabii..
ikna edemez miydim ederdim sanırım..
demek ki vaticana gidilmemesi gerekiyormuş..
bu sefer..

campo di fiorinin neden çiçek tarlası olduğu bilinmiyormuş..
köşedeki tiyatronun sahibinin mertesi varmış flora diye.. ondandır deniyormuş..
işte ordan peynir almadık ama.. fırından beyaz pideyi aldık..
malesef.. keats evine giremedik.. yetişemedik.. ama 
bir çok kırtasiyeciye girdik..
sonra..
ilk gün tam ulaşmak üzereyken  yorgunluk kriziyle göremediğimiz yere..
ertesi gün yanlış yola sapıp ulaştık da sevindik..

ben gezi yazısı yazmayı sevmem..
ama feysde yazdığımı burda tekrarlamak istiyorum..
romalılar eskiler yani.. kasmışlar..
gösteriş ve şaşaayı gücün göstergesi olarak kullanmışlar..

su getirmişler..
her meydanda akıtmışlar..
o devirde şehirin temiz akar suyu olmuş..
hem meydanlarda..
hem de hamamlarda..
hem de hatta bazı evlerde..

o sular hala akıyor ve içilebiliyor.. her sokakta çeşmeler var.. su içme çeşmeleri de var ayrıca..

motto.. suyumuz var akıtırız..

sütunların yüksekliklerin ve heykelin gözünü çıkarmışlar..
mermeri bulduk.. heykeltraş da var.. dikeriz durumu..
br süre sonra farketmemeye başlıyorsun.. heykelleri sütunları..

sekizbin işçi çalışarak yapılmış forum (çarşı) iki katlı filan bişey şimdiki avmlere beş basar..
o anda iğne atsan yere düşmeyecek kalabalıkta taş çatlasa üç yüz kişi vardı sekizbin kişinin nasıl çalışabildiğini anlamak zor..
organik olarak alan yeterli değilken..
akıl almıyor..

ve en önemlisi..
korumuşlar.. hem de bir yandan üzerinde yaşarken..
romalılar bunu iyi yapmışlar..

ki bir orta çağ yaşamışlar sıkı karanlığından ama gene de pagan dönemi silip atmamışlar..

şanslıydık biz romanın kuruluş törenine denk geldik..
gladyatörler.. romus romulus anne ve babaları kötü amca ve diğerleri..

ortalıkta normal halkın arasında..
ortaçağ giysililerle bir arada..
hemen yüz metre geride bir meydanda ise gayet isevi bir faaliyet vardı..
ne ayiniydi bilemem ama ilkokul çocukları yere bağdaş kurmuş bir papaz ve ilahi korosuyla beraber söyleyip konuşuyorlardı.

romada esneklik medeniyet hoş görü var..
ve hatta uluslararsı havaalanına girişte  polis araması yok..
öyle tıngır mıngır giriyorsun..
sola gidersen ülke içi..
sağa gidersen ülke dışı gidiyorsun..

taksicilerden filan öyle korkmaya..
ay hediyelik alırken kazıklanırız demeye inanmayın..
her pazarda her suvenircide aşağı yukarı aynı fiyata..

çok turistik yerlerde..
işgaliye yüksek..
ama minicik navona meydanından dünyada kaç tane var ki..

ispanyol merdivenlerinde fotoğraf çektirmek isterseniz..
sabah ilk ışıkta gitmeli sanki..
yoksa merdiven görünmüyor..
ha keza.. trevi nam ı diğer aşk çeşmesine..
ve bilin ki çeşmeyi çok iyi gizlemişler..
=)
o da neden aşk bilmiyorum..
bir para atarsan romaya bir daha gelmek..
iki atarsan bir italyana aşık olmak..
üçlersen bir italyanla evlenmek söz konusu..
bir ve üçün aşkla ilgisi yok..
ikinin de mazoismden farkı..

sahi romus ve romulusu biliyor musunuz siz..
hani..
rahibe olsun istiyormuş amcası kızın (ki adı ana tanrıçanınki gibi rhea)
ve savaş tanrısı hamile bırakır kızı..
ve amca kızı öldürtür ve doğan çocukları atar nehire..
bir sepet içinde..
ve o sepet..
kıyıya vurur ve onları önce bir dişi kurt emzirir sonra iyi inanlar büyütür..
ve çocuklar sonra öğrenirler başlarına geleni..
ve amcadan intikam alırlar..
ve dedeleri ki.. neden engel olamamıştır o amcaya.. bilmiyorum.
onlara bir toprak verir aferin diye.
ve şehri kurarlar..
ve adını koymakta anlaşamazlar..
ve sonra yarışırlar..
kim kaç kuş görecek diye..
biri oniki diğeri beş tane görür..
ve on iki gören ad koymaya hak kazanır..
rome olsun der..
ve diğeri beğenmez ve kabul etmez..
ve şehri ikiye bölerler..
sonra bi gün biri diğerinin tarafına girer..
o da öldürür kardeşini..
ve der ki..
romaya izinsiz giren herkesin sonu bu olacak..

yok mu incilden esintiler.. =)
musa..  efenim habil kabil.. meryem anne..
ondan mı yanyana iki meydanda kardeş kardeş birilerinin paganik bir ortamı yeniden canlandırması diğerinin ilahi okuması.. 

eksik kalanlar oldu..
bitmedi roma ama gene gidicez..
zaten çeşmeye tek para attık. garantiledik...=)..

son olarak hbç nin dediğini tekrarlıyorum burda..
kanalizasyon mazgallarında spqr yazan bir şehire gitmek çok etkileyici..
..en çok da bize iyi gelebilir.. 
"daha ne istiyorsunuz" denilmekten bunaldığımız için.. 
"senato roma halkı için" demeyi bilen bir yönetim şekli ılık duş gibi etki yapacaktır ..

ps.. canıtın benden önce gitmişti romaya..
tam enerjim düşerken bir tanesi takılıyordu gözüme..
ve yeniden başlıyordum eğlenmeye gülmeye..
çekirdek en çok bunu merak etti..
sen nerden buluyorsun bu enerjiyi dedi.
canıtından dedim..
sahi ona canıtını okutma vakti de geldi.. hatta geçmiş bile olabilir..

hatta ben bu konuda da bir annelik yazısı yazayım da aydınlatayım dünyayı.... =)..



Image Hosted by ImageShack.us

18 Nisan 2013 Perşembe

vatikan tesbih çinli kadın ve saime hanım bağlantısı...

yazı dizisi olmayacak bu anladım.. meğer benim kendi anımı anlatasım vaemış..

bir de..
şu diyaloğu anımsatıyotum..

kızına dünyanın en küçük ülkesi neresi diye soruyordu hani çinliköylü kadın..
vatikan cevabını alınca..
bana ordan bir gül ağacı tesbih al diyordu..
tesbihe mi ihtiyacın var diye cevaplıyordu kızı..
hayır vatikandan gül ağacı tesbih istiyorum diyordu..
neden deyince kızı..
çünkü sen gidebiliyorsun .. diyordu..
anneme iyi bak kitabında..

ben çok iyi anlamıştım o kadının ne demek istediğini..

kendi yaşamını durduran ..
istekklerine gemuram ve yetiştirdiği kızının..
özgürlüğü..
okumuşluğu.. bilir'liği için kendisine sadece bir tesbih kadarcık geri dönüş..
geri armağan isteyen hal,ni..

o sahnede ben çok ağlamıştım..

köylü ve çinli olmasa da ..
tüm gücünü enerjisini ve maddi manevi varsıllığını..
kendi çocuksunu yetiştirmeye donatmaya adayan saime hanımı görmüştüm o an o çinli kadında..

noluyor deme bana blog..
anlatırım dönünce..
ben bi tesbih alıp gelicem.. merak etme sen beni...


Image Hosted by ImageShack.us

17 Nisan 2013 Çarşamba

yirmiüçnisanlar törenler anneler.. gözyaşları..canıtın olasım var.. da yuvada yumurta var .. biliyor musun.. soğur..

dilaram sormuş..onun için mi.. çocuklarının her istediğini yapıyorsun..
cevap evet..
çalışıyorum..
her istediğini değil elbet ama katıldıkları her faaliyete destekleyip..
yok zamanımda gidip orda dikiliyorum..
söylenmemeye çalışarak..
niyetim bu.. en azından..
bazen de başaramıyorumdur elbet söylenmemeyi..
ama niyet  bu..
uyarıya açıklamaya evet.. siteme hayır..
kızmaya bazen de sinirlenmeye evet.
baştan uyarmaya evet.. isteklere karşı mazerete hayır..
ama kendi durumumu anlatan homurdanmaya hayır..
benim durumum değil..
onlarınki önemli..

şöyle olurdu bizde..
yorgunum.. bişey istiyorsanız hemen söyleyin..
söylerlerdi kısa ve öz hallederdik..
veya..
sinirliyim..
sana da her zamanki sabır gösteremeyebilirim..
ona göre davran lütfen..
ve işe yarardı ..

en son daha onbeş gün önce sanskrit felsefesi hakkında tartışırken yaşadık..
baktım anlattıklarına sarkastik yaklaşıyorum..
açıkladım..
"organik.. bitkisel .. alternatif ..
enerji.. evrensel enerji.. pozitif yaklaşım..
saldırısından öyle sıkıldım bunaldım ki..
benzerlik içerebilecek herşeyi..
baştan reddediyorum..
aslında seni değil.. sıkıntımı reddediyorum..

farkettim dedi..
her zamanki atalet gibi değildin..
aslında sen hemen bu konuda okur.. öğrenir..
sonra benimle tartışır konuşurdun..
mutlu oldum bu cümleden..
hem de çok..

şimdi..
bu günkü kadın öyküsüne gelelim..

21lik.. yeni adı ile hbç ( habire büyüyen çocuk)..
ana okula başlamıştı..
hiç bir aktif rol almadı.. 
imam bayıldı oyunnda tencerede saklanan.. bir başka parodide 
bankta oturup gazete okur gibi yapan sessiz figuran ve 
bir de kral çıplaktaki..
kral oldu..

oyun ana okul sabrına göre düzenlendiğinden..
başından kısalmıştı..
bir sunucu kral özle bir elbise istemiş..
iki kumaş dokuyucuyu işe almış diye özetlenince..
sadece sahnede iç çamaşırı ile yürüyen çocuk rolünde idi..

okuma bayramında..
konuşan kalemler ve defterler arasında terminatör silgi rolünde işi.. sessiz.

yıl  içinde folklor seçmiş ikinci sınıfta..
sahnede baktım takımayrı bizimki ayrı oynuyor.. yıl boyunca ilgilenmemiş hiç..
kıyafet pek yakışmıştı ama ..
çıkarmasına yardım ederken..
annem seneye başka faaliyet seçersin sanırım dedim..
ama ben çok sevdim dedi..
nesini sevdin annemdedim..
sahneyi dedi..

bir sonraki yılmıydı??..
arkada duran kızılderili idi..
ben dikmiştim kılığını çok yakışıklı duruyordu en arkada..
sessiz sözsüz..

yedi mi sekiz mi son sınıflardan birinde idi ..
yirmi üç nisanlar bi ara sadece  çocuklara bayram anne babalara çalışma zamanı idi..
görevi olup olmadığını hiç bir şeyi söylemedi..

ve ben o yıl törene gitmedim..
gidemedim..
sabah söyledim annem ben hastanede olucam gelemeyeceğim dedim.. tamam dedi..
görevi yok da..izlemeye gidiyor sandım..
meğer koroda imiş..

akşam..
hiçbiriniz yoktunuz dedi..
koroda en güzel en doğru en bağırarak ben söyledim..
ama siz yoktunuz..
herkesin amcaları dayıları bile vardı..
kameralara bile çektiler..

işte o zaman..
saime hanımı andım..


Image Hosted by ImageShack.us

16 Nisan 2013 Salı

yirmiüçnisanlar dizisi yazıcak sanki atalet.. öyle gibi anılar doluştu etrafına.. bugün ilki..

yirmiüç nisan geliyor ya..
hep aynı şeyi hatırlarım bugünlerde.. 
 sanırım yazmadım daha önce..

bir yaş ufak gittim ben ilkokula..
evde durmasın çocuk dendi..
yapamazsa alırız dendi..
yaptım almadılar..

o zamanlar veliler yeniden ilkokul okur gibi okula dikilmez isim isim öğretmenlerce bilinmez idi..
o zaman al hocam eti senin kemiği benim denildiği devir idi..
rollere ödevlere mutlak öğretmenler karar verir  idi..
ilk 23 nisanımda ..
rondlarda folklorlarda monologlarda rolüm var..
öğretmen yazmış da yazmış..
bilmem artık  zekamla mı parladım..
güzel bir çocuktum da ondan mı..
ülke fıkara ..imkanı daha çoktur denip anası babası memur  olan çocuklara daha mı fazla rol veriliyordu.. 

ama çeşit kıyafet gereken  çeşit rolum var..
bir sürü hazırlık yapılmış olsa gerek.. 
dikilmiş.. işlenmiş alınmış  olsa gerek.. 
ama hiç birini anımsamıyorum..

saime hanım çok yorulmuş olsa gerek onu da bilmiyorum..
anımsadığım bir kaç şey var..

ilk hatırladığım..
o sabah saime hanım saçlarımı tarıyor.. 
o düğümleri açmaya çalıştıkça..acıyor saçlarım.. 
ben huysuzlanıyorum..
topuz yapılacak çiçekler iliştirilecek.. organze elbise giyilecek..
okula gidilecek yürüyüş var.. 
kortej derdik sanki o zamanlar..
ben mızıldadıkça saime hanım
 "bir dur.. daha seni okula yetiştirip ben de okuluma yetişeceğim.. geç kalıyoruz" diyor..
ben daha çok mızıldıyorum.. 
"bak zaten çok yorgunum.. böyle yaparsan akşam seni gösterine götürmem ona göre" diyor..

elimde dantelden yapılmış.. kolalanmış bir sepet.. 
içinde papatyalar..
yürüyüş sırasında komutu aldık mı o çiçekleri atıyoruz halka..
saime hanımın okulunun önünden de geçti kortej.. 
orda da attık çiçekleri..
saime hanımlar da okullarının önünde mi idiler.. 
bir fotoğraf var.. cemal bey de orda mıymış..
anımsamıyorum ama fotoğraflar olduğuna göre..

yürüyüşten sonra okulda bir sabah gösterisi var..
ona katılmışım.. yine  fotoğraflarım var..
bir de akşam gösterisi var..
işte bundan sonrası..
bir kısmı hafızamdan bir kısmı ise saime hanımın anlattığı..

yıllar sonra bir gün..
bile isteye.. canımı yaktığı için  canını yaktığım bir gün..
"sen zaten ilkokuldayken de böyleydin" demiş ve anlatmıştı..
o zaman hatırlamıştım ..
anı.. biliyorsunuz tek taraflı bir şeydir..
kendi duygularınızı .. algılarınızın kaydettiği şeylerle tamamlar.. ve 
olguyu şekillendirip saklarsınız..bu nedenle.. aynı şeyi beraber yaşamış olanlar..
farklı anımsar.. olayları..


işte saime hanımın anlattığı ve benim anımsadığımla..
aslında bu iki tarafı da belli bir olay örgüsü oldu.. 
ve nerdeyse öyküsel bir anı  ortaya çıktı..
o 23 nisan sabahından  anımsadıklarıma saime hanımın..
yetişememekten.. hayattan .. yorgun olmasının
tek başına gibi çocuk yetiştirmekten.. sıkıntılı olmasının
ve her sabah ama her sabah saçım diye ağlayan.. 
akşamları da saçlarını açıp dağıtıp..
iyice karışmasına düğümlenmesine   yol açan bir ataletin katkısı var..
sonuç olarak  yorucu ve engel olunamaz bir sabah kasveti var..

ama esas akşam dramı..herkesin duygularını  bilmek..
onu ikimizin ortak hali olarak yazmama yol açıyor.. 

"kadın sarı keten kumaş kaplı karton bavula sırmalı şalvarı cepkeni dikkatle yerleştirdi..
bürümcük mintanı koydu..
üzerine organze elbiseyi buruşmasın diye yaydı yerleştirdi..
bavulun bir köşesine burnu yukarı kıvrık.. işlemeli terlikleri ..
bavulun diğer köşesine sarı ipek.. kenarı oyalı örtüyle beraber
tülbente sardığı önünden paralar sallanan başlığı  sıkıştırıdı..
arada sırada kaçamak bir bakış atan..
ve her zamanki gibi sessiz duran kızına seslendi.. 
"hadi çıkalım artık .. geç kalacağız.."
kızı yerinde doğruldu..
gözlerini dikti gözüne.. 
-gitmemiz gerekmiyor dedi..
-nasıl.. e akşam gösterisi??
-ben öğretmene söyledim gitmemiz gerekmiyor..
-ne söyledin öğretmene..
-annem çok yorgun.. sabah da beni zor getirdi.. akşam getiremeyecek dedim..
-nerden çıkardın bunu??
-yorgun değil misin.. öyle demedin mi?? ben de söyledim öğretmene.. peki dedi..
-olmaz öyle şey .. gösteride sorumlulukların var.. yürü çabuk gidiyoruz..

ince trençkotunu giydi.. kızının hırkasını giydirdi kadın.. sarı bavulu aldı eline..
çıktılar..
karanlık sokaklarda hızla ilerlediler..
okul yolu karanlıkta farklı geliyordu..
 okula ulaştılar..
öğretmen annesini ve kızı görünce çok şaşırdı ..
-ama atalet bana sizin yorgun olduğunuzu kendisini getiremeyeceğinizi söylemişti.. dedi telaşla..
ben mi yanlış anladım.. 
-evet.. kendi aklından öyle yapmış.. ama elbette getirdim ben onu   işte..
-ama ben yedek öğrenciye bu gece sahneye çıkacağını söyledim..
çocuk giyindi hazırlandı.. şimdi ona "atalet geldi sen çıkmıyorsun" diyemem.. doğru olmaz..
-siz de haklısınız..
-madem geldiniz.. buyrun izleyin o zaman sabah izleyememiştiniz gösterimizi..
-biliyorsunuz benim de kendi okulumda sorumluluklarım vardı.. bizde de tören vardı..
biliyorum elbette..

oturdular sıraya..
hep suçlu olmak yoruyordu kadını..
kızına yorgunum demekten..
sabah gösterisini kaçırmaktan..
ilgisiz anne gibi görünmekten..
hep suçlu bulunmaktan yorgundu..
sarı bavul kucağındaydı ..
herşeyin simgesi gibiydi o an..

perde açıldı şiirler rondlar.. çocuklar..
yanındaki koltukta oturan kızına baktı..
koltuğun ucuna doğru kaymıştı.. 
önündeki kafanın bir sağından bir solundan uzanıp sahneyi görmeye çalışıyordu..
bir süre izledi kızını..
kendisine dönüp bir tek bakış bile atmadığını farkedince.. 
yol boyunca hiç konuşmamış olduğunu..
öğretmenle konuşurlarken biraz uzakta durup yüzünde..
neredeyse bir gülümsemeyle onu izlediğini anımsayınca birden bire..
beni cezalandırıyor.. 
o kadar çok söylendim ki..
o kadar hevesle hazırlanmıştı ki bugüne..
onun hevesine katılamadığım için..
beni cezalandırıyor..

birden yaşlar dökülmeye başladı gözünden..
hadi kızım evimize gidelim dedi..
-yorgun musun..??.. dedi dönüp yüzüne bakmadan.. 
başını salladı .. evetledi..
hiç itiraz etmedi çocuk sessizce kalktı yerinden.. çıkışa ilerledi..
kadının  gözyaşları akmaya devam ediyordu .. çıktılar..

bilindik okul yolu karanlık çok farklı görünüyordu çocuğa..
annesine baktı ..
gözyaşları içindeydi yüzü..
bir elinde bavul.. bir elinde kızının eli..
hızlı adımlarla ilerliyorlardı..
bir kaçış karesi gibiydiler..

kız aslında biraz memnundu yaptığı vurucu etkiden..
gerçi bu kadar üzüleceğini ummamıştı annesinin ..
o yüzden biraz üzülmeye başlamıştı..
annesi çok yorgundu..
hep yorgundu ..
akşamları koynuna geleyim mi dediğinde yorgunum kızım başka zaman diyordu..
bu gösteriaslında umurunda değildi kızın..
ama ezberlerini tam yapmıştı.. provalarda çok çalışmıştı..
ve  annesi gene yorgundu..

o da vazgeçmişti gösteriden.. 
hem annesi dinlensin diye..
biraz da annesi görsün bakalım diye..
nasıl vazgeçebiliyorum görsün.. diye
ama şimdi annesi çok ağlıyordu..
elini sıktı annesinin..
annesi de  onunkini sıktı..
bakıimadılar.. konuşmadılar..
kadının göz yaşları devam etti yüzünden aşağıya akmaya..
birbirlerine iyice yanaştılar..
adımlarını hızlandırıp.. evlerine doğru..
bir kaçış öyküsünün son karesi gibi karıştılar gecenin karanlığına..."




Image Hosted by ImageShack.us

8 Nisan 2013 Pazartesi

kabuslar görevler bayraklar.. saime hanım.. cemal bey.. canıtın..


şöyle bir kabus gördüm dün gece blog..
bir halk mahkemesinde yargılanıyormuşum..
dostlarını dayanışmaya katıldıkları halde.. sizim katılmadığınız iddia ediliyor.. diyorlar..
ay nasıl katılmam can ve yürekle katıldım diyorum..
tamam ama feys kayıtlarınızı tvitlerinizi inceledik dayanışmamışsınız diyorlar..
anlatmaya çalışıyorum..
kan ter içinde uyandım..

milli bayramların milli bayram olduklarını..
dini bayramların başka bişey olduğunu pek küçükken öğrendim ben..
henüz öğrenme yaşında değilken öğrendim..

bazı bayramlarda sabah uyandığımda..
saime hanım.. bayrak ütülüyor olurdu..
diğer zamanlarda pölür yaprağına sarılı bayrak.. şifoniyerin çekmecesinde saklanırdın..
ama bazı sabahlar.. erken çocuk bilmişliğimle.. gözümü ova.. saçımı başımı kaşıya odasına gittiğimde.. ütü tahtası açılmış.. bayrak serilmiş.. ütü bezi ile ütüleniyor olurdu..

diğerlerinde ise.. bayram kahvaltısı yapılırdı.
konsept farklıydı ordan anlardım..

ilkokulda idim birinci sınıftaydım eminim çünkü taş okuldaydık.. sonra ben cengiz topele geçmiştim..
işte salona toplamışlardı hepimizi..
film gözterisi vardı. ekranda siyah beyaz bazı üniformalı adamlar ordan oraya hızlı adımlarla gidip geliyor..
top atışları asker koşturmaları oluyordu..
güzel sesli bir adam anlatıyrdu ekranda görünenleri..
filmin bir anında bir türkiye haritası belirdi ekranda.. ve yukarda bir yerden etrafında ışınlarıyla filan güneş gibi atatürk portresi yükseldi..
gözlerim dolmuştu.. izlerken.. onu anımsadım..

bir de..
şaşkın bir arkadaşım şiir okuyacaktı en abartılı en iç çekmeli sesiyle.. 
o kapmıştı şiiri okuma görevini..
ve şiirin sonunda..elinde rulo olarak tuttuğu bayrağın alt ucunu bırakacak bayrak önünde salınıverecekti..
şaşkın bayrağı tümüyle bırakmıştı..
uçmuştum olduğum yerden..
bayrak düştü diye fırça yer diye düşünmüştüm de ..
kimse bişey dememişti..

saime hanımla cemal bey artık yoklar..
bayrakları bende..
ben onu sadece yurdumun bayrağı gibi değil..
anamın babamın armağanı gibi.. emaneti gibi özenle saklar kollarım.
ben de milli bayramlarda bayrağımı çıkarır ütüler.. asarım evime..
sümerbank tarafından yapılmış.. yün bayraktır kendisi..
ilk günkü haliyle..

onu kalkan onu flama onu ideolojimin simgesi gibi değil..
bayrağım emanetim gibi sever kollarım..
önü amerikan bayrağı başılı ilk tişörtleri gördüğümde.. ne tuhafıma gitmişti.. hatta erkek mayosu bile yapıyorlardı bayrak desenli amerikalılar avrupalılar..
bu benim için düşünülemezdi..
benim ilişkim daha kendini bilir ve değer bilir..
bi de ben bunları konuşup anlatmam..
görse bilse..
ancak ev halkı bilir..

dahası var..
yetmiş dört senesiydi..
hayatımın ilk yatılı arkadaş evi misafirliğindeydim..
selimpaşa mıydı kumburgaz mıydı oralardaydım..
işte bir sabah kalktık çıkartma başlamış.. ankara asfaltında tanklar filan. yunan sınırına asker sevkiyatı yapılmış..
ev halkı .. konuk olduğum evin halkı.. hemen istanbula dönme kararı almış.. döndük..
sonra duydu.
saime hanımın oğlu da askerliğini yapıyordu o zaman.. tank taburunda.. hem de asteğmen olarak..
çıkartmayı duyan saime hanımın tüm arkadaşları ..
ay kadın mahvolmuştur.. aklı çıkmıştır diye düşünüp bizim eve doluştuysa..
saime hanım açmış radyoyu sonuna kadar.. marşlar çalıyor evde..
asmış bayrakları.
gelin gibi heyecanlı..
kadınlarda bir şaşkınlık..
biz seni teselliye geldik dedilerse..
ben asker karısı asker anasıyım.. demiş.. 

hiç.. ama hiç gereksiz yere konuştuğunu görmedim..vırvırlandığını görmedim..
ama cevap veya tepki hakeden hiç kimseye konumu ne olursa olsun asla suskun kaldığını da görmedim..
kahraman bir türk kızı derlermiş onun için milli eğitimde..
bir şey yapılması gerektiğinde.. ilk kol sıvayanlardandı .. nurlarda yatası..
bugünlerde ne çok kızardı sağ olaydı..
bayrağı da sulandırdınız derdi..
daha kızacak ne çok şeyi olurdu..

kuş yuvada gördüğünü işler..
sevmiyorum konuşmayı..
inanmıyorum.. bayrak asmanın.. oraya buraya profil fotosu eklemenin bir işe yaradığına..
ve gerçekten yapılacak bişey .. bi şey yapılması gereken gün.. gerektiği yerde olmam gerektiğini düşünüyorum ..
blog..
sanki en çok kim şikayet ediyorsa o en çok seviyormuş gibi geliyor bazılarına..
bana gelmiyor..
sanki çok konuşulursa eskiyecek .. enerji kaybolacak gibi..
sanki az laf çok iş benim mottommuş gibi..
sanki konuşacağımıza günlük işimizi özenle ve düzenle yapsak daha önemliymiş gibi..

ama işte nasıl bir etkisi varsa..
medyanın sosyal olanının..
kabus gördüm.. 

bugün bir felfese yazısı okudum..
2010 yılında yayınlanmış bir felsefe kitabından yola çıkılarak başlatılan tartışmaları anlatıyordu ve..
cesaret ve ahlak ve politika konusunu ele alıyordu.

aradığım cümleyi.. orda buldum..
"demokrasi ancak  bireysel ahlak cesaretten oluşan bir kaideye oturtulursa kalıcı olur" diyordu.. 
kişisel ahlak ve cesaret olmadan  politik ve kollektif cesaret olmazmış..

sokağa tüküren ..
her dakika yaygara koparan..
toplum kurallarını her fırsatta delen.
ve ahlak tanımın içini her cephede her fırsatta her akımda boşaltmış bir toplumda yaşarken ..
sessiz kalmayı seçmek sanırım ..
benim gibi bu konuları hakkında konuşmaktan bile çekinecek kadar önemseyen birine uygun davranış..

sanırım yani..
canıtın.. 



Image Hosted by ImageShack.us

2 Nisan 2013 Salı

ayyyyyyyyyyh çığlığı içindekiler..den bir kısmı....

ille de keyif alırım okuycam diyorsan.. bari yan pencerede şu müziği aç.. ve beni.. sana derdimi..
bir yandan koşarken.. omzumun üzerinde anlatıyormuşum gibi düşün öyle oku.. bari..


çalışmazsa bu da linki....http://www.youtube.com/watch?v=-pc17rXbC6c

***********************************
oturmuşsun ağacın dibinde..
altında yeşil çimen..
arkanda dağlar var biliyorsun.. ormanıyla..
arasında patikalarıyla..
önünde göz alabildiğine ufuk..

hatta bak..
kaldır başını gözlerini.. ağacın yeşili.. bitiyor..
mavi gök başlıyor uzanıyor ufka..
göğün deniz mavisiyle buluştuğu az buğulu puslu yere geliyor bakışın..
deniz..
rüzgarı hissetmiş.. yer yer ürperiyor yer yer dalgalanıyor..
deniz bu..
dibinde ne biriktirdiyse ona göre hareket ediyor..
altından ne akıntılar geçiyorsa.. ona göne..
,yer yer ürperiyor yer yer dalgalı.. hatta yer yer tepeleri beyazlanıyor dalgaların.
neden diye sormayacaksın..
öyle ..
gel kıyıya..
kumun parlak altınsı bejine..
ordan rahvan bir bayır geliyor yukarı yer yer çalı..
yer yer yeşil çimen..
patikalı filan bir bayır işte..
gel geriye.. bakışınla tara..
ayak parmaklarını gördün mü..
bacakların ve nihayet kucağındasın..
karnının üzerine ters kapadığın kitabın..
üzerinde elin..
parmaklarının rasında gevşekçe tuttuğun elma.. dişlenmiş..
yeşil bir elma.. sulu sulu..
işte bir baş göz hareketiyle dünya senin..

mi acaba..

gel istanbul anlatayım sana..
martı çığlıklarıyla..
sahil kenarından kıvrım kıvrım dolanan yollarıyla..
köprülerini dizmiş gerdanlık niyetine boğazıyla..
binlerce yıllık tarihin..
kulelerle buluştuğu özel güzelliğiyle..

yalan di mi..
git bir dolaş o tarihi dokuda alıcı gözünle hele..
o güzelim tanzimat binalarının.. o güzelim art deco apartmanların pimapenlerle.. klimalarla.. ve hortumlarıyla..
tabelalarla..itip kakmasıyla önüne geçme çabasıyla bu şehri paylaştığın insanlar..
nasıl çirkinleştiğini biliyorsun..
yahu müzeye giriyordun da daha kapısından başlıyor özensizliği diz boyu.. 
neden müze örneğini seçtim.. sergilemelik yer diye..
inanmıyosun.. atalet gene öfkeli diyorsun..
telefonun fotoğraf çekiyor değil mi.. bir manzara resmine kaç direk flama tabela klima giriyor saysana.. kaç pencere.. iğrenç bir malzemeden ek pük yapılmış..
sayding denilen o suni şeyle   kaplanmaya başlandı şehir.. eh kötü mötü ama ayıp örtüyor. mu acaba..
ya uzaktan a ne güzel olmuş dediğin binanın..
pis su borusuna ne demeli öyle dışardan gidiyor.. bir patlasa mazallah altındaki bulvar kafede oturanların tepesine..

ya peki sesiyle.. 
yeni neslin çocukları söz hakkını kullanabilecek
diyordu geçen bir blogcu.. neden mi..
annesi bankamatikte minnak velede sabırla kart nası sokulur nereye ne tuşlanır öğretiyormuş diye..
arkada kuyruktaki anlayışsız insanlar da..
homurdanmışlar..
kadın sallamamış allahtan..

faşist olasım var..
o anneyle çocuğunu okurken bile daraldım..
tamam elbet göstereceksin de kamuya ne..
madem o zaman kuyruk olmayınca yapalım de..
izin alalım de..
ya da olmadı.. gel bekleyelim kuyruk bitsin o zaman de..

hastayla konuşuyorum..
kapı açılıyor dan diye ben gir filan demeden..
eveeettt hekimanım.. nasılsınız biz geldik diyor..
bir görüşebilitr miyiz..
az sonra hasta bakıyorum şu anda diyorum..
bozuluyor..
komiği içerde kendisi olsa.. "biz"in ne densiz insanlar var diyecek..
ha bazen daha tuhafı içerdeki hiç bir rahatsızlık göstermiyor..
komik..
kendine yapılana razı.. kendi de yapacak sırasını bekliyor..

metro kapılarının denk geldiği sarı çizgide bekliyorum..
yanımda arkadaşım..
uyarı var.. önce inanlere yol verin..
kıpırdamadım bile arkadaşım kenara kaydı ..
bana yadırgayarak baktı..
sonra hatta uyardı beni..
yok dedim..
dursun kapı açılsın çekileceğim sen orda bana bi popoluk yer koru..
zira daha bugün aynı şey oldu ben çekildim hemen boşluk var deyu üç kişi dikiliverdi oraya..
inen inemedi sürtüne itişe.. binen binmeye çabalar sürtüne itişe..
en uzun mesafesi altı dakikalık metrodan söz ediyorum bi de..

bekledim kenarda..
bir bastonlu amca kaldı.. çıkacak olan..
bir tek adımı kaldı kapıya varmaya bekledim..
sol yanında kalmışım kapının..
sağdan binmeye başladılar..
arkamda bir itişme.. binsenize diye..
tınmadım.. onun da arkasındaki neden ilerlemiyor burası dedi..
binmiyolar dedi arkamdaki.. hayır bir an daha sürse amcanın inmesi..
beni ense ve bel nahiyemden yakalayıp atacaklar hissettim..
neyse kalmadı gerek de bindim..

yani demem o ki..
dağın başı diye bir yer yok..
bilesin blog..
güzel istanbul yok..

ben deyince inanma sen.. git öyle rasgele üç beş fotoğraf çek..
onlara bak bilgisayarda..
dağın başı dediğinde..
gecenin bi vakti.. manzarası güzel diye gelip arabasını park edecek..
arabeskini sonuna kadar açacak..
hoş.. cazını rakını açsa ne yazar..
biralarını içecek arada anıra anıra gülecek..
en sonda gaza gelip silahını kaldırıp gökyüzüne sıkacaklar var..

çok sayıdalar..
her yerdeler..
gecenin dördünde.. patır patır saydırıyorlar müziklerine rağmen uyusan da uyanıyorsun..

motorsiklerle gezenler var takırtakır motor bağırttırıp..
güzellik yok..
estetik yoksunluğu pislik ve duyarsızlıkla harmanlanıp serpilmiş.. etrafa..

inanmıyorsun.. e git..
meydanda güvercin fotoğrafı çek.. bak bakalım ne kadar çöp denk gelecek piksel başına..
yılanlı sütunun dibinde.. kaç naylon torba buruşturulmuş sigara paketi pet su şişesi var.. git bak annem..

dağın başı yok..
bizim beynimizde yarattıklarımız var..hepimiz algı hasarlı olduk körleştik..
bir halat ve ve babası fotoğrafı çekesim geldi geçen.. ne mümkün..


o yüzden kıs gözlerini kirpiklerinin arasından bak..
uzaktan bak..
bulanık gör..

o yüzden kandır kendini ne de güzel gezdim gördüm diye..
ya da dön sen yukarı..
benim ilk yazdığım paragrafı oku..
kaldır gözlerini yukarı yeşilini gör ağacın.. 




Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin