31 Mayıs 2012 Perşembe

günden fikirden mutfaktan.. bahçeden.. ve martılardan elbet.... hayır bu sefer diğerlerinin girmesine izin yok.....

hastamın eşi geldi memleketten..
organik taze taze dedi..bir dolu torba yeşillik getirmiş..
ellerimle bir mücver yaptım..
tam kendi sevdiğim gibi..
ama tadı yok..


su fıskiyesi nasıl başardıysa başardı..
bu yıl fışırtısı taa öbür uçtan (7 metre) duyuluyor..
ama tadı yok..


elmada bu yıl pamuksu haşere olmadı..
armutta da siyah leke yok..
ama tadı yok..

kara mizah..
yetmiyor..
gülümseme yok..

çekirdeğe baktıkça..
emanete hıyanet duygusu var içinde..
anneliğin tadı yok..

benim gibi içi şişenler.. yazıyor..
okuyorum..
ama coşkum yok..

cam fanus çok ince..
dışlamak çok zor..

bir çiçek olsam..
koparılmış..kitap yaprakları arasında olsam..
tek bildiğimdünya o kitabın dünyası olsa..

ne güzel olur..


Image Hosted by ImageShack.us

27 Mayıs 2012 Pazar

kadının kadın olamama hali..


sabah .. uyandım..
kahvemi aldım..
kediye kapıyı açtım kapadım açtım kapadım mama su vese verdim onun miyuw direktifleriyle..
hava güzeldi..
ama bahçeye çıkmadım..
salon kitaplık toplaması yüzünden halakarışık..
arkamı döndüm karışıklığa..
oturdum..
kahvem.. sigaram..
lepim topum..

orası neresiderken twitter'a bakayım dedim..
çünkü mantıkla gittiğim oralardan ve buralardan birisinden twittera geçmem gerekti..

akşam ortalık yıkılmış..
ucu bucağı bu bloğu ilgilendiren kadın olma hallerine değiyor..
o yüzden bunu yazmam gerek..
her zaman tuhaf söylemleri ile medyada yer alan bir politikacı ve yönetici kişi..
kürtaj konusunda fikir beyan etmiş..
bir sıradan kadın.. bu blogdaki.. x ve x olma halinden dolayı kadın diyorum..
biliyorsunuz zaten..
yeni doğandan.. son nefese kadın benim içib xxler..

bir soru sormuş.. nedir bilmiyorum..
bir soru daha sormuş.. gene nedir bilmiyorum..
zaten aslolan sorular değil..
ama açıktan cevap gelmemiş..
özelden cevap gelmiş ol yöneticiden..
"çok mu kürtaj oldun.. neden bu kadar bağırıyorsun" diye..

kadın kişi de bu özel konuşmayı.. açık twittera yüklemiş.. bakın bana ne dedi diye..

işte kuyruk orda kopuyor bende..

yönetici karşıtı bir alan oluşmuş..
terbiyesiz ve edepsiz olduğunu beyan eden..
bir çok kişi bu alanlara destek yorumları atmış..hatta twitterda türkiyenin en çok konuştuğu konu oluvermiş bir anda..
benden özür dile dermiş bizim kadın..
diğer taraf ise..
hiç oralı değil..
özel konuşmanın deşifre edilmesi nedeniyle dava açacağını iddia etmiş.. açık twitterdan..
kadınımız..
benim ailem var filan demiş..
önce.. özür dile diye tepinmiş.. sonra..
ve bu sabah daha doğrusu az önce de..
kendisi özür dilmemiş..

güye beni destekleyen mesajların seviyesizliğinden.. diye..
he bir de gözü yaşlı ve kalp hastası anne var elette dram unsuru..

bu kadar..

da..

bu kadar ne kadar derin..

kürtaj.. bir doğum kontrol yöntemi olmamalıdır..
sağlıklı bir yöntem değildir çünkü..
dahası eziyetlidir..
daha kolay yöntemler vardır.. doğum kontrol hapları vardır.. prezervatif vardır..

ama bazen istenmeyen geelikler olabilir..
o zamanlarda tercih hakkı verir insanlara..
benim için bir tıbbi uygulamadır..
ne namustur ne ahlaktır..
keşke olmasadır.. ama olanaktır.. olasılıktır..

bir de.. zorunlu olanlar vardır..
bebeğin sakat olduğu saptanmıştır..
annenin canı risk altındadır..
o zaman zaten.. yazık tır..
yapılsındır..
planlanmış ve istenen bir geeliğin böyle sonlandırılması üzücüdür.. ama gereklidir..
iyi ki vardır..

yani bu konu benim için sadece.. bu ikinci bölümü ile .. yasa değişikliği konusunda ilginçtir..
ben fakültede okurken istenmeyen gebelik sonlandırması yasal değildi..
meşhur bi doktor vardı mesela..
kürtajı yapma cesareti olan.. hanlar hamamlar dikmişti..
ebeler vardı..
birçok mezar taşı dikmişti..
doktora ebeye ulamamanın getirdiği..
sonlandırılamayan gebelikler vardı onlar da birçok mezar taşına yol açmışlardı..
inanç karar verme rasyonelliğinin önüne geçtiğinden..
sakat doğumlar diz boyuydu..

ama konum bu bile değil..

sen tut bir soru sor..
biri de sana kişiselleştirsin konuyu..
 ki bunda amaç sadece sindirmektir..
sen de sinirlen...
ortalığa yay bunu..
sonra da..

özür dile..
sana yapılan hakaretten..
ki konu bu bile değil..

zira..
alınan satılan..
yıkanıp paklanıp giydirilip alıcıya çıkarılan..
okutulup diplomalandırıp hala.. "kadın " olarak görülen..
analık ve eşlik görevleri her daim hatırlatılıp sesi soluğu kesilen kadınların bu kendi edenine sahip olamamak..
benim ulan bu beden bu beyin diyememek durumuna sokulmasının doğal sonucu olarak..
bugün de.. yine kadının kendi yaşamı edeni üzerindeki hakkı ..
kısıtlanmaya çalışılırken..
mademyüzme bilmezsin ne çıkarsın kızım kavağa.. dedirtecek bir fenomenden bahsediyorum..

konu benim edenim üzerinde senin vermek istediğin bir karar..
ben bunu neden yapmak istediğini merak ediyorum..
sen beni sorguluyorsun..

onu da bırak..
beni soru soran bir beyin olarak görmeyip..
kuluçka makinesine indirgiyorsun..

beni kuluçka makinesine indirdiğin yetmemiş giib.i..
hemcinslerimi de indirgemiş oluyorsun..

şimdi ben önüne gelenle düşen kalkan.. bunca tecrübeye karşın..
korunmayı da beceremeyen bir salak olarak.. sık sık kürtaja gidiyorum..
oluyorum çıkıyorum ben bunu hep yapıyorum..

ve ayrıca benmim giibi bu soru soran kadınlar hepimiz de öyle yapıyoruz..
bu bir zihniyettir..
ister yaancılaşma hakkımı kullanırım..
ister.. karşı çıkma..

ama karşı çıkıp sonra tırsıp..
hazırda joker..
kalp hastası gözü yaşlı annemi daha fazla üzmemek için..
özür dilemek neyin nesi..

saime hanım .. esas bunun için paralardı beni..

kızı kadın oluşuna sahip çıkamıyor.. çünkü anne de kadın oluşuna sahip çıkamamış..
mı desem..

bunun..
algılanamaması beni delirtiyor..

ama daha beterleri var..
daha salakları..
sayın yöneticiye.. siz bir numarasınız ve dolayısıyla her söylediğiniz süper adil düşünce ürünüdür..
diyen.. başka kadınlar var twitterdan..

ne diyeyim..
kadının kadın olamama hali diyorum....

ben işime bakmaya gidiyorum...........

pese koyasım geldi..
hakaret diye nitelendirdiğim şey.. kürtaj olmayı gerektirecek durumu yaşamak değil..
beynimle sorduğum soruya.. rahmim hatırlatıralarak cevap verilmesi.. cinsel ayrımcılık yapılmış olması...


Image Hosted by ImageShack.us

22 Mayıs 2012 Salı

kitaplar.. erendiz.. kadınlar.. çocuklar.. ve martılar da uçsalarmış keşke o zamanlar..

bak nasıl gönlüme göre oldu..
leylak dalı bir mim başlatmış..

kitaplığımın önüne geçtim..
saydım yaşıma kadar..
malum benim kitaplar kaplı..
hemen bilemedim hangisi..
"erendiz atasü.. kadınlar da vardır" kitabım...

yaşımın sayfasına geldim..
ilk paragrafı alıntılamam gerek..
bir de ne göreyim..
kocaman üç tane ünlem kondurmuşum..ilk cümlenin yanına..
 =)..
"Gülşen zaman kıtlığı içinde yaşıyordu.. hep acelesi vardı.. ir yere ya da ir şeye yetişecekti.. koşardı hep..yavaş yürümeyi unutmuştu.. hep aynı anda en az iki işi irden yapma zorunluğu .. hiçir şeyde tat bırakmıyor..ertesi sabah sekizde ameliyata gireceksen ..gece üçte türlü maskaralıklar yapan bebeğini bağrına basabilir misin.."
yorgunmuşum demek..
içselleştirmişim..
vakitsiz kadını.. iki elde iki sorumlulukla uğraşan kadını..

aslında şu anda da içselleştirmiş durumdayım.. =)..

erendiz atasü.. benim çok sevdiğim biryazar.. bu bir öykü kitabı.. ama benim favori  atasü kitabım..bir roman.."dağın öteki yüzü"dür..

merak ettim başka nereleri işaretlediğimi..
bir derleme yapayım..

"analığın evlatlardan başkasını dışlayan içine kapanıklığı her zaman biraz ürkütmüştü Gülşen'i..derin mavi suların .. dalgıcı vurguna çağıran çekiciliği giiydi analık.. evlatlar uzaklaştıktan sonra insanı hırpalanmış.. uyumsuz.. sakat bırakan..kendini kaptırdın mı.. kurtuluşu yoktur bu işin.. "

"ne aç bir canavardır o çamaşır.. ya da ulaşık leğeni.. kıvılcım gii bir yanıp bir sönen sevinçleri nasıl yalar yutar.. yutar da gene doymaz.. ilk yılların ir erkekle birlikte olma mutluluğu.. sonraları analığın sıcaklığı yorgun kollarından süzülüğr ..kirli sulara karışıp akar gider.."

"yaşam .. bir yığın çabucak bozuluverecek dengelerden oluşan bir tahteravalli sanki..."

" onların yazgısını aylık gelirleri belirliyor.. bizimkini ise aylık gelirimizle kadınlığımız.. eskiden epey kitap okurdum.. yani bebek doğmadan.. daha doğrusu evlenmeden önce.. Simone de Beauvoir ..filan.. Nemide hanım Simone de Beauvoir'ı duymamıştır bile.. ve ben ve nemide hanım şimdi hepimiz aynı çizgideyiz... "

kitabı kızına adamış yazar..
ilk baskısı 1983 ikincisi 1984 yılında yapılmış.. ben o zamanlar zorunlu hizmette.. ömer seyfettin ve kemalettin kamu dışında yazar.. kaşağı dışında romanın bulunmdağı tek kitapçının olduğu kasabada idim.. kaçırmışım..
neyse ki 1997de bu baskıyı yakalamışım..
97 çekirdek iki yaşında..
97 .. 21lik ilkokul birde.. fiş cümle yazıyoruz.. mutfakta.. bir yanda çorbayı karıştırıp.. diğer yandan.. atatürkü..çoook se.. vi.. yo.. ruz.. diye yardımcı olmaya çalışıyorum..
arkasından atatürk.. bi..zeeee... çok çalışın .. de.. diii...
akşam hastane dönüşü yorgun  eve geldikten sonra..
birbirimizi yiyoruz..
yemek hazırlandığında.. tokuz aslında.. bıraksalar uyuyacağız.. 21likle beni..

onbeş yıl sonra yapılan bir yeniden basımın önsözünde..
yine çok içselleştirdiğim bir cümle var ..

yazar kendi eski öykülerindeki acemiliği fark ediyor ve düzeltmek istiyor..
ama sonra vazgeçiyor..
sadece bir öykü ekliyor.. işte bu konuda..
"istedim ki okur diğer kitaplarımı okumuşsa, bu yapıtlarda yazarın olgunluk çağına doğru kendi yazma yeteneğini şalkınlıkla keşfeden henüz genç bir kadındn.. başlıca yaşam amacı , şenliği ve kaygısı edebiyat olan bir insana dönüşüm serüvenini izlesin..."

nesini içselleştirdim.. elbet.. " yaşam amacı şenliği ve kaygısı edebiyat olan.. bölümünü..


teşekkür ederim leylak dalım..
yaşamın geride kalan bir bölümüne götürdün beni..
kitaplığın rafından alıp..
uçurdun..
minik yanaklı..uykulu gözlü..
pijamalı çocukların olduğu bir zamana..
erendizin tairiyle..
tadını çıkaramadığım zamanlara..
ama o halleriyle bile tatlıydılar.......

Image Hosted by ImageShack.us

20 Mayıs 2012 Pazar

heykeller.. gemiler.. bin yıllar.. ayak izleri.. ve martılar..


sabah erken başladı yolculuk..
mekanda az.. zamanda 8500 sene uzaklara gittim..

eski langa bostanları..
sonradan balkan otogarı olan alana vardık .. 
onbeş dakika sonra..
kötü yapılaşmanın ortasında..
kocaman bir çukur..
bir yanda inşaat.. diğer yanda arkeolojik kazı..


kazı alanında fotoğraf çekmek yasak..
ama yukarda çaylı poğaçalı kahvaltı sırasında çekebiliyoruz..

fotoğrafta solda ikibin yıl öncesinden bir iskelenin kalıntıları..
kutularda 400.000 kasa dolusu artefakt var.. 
kasalanmış.. 
400.000 kasa..
tek tek birleştirilecek.. testilere amforalara dönüşecek..
malzemeler nerden gelmişakılacak..
kim kimle ticaret yapıyormuş anlaşılacak..



önce asfaltı kazımışlar.. sonra molozu.. sonra bostan toprağını altında bizansla başlayıp..
prehistorik döneme inen kalıntılar..bulmuşlar..
teoriler kanıtlayıp.. hipotezler oluşturmuşlar..
şakalaşmışlar..sevinmişler.. etkilenmişler.. düşünmüşler..
şanslıydık.. kazının arkeoloğu ile gezdim..

"bir şey buldunuz mu.." diye soruyorlarmış..
"birşeyden kasit her zaman.. altınlar defineler gömüler diyor arkeolog..
bulduk diyormuş.. 400000 parça pincik bulduk.. =)..36 gemi atığı.. zeytin çekirdekleri.. ayak izleri bulduk..=)

theodosius limanı.. 
kurt deresinin ağzında yapılmış.. öyle görkemli imiş ki..

bugün new york limanına giren ne hissederse insan..
 onu hissedermiş denizden gelenler..
ama zamanla azalmış önemi..
temizliği bakımı ihmal edilmiş..
o yüzden  dolmuş ..
terkedilmiş..

limanın altında..
kat kat tarih devam ediyor..
boğazın bir dere olduğu zamanda  ..
denize 200 metrede bir köy varmış..
iyi tarım yapan bir toplum..
yer çamurken gezmişler.. 460 adet ayak izi bırakmışlar..
36 numaradan 42ye kadar izler..
sonra güneş doğmuş.. ayak izleri kurumuş..
derken dere taşmış..
kumla örtmüş izleri.. sekizbin yıla dayanmasını sağlamış..

bakıp kalıyorsun..
sandaletli  izler.. pek azı çıplak ayaklı..
dünden kalmış gibiler..

o bölgede çalışanlar..
bu katmana geldiklerinde..
bir fark var burda demişler..
ve ince ince açmışlar üzerini..
o "farkındalık olmasa" hiç bilemeyecektik o insanları..
oysa zaman onların izlerini dondurmuş orda..

ben bunlara enerji izleri olarak bakıyorum dedi arkeolog..
yürümek bir enerji gerektirir çünkü...

yürümekle yollar aşınmaz diyenleri düşündüm sonra.. milyonlarca insanın yürümesine küçümseme dolu tepki verenleri..

40 santimin ne denli önemli olduğunu anladık.. gezerken..
bir çekirdeğin ne kadar önemli olduğunu..
8500 yıl öncesinde de ev hayvanlarının gömülmeye değecek kadar değerli olduklarını..
bastığın yere de baktığın yere de dikkat etmen gerektiğini...
lüks tüketimin her zaman var olduğunu..
bilginin çok zahmetle elde edildiğini..
bilginin.. derinliği .. olmadan başka bilgilerle  birleşmeden bir işe yaramadığını..
dayanışmanın gücünü.. anladık..
ekonomik gücün sömürüden geçtiğini anladık..


zamanın bazı şeyleri hiç değiştirmediğini anladık..


 arkeoloji müzesine geçtik ordan..
ayaklarımızda 8500 yıllık çamurla..
cebimizde izin alıp .. aldığımız..
8500 yaşında birer kabukla..
(benimki morlu)
hafızamızda..   unutamayacağımız.. anılarla..


arkeoloji müzesindeki.. klasik güzellikler..
estetik üstünlükler.. o minicik ayak izlerinden daha az etkiledi bu kez beni...







hayata bakış..
 basit gündelik davranışlarla bıraktığın izlerin.. 
ne kadar önemli olduğunu anlayınca..
değişiyor..



dayanışmanın karışmanın.. güzelliğini.. 
zenginliğini..


ufku açık bırakmanın..
olasılıkların sonsuzluğunu bilmenin .. 
etkisinde..
yine bir kahveyle sonlandı gün..



bu aralar sık sık..
"amaann.. ne önemi var bunun.. 
daha yeni 8500 yıllık ayak izinin karşısında değil miydim" derken..
duyabilirsiniz beni..

----------

pınar kürün söyleşisini izledim geçen gün..
"internetten edinilen ilgiler için.. fast food ilgi diyordu..
bu kadar emeksiz.. bu kadar çabuk edinilince..
hangi derinliğe gidiyor.. hangi aşkaları ile bütünleşiyorki..
diyordu..

------------
gezide kimseye danışmadan kazı alanından bir seramik parçası alan  kişiye.. onu geri bırakmanız gerek dediğinde arkeolog kazı sorumlusu..
"o kız söyledi değil mi" diye hırsla sordu..
adam..

müzede..
arkeolog başka bir anısını anlattı..
heykelin urnuna elinisokuyormuş bir adam..
neden bunu yapıyorsunuz diye sormuş arkeolog..
"hani özür dileyecek.. siz de tamam ama bi daha yapmayın..
diyeceğim diye ekliyorsunuz ya..
işte öyle olmadı..
"görevli misin" diye sordu urun karıştırıcı..

görevli değilsem devam edecekb..
=/..

aslında dedi..
dokunmak da bir duyu.. görmek gibi..
insanlar da dokunmak istiyorlar..
bu anlaşılailir bir şey..
ama hep de aynı yerlere dokunuluyor..
=)..


Image Hosted by ImageShack.us

18 Mayıs 2012 Cuma

yaban.. yabancı.. lümpen.. ve martı.. ve lümpen..

tdk.gov.tr
yabancılaşmanın yakınlaşmadan doğduğunu keşfettim yakınlarda..

tam anlamıyla yaancıyken ya azıcık tanırken sorun yok.. her şey renkliolabilir..
süre az ilişki yüzeyseldir.. yakınlık hissedebilirim..

ama zamanla..tanıdıkça.. eksiklikler öne çıkmaya başlar..
ve hatalar..
hata ve eksikliklerin de şirin olanı vardır..
ama bir de itici olanı vardır..bu itme ve çekme meselesi katışıktır.. kimi neyin iteceği farklıdır elbet..

kurstan söz ediyorum..
ispanyolca bir a ve b iyiydi..
şimdi artık geçmiş de var hem de iki türlü..
ve gelecek de var.. hem de iki türlü..
dolayısıyla konulara daha derinlemesine girebiliyor insan..
geldiydim mi demek bu diye soranlar olmasa..

ders kitabında..
konu gezi olarak işleniyor..
mayaların ülkesindeyiz..
aaa ben mexicada görmüştüm dedi.. biri..
yok dedi hoca orda aztekler var..
latin amerikanın üç eski medeniyeti var..
inkalar mayalar.. ve aztekler..
boş baktı ve meksikadaki günlerine döndü bizim hatun..

çocukken öğrenmenin iyi tarafı bu dili..
çocuk kadar görgün.. çocuk kadar anlatacağın var..
kısıtlı yani..
kimse senden tarihle veya sanatla ilgili yorum yapmanı beklemiyor..
zamanla aklın ilgin büyüdükçe.. bilgin arttıkça.. dilin veya dillerin de gelişiyor genişliyor..
el el üstünde geçen yaşamlarda.. artmıyor bişey..
hiç film de mi izlemedin.. hiç national geographic channel'a da mı bakmadın..

bu hafta hiç iş çıkmadı elimden.. aslında azıcık iş kaldı.. yapılacak..
listedeki birimler yeniden artmadan birb bitirsem iyi olacak..
ama hava da izin vermedi pek..
bir de geleneksel söylenmemi yapayım ben ne zaman odaklanmak istesem..
manasız bir hareketlenme başlar etrafımda..

okuyorum sadece..
örnek onur caymaz okuyorum..
bayıla bayıla internet yazılarını.. güncelerini okudum..
ilginç oldu daha önce okuduklarımın..
güncelerde izlerini görmek..
hayallerini.. özlemlerini.. öğrenmek..
ilk kitaplarından birini .. bastırma sorunlarını okumak..
ve basın yayın dünyasında yaşadığı  zorluklarını okumak..

tesadüf o arada bir de.. okuduğum bir başka romanda benzer bir konu işleniyordu..
editörlerin kararına bağımlı.. reklamı yapılan ya da modası geçen kişi haline getirilebilmek..
sanatın sergileme ve sahne dalları neyse de..
yazar kadar özellikli birinin..
bir "satış metası" olarak ele alınışını algılamak..
yazın dünyasında bunların oluşması.. bana hiç şık gelmiyor..

onur caymaza dönersek..duyarlı bir insan ..
kitaplarının hayranı oldum o kesin.. külliyatını edinmekteyim.. bir tanesi de leylak dalımdan geldi.. arasına bir kuş kondurulmuş olarak..
ilk kitapları farklı yayın evinden çıktığından..
onlar ancak sahaflardan bulunuyor.. bir ben.. bir beynim.. bir de kitaplığım bir araya geldiğimizde.. tek tek izi sürülecek diğerlerinin de..

bunca okuyup yazmaya.. bunca birikime  elbet kitaplarla ilgili.. =).. ir yazı hazırlamam gerek kasıldım kaldım..
iki noktalarım olmadan kendimi çıplak hissediyorum..=)

başka..
şu örgü örmekten sıkılıp roman yazmaya başlayan canı sıkılan amerikalı kadın yazar.. küçük mucizeler dükkanı mıydı neydi.. onun üçüncü kitabı çıkmış..
yüz40milyon satmış amerikada..
una ne buyrulur peki..
gerçi bazıları beğenmiş bu kitabı da.. belki yazmayı öğrenmiştir dedim.. ya da belki ben ispanyolca kursundakilerden yabancılaştığım gibi.. okuyanların azılarından da yabancılaşmış olabilirim..

sahi yabancı ne demek acaba..
ya da" mağlup elit  ve/ veya mesrur lümpen" mi desem..





Image Hosted by ImageShack.us

11 Mayıs 2012 Cuma

mine öyküler nazlıeray.. kafesler tozlar ve canıtın hakkında..


m.. öykü yazıyor..

m.. benim arkadaşım.. tanışım..

dostum diyemem.. yaşamın ayrıntılarını paylaşmadık..

minicik özet geçebilirim acak..

benim lisemden mezun..

evli iki çocuklu..

okur ve öykü yazar..

lisedeli halini bilirim..

çok benzemezdi yaşamı algılama biçimimiz..

sonrasında uzun süre görüşmedik zaten..

fakülteye gidiyordu bıraktığımda..

bitirdiğimde ara vermişti..

terör nedeniyle..

ve evli ve iki oğul sahibi idi..

aktif annelik ve eşlik yapıyordu..
hani anglosaksonların..

mutlu bir evlilik sahibi ve iki erkek çocuğun gururlu annesi..dedikleri türdendi..


ortak okul arkadaşlarımızla görüşürdü düzenli ve ben de görüşmeye başlamıştım..

saime hanımı kaybettikten sonra..

çocukluğumu bileni kaybedince..

çocukluğumu bilen başkalarına gerek duymuştum..


bu nedenle kesişti yeniden yollarımız..

ortak geçmişimiz değil de.. geçmişte ortak bir yerden geçmemize dayalı bir yeniden buluşma..


ne izi var bende..

onbeş yirmi kadınla bir arada gördüğüm bu kadının..

konuşmasındaki iddialı hali..

"bi dakka .. bi dakka" diye yüksek sesle önce herkesin susup..

ona dönmesini sağlar ve sonra konuşmaya başlardı..

her konu aynı önemde idi..

aponun yakalandığı gün..

orhan pamuk ve nobeli..veya bir sonraki ay toplanması gereken para..

sapanca gezilerinde kimin ne getireceği..


sadece kadınlara özgü bir hal vardır hani..

aynı anda hepsi birden konuşurlar da..

her kulak eşzamanlı söylenenlerin hepsini algılayabilir..

işte bu ortamda duyulurdu minenin sesi.. "bi dakka bi dakka"..

ve herkes susana kadar devam ederdi uyarısı..

titiz bir öğretmen gibi..


sonra konu hakkındaki fikrini..

hecelerin.. sözcüklerin üzerine basa basa..

o da yetmez.. elinde tuttuğu bir çay kaşığı bir bıçak yada kağıt peçete ile..

altlarını çize çize anlatırdı..


bir an sessizlik olur..

sonra o gürültülü bir ağızdan konuşma yeniden başlardı..

birileri mineye doğrudan cevap veriyorsa onlar ikili konuşmaya devam ederlerdi..


dinleme konusunda da ilginçti..

yanında oturanın söylediklerini.. çok mimikle dinlerdi..

ağzını kocaman açıp.. sessiz "aaaaaa" lar şekillendirir..

gülünmesi gereken yerde.. en büyük kahkaha mimiği ile kocaman ve sessiz gülerdi..

elinde gene bir çay kaşığı.. ya da bıçakla..

ve gözleri belirsiz bir yere bakardı..

konuşana değil..


birisiyle ilgili bir şeyi merak ediyorsa..

o gün onun yanında otururdu.. konuyu öğrendikten sonra..

daha yakın arkadaşlarının yanına dönerdi..


nasılsın diye soran ve cevabı duymayanlardandı..

sırasını savıp.. kendi işine bakmak isteyenlerden..

ama ilginç bir konu varsa onu da hemen ilk ağızdan öğrenmek isteyenlerden..

bir sorun anlattın mesela..

sonradan .. bir nasıl oldun diye yoklamazdı bile..

oğullarına odaklı annelerden..
profesyonel annelerden..
bir osman deyince ağzından bir osman daha dökülenlerden..


bunlar 20 otuz kez tekrarlanan gözlemler..
belki de hep böyle biri değil bilemem..
ama bunca karşılaşmada..

oğulları dışında..

duyarlı duygulu ya da.. ilgili biri gibi gelmedi bana..


sonra..

50 olduk biz..

bu önemli bir yaş değiştirme zamanı.. diye inandık..

ve özel kutlamalar yapmaya başladık..

yaş değiştiren herkese ufak birer armağan veriyor..

yaşı değişene biz toplanıp..
bu uzun yıllardır süren arkadaşlığı mühürleyecek bir armağan alıyoruz..


m...nin bize armağanı içinde iki öyküsünün olduğu..

minicik bir kitap oldu..

kendi bastırmış.. bize kadar bastırmış..


uzunca bir zaman elime alıp okumadım..

sonra.. bir gün aldım elime ve okudum..

iki birbirine zıt kadın karakter vardı öykülerinde..


farklı bir mine geldi gözümün önüne..

yazan mine..

m... ilginç oldu benim için..

konuşmak istedim m...yle öykülerini..


kendi yaşamından kesitler var mıydı öykülerde acaba..

bilemedim..


bir sonraki toplantıda..

yanına oturdum..

öykülerini okudum dedim..

konuşmak istiyorum..

hangisini beğendin dedi..

ikisini de..

ama birinci öykü daha içimden vurdu sanki beni..

evet o karakteri beğeneceğini tahmin etmiştim..

aslında onlar bunu uzun uzun konuşmuşlardı benim katılamadığım bir toplantıda..

m...nin elinde çay kaşığı ile verdiği cevapları kaçırdığıma hayıflandım birden..


ve sonra..

yanındakinin anlattıklarını ilginç bulan mimiklerini..

sergileyerek dinlemeye başladı.. diğer yanında oturanı..


bir yıl sonra dört öyküsüyle geldi..

kitapçığı ve sonrasında her yıl alıştık ..

m...den üç beş öykülük minik kitaplara..


o ilk heyecanım sönse de..

okudum her seferinde gelenleri..

m... bir dede karakteri yarattı bir yoğun bakım hemşiresi karakteri yarattı..


işte o benim alanımdı..

ve ben bunu içinden biliyordum..

ama çok doğru ve iyiydi karakter..

yine sıkıştırdım kenara..

bunu nasıl yarattın..

var mıydı biri..

yok dedi..


bliyor musun dedim ona..

senin sözel olacağına hiç inanmazdım..

aslında hem herşeyle ilgili hem de hiçbişeyle ilgilenmeyen biri gibi görünüyorsun bana..

demek farkındalığın ve dışa vurumun.. yazıyla ortaya çıkıyormuş..

çok ilginç buldu bunu..


bir an direkt göz teması kurdu..

benimle sonra en yakın arkadaşına seslendi..

s... bak atalet ne diyor..

dedi..

o da..

dinledi.. ve .. ilginç.... dedi..


şimdi ilginç olan..

bunu nazlı erayın tozlu altın kafesini okurken bir noktada birden elimdeki kitabı bırakıp yazmaya başlamam..

nazlı erayın tozlu altın ankarası..

eski kalamışı ya da beyoğlusu.. neden nasıl götürdü beni.. m...ye işte onu ben de bilemedim....

Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin