29 Şubat 2012 Çarşamba

fincanlar kahveler çaylar kitaplar ve yemek kitapları ve elbette martılar..

ipek perdelerin kırdığı ışığı izledi yattığı yerden..
pencerenin hemen dışındaki ağacın yaprakları arasından süzülen güneş.. altın beneklerle doldurmuştu yatak örtüsünü..
hafif bir rüzgarla yapraklar kıpırdadıkça dansediyorlardı ..
yatak örtüsündeki sedefsi işlemelerden yansıyıp çoğalıyorlardı..

derin bir nefes alarak.. hafifçe döndü yatağın içinde..
sonra uzun uzun gerindi kendi kendine gülümseyerek..

kalkıp yatağın kenarına oturdu.. bacaklarını salladı.. yaramaz kız çocukları gibi..
ayak ucuna gelişigüzel atılmış saten sabahlık.. üzerine giyerken yumuşacık hışırdadı..
çıplak ayaklarıyla mutfağa gitti..
ocaktaki çaydanlığın altını yaktı..
incecik porselenden yapılmış.. minicik çiçeklerle bezenmiş çaydanlığı sütlüğü..
çayfincanını tepsiye koydu..
suyun kaynamasını beklerken.. pencereden görünen bahçeye baktı.. keyiflendi..
çiçekler tomurcuklar genç yeşil yapraklar..
keyifli bir ilkbahar sabahı..

fanusun altında duran ufak keklerden birini minik minik yemeye başladı..
suyun kaynadığını bildiren düdük keyifle öttü..
çaydanlığa iri taneli çayı koyup üzerine kaynar suyu dökerek..
tepsisini aldı ve odaya geçti..

akşam okumakta olduğu kitap gelişi güzel atılmış onu bekliyordu.. koltuğun üzerinde..
sehpaya bıraktı tepsiyi..
çıplak ayakları üşümüştü..
onları altına toplayarak..
yerleşti keyifle..
kitabına uzandı..

odayı güzel bir çay kokusu doldururken o da..
keyifle kitap sayfalarının arasındaki büyülü dünyaya daldı..


bu bir yazı..
bir hayal perdesi...

cep telefonunun alarmı çaldı..
sevindi..
herzamanki gibi kalkması gerekenden onbeş dakika önceye kurmuştu..
böylece yatak keyfi yapma şansı olacaktı.. ama başı ağrıyordu.. işte..
döndü yatakta..
bir daha çaldı saat..
yan yatarken günü düşündü..
ay xxx de gelecek bugün kontrole..
öğleden sonra da.. şu görüşme var..
çekirdeğin çizmelerini de almalıyım..
sipariş verdiklerim gelmiştir ona da uğramam lazım..
ama bugün kurs da var..gece yarısı döneceğim eve.. diye sıkıntılandı..

derken saat üçüncü kez çaldı..
onu susturayım derken eli akşam okuduğu kitaba çarptı.. kitap yere düştü..
kalktı..kitabı kaldırıp yine baş ucuna koydu..
önce kahve makinesine bastı..
cep telefonuna mesaj geldiğini duydu sonra..
kurumsal bir mesaj.. sabah sabah diye homurdandı..
dışarda arabaların üzerinde kar vardı.. pencerenin üst kısmından ince ince buz sarkıtları..
demek gene don olmuş..
iyi ki limon ağacının örtüsünü cemreye güvenip.. açmamışım..
derken kızı seslendi..
...ni bulamadığı için sinirli bi ses tonuyla..
hiç kavga edesim yok .. diye içlendi..
yardıma gitti..
kızı kabaca.. buldum .. deyip yanından hızla geçti..
servisin klaksonunu duydular..
geldi dedi..
eeee diye cevap verdi kızı..
bekletmesen..
beklesin..
kızım ayıp..
aman anne .. dannnnnn ev sallandı.. kapının şiddetinden..

kahve makinesinin düğmesi attı..fincana.. granül kahve kavanozundan göz kararı kahve attı....
üzerine kaynayan sudan ve buzdolabından süt ekleyip.. yatak odasına seğirtti..
yatağı toplayıp giysilerini hazırladı.. arada kahveden yudumlar alarak..
kedi bacaklarının arasında miyavlayıp duruyordu..
sokak kapısını açıp onu dışarı bıraktı..
sonra mama kabını yıkayıp taze mama .. su koydu.. kedi pencerede camı tırmalıyordu kuyruğu havada.. kapıyı açıp onu ve buz gibi havayı içeri aldı..
tuvalete girdi.. ellerini yıkarken kapı pati darbesiyle açıldı.. kedi kumuna doğru seyirtti.. aceleyle..
kahve fincanını alıp..giyinmeye gitti..

sokak kapısına doğru bu kez işe gitmek için yollanırken.. etraftan cep telefonu anahtar bilgisayar..
çantasını toplayarak çıktı.. içeri doğru bir baktı..
arka bahçeden içeri vuran güneş ışığı.. okuma koltuğuna vuruyordu..

hep omzunun üzerinden özlemle içeri bakarak gitmek..
ay benzin de bitmişti akşam daha bir de benzinciye uğramam gerek diye telaşlanarak koşar adım güne başladı.....

bu da biryazı..
gerçek..

bu aralar okuduklarım.. barış bıçakçının kitabı hariç..
hoşuma gitmiyor..
can.. platonov.. yokluk ve yoksulluğun nasıl duygusuzlaştırdığını..
nişantaşı suare.. yok ve yoksulların tarihte hiç bahsedilmeyenlerin yaşamlarını..
anlattı..

günün gerçeklerini.. içinde bulunduğumuz durumları açıklayıcı olabilir..
ama keyif vermediler..
mutfaksesleri.. yarısında okumamaya karar verdim..
fazlasıyla benim hoşlanmadığım.. "kadın" kadınların dünyası..
karışman danışman her konuda söz hakkı olmasını isteyen..denetleyici.. benzemeyeni dışlayan bir dünya..

bu kadar çok mutfak ve yemek konulu kitap yazılmasının esas nedenini merak etmekteyim ben asıl.. evleri yatakhane gibi kullanan.. ya da yalnız yaşadığı için yemek pişirme gereği duymayan.. basit bişeyler veya eve siparişlerle yatıştırılan açlık..
aslında ruhta da.. normali.. aileleri paylaşımı.. kalabalığı özlemesiyle mi ilgili günümüz insanının..
ruhunun açlığını doyurmaya mı çalışıyor..
eve getirttiği ev yemeği ya da.. pizzayı.. tırtıklarken bunları okuyanlar.. bilmiyorum..
ama bir furya bu.. farkındayım..

ben hala..
"biz uzaylı gibiyiz.. içinde bulunduğumuz havadan yemyeşil olmuşken..
bir de gülümseyip.. merhaba dünyalı biz dostuz dememizi bekliyorlar"..
ruh durumu içindeyim.......




Image Hosted by ImageShack.us

25 Şubat 2012 Cumartesi

mark ve silvia ve jeyn.. ve martılar.. ve diğerleri..

bazılarınız tanımazsınız..
Şafakk'ı ben çok severim..

sanırım o beni iyi tanıyor..
içinde bulunduğum ruh durumundan nasıl çıktığımı çikabildiğimi iyi biliyor..
ironiyi güzel sergiliyor..

bak ne demiş..

"aman neyse ne, bence çıldırmaya az kaldı seviyesini geçip bi kere
şöyle çıldırsan missler gibi : )
herşey çok daha güzel ve ferah olacak sonrasinda ama yapmiyosun işte : )"

hehe evet.. kolay değil tabii.. çıldıramadım daha..
ama en azından gülebilir hale geldim yazdıklarımdaki gibi değilim şu anda..

mark crick..
güzel olmuş..
isabel allende kıvamında bir bambu köklemesi yazmış..
ve evet bu adam bu işi güzel yapıyor..

okumadıysanız okuyun..
kafkanın çorbası..
sartre'ın lavabosu ve
son olarak da.. machiavellinin bahçesi..

"pek çok bahçıvan.. papatya ve mercanköşk gibi görünürde dostça tehditlerin belirmesi karşısında tepki vermekte yavaş kalır.. bunların her ikisi de hızla yayılıp.. nispeten kısa sürelerde büyük çimenlik alanları mahvedebilmektedir.."

"papatyaların ve karayosunların tanınması zor değildir.. ancak bir bahçıvanın farkında olması gerek daha az görünür tehditler de vardır... bazı yerli ve doğal ot türleri.. eğer toprak ilk ellerinden alındığında yeterince bastırılmazlarsa hiç arzu edilmezler.. kısa biçilmiş bir çimenlikte çirkin kümeler oluştururlar.. ve vatandaşlaı arasında bunları da sayan bahçıvan çimenliğin tümüyle kontrolü altında olduğundan hiç bir zaman emin olamaz.. çok uzun süre başına buyruk bırakılan çimenlik çimenlik olmaktan çıkar.. bunun yerine rakip hiziplerin toprak için mücadele ettikleri sonunda güçlünün zayıfı ezeceği bir vahşet beldesi olur..."


son zamanlardaki genel duygum.. " seninle ben uzaylı gibiyiz.. oksijen fazlalığından yemyeşil olmuş halimizde bile bizden.. bir de gülümseyip.. merhaba dünyalı biz dostuz dememiz bekleniyor".. duygusu..
barış demiş bıçakçı olan sürmeli olan değil..

bütün bu sessiz sedasız gerilemeler..
insanların mistisizme kayışı..
toplumların mistisizme kayışı..

ancak uzaylı gibi hissettiriyor..
farkım şu ki..
uzayım yok... gemim yok..

yıllar önce..
italyanca öğrenme sevdasına düşmüştüm..
italyan kültür merkezine gidiyordum..

neden nerden gerekti bilmem..
aklıma tarih dönemleri düştü..
ilk çay orta çağ.. yeni çağ.. yakın çağ..

ilk iki çağı ayıran şey..
bizi bir araya getiren şey..
yazının bulunması..
yazacak şeyleri olan insan biçiminin ortaya çıkması..
evrensel ortaklık..
orta çağa son veren çağ..
istanbulun fethi..
pardon..

şimdi insanlığın ana birleştiricilerinden biri..
empatiden .. sempatiden.. devletlerden önce geleni..
din..
bu durumda..
hristiyan aleminin.. yenilgisi.. dinden doğan devlet.. doğu roma imparatorluğunun sonu..
nasıl evrensel bir çağ geçişi olabilir ki..
diye bi soru düşmüştü aklıma..

şık bi soru değildi..
yav bu yabancılar bizi bu kadar yadırgar ve sevmezken evet evet sevmezken..
nasıl olur da bizim başarımızla çağ değiştirirler.. var bu işte bi numara demiştim..

ve bir italyana saf saf sormuştum..
napiim ayol.. gugl vardı da ben mi sormadım..
elimin altındaki ilk lise mezunu batı ülkelerinde okumuş insana sordum işte..

ortaçağın sonu yeni çağın başını belirleyen olay nedir dedim..

amerikanın keşfi.. dedi..

budur işte..
aramızdaki fark..
ben de amerikanın keşfinin bir fetihden daha önemli olduğuna inanıyorum üstelik..

gerçi her ikisi de kanlı olaylar..

ama zaten tarihi erkekler yazıyor..
erkeklerinse..
at avrat silah ve para.. dört sivri şey.. dört övünç kaynağı..
savaşların fetihlerin.. ve ölümlerin.. ve ..
ay ben ne yorucam kendimi.. bakınız jane austen ne demiş..
"fazla ciddidir tarih.. ilgilenmiyorum.. papaların krallarınkavgaları her sayfasında savaşlar.. kıranlar.. sözü edilen erkeklerin çoğu söze değmez.. kadınlardansa hiç söz edilmemiş"....


zamanı kadınlar bulmuş.. adetlerine bakmışlar.. aya bakmışlar.. sopaya çentikler atmışlar..
koşup erkeklere göstermişler..
bak zamanı buldum.. 28 günlük bir devrimi var demişler..
erkekler de almış zamanı..
tarihi yazmış..

tarih kadınların üzerinden yazılır..

yine yazasıları geldi..
zamanı geriye çeviresileri geldi..

eğitimde sınır yok.. yeter ki evde olsun..
yasası..
tarihi geri çevirme yasası..

ben yemyeşilim ve ama ağzımı sıkı sıkı yumdum..
dost filan olasım da yok bu dünyalı ile..
ne derler..

bana dostunu söyle ..
sana kim olduğunu söyleyeyim..

kaçıl silvia kenara.. fanusunda bana da yer aç....


Image Hosted by ImageShack.us

23 Şubat 2012 Perşembe

ondan bundan şundan alternatifsiz kalasıcalardan ve martılardan ve diğerlerinden ve bu kadar mı gelinir birinin mantığının üzerine..

sanki biliyormuşsu gibi cevabı.. soruyorum bilog..

bu kadar yabancı kalabilir mi insanlar kendi çoluğuna çocuğuna da.. motive edici cümle yerine.. yapmayacağım işte tepkisi uyandıracak gerekçeler söyler birbirine..

aklımdan geçenlerin beni korumayacağını yarı öbür gün yüzlenince de utanacağımı bilir.. çok işim vardı'nın nekadar çok işim olduğunu asla yansıtamayacağını bilip de..
neden o yolda belde aklıma gelen ben iyiyim işim çok sizi de merak ediyorum.. aramalarını ve meyllerini atmam ki ben..

yaş gelmiş tavanı zorluyor da blog.. neden hala krizin çıkacağını görür ve belki bana değmez bu sefer diye uykuya yatasım gelir ki benim.. daha bi kere bile delmeden geçmediği halde..

aklıma bin tane güzel yazacak şey ve konu geldiğinde bilog.. neden hayat çığrından çıkar da benim beynim ılık su yumuşakçasına döner hı??

32bin yıllık tohumu yeniden çimlendirebilen doğa..
beni neden eğitmez..

günler kısa..
yetmiyor..
iş yoğun nefes aldırmıyor..
işin de hakkını vererek yapamayacağım kadar karışık.. zaman yeyici ve gereksizliklerle dolu..

durum vahim blog..
gece rüyamda.. bir hastanedeyim.. güya eskiden çalıştığım bi hastaneymiş..
iştekilerden ve evdekilerden bunalmış..
oraya saklanmışım.. uyuyakalmışım bi de..
bi odada uyanmışım..yatağın ayak ucunda kocaman bir fok.. yanaklar tombul fıskiye gibi bıyıklar.. simsiyoh parlak deri..
ben onu ezmeden kalkıp tuvalete gidiyorum gelip patisini paletini omzuma atıp pıtpıtlıyor..
hehe ben de onun sırtını pıtpıtlıyorum.. mutluyuz.. fok ve ben..
derken..

nedense ingiliz bir başhemşire geliyor odaya .. peşinde bi sürü başka hemşireler....
neden benim odamda uyuduğunuzu sorabilir miyim.. sorusuna bir de yalan bir mazeret uydurup cevap veriyorum..
sıkılıyorum sıkılıyorum..
yetmezmiş gibi.. bir de başhekime çağırılıyorum..
derken uyandım..
terlemişim sıkılmışım öyle sıkılmışım ki.. ve etkisinde kalmışım ki..
önce yerde fok var mı diye baktım .. kalkmadan..

sonra bi sinirlendim kendime..
heyt len uyuduysam uyudum..
al odanı çal kafana.. geceliği ne ise vereyim ücretini çıkışını.. rüyada bile yapamadığım için bir kızdım bi sinirlendim kendime..

oysa yaşamımı deliklyen kişi kurum ve olaylarda hiç bir özür durumu yok..
ya pardon ya bile demiyorlar..

evet..

okuyorum..
yazamıyorum..
söyleniyorum..
fotoğraf çekemiyorum..
gene birsürü yerden fire var..
paranoya tavanda..

dağa gitsem..

diyorum blog..

söyle bana.. neden rahatsız edici tüm bu sınırını bilmezler.. hastalar personel patron ve çocuklar ve ev çalışanı ve diğerleri..
hiç soluk aldırmamayı başarıyorlar..
doktorötker çocuğu gibi sorasım var..
onlar bunu nerden öğrendiler..
peki ben neden hiç öğrenmedim....


şu bana yapılanların onda birini.. birisine yapsam.. anında beni yaşamından çıkarmakla kalmaz.. kelebek koleksiyoncusu gibi alnımın çatından çiviler panoya..

bi de..
ispanyolcayı seviyorum..
=)..

allende apartman dairesi derken başka.. llosa başka.. marquez başka sözcük yazacak.. onu öğrendim bugün =D..
kurstan insan izlenimi..

dili öğrenmek değil..
dilin neden türkçeden farklı olduğu ve bunun mantıksizliği üzerine kurulan cümlelere bakarak..
insanların emek.. çalışma konusundaki acınası halleri bir kez daha atladı gözüme..
kursa gelerek dili öğrenmek istiyorlar..
sözcük fiil kurak çekim kalıp düzensiz kural ön ek filan öğrenmek istemiyorlar..
sadece ispanyolca piş.. beynime düş derdindeler..
sordukları "neden böyle" sorularında anlayıp öğrenmeyi kolaylaştırmak amacı yok.. dille ya da öğretenle bir kavga ya da en azından hesap sorma o da olmadı arkasından dalga geçme amacı var..
ispanyolca kursuna gittim aman ne saçma sapan bi dil o öyle... diyecekler sanırım ileride..


sanırım tek tutarlı durum bu...

--------
ay bu da çok şikayet ediyo deme..
mesela bu günden cümleler.. sana..
- doktorlara güvenmem.. inanmam.. sevmem.. insanların yararına düşündüklerine inanmıyorum.....
hah..
peki bende ne işi var bu kişinin.. tam karşımda.. durup bunları suratıma suratıma fırlatması neden...
söylüyorum..
saçma sapan alternatif tedavi yöntemine zorla onay almak istiyor benden..

------------

okuyorum dedim de..
şu kafkanın çorbası ve sartre'ın lavabosunun yazarı.. makiavellinin bahçesi diye bir deneme yazmış yine..
brecht'in patatesi.. inanılmaz...........
ve 300 milyon yıl öncesinden kalma bir orman bulmuşlar.. volkanik kül altında kalmış taşlaşmış pompeii gibi..
peki hani insanlık 6000 yıllık bu araştırmaları yapan bilim adamlarının dini inançlarına göre..
dünya altıbinyıllık... ama orman üçyüzmilyon.. bunu söyle sonra pazara kiliseye.. ya da cuma camiye..


kibelem sana diyorum..
nolcak bu iki dünya arasında halimiz.. tıptan korkan doktor onaylylı çinçunçay tedavisi isteyenler.. arkasından ekenomistim ben.. mühendisim rakamlarla işim de.. ama kaderciyimdir de.. diyenler..

ay.. tamam ya gidiyorum..
sen çalış blog bul cevapları bana söyle..

çıldırmaya az kaldı... çin çayım nerdeeeee.....nırınım.................

Image Hosted by ImageShack.us

21 Şubat 2012 Salı

barış.. kitaplık.. kuşlar aksesuarlar ana kişiler.. ve martılar ve hatta ve ille istiyorsan diğerleri de olsun peki....

"benim kızım gibidir gül.. yarın gelecek yatacak.. boyun sırt ağrıları var." dedi patron..

sabah onda..
saat bir gibi.. poliklinikteyim..
adam alnından öptü bekleme odasında birinin..
hadi.. iyileşmeden çıkma dedi..
nöroz geldi.. dedim..
hasta pıtır yukarı doğru gitti.. ben poliklinik odasına gittim..
işim bitti.
yukarı çıktım..
hasta yattı dediler..

gittim odasına..

dizlerini çenesinin altına toplamış..
baş ucuna oturmuş yatağın..

hmm..

ne şikayetiniz var..
boynum ağrıyodu zaten hep belimde de olurdu..
ama bu sefer omur iliğimmiş .. doktor bey öyle dedi..

..........

yeterince önemli ve ilgi çekici bulunmayan kişilerin dikkat çekmeye çalışma halleri..

bunun bir adı var mı..

..........

benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum.. hala öyle!!

..........
pazar kitapsever bir genç adamla tanıştım..
üstelik ilkçağ tarihçisi..
kitaplığımdı baş roldeki.. raflar.. kaplar.. kitaplardı..
genç olmak.. onun yaptığı gibi.. gözlerimi kocaman açarak..
raflarda duran kitapları emerek içime akıtabilecekmiş gibi hisetmek istedim..
..........
bizim büyük çaresizliğimiz N.. e aşık olmamız değil.. sesimizin dışardaki çocuk seslerinin arasında olmayışı idi.

..........

uzun zamandır ilgimi çeken insan ya da şey olmaması .. canımı sıkıyor..
yaşamı tadlandıracak input yok..
eğlencelik bile gelmiyor.. izlediğim öğrendiğim tanıştığım şey ve kişiler..
..........
Uzağımızdaki herşey biraz olağanüstüdür.. olduğundan biraz daha fazladır..

..........

artık uzak kavramının kalmamsı..
herbir şeyin parmağın ucunda olması sanırım yaşamı yavanlaştırıyor..
..........
okumak kimilerine yazmayı öğretir.. bana ise yazmamayı öğretti.. edebiyat ve ibadet dahil.. bir tür vecd hali yaratan bütün faaliyetlerin nihai amacı o faaliyeti yapmamayı öğretmek olmalı..
üstelik edebiyatçıların .. özellikle de şairlerin.. güzellikle ilişkilerinin sorunlu olduğunu düşünüyorum.. ya ona itaat etmek ya da hükmetmek istiyorlar.. güzellikle birlikte uslu uslu yaşamıyorlar vesaire.. vesaire..

..........
beklemek.. ulaşmayı arzulamak.. duygunun en diri..
yeni ulaştığın ise.. en mükemmel hali çünkü..

ister yeni bir kitabın sayfalarını açış olsun..
ister yeni bir sevgiliyle ilk birliktelik..
ne kadar hızlı o kadar yavan..

.........
gülüşümüzün bütün dişleri tamamdı ama gençliğimizin üç dişi eksik....

.........

kış aylarının..
kısa günlerin..ve gün ışığının..
hızla eve gitme arzusunun..
artık son bulduğu erken bahar dönemleri..
dayanıklılığın dibe vurduğu.. durgun dönem..
beklerken asileşmeye başladığın zamandayız..
şehri özledim......
.........

gençken insanların peşinde aptal gibi koşturup durursun da..sonra bir şey olur biter .. vazgeçersin.. kendini şehrin dinlendirici .. teselli edici.. şefkatli kollarına bırakırsın.. eski evler.. ağaçlı sokaklar.. yüksek tavanlı kahvehaneler..çay bahçeleri.. parklar..
eski berber dükkanları.. eski bakkal dükkanları.. ve mavi doğramalı camekanlarında insanın alıp koynuna sokmak istediği ekmekleri sergileyen fırınlar..

.........

şehrin içinde kaybolarak yürümeyi..
orda burda heyecanlanmayı..
insanlar değil de..
onların bıraktığı izleri yakalamayı..
anlam katmayı.. yorum yapmayı..
..........

ömür denen şey tedricen yaşanmaz.. gerçekten de öyle..
küçük bir çocukken birdenbire ilaçlarını margarin kabında saklayan bir ihtiyar oluverirsin.. kendin için çocukların için güzel şeyler ümit ederken.. seni biçimlendiren şeyin güzel bir gelecek hayali olduğunu düşünürken..
birdenbire kaderinib güne ayak uyduramamak.. gençliğini.. geçmişini özlemek .. hızla dönen dünya tarafından hep kenara savrulmak olduğunu görürsün..


..........
bu bahar da ilginç bulur muyum ki.. bunları..
kitaplık düzeltmek tek iyi gelen şey..
böyle günlerde..
ve kitap okumak.. sessizce..
günün nasıl saçma olaylarla aktığını..
zaten yaşarken bir de dinleyesin olmaz..
okumak.. demlenmek.. yorulduğunda..
gözlerini raflarda dinlendirmek istersin..isterim..
bunu.. bu açıklayamayacağın..ruh halini..
neyin varların sıradanlığında boğmamak için..
her telefona her arayışa.. en yüksek perdeden kahkahalarla cevaplamak gerekir..
kahkahalar atan birinin içine kapanmak istemesi..
başkalarının duygu durumları ya da günlük yaşamları ile ilgili bildirim almak istememe hallerini anlatabilmesi zordur..
ihmal etmek özenmemekle suçlanma zamanlarıdır..
sitemlerin yağma zamanıdır.. o yüzden..
............
içimde çıkarıp şölen sofrasına "bu da benden" diye koyacak hiçbirşey yoktu"..

............

sana hiç sitem etmemiş..
kişilere sitem etmemeli..

...........
kimsenin bilmediği bir şeyi bilen iki htiyar gibiydik.. görmüş geçirmiştik.. dedikodu yapmaya fikir yürütmeye ehliyetliydik..

...........
bazı hastalıklar için.. her hasta kendi kitabını yazar der..
kitaplar..
her kişide farklı seyreder....
zaman .. duygular.. hastalıklar kişiye özel..
ne kadar yakınız bak diye belirlemek için..
şekerim biz.. cümleleri kurmamak gerek..
...........
bir mevsimi elin böğründe karşılamak

............

konuşmayayım diyorum..
gene konuşuyorum...
anlatmayacağım..
ve hatta.. sadece anladım... deyip geçeceğim diyorum...
olmuyor....
..............

yeni neslin hisleri derine nüfuz etmiyor.. derinliklerde kaşıntılı kızarıklıklar olarak kalıyor mu diyeceğiz...yoksa kuruntularımız bize yine oyun mu oynadı..
durumu aslında okadar kötü değil miydi..
seninle iki uzaylı gibiyiz.. dünyalılardan hiçbirşey anlamıyoruz..
karşımıza çıkıyorlar.. biz atmosferlerindeki oksijen bolluğu yüzünde yemyeşil kesilmişken.. herşey yolundaymış gibi..
bir de "selam dünyalı .. biz dostuz dememizi bekliyorlar....

..............

hiç birşeyi ilginç bulmamakla ilgili birkaç cümle geveledim yine de hiç umursamayacak olduğuna inana inana..
..............
biz aşkın zenginleştirdiğini bilirdik.. fakirleştirdiğini de öğrendik


............................
dantel gibi.. oya gibi işlemek budur sözcükleri.. iddiasız ve abartısız..
teşekkürler barış bıçakçı..

.............
tüm alıntılar..
bizim büyük çaresizliğimiz kitabından.....






Image Hosted by ImageShack.us

16 Şubat 2012 Perşembe

ispanyolca latin amerikanca.. ve allende ve eva luna ve martılar ve diğerleri..

ispanyolca kursu ilginç gidiyor..

eğleniyorum..
öğrenmek için daha önce denemiştim kendi kendime..
çok sıkıcı idi.. olmamıştı.. ama bir öğretmenin olması kolaylaştırıcı..

şimdi ben biraz dil biliyorum..
yani bir kaç dil biliyorum..

dili öğrenmeyi öğrendim.. kolay oluyor..
zorluğu benzer dilleri bilmek..
yani kom kome veya komo her bir dilde.. eh karışıyor istmeden..

de o diil..

dün aklıma bişi geldi..
hani şu deleri daları nasıl ayıracağım nasıl birleşik yazacağımı bilemeyenler yok mu.. işte onlara çözüm buldum..
şimdi yaşı otuz civarı olarak herkes en azından bi dil daha öğreniyor minimum düzeyde de olsa..
o dillerin hepsinde.. bizdeki "dahi " anlamına gelen sözcük bayağı kendine mahsus bir sözcük..
ingilizcede too..


fransızcada aussi.. yani hiç o iki ayrı anlam ve görevi yüklenmiş olan de hecesine benzemiyor..

gene uzattım.. ama başka yöntem bilmem..
demem o ki..
"geldin çattın bir "de"ye.. hemen ingilizcesini düşün..
ya da her ne ise.. ikinci dilin..
işe yarasın..
çevir "de"li şeyi .. misal ingilizceye.. ..
eğer.. too demen gerekiyorsa.. ayır yok too demiyorsa.. yağıştır ben'e sen veya o'ya "
bu da türkçe hocalarına tavsiyemdir..

bu dediğimden bu kurala uymayan..
uymamayı seçen .. bazı en sevdiğim blog yazarı dostlarım ve yaşı 25den yukarı kimse alınmasın ama..
bundan sonrasında işe yarasın diye şeyettim..
hani dördüncü sınıftan beri yabancı dil eğitimi eklendi ya..
yurdumda yıllar öncesinde.. ve dahi liselerde.. daha da öncesinde.. ondan dedim..

benim oğlum kızım değilseniz.. kitap da basmıyorsanız.. ki o zaman bile editör vardır.. aramıza giren..
delere dalara karışmam.. benim sorumluluğum değildir..

gelelim ispanyolcaya..

sonra..
dün her dilde olduğu gibi..
tanışma faslı ile başlamıştık öğrenmeye..
insanlar da kendini anlatmaya ne meraklıysa önce tanışma..
kimsin adın ne .. nerde duruyon.. nerelisin..

dedi ki bizim perulu ispanyolca hocası..
ki çekirdeğin ve benim arzu ve emellerimize hiç uymuyor..
şöyle kara kaş kara göz bir ispanyol yakışıklısı değil..
o hayal kırıklığını yüksek sesle tüm arkadaşlarına bildirdi..
ben içimde tutmuştum bari size söyleyeyim..
tam bir perulu..
hani üserine çok renkli pançoyu.. kafasına o yuvarlak tepeli melon şapkayı tak..
neyşınıl ceografikde.. figürasyona sok..

işte o dedi ki..
herkec kendine bir isim soyadı meslek milliyet ve yaşam alanı seçsin dedi..

ben yazdım..
yo soy eva luna..
yo soy kileana../şilili/
yo bibo en veracruz..
yo sonu.. esrittora.. / yazar/

he abartıp isabel allende demedim =)..

çekirdek de yazdı..
yo soy kim liu..
yo soy loreana..
yo soy.. patinista..

hehe..
ispanyolca kursunda koreli olan bi kızım var..
mutluyum renkliyim..

he bi de kültür ve coğrafya patlaması yaşıyorum.. tabi tüm latin amerikaya yayılmış bir dili öğrenmeye kalkıp bir de..
hocan perulu olunca.. =)..
mesela sidi dinletiyor bize y harfi olarak okunması gerektiğini öğrettiği sözcüğü.. ç ile okuyan biri var sidi de.. arjantinli bu.. diyor..
the diye okuyanlar için.. ispanyol bunlar..
biz se diye okuruz diyor.. filan..

çekirdek sinirlendi biraz buna..
ben obsesifim ne o öle hepsi başka okuyor..
adam gibi tek tip okusunlar şunu dedi.. latin halkına.. bunu da burdan duyurayım..
obsesifleri sinirlendirmeyin birleşin..
bana gelince bana farketmez.. ben bayılırım böyle ayrıntılara.. =)

başka ne var derseniz
sabahları erken kalkıyorum.. altıbişilerde..
ama akşamları da yatmak bilmiyorum..
okuyorum iz..
dört saat uyku yetmiyor tabii.. çekirdeği gönderip bi daha yatıyorum..
ama farkettim ki..
son günlerde..
yattığım yerde.. ispanyolca sözcük fiil çekimi düşünüyor beynim..
mutluyum.. öğrenme moduna girmşim..

abartıp bir de öykü kitabı aldım kendime..
hadi isabel hadi.. bir sonraki romanını..
dilinden okuyacağım.. hırslıyım..

Image Hosted by ImageShack.us

15 Şubat 2012 Çarşamba

lafonten hamstır martı 21lik ve diğerleri...

hemstır öyküm var..
21liğin hemstırı vardı..dı diyorum çünkü bir yıl yaşadılar beraber sadece.. hemstır cennetine gitti sonra..
kısa yaşarmış zaten onlar..
biz seçmiştik.. çekirdekle almıştık..
kafes içinde en hareketli kafesten dışarı ellerini kollarını burnunu en uzatanı almıştık..
çok memnun kalmıştık bu modelden..
bu kez ben kendim seçip alacağım diye karar vermiş..
gidip almış bizimki..
sonra bir yolculuğa gitti..
dördüncü gününde hayvanın dört gün yalnız kalmış..
dahası ben aldığını da bilmiyorum..
sadece bildiğin en iyi pet shop neresi diye aramıştı beni..
sanırsın pet pet dolaşıyorum hepi topu bi tane biliyorum o da akmerkezin alt katındaki..
dedim böyle işte..
o kadar biliyorum.
gitti mi aldı mı bi fikrim yok..

o yolculukta iken..
alt kat komşusu aradı.. üst katta bir tıkırtı var.. fare mi ki diye korkuyoruz dedi..
aldık yedek anahtarı.. hadi elimiz değmişken ev de temizlensin dedik benim yardımcıyla gittik o kaldı ben döndüm..
o gece kalacak.. evi temizleyecek.. ertesi gün..

baktım hemstır kafesi yerde.. içinde talaş..
yemek.. su tam tedarik..
kapak açık..
yok dedim yirmibirlik bile iki aydır ölmüş hemstırın kafesini burda böyle tutmaz..
demek tıkırdayan.. yeni hemstır..
sen hemstır aldın mı diye mesaj attım..
meğer ev telefonuna atmışım.. cevap gelmedi..
onun gibi saf.. deyip bıyık altından sırıtmayın..
ev telefonlarına mesaj atılabiliyor..
telefon çallıyor açıyorsun..
bir.... sesli mesajınız var... deyip okuyor.. "e.. ner.. de.. sinki.. " diyor..
biliyorum çünkü bi kere de yanlışlıkla çekirdek yerine eve mesaj attım sonrasında..
ben çekirdekten cevap beklerken ev telefonu çaldı..
açtım bana benim mesajımı okudu.. =D..

yani ben yanlışlıkla böyle değerli bir hizmeti öğrenmiş oldum.. =D..

işte cevap gelmedi.. ben de.. gençtir erkektir saat de vakt-i kerahattir deyip ısrarla aramaya devam etmedim..

ama kadına dedim.. fare sanıp hemstırla karşılaşırsan hayvanı öldürme sakın dedim.. çıktım..
kadın hemstırı görmemiş..kafesi temizlemiş.. yemini suyunu talaşını yenilemiş kapağını açık bırakmış dediğim gibi..

21lik seyahatten döndü..
sen hemstır aldın mı dedim..
aldım dedi..
e yoktu evde dedim .. mesaj attım sana ama cevap vermedin dedim..
gelmedi dedi mesaj..
attım.. gitti diyo telefon dedim..
açtım hatta gösterdim.. gitmiş evet..iletildi diyo.. niye yalan söylesin..
orda farkettim eve mesaj attığımı.. söyledim.. saf dedi güldü.. kalktı evine gitti..
hemstır yok dedi..telefon açıp..
üzgün..
sonra aradı.. buldum dedi..
tuvalete gitmiş dedi..
temizlediğimiz ve kapısını açık bırakıp içine su yem talaş koyduğumuz kafesin etrafında talaş kırıntıları farketmiş..bizimki..
bakmış küçük tuvalette de tuvalet kağıdı kırpıkları var..
bakmış banyosunda.. duruyo salak.. kağıtlardan ve talaşlardan yuva yapıyo kendine.. bi de marul yaprağı götürmüş yuvaya.. karınca gelmiş iki tane onlarla dövüşürken ışık açılıp 21lik heyula gibi karşısına dikilince.. bakakalmış hayvanceyiz..
şaşkın..
ensesinden yakalayıp..
doğru kafese tıkmış o da onu..
bana dedi ki.. memnun değilim zaten bundan..
kafeste öyle duruyo..
hiç bişey yapmıyo..
gözünü dikip bakıyo..
tekerleği bile çevirmiyor..
gugla sordum.. teker çevirmiyorsa ölecektir diyo.. dedi.. ama ölmüyo da..

e ama sen de en hareketlisini filan seçmedin mi ki.. dedim...
valla bu böyle açık renkliydi diğerlerinden farklıydı..
satan adam da.. a onu vermem.. eve götürücem filan dedi..
o yüzden gaza geldim.. yok alıcam dedim..
ama eve geldim gerçekten sarışın çıktı dedi..

bana dedi..
çakma sarışın olan bana.. =D..

sonra devam etti.. kafeste hiç bişey yapmadan oturuyo da..
kaçınca.. arkasından koşsam da.. yetişemiyorum..
o kadar hızlı yani..ayni hayvan olduğuna inanamazsın..

ikisi de pek birbirinden hoşlanmışa benzemiyor bence..
mutlu görmedim beraberliklerini..
sonu gelmez gibi görünüyor..
son duyduğumda.. hemstır kafesin kapısını omuzlayıp kaçmıştı..
yirmibirlik de.. çareyi.. kapının önüne..
bir mühendislik kitabı dayamakta bulmuştu..

lafonten gibi hissettim kendimi ..
bari darb-ı meseli de söyleyeyim..
onun gibi..

bir.. seçerken gaza gelmeyeceksin.. iyi bileceksin ne istediğini..
iki.. elindekinin uslu sessiz durduğuna inanmayacaksın..
üç.. özgürlük uğrunda koşmaya değer bişeydir..
sarışınlar bile bilir bunu...
dört.. ilim bilim işleri bağlayıcı olabilir de desem mi bilemedim bak..

bir de geç gelen şey ..
beklemekten vazgeçildikten sonra gelen şey..
artık değerli değildir.. şaşırtmaz.. bile..
ve hatta öfkelendirmez bile.. alınız bunu.. münasip yerlerde değerlendiriniz diye bile tepki yaratmaz..

bu anlattığımın neresinde bu derseniz..
hiçbiyerinde..
bu başka bir hikaye.....

Image Hosted by ImageShack.us

12 Şubat 2012 Pazar

kitaplık.. matmazel alis.. ambalaj kağıdı.. bahçe musluğu .. martı evet martı ve diğerleri..

safça sormak istiyorum..
hani şu "babam bunları nerden öğrendi" diyen kız çocuğunun sesindeki telaşsız sükûnetle..

peki kim bazı sözcükleri artık kullanmamız gerektiğini söyledi.. çocukluğumuzdan beri bizimle olan ama gençlerin bilmediği sözcükleri.. şu "sükûnet" gibi sözcükleri.. o sözcükler olmadan nasıl yazabilirim öykülerimi.. ben olmadan..

peki hafif tozlu .. olgun mürdüm eriklerinin.. kurumuş eflâtun güllerin rengini çok sevdiğimi nerden bildiler de..kitapların kapak içleri bölüm ayıran sayfaları hep o renklerde son zamanlarda elime aldığım kitaplarda..

hem görsel hem sözel şölen olsun diye mi..

ya bu şapkaları neden kaldırdılar harflerin üzerinden.. ispanyollar fransızlar kaldırmamışken o "n"nin üzerindeki yatay s işaretini.. keskin aksanları.. ağır aksanları.. o aksan olmadan o sesin çıkmayacağını bilmiyorlar mıydı.. bir şapkalar mı fazlaydı..

"...ben de böyle bir şey yazmak istiyorum"
"... ben de böyle birşey yazmak istiyorum ."diye bağırdı içinden.
Tahtanın boynunu acıtmasına aldırmadan başını yana döndürdü. Kollarını çaresizce göğsüne kavuşturdu.

Bacağına yerleştirdiği kitabın sayfaları ansızın esen rüzgarda çırpındılar, şakırdadılar.

Vücuduna batan iğneler ağır ağır geri çekildi, yerlerini tarif edilemez bir boşluk aldı.
"hiçbir zaman böyle bir şey yazamayacağım."
olsun,dedi. Züğürt tesellisi. Çocuk çığlıkları, satıcı bağırışları, durmadan çarpan bir şeyin çıkardığı gürültü, hepsi geridöndüler.

Al bunlara sevin.


Fatih Özgüven dönemdaşım.. alman liseli.. edebiyatçı..çevirmen.. hem de ne çevirmen..nabokov.. mann... borges.. auster.. woolf.. bu yazarları ve daha başkalarını çevirmiş.. ve bir romanı var.. ve bir de.. "hep yazmak isteyenlerin hikayeleri" kitabı..

kitabın içindeki öykülerden birinde rüyasında austerin bir kitabının kapağındakiadamı görüyor..uyandığında.. " rüyaların bile okuduğun şeylerden çeviri.. senden bir bok olmaz" diyor kendikendine.. sevdim.. tanışmak istedim..
onu da yazmış.. hayran olduğu yazarla tanışmak için yanıp tutuşan ve tanışan birini yazmış..

bir sorum daha var..
sahi.. okuyanlar .. okuduklarını sözcük sözcük sindirenler.. ille yazma tutkusuna kapılır mı hep.. benim gibi midir hepsi..

dün kitaplığı düzenledim..
okumuş bitirmiş olduğum kitapları ambalaj kağıtlarına sardım.. ve kitaplığıma yerleştirdim..

yok yalan.. arkalarını yazmadığım için üst üste sehpanın üzerine dizdim.. hemen okumak istediklerimi de ayrı minik bir yığın yaptım.. sonunda azıcık bir yeri kalmış
kitabını bitirdim marquez'in.. kayıp bir denizcinin öyküsü.. düşündüm sonra.. onu da kaplarken.. eğer ilk okuduğum kitabı olaydı marquez'den okuduğum.. ben bunca aşık tutkun olur muydum.. bu yazara diye.. bir de.. yakın zamanda ana dilinden okuyabileceğim latin yazarları diye düşündüm..
iki düşünce arasında.. kaplanıverdi bu kitap da..

bir yazarı geç keşfedip.. çok sevip külliyatını okuyacağım diye tutturmak kadar.. zamanında ilk yayınlanan kitabıyla keşfedip.. sonra çıkardığı her kitabını okuyup.. sonra biryerlerde ona ait külliyatın listesini görüp.. okumadıklarım kalmasın diye
"ben nasıl oldu da bunları okumadım bilmedim" diye kendine kızarak .. onları da edinip okumaya kalkmak dakötü bir fikir..

yeni keşfedip çok sevdiğin yazarın ilk iyi eseri olabiliyor o okuyup bayıldığın..
gençlik çağı zırvalamaları basılabiliyor bazen ünlü kutlu mutlu yazarların.. kitaplığa yük sana zahmet..

şehri gezerken.. sokaklarda kayboluvermek gibi.. olmalı kitap seçme işleri..
birköşeyi dönersin hani.. ve oradadır.. olanca görsel görkemi ile.. bir "nesne" binadır .. parktır heykeldir.. nicedir unuttuğun bir ürünün reklma panosudur.. beklenmedik olmasıdır güzelliği.. harap ya da bakımlı olmasında değil..
işte yeniden öyle okumaya başlayacağım.. birden kapılıp.. birkaç sayfasını beğenip alıp içselleştireceğim..
varsın okumadığım tanımadığım yazarlar kalıversin biryerlerde..
her müzeyi.. barı.. sergiyi gezemediğim.. her sürmeliyi sevemediğim gibi.. varsın bazı yazarlarla hiç kesişmesin yolum..

işte bunları düşündürdü bana kayıp denizcili marquez..
yine de kaplanıp kondu yerine..

aslında kitaplar okunmadan önce kaplanır.. okurken yıpranmasın.. kirlenmesin diye.. ama ben işim bittiğinde kaplıyorum onları..
herşeyin ters derdi saime hanım sağ olaydı..

bir dergide sayfadagördüm kaplanmış kitaplarla dolu bir kitaplık ordan ilham aldım sanıyordum..
ama yeni anımsadım aslında bizim lisenin kitaplığındaki kitaplar ambalaj kağıtları ile kaplıydılar.. o zamanı yeniden yaşama geçirmişim..

hadi çocukluğumda.. sorumsuz sorunsuz bir karakter olsam.. neden bu kadar geri dönesim olduğunu anlayacağım.. ama değil.. ben içinde hüzünle doğmuş.. üzeri şekerleme kaplanmış bir kadınım..

uyuyan kedi yavrusundan.. saime hanımın ev hallerine..
kırılan bir dal çiçekten çizilen buzdolabına .. yeni dikilmiş kapri pantalondaki lekeden.. kesilip ayrılıvermiş bayramlık giysiye varana kadar.. hüzün her yerimde..

yazıvermiş işte.. yazmak isteyip de yazamayanların öykülerini..
"kadıköy vapurunda , dışarda otururken ansızın çıkan bir rüzgarın elimden çekip yere düşürdüğü kitabın sayfalarında kaybolan yerini aramaya çalışan biri gibiyim.. çevremde bir tek o beğenmediğim martılar var....durmadan yiyecek isteyip bağıran manyak martılar.."


son soru da yazardan gelsin.. gene..

" peki o fotoğraflardaki kadınlar ne oldu.. hepsinin kıçları büyüdü mü, .. ıspanak tenceresinin kapağını açınca yüzlerine vuran buharla mı geçti hayatları..."


********

pese..
bir sorum daha var..
bir de notum..

esrarengiz bay kartaloğlu kitabını okumuş olan var mı.. külliyata ekleyeyim mi..

reklamdaki süngerden akciğerden sıklıan boz bulanık sıvı var ya.. işte onun bilmediğim tadı ve kokusu gibi oluyor bazen ağzımın içi.. bugünkü gibi hissettiğimde..
bir öyküyle bir dille .. sözcükle uçuşup.. bir bitmiş de bitmemişin sıcaklığından üşüyüp.. bir gelişmekte olanın hem dövmek hem sarılıp alıp kaçmak istediğimde..

budur....


Image Hosted by ImageShack.us

3 Şubat 2012 Cuma

kurallar.. mimler.. ekmek makinesi.. martılar.. paneller ve diğerleri..

aslında bu bloğun kuralları var..
kurulurken eski bloğunda başına gelenlerden..
ve hayatta başına gelenlerden ötürü..
bir sürü kurala uymama kuralı belirleyip onu da sağ köşeye asmıştım..

ama kurallar ve prensipler değiştirmek ya da kaldırmak için var..
eğer prensibin ya da kuralın yoksa.. neyi değiştirip neyi kaldırıyorsun..
işbu yüzden.. / çok severim işbuyu/..hanidir kullanasım vardı.. bu arada hanidiri de pek severim..
selginim gbem mimlemiş..
baktım sorular..
eh sevdim..

kuralıma uymasa da... mimleri cevaplıyorum efenimmmmmmmmmm...

1- sence çok anlamlı bir söz..
iki olsa.. biri maymuncuk gibi.. sevdalıya da.. hasretlik çekene de.. üzgüne de kızgına da uyuyor..
o anlatıyor anlatıyor.. sen de "hayat güzel " diyorsun.. süper.. bizim datçadaki bar sahibi deniz bey'den öğrendim.. =D..
ikincisi.. prensip edindiğim bir söz.. "s...lacak surata bakma.. bakılacak surata s..ma"
bence çok önemlidir.. harfiyen uyarım.. uyulmasını önemserim.. uymayanı tırnak içine alır.. izlemede tutarım..

2 makyajda olmazsa olmazın..
hehe sürme.. kadına da erkeğe de.. ille de sürme.. ya da kalem.. ya da aylaynır.. ama ille de buğulu gösterecek.. bir sürme..
sürme yüzünden peşine takılıp gidebilirim bile birilerinin o kadar.. =)

3-uyguladığın güzellik tüyosu nedir..
hehe halam..
evet onun bir kollajeni vardı.. seksen küsurda vefat etti.. daha ancak kaz ayakları vardı o kadar..
ben de onun kollajenini almışım.. =D.. mutluyum.. huzurluyum.. ne bakım keremim vardır.. ne bişeyim.. makyajımı bile temizlemeden yatarım..
halamdan aldığımı saymazsak.. her an gülmeye hazır .. enerjik ve ışıklı bakmak.. gözler ve bakış bence yeter..

4-en sevdiğin çiçek..
ayol bende tek çiçekle kanacak hal var mı.. mavi mor olan her çiçek..ve beyaz.. ve kırmızı ve bordo .. =).. ve pembe..
ama bana verilecek demet çiçekse.. beyaz gül isterim.. beyaz tomurcuk güller.. bayılırım...

5-nefret ettiğin bir şey..
bir mi.. ohhoooo..
ama en çok en çok.. hani.. nefffffret ederim diyebileceğim.. obsesif (takıntılı ) nörotik hipokondriak insanlar..
asla hiç bir koşul altında.. nörozu beslemem..
obsesyon kişilik bozukluğu ise.. üzülürüm ama nöroz tabanlı ise.. kontrol frik diyolar hani.. onlar.. bir hastam vardı.. geçirdiği trafik kazası sırasında kazayı bile kontrol ettiğini iddia ediyordu.. neffffffffret ederim... bana dokunmayan nöroz ve obsesyona pek takılmam.. renkli bulurum.. ama nörozunu benden beslemeye çalışanlar ııh. yok..

6- en sevdiğin iltifat..
bir kez.. bir pazar günü.. boğazda.. hatta bebekte.. derin depresif ruhumla ben bir bankta oturmuştuk..günün en kalabalık saatinde.. ilkbahardı.. gözler ileri dikili.. önümüzden yürüyenlerin sadece dirseklerinden aşağısını görecek ayarda..
uzun uzun oturmuştuk.. sonra.. bir sokak insanı.. bir berduş gelmişti.. önümde durup.. gözlerimi yukarı yüzüne kaldırmaya zorlamıştı beni.. gözümün içine bakıp...
"seni izliyorum .. geldiğinden beri.. kimseye benzemiyorsun.. muhtarımsın.. " demişti..
iyi bişey dediğini anlamıştım.. yürüyüp giderken.. teşekkür ederim diye seslenmiştim arkasından.. işte budur.. bugüne kadar en hoşuma giden iltifat..
bi de tanıyanlar.. herb.kolog derler bana.. onu iltifat gibi görür severim..

7-favori kitabın..
olabilir mi öyle birşey..
favori kitabı olmak ne kadar zavallı bişey..
burda.. alıntı yapmak istiyorum.. bir düşünürden.. " aynı tüm yediklerim gibi.. tüm okuduklarımı unuttum..
ama onlar beni ben yaptılar.. "

8- sarışın olduktan sonra.. sanki biraz meril streepe benzetiyorum kendimi.. onun.. rol yapmadığı normal durduğu hallerine..
ama neriman köksala benzetenler olmuştur.. o da pek fena sayılmaz.. =P.. kötü kadın atalete uyar..

9-herkesin beğendiği ama senin sevemediğin ürün..
ekmek makinesi.. selginim gbem alınmasın.. evde yapılmış ekmeği çok sevmeme rağmen.. o makinenin benim için yarattığı bir ben sende tutuklu kaldım hırs duygu durumu var..
tamamen ondan.. hatta şurdan itibaren.. neden böyle olduğunu bulup okuyabilirsiniz.. eğer aaaa.. dediyseniz efenim..
ekmek makinesi bir..
ekmek makinesi 2
ekmek makinesi 3
ekmek makinesi 4
ekmek makinesi 5
hehe ekmek makinesi paneli yapmışız yalnız .. onu farkettim =D....

10. şu an en çok almak istediğin kozmetik ürün..
çıkmadı ki..
bir hap olsun ya da bir losyon.. ergenimin tüm tüy saç renk ve bakım.. kıl ve tüy..tırnak ve sivilce ve siyah nokta.. selülit ve ayak baş parmak.. ve her gün inanılmaz bir yaratıcılıkla bulup çıkardığı.. çıkaracağı şikayet edilecek her konuya çözüm getirsin kaç paraysa verip alıcam..
huzura değer biçebilir misin.. ergende huzur.. mutluluk budur.. =D

evet efenim.. geldik bir mimin sonuna..
şimdi benim üç kişi seçmem gerek..
ama ben zincir bozan zincir kıran olarak.. diyorum ki.. beğenen ben de cevaplasam diyen olursa..
e hadi.. neden oyalanıyorsunuz.. =) tüm listeme gelsin.
"bir bilmecem var çocuklar..
acaba nedir nedir.."
=)


Image Hosted by ImageShack.us

1 Şubat 2012 Çarşamba

şiir.. şair.. sözler.. dönem.. pırıltı .. martı ve diğerleri..

-bi biz mi kaldık dedi..
kim hastaymış kim boşanmış kim yarı yaşında eş almışı anlattıktan sonra..
-ikimizi bir kefeye koyma dedim..
ve ayrıca bunun da süper evlilik başarısı olduğunu sanma"..

dahasını diyemedim..
hemen incindi gözlerindeki bakış..
açık renk gözleri çünkü.. şeffaf.. incinmeyi sevinmeyi film perdesi gibi gösteriyor..
kendini kandırma oyala ustası kadın..
eliyle verdiği silahı ona karşı kullanmamı istemedi..
o silah gibi görüyor .. oysa anahtar elimdeki..
ama açılsın istemeyince kapı..
anahtar da acıtabilir canı..

"harabeye çevirdi beni ..ama yeniden yaratıldım..
yokluktan.. karanlıktan ve ölümden.. olmayan şeylerden.. / john dunne.."


mis marpılda.. kadın kafasına şekspirin büstü düşmeden önce bunu okudu..
camekanda saklanan orijinal el yazması şiirden..
sonra şekspir çartı.. düştü kaldı..

ara ara olur bana..
film izlerken.. bir dize okunur..
o şiiri bulana kadar huzur yoktur ..

acaba eski mektuplarım nerede..
şu alman ortopedist kaçıncı soneye benzetmişti beni..
o zamanlara guglanımın olmaması ne fena..
yatağımda.. öpücük hastalığı nekahatinde .. etrafım kitaplar dergilerle kuşatılmış..
yılbaşı ve doğumgünüm arifesinde gelen yeniyıl kartında yazmıştı..
benim dışımda herşeyin pırıltılı keyifli olduğunu hayallediğim zamanlardı..
sonradan öğrendim.. yılbaşı döneminde en çok pırıldayan benmişim..
babam daha ölmemişti.. doğum günümün hemen ertesinde..
ve çocuklar doğmamıştı daha..
sevdiklerimin nüfus sayısı aynıydı bugünle..
dört parmak karaciğerim.. kocaman lenf bezlerim ateşim ve okuyacaklarımla serilip kalmıştım yatakta..

şiir o zaman da bir kaç dize dışında birşey demezdi bana..
nazımı şairden saymazdım.. o elzemiydi yaşamımın..
sayfalarca ezberletilmiş.. süleymaniyede bayram sabahı.. sis.. elhan ı şita ya da..
"rodrigue.. yüreğin var mı??
-babamdan başka herkes.. anında öğrenirdi.."

diye başlayan corneille racine tiradları..
şiirden sayılmazdı benim için..
ahmet arif.. şair değildi.. elouard.. prevert..
benim parçalarımdı..
ta ki..

lise biterken fotoğraf arkasına yazılan..
"çekingenlikler ki.. kalıcı değiller.. " şiirimsi yazısı gibi..
lise defterime notu düşülen..
"bir kuş sesi gelir dudaklarından.. gözlerin gökyüzünde açan yıldızlar .. dizesi gibi.. aklıma takılıp yıllarca çakılanlar..
şiir değildiler..

boşanma arifesindeki bir arkadaşımın..
kendisine psikolojik işkenceler uygulayan ex-kocası ile flört ettikleri zamanı anlattığı güne kadar.. şiirin adı şiir değildi..

ben sana bakmıyorum sen benim baktığım yerdesin
derdi bana dedi..
anlamadım önce..
özdemir asaf dedi..
??
türkçenin en büyük aşk şairi.. diye pekiştirmeye çalıştı neyi pekiştiriyorsa..

eve gidene kadar unuttum şairin adını da.. etiketini unutmadım..
dayıma sordum.. kimdir dedim.. en büyük aşk şairimiz..
cemal süreyya dedi..
yıllarca boşuna arandım.. cemal süreyyanın bu deyişini..
gugl çıktı sonra.. evire çevire sorunca.. yetişti imdada ekşi sözlük..
özdemir asaf..
ha şu elde edene kadar yalvaran .. elde edince.. öğretmenlik taslayan..
kaybederken gene yalvaran değil mi..
hıhı evet.. ta kendisi..

en büyük aşk şairimiz..

şiir arada gelir gider.. aklıma yaşamıma..
bu dize gibi.. çoğu birilerinden .. filmlerden .. yazılardan gelir..

kaybedilenlerini okumuştum..
ümit küçük tüylü bişeydir..
diyenkadından..

gene bir filmdeydi..

"ve sonra engin dünyanın kıyısında tek başıma durup..
aşk ve şöhret hiçliğe dönüşene kadar.. düşünüyorum.."
john keats


şairin romanını okuyorum.. sözcüklerden yuva yapıp içine yerleşiyorum..

"Hayat tekrarları sever
Yeniden başlamayı
Kuşlar dalları sever
Kanatlarsa uçmayı"

Murathan Mungan


dönem filmleri izleyesim var peşpeşe..şiir avlayasım var..
bugün olmasın da hangi dönem olursa olsun.. duygusu ile..

şu 365 projede baktığım bazı resimlerin nasıl da bazı dizeleri hatırıma getirdiğine bakılırsa.. ben şiiri değil..
adının şiir olup ayrı tutulmasını sevmiyorum..
şiir parçammış benim..
haberim yokmuş blog..



orijinaller böyle..

He ruin'd me, and I am re-begot
Of absence, darkness, death: things which are not. j. dunne

then on the shore
Of the wide world I stand alone, and think
Till love and fame to nothingness do sink.
j.keats

Image Hosted by ImageShack.us

Follow my blog with Bloglovin