31 Ocak 2012 Salı

hastadan doktordan.. notpedden .. kardan ve martılardan ve diğerlerinden bahseden yazı..

sabah gene konuşuyoruz ayak üstü bizim ufacık minicik sorumlu fizyoterapistle.. cep fizyoterapisti.. ve ancak nasıl iriyarı hastaları.. parmağının ucuyla tutar yürütür..
arşimedin dişi hali..
gene günün temposu..

"laf dönüyor dolanıyor kadına bayana geliyor..
nasıl oluyor bilmiyorum..
ki ben kimliksiz girerim o salona.." dedi.. bir yandan da üzerindeki bol kapüşonlu poların eteğini şöyle çekiştiriyordu.. hani bakın ne derece cinsiyetsiz der gibi..
"eh doğru ben de evde bırakıyorum.." diye cevapladım gülerek..
"yok ben evde de böyleyim.. nerde bıraktım .. ne zaman bıraktım.. bilmiyorum.. " dedi..

ben biliyordum aslında..
masaya yumruk lezzetinde "ben de bir kadınım len" bağırması açılımında tepkili olduğu günler ile....
affedebilmenin dayanılmaz sancı ve geri ödemesi arasında..
bıraktı..kadınlığını..


-ağrın var mı..?
-efendim kadınlara sorsalar onlar onken yirmi der ya hani..
işte biz erkekler de.. yirmiyken on deriz..
hani demeye çalışıyor ki..
çok ağrım var ama erkekliğimden göstermiyorum..
-ki ben yetmiş iki yaşındayım..
bu arada saçlar boyalı simsiyah.. tepesi ciddi açık ama yanda kalanlar boyalı.. şirinlerin gargameline benziyor saç olarak..
ve.. duraklıyor yetmiş iki de..
-aaa... diyelim diye..
demiyoruz..
madem ki biz kadın bayan durumundayız o zaman inatla..
demiyoruz..
ki deriz aslında.. =)

psikologdan geri dönüş geldi sonra.. tanısal değil de.. dedikodusal..tüm görüşme süresince..
aslında ne kadar hayata bağlı.. ne kadar keyifliymiş..
üçe beşe bakmaz .. bi lokantaya gittiyse kaç paraysa öder artık sadece tad almaya bakarmış..
hayata güzel bakarmış..okumamış ama okutmuş.. zaten o okusaymış.. çocukları okurmuş.. herşeyden herkesden memnunmuş..
hani o ki yeTMiişki yaşındaymış.. hep..
25 30 yaş arasında takılırmış..asla otuzun üzerinde kadınlarla ilişkisi olmamış..
bunu derken de siz kaç yaşındasınız der gibi bi ölçüp biçiyordu beni dedi bizim psikolog..
bu durumda bizim klinikte pek adama göre aday yok diye karar verdik..
en son gelen çıtır hemşire dışında..

kar yağıyor istanbulda..
gördüğüm en tuhaf kar..
öyle kuru yağıyor ki.. neredeyse buharlaşacak. eriyip suta dönüşmeden..
hiç durmadan yağıyor kar..
arabam mahsur kaldı otoparkte.. hafta sonu ellemedim diye.. üzeri kar dağı.. yanı yöresi kar dağı..
ama yol açık.. ne gam onca karı temizleyesim yok..
yayayım karda istanbulda.. o da bir keyif..

nokta öyküsünü okudum.. o çok severek defalarca alıp her seferinde benim gölge bahçemde küflenerek yok olan çiçeğin adı meğer vapurdumanı içiş.. istanbul vapurları olsa gerek.. eflatun gün batımlarındaki duman olsa gerek.. hani tepesinde martı izi taşıyan fotoğraflardaki gibi..
gerçi artık ne o istanbul ne dumanlı vapurlar var..
ne de öyle anne baba sevdaları.. öyküdeki gibi..
rakı kapakları.. bulmaca aralarında arayacak mı yeni nesil anasını babasını öykülerde..
sanmam.. türkçeleri bile yok..
karşıma hasta diye geliyorlar da.. anlatamıyorlar nedir şikayetleri.. nerden nereye yayılıyor merkez üssü nedir..
benim şamşırık çekirdeğim bile..
midem bulanıyor diyor midesi yandığında..
ayrıntılamak için sorduğum her soru biraz daha müphem biraz daha muğlak..
(belirsiz ve anlaşılmaz) yapıyor.. anlatılanı..

nasıl anlatacaklar anlayacaklar.. bizi.. de öyküleştirecekler..
kıymetini bilelim bu son yazarların.. içine sözcük kaçmış olanların..
nesli tükenecek özellikler bunlar..
yıllar sonra en uzun öykü sanırım.. geldim gördüm farketmemişim hiç bir şeyi.. olacak..

Image Hosted by ImageShack.us

30 Ocak 2012 Pazartesi

özelleştirebilir çok güzel şablonlar yerleştirebilir kişiselleştirebilirsiniz... ve martılar ve diğerleri..

yediyüz elliyi sevmedim..
ordan anladım ben yazar filan değilim..
ben ölümünden sonra "anı defterlerinde.. günlüklerinde.. ne de hoş notlar varmış" diye romanlarda filmlerde sözü edilenlerdenim..

içimde bir kırmızı elbiseli kadın öyküsü var.. başka iki üç kadının ki ile birlikte..
gönlümün kapısı o aralar açık ya da aralık kalmış da..
iyi dinleyip kaydetmişim..
eh burada da anlattığıma göre..pek içimde kaldı da sayılmaz..

dün bir film izledim
benim aşk pastam
diye çevrilmiş..
filmin adını bilsem izlemeyebilirdim.. sonradan baktım..
zaten beşinci dakikasında filan yakaladım filmi..
ıslak kaldırımlarda sanki siyah beyaz film gibi görünen bir sahnede.. pencerede flört eden.. ön sevişen bir çift kaldırımda bir yalnız kadın..
onları izlemede..
söylenenler ilgimi çekti de daldım kaldım..

"bazen konuşulamaz.."
ya da "bazı insanlar konuşamaz" ya da "bazen açıklama yapmak bir işe yaramaz" gibi bir şey diyordu film sesi..
"bazen sadece gidilir.. "
eh kaldım tabii ben de filmin karşısında..

sonra giden kadının attığı kartpostallara yazdıkları..
ve iç içe bir yol filmine döndü..

ama bir "evde kaldım ve sıkıldım ve dedikodu etcem tutmayın" telefonu kumarhane önünde iki kadın sohbet ederken yakaladı beni.. ve en sonda.. el sallıyolardı birbirlerine iki arabadan.. orda yine yakaladım.. ama sonra da çekirdek sandviç filan derken baktım .. filmin başındaki adamla beraber bizim kız..
gene bıdı bıdı bişeyler diyolar.. kaçırdım anlayacağınız.. yeniden izleyeceğim..

izlediğim sırada.. izleyebildiğim kadar..
hoşuma giden çağırışım yaptıran şeyler oldu..

şimdi bunları dürüst dürüst anlatacağıma..
akşam okuduğum ve iki kahve fincanının birbiri ile kurduğu diyaloğa bayıldığım öykü ile başlayan öykü kitabından zihnimde titreşenleri..
alsam.. ve kendi cümlelerimin içinde hemhal etsem.. evet var böyle bir sözcük..
ve ne kadar anlamlı..
hemhal etsem işte.. kimse de anlamaz..
az ondan az bundan az da.. ya da çok da benden.. al sana öykü müdür deneme midir.. süper bi yazı..

ama ben.. başlangıçlardan çok hazırlıkları sevenlerden..
hatta başlayamama hastalığından muzdarip / ızdırap çeken / biri olduğumdan..
kim bilir bunun da arkasında bir mükemmeliyetçilik.. ya da.. korkaklık durumu mu vardır..
öykü yazacağıma.. not aldım.. ve bunları bloğa yazıyorum gene..
neden mi..
çünkü arasında bir yemek tarifi bir şarkı sözü bir sinema bileti olan ve aralarına da bu tür yazıları serpiştireceğim.. bir deftere yazsaydım.. hani ilerde çok ilerde kızımın oğlumun eline alıp .. beni anıp da karıştıracağı bir deftere..
yapacağım diye inandığım şeylerden birini yapmış gerçekleştirmiş olurdum..
oysa ben yapmayışların insanıyım..
burası da yapmadıklarımın.. defterine döndü..

var öyle bir defterim.. kuyruğumun kapı arasında kısık olduğu benim de tık nefes.. ince çığlıklı olduğum dönemde.. maden ruhum kısıldı.. ben bedeni gezdireyim diye yollara düştüğümde .. üç ayda doldurduğum bir yıllık acendam var.. onu da kimseye vermem.. göstermem.. yadigar bırakmam..

dahiliyecim diyor ki.. sen daldan dala gezip duruyorsun konuşurken..
ben de diyorum ki.. olsun ama aynı ağaçta duruyorum..en azından ..
bak mesela bu ağaç da öykü yazmak blog yazmak anı defteri yazmak ağacıdır..

filme döneyim..
bunlar da not olsun burda dursun..
filmde bir alkolik vardı..
cebinde iki avuç beyaz fiş taşıyan.. beyaz fiş alkolü bırakmaya karar verip katıldığın ilk toplantıda veriliyormuş..
her yeniden katıldığında yeniden veriliyormuş..
"ben beyaz fişler kralıyım" dedi adam.. not aldım.. hemen.. çok sevdim..
ordan başlangıçları başlayamayanları çağırdı..

sonra..
öldüğünüz zaman bıraktığınız.. anılardır..
ve kağıt üzerine karalanmış bir kaç not..
eh bu da çağırdı.. aşikar değil mi bağlantı.. hatta sonuna.. ya da blog şifreniz diye ekleyebilirim..
-neden mektup yazıyorsun telefon etsene..
-bazı şeyler kağıt üzerinde daha iyi..

çok belli değil mi neden hoşuma gittiği..

bir de üçleme var..
anahtarlarını atmazsan.. o kapılar hiç kapanmaz..
bazen de o kapılar hiç açılamaz..
ve bazen de o kapılar açılsa bile o insanları bulamazsın..


bu çok anlamlı cümle dizisinde.. her ne kadar havalı olsa da..
bir bilindiklik yok mu ??.. ama gene de her yazılıp çizildiğinde bu anlamda bir cümle güzel olmuyor mu.. insan kızı bu kadar mı zayıf hafızalı da.. hep hatırlatılması gerekiyor..
"gidip de dönmemek var.. dönüp de bulmamak var"ı..

bir de şu kendi yaşamları içinde kalma lüksünde olan insanlar var hani..
bir yerde karşılaşıp aşık olan.. tutkulu aşktır söz ettiğim..
ve kendini yaşamını.. işini.. sorumluluklarını.. dostlarını.. dünyayı.. her bir olanı bitesi.. sallayıp kendini.. o aşkın hormonuna serotoninine adayan ve bu yüzden.. gözü başka herşeye kör olanlar..
ve öyle kör ki.. görmediği.. görmek istemediği için kendini adayacak başka şey..sonunda kendini o karşılaşma noktasında öldürenler var..

ne adanmış yaşam mı denecek buna..
ne salaklık mı..
ne boş.. insan mı diyeceğiz..
ha ne diyeceğiz..
ben sadece sinirleniyorum..
neden nasıl böyle bir lükse sahip olabiliyorlar diye..

çok güzeldi filmde dinlediğim müzikler.. çok yakışmıştı diyalogların arkasına.. ıslak parke taşlı yol görüntülerine.. o şehirden diğerine geçişlere..

ben caz sevmem ama.. merakımı çekti şarkının ezik ezik söylenişi.. aradım buldum.. o da burda dursun..

********
biraz şefkat göster..
bıkkın olabilir..
genç kızlar.. bıkkın olabilirler..o eski mini elbisesinin içinde..
bıkkın olabilir..
ona biraz şefkat göster..
bekliyor..
biliyorum bekliyor.. umuyor.. hiç sahip olmadığın şeyi..
umuyor..
ama o orada beklerken biraz şefkat göster.. tüm yapman gereken bu..
duygusal gelebilir..
ama onun da yasları var..
biraz şefkat dayanmasını kolaylaştırır..
ve pişman olmaz..
ve genç kızlar unutmaz.. asla..
sevgi onların tüm mutluluğudur..
tek yapman gereken
biraz şefkat göstermeyi denemek..


********
editlemem gerek.. filmi izlerken sürekli avrupa filmi gibi.. avrupalı kız gibi.. diye düşündüğümden ..
sonunda jeneriğe dikkat ettim kim ki bu diye..
yönetmen hong kong'luymuş.. hatta şurda ilginç bi yazı var.. bu filmin gerçek adı olan.. " yaban mersini gecelerim" filmin promosyonu için.. "yaban mersini otobüsü ile rüyaları kovalamak" diye bir faaliyet başlatılmış.."yaban mersini rüya otobüsü" adı rüya gibi zaten..
aidse yardım kampanyasıymış da aynı zamanda.. ilginç buldum..
sanırım murakame okuya okuya.. bu filmde de avrupa sineması tadı buldum.. murakamede de var zira biraz.. fantastik de olsa.. bir avrupa sineması tadı..

Image Hosted by ImageShack.us

27 Ocak 2012 Cuma

ayrıkotu.. define adası.. şarap ..biraz kıskançlık da var ama siz görmüyorsunuz.. ve martılar ve diğerleri..

"yok canım yok" dedi.. "hiç rahat yok.. kesin bu kez son gelişim.."
"nasıl yani?"
"hani derler ya tanrı eğitirmiş kullarını.. her dünyaya gelişte bir daha eğitilirmişiz.. bu benim son gelişim olsa gerek ince zımpara cila uğraşıyor benimle..
ben bu sefer kanatları kazanıp öyle gideceğim.."

ses gelmedi karşı taraftan..
kadın içinden devam etti dialoğa.. "cevap vermezsin elbet.. biri de sensin beni törpüleyenlerin.. "
kendini kızdırmak istemiyordu durup dururken ne güzel söylemişti oğlu.. "sen öfkeni kontrol edemiyorsun.. sinirleniyorsun .. tamam doğal herkes kızabilir.. ama sonra durup durup yeniden sinirlenmek için bişey daha hatırlatıyorsun kendine.. giderek artıyor kızgınlığın.. kendin yapıyorsun.."
demişti de.. kadın düşünüp ne kadar haklı olduğunu anlamıştı..
anında tepki verdin verdin vermedin yuttunsa geçmiş olsun daha sonra hatırlayıp hak aramak.. sitem etmek gibi bir şansın olmuyor dünyada..
ne güzel eskiden asabi bir kadındım diye düşündü.. anında kızar anında tepki verirdim.. ne zaman öğrendim bu susmayı bilmem ki..

sakin bir gündü aslında.. normal işlerini görürken ama.. sonra.. tam artık biraz kendi işlerini yapacağı anda.. birden hareket başladı..
internet banka hesabından işlem yapacak oda kapısı hiç durmadan vurulup açılıp.. birileri incir çekirdeğine eziyet olsun der gibi birşeyler sormaya başladılar.. içeri dışarı giderken hep yolunu kesenler tam da acelesi olduğunda yolunu kesmeye başladılar.. raporları yetiştirmeye çalışırken de ek iş geldi.. bunlar gerili yaratıyor insanlar üzerinde.. sevecenliğin kayboluyor farkında değiller ya da umurlarında değil..

"sonuçta bizim ayrıkotu dediğimiz.. bizim ekmediğimiz yerde biten çiçeklerdir" demişti ms marple geçen akşam dizide zaten.. daha önce de okumuştu bunu bahçe sitelerinde.. yok hayır.. aslında zamanında ekrana yapışıp izlediği ingiliz bahçıvanın programında..

"bak o programı izlerken de aynı şey olurdu.. tam program başlardı bizimkiler sokak kedileri gibi kavga ede ede önüme yuvarlanır birbirlerini şikayete koyulurlardı.. sonunda bir gün tamam .. izlemiyorum.. deyip televizyonu kapattığında nasıl afallamışlardı.."gülümsedi çocuklarının çocuk halini hatırlarken.. nasıl da büyümüşlerdi..

en son işten tam çıkacakken .. kapının çalınması üzerine kaldı gene.. ve ayaküstü birşey danışmak isteyene cevap verirken bankoya dayandı.. birden ayaklarının altında bir çınlama .. boynundaki mercek kolye kırılıverdi.. binbirparçaya bölündü..

belli de edemedi ne kadar üzüldüğünü.. soruları yanıtlamaya devam etti..
çok seviyordu bunu.. çok da eğlenmişti alırken.. çok da kullanışlı olduğunu düşünüyordu..
hem de projesinin ana kişisiydi.. bir hafta aynı nesnenin fotoğraflarını çekiyordu nesne de bu mercekti.."şimdi gidip yenisini almam gerek var mıdır acaba.. dışarısı da kar tipi.. "

"paçaları çekiştirilmeden yaşayabilen insanlar var mıdır acaba..
hiç kimsenin eline ayağına dolaşmadığı.. engel oluşturmadığı kişiler.. sanmam..." diye düşündü sonra..

telefonu çaldı.. arabasını bırakmışlardı.. sevindi.. kolyemi alabilirim gidip diye..

son bişeye bakıp çıkacak.. guglanıma soracak akşam olmadan..
define adasıymış.. robert louis stevenson.. define adasının yazarıymış.. ıslak kaldırımlarda tıkırdayan tahtadan takma bacaklı adamı okuduğum ilk yıllara götürdü beni bu bilgi.. iskoçyalıymış.. en çok görmek istediğim görmek de değil.. 300yıllık bir handa kalıp.. kapılardan başımı eğerek geçip.. bisiklet kiralayıp süt kaymağı renginde ya da kırık beyaz ..sıcacık saç örgülü kazağının kollarını sıvayıp.. ıslık çalarak.. yanları az yüksek taşlardan örülü yığma duvarların arasında eğile büküle ilerleyen yeşilliklerin arasından geçip giden yollardan .. ara sıra koyun sürülerine rastlayarak .. loch ness gölüne kadar gitmeyi.. nessi nin "hep seni beklemiştim " diye uzun boynunun üzerindeki minicik başını sevdirmek için bugünü beklediğine inanıyor içten içe..

stevenson'ın bu sözünü de 365 proje sayesinde öğrendi.. yolculuk güncesinden bir paragraf.. " yumuşak bir ateş ve taklit edilemez bir kokuya sahip olan bu maden damarları ve toprak cepler.. güneş ve yıldızların altında topraktan daha ince bir şeye dönüşmüş olan bu erdemli bolluk ..maden cevherinden de daha değerlidir.. ve şarap şişelenmiş şiirdir.. bunlar hala keşfedilmeden duruyor.. gür çalılıklar saklıyor onları.. sık ağaçlıklar gölgeliyor..ve madenci sert kayaları kırıyor daha ve daha uzaklara gidiyor..bozayılar rahatsız edilmeden hayalleniyor.. ama onlar zamanını bekliyor.. keşfedecekleri bekliyor.. ve doğa anne onları besliyor ve hazırlıyor.. "

bunlar nasıl okurlar.. nasıl böyle karmaşık bir paragrafın içinden cımbızla şu cümleciği çekip alabiliyorlar.. "ve şarap şişelenmiş şiirdir..".. aslında stevenson.. bir doğa parçasını anlatıyor net bir şekilde.. madencilerin geride bıraktığı alanları.. yolculuk güncelerini sevmem .. ama içinde en az bir paragrafta şaraptan bahsedildiğine göre.. okumaya değer olabilir..

ve şarap şişelenmiş şiirdir..

koca günceden tarihe bu geçmiş..

"gidip kolyemi alayım da.. bir ms marple daha seyredeyim .." diye düşünerek keyiflendi bilgisayarı kapatırken..

bu da kısmen bugünkü 750 sözcüğümden.. =)

Image Hosted by ImageShack.us

26 Ocak 2012 Perşembe

işsiz güçsüz eller.. şeytanın elleri.. ve martılar ve diğerleri..

saati dokuza kurmuştu..
ama gördüğü kötü rüyaların etkisiyle erkenden uyandı..
birkaç kez yeniden uykuya dalar gibi oldu ama hep aynı rüyaya düşerken uyanık olduğuna sevinerek yeniden uyandı.. sonuçta dalamayacağını anladı..
yatakta gerindi.. kedi gibi oradan oraya yer değiştirdi..
önce elini uzatıp kitabını almayı düşündü..
sonra kalkıp bir kahve hazırlamayı..
sonunda aklına katıldığı fotoğraf projesi geldi..
birden tamamen uyandı..
yatağın rahatlığı içinde bugün neyi çeksem dedi..
bir gün önceki fotoğrafına gelen yorumları merak etti..
birden fırladı yataktan sabahlığını girmeye çalışırken bir yandan da merdivenleri çıkıyordu..
önce su ısıtıcısının düğmesine bastı sonra tuvalete yollandı..
kahvesini aldı.. sütü kattı.. bir yandan da yorumlarını okudu..
çok şaşırıyordu..
bağlantılar kurmak kendi tanımıyla zıplamak onun en kolay yaptığı şeydi..
birilerinin bunu ilginç bulmasına şaşırıyordu..
kendisini "daha iyi bir fotoğraf makinesi almalıyım" diye düşünürken yakaladı..
gene gaza geliyorsun diye düşündü.. gözün görmüyor netlik ayarı yapamıyorsun.. ne makinesi..
hem zaten bu siteye hayatını programlama becerisini arttırmak için başlamıştı.. üçüncü haftayı da keyifle geride bırakmıştı ama hala güvenmiyordu kendine..
neden güveneyim ki.. raflar dolusu amele defteri.. sayfalar dolusu not alınmış "fikirler" "listeler" "yapılacaklar" "projeler".. atılmış başlıklar tamamlanmamışlıklar yığını..
bunun da diğerleri gibi olmayacağı ne malum.. ne malum yarın bir sorun icat edip bırakmayacağı.. ya da yeni bir ilgi alanı..

aslında ana listem basit yalın iddiasız.. yanında çağırışım yazıları olan fotoğraf kitabı..
koridor öyküleri..
bu kadarcık şeyi yıllardır yapamadın da.. şimdi.. nasıl güveniyorsun kendine..

tembelsin... yumurta popodan çıkıp havada giderken çözüm arayansın..
bunu da bilensin üstelik neyine güveniyorsun..

kahveyi içerken.. dışarıyı izliyordu..
uzun yıllardır fotoğraf çekmeyi seven biri olarak yakın görüşünün bu kadar düşmesini beklemiş olması..
hiç şaşırtıcı değildi aslında..
genel karakteri içinde..

salona geçti.. elinde kahvesi.. sesin fotoğrafını nasıl çekersin..
minyatür masanın üzerine bir minyatür kitap.. bir kalem koydu.. ve bir de minyatür stetoskop.. bir çok açıdan bir çok fotoğraf çekti..
sadece yeşil odaklanma karesine ve odaklanma sesine güvenerek..
bilgisayara aktardığında görecekti ne kadar net olduklarını..
giyindi.. çıktı..
rüyaların etkisi geçmemişti hala boğazında bir sıkıntı bir daralma vardı..
yıllar önce yarattığı kadın karakteri düşündü..
hani kendi iç sıkıntısını o kadının ağzından söyleyebilmişti ancak..
değiştim ve çevremdekiler değişimimden rahatsız olduğu için diyen kadın karakteri..
önce bir kaldırım kafesine getirmiş.. tanımlamış betimlemiş.. çantalar açtırıp kapattırmış..
fularlar sigara dumanları savurtturmuş da ancak bu kadar kısa bir mesajı dile getirebilmişti..

aslında ne kadar patetik diye düşündü..
aynı anda patetik acınılası mı demek yoksa ağlanılası mı acaba diye düşünmeye başlayacakken durdurdu kendini..
konudan uzaklaşmaması gerekiyordu..
ama konu neydi..

kadın karakter..
bir film sahnesi gibi yazdığı o kadın karakterin ms marple dizisinde bir sahnedeki bir kadına ne kadar benzediğini düşündü..
aslında belki de öykü değil senaryo yazmalıyım.. güzel bir şehirde geçen italyan ya da fransız sineması tadında.. az hareket az konuşma uzun uzun hareket yürüme sahne çekimlerinden oluşan bir senaryo.. finalde de kadın kahraman kocaman çantasını tak diye kapatır ve bir trene biner.. dumanlar tren düdükleri ve hareket eden tekerleklerle birlikte son yazısı..

gidemeyen kadının öyküsü pek doğru olacak aslında.. koridor öyküleri bile uzun yol olur senin ruhuna..

hakikaten patetik tam olarak hangi sözcüktü..
abim de hakkat mi derdi.. gülümserken..
gene bir kendine geldi.. konu neydi..

bir yandan da gözleri duran trafikte.. binaların arasından geçen kuşları.. beşbenzemez çatıları pencereleri ile çirkin yapılaşmayı.. tabelaların sarkan kabloların klimaların ve bez ilanların yarattığı görsel kirliliği tarıyordu..
dünyanın en güzel çirkinleştirilmiş şehrinde yaşamak..
sağ yandaki kirli ıslak ve yamuk bez ilanda .. belediyesi çalışanlarının yeni yılını kutlar yazıyordu..
sinirle başını çevirdi..

çalıştığı yerin otoparkına girerken bugünlük bir sorun yaşamadığına sevindi..
park etti.. merdivenlerden yukarı çıkarken.. danışmadaki görevliye.. bugün nasıl bir gün hazırladın bana diye sordu omzunun üzerinden..
sizinkini bilmem de benim günüm pek kötü her yerim tutulmuş cevabına dönüp bir baktı.. ama sesini çıkarmadı..
servis nasıl..
servis sakin..
hadi gezdirin beni..

her zamanki gibi.. koridorun.. koridor öykülerinin kahramanının en dibindeki iki kanatlı kapıyı ortasından itip girerek başladı gezmeye..
günaydın..
oturdu..
hemşireler iç geçirdiler.. anladılar bu gün konuşmalı bir vizit yapılacak..pıt pıt eliyle vurdu oturduğu egzersiz masasına.. onlar da oturdular..
sorumlu fizyoterapist ara verdiği çalıştırdığı hastaya biraz başka hastalarla ilgili konuştular.. masadaki konuşma bozukluğu çeken hasta itiraz eder gibi.. elini kolunu sallamaya başlayınca.. durdular..hastalarının arasında trafik kazası geçirmiş bir de meslektaş vardı.. söz döndü dolaştı kütüphanelere geldi.. bilin bakalım 17milyonluk istanbul'da kaç halka açık kütüphane var dedi.. onbeş diye tereddütlü bir cevap geldi.. yok dedi.. abartmayalım seksen üç.. ama ne kadar az.. gerçi hiçbiri bizim mesai saatimizin dışında açık değil ama.. sonunda bir kütüphaneye üye olan bir arkadaşından bahsetti sonra.. birileri yakında bir hukuk kütüphanesi olduğundan söz etti.. biliyorum dedi.. özel ama ve sadece hukukla ilgili..oradan dünyanın en güzel kütüphanelerinin resimlerine oradan avustralya'da bir kütüphanede üst kattan en alta uzanan bir kaydırak olduğuna.. komik zıplamalar yaptılar..
sonra bir baktı hemşirelerden biri kaçmış.. hadi bakalım bugünlük yeter size dedi.. eğlence bitti.. ve elinde kalan hemşireyle vizitine devam etti.. odalarda daha kısa sürdü işleri.. en son kendi odasına geldi.. sabah çektiği fotoğrafları bilgisayara atıp bir kahve içmek için yirmi dakikası vardı..bilgisayar açılır açılmaz.. ping dedi .. e-posta kutusu.. bir gün önceki fotoğrafa yorum gelmişti.. gaza gelme dedi.. kendi kendine.. makine filan yok.. ..

*******
kimdi o.. bana bir dayanak noktası ver dünyayı yerinden oynatayım diye.. he bana da bir klavye ver 750 sözcüğü bir defada döktüreyim.. =) bu kadın yani bugün yazdığım kadın.. aslında tamamen hayal ürünü diyeceğim inanmayacaksınız..
ama öyle bu kadın klavye karşısına oturunca içimden çıkan kadın..


Image Hosted by ImageShack.us

23 Ocak 2012 Pazartesi

yorgunluk ingiltere misis marpıl.. ve diğerleri..

ctesi işten saat beşe gelirken çıkabildim ve trafik kilitlenmişti..
cuma alışveriş yapacakken vazgeçtiğim..
cumartesi de eve gitmek isterken alışverişe çıktığım bir gün oldu..
istanbul artık ne isterse onu yaşatıyor insana..

oysa ne programlar yapmıştım..
eski dostlardan gelenler olmuştu.. buluşacaklardı ben de gidecektim..
ama ne o saate kalacağımı hesaplamıştım ne de.. trafiği..

bana yakın bi alışveriş merkezi var..
kalabalık olabilir ama trafik kadar boğucu olamaz dedim..
yanılmışım olabilirmiş..
yürüyen merdivenlerde bile kuyruk vardı desem..
anlarsınız sanırım..

olsun ben sakin kaldım..
bir iki yer var zaten bakınmayı sevdiğim..
girdim..

bayıldığım şeyler oldu bayıldım aldım.. bayıldım aldım..
ha nedir derseniz..
hiç..
aslında iki torba dolusu hiç.. ve bolca eğlenmişlikle döndüm eve..

sonrasını hatırlamıyorum..
uyumuşum biyerlerde bi şekilde..

pazar günü..
yerleştim.. sabit kalmaya kararlı bir şekilde..
açtım misis marpıl kutusunu..

dört mü beş mi bölüm izledim..
kür halinde..
damardan ingiltere.. ellili yıllar..
puantiyeler.. fırfırlar..
ipek gecelikler..
rob de suarlar..
dedikodular..
kiliseye yürüyen çim yollar..
bisikletler..
yeşil yeşil..

terapi niyetine..
tek bir f..yu.. ya da benzeri küfür olmadan..
kahve ve kek.. şeri çok güzelmiş..
sıcak su şişesi ve.. çay çay çay..
baş ağrısına moral bozukluğuna korkuya ölüm acısına çay..

battaniyem kedim ve onlar ne içiyorsa onunla eşlik ederek..
geçirdim pazarı..

bu sabah pek keyifliyim..
ingiltereden yeni döndüm.. =D..

öyle hissediyorum..
murathan mungana başladım.. şairin romanına..
şiirden bahsediyor.. ara ara..
şiir sevenlerden..
şiir yazanlardan..

şiir için erkek işi demiş bir yerde..

defter tanımlamaları var.. hani insanın kitabı bırakıp evde kağıt üretmeye başlayası geliyor..
ama ben bu maymun iştahlılığımı kontrol edebilmek için başladım bu 365 projesine..
şaka maka.. yarın 21..
yani benim retiküler formatio..
artık hergün bir çek bir yayınlaya alışmış olacak..
en azından benim retiküler formasyo benim gibi o makaleyi okudu anladıysa..
öyle olacak..
sırada hergün 750 sözcük var..
yediyüzelli sözcük ne kadardır ki..
ben yediyüzelli sözcüğü ne hakkında edeceğim ki..
babam bunları nerden biliyor.. diyen reklam kız çocuğu gibiyim..

işin kötü yanı ölü saatlerim kalmadı gibi..
her an tetik ve atiklik gerektiren günler içerisindeyim..

hadi bakalım diyorum.. daha da bişey demiyorum..


Image Hosted by ImageShack.us

21 Ocak 2012 Cumartesi

saçlar sahneler roller bloglar.. martılar ve diğerleri

voyage out 15 on 365 Project

"Yenidil"in bütün amacının düşünce alanını kısıtlamak olduğunu görmüyor musun? Sonunda düşünce suçunu kelimenin tam anlamıyla imkansız kılacağız, çünkü düşünce suçunu ifade edecek kelime kalmayacak. İhtiyaç duyulabilecek her kavram; anlamı sabitçe tanımlanmış, ikincil anlamları silinmiş tek bir kelimeyle ifade edilecek. Kelimeler her yıl azaldıkça azalacak.Ve bilinç düzeyi her zaman daha küçük olacak." George Orwell 1984



ben zaten dil adamıyım.. kadınıyım..insanıyım..
çok eski devirlerde yaşasam..
kesin akşamları geceliğimi giyer..
saçlarımı yüz kere fırçalar ve sonra mum ışığında..
parkenin altına duvarın dibine sakladığım defterimi çıkarıp..
tüy kalemimle yazardım..
o gün benim üzerimden nasıl akıp gitti diye..

eser değil..
egoistçe.. bencilce.. narsisistçe..
kendi fikrimi severek yazardım..
duygumu severek..
bunu da kimseyle tartışmak zorunda kalmazdım..
ki bu da benim gelişmemi biraz etkilerdi tabi..
o yüzden blog daha iyi birşey..
gün aktığı gibi kalmıyor aklında bazen biri bir yorum yapıyor..
gününe farklı bir anlam katıyor..

ama gün boyu..
sardunya yapraklarından allığım..
düzgünüm.. bir sürü ekten oluşan kocaman saçlarımla ipekli fırfırlı dekolteli elbiselerimle..
insanlarla konuşup..
kaynaşabilirdim..
flört edip gönül alıp gönül çelebilirdim..
yaşamın bize ağladığı sahneyi severdim.. severim..
kaynaşırım.. ederim.. çelerim..

ama akşam odama çekilip orda sessizlikte.. günün değerlendirmesini yazarım..

dım yani..

karakterim bu..
can çıkar huy çıkmaz..
beslenmem için ortalıkta kırıtıp sırıtmam..
sindirmem için yalnız kalmam yazmam okumam..
olmak için de her ikisine gerek duyarım..

hala anlayamadığım öyle çok şey var ki..
öyle çok neden diye sormak istediğim var ki..

neden o yapıyor da bu yapamıyor..
ya da neden o öyle davranmayı seçiyor da.. bu seçmiyor..
psikoloji tarih ve sosyoloji ve edebiyatı bunca sevmem de bundan ..
çok kırıtıp sırıtmadan hazır bilgiyi aktarıyorlar bana..
ama insan oğlu derin kuyu..
bir nedeni çözünce bir başkası çıkıyor ortaya..

uzun uzun yazmaya gerek yok..ya da var..
ruhu böyle olan bir kadının..
bu gündüz güzeli.. gece filozofunun..
hareketlerinde belli bir ketumluk da olmalı..
sahne insanı olabilirim..
beğeni alkış sevebilirim..
ama bir çok önemli ayrıntı var..

sahnede olduğumu bilirim..
yani bunlar hep repliktir.. hep roldür..
bugün leyla olurum yarın makbet..
ve gelen tepkilerin de ..
aynı o tiyatro günü tiradı gibi olduğunu bilirim..
oyun biter..
alkışlar durur..
replikler perdelere tavanlara kaçışır..
ve oyuncu yalnız kalır..

zaten oyun aslında senin yalnızlığını güzelleştirmek amacını taşır..
hiç kandırmam kendimi..
beni seviyolar bana bayılıyolar ben harikayım.. demem..
yaptığımı beğendiklerini bilirim..
beni değil..

mütevazi olma gerçek sanırlar diyor kimileri..
doğrudur..
ama mütevazi olan da.. sahnedeki ben..
gece oturup yazanı gece düşüneni.. sadece kendine karşı mütevazi.. öğrenebilme isteği ve içgüdüsü böyle birşey..
ben oldum demek.. ben öldüm demek benim için..

ben ergenken..
düzenli hafta sonu konserlerine giderdim..
ve opera ve operetlere..
bir kez..
azra gün ve aydın günün oynadığı bir operette.
selam verirken oyuncuların azra gün ile baş roldeki tenorun birbirlerine birşeyler söyleyip kıkırdadıklarını görmüştüm..
orda olmak istemiştim..
onlarla dekorun arkasında olmak..oyunun dışında gerçeğin içindeki hayatı ilk farkedişim bu olabilir..

sahne aşkı değildi bu orda olma arzusu..
dışlanmış olduğunu farketmekti..
dışardasın demişlerdi bana kendi aralarında konuşurken..

yıllar sonra..
üniversitede okurken..
bir arkadaşımla konserdeyiz..
maestro da şu yakışıklı gürer aykaldı..
arkadaşım isterse gürer aykalı baştan çıkarabileceğini söylemişti..
hoş ama güzel olmayan da bir kızdı üstelik..
nasıl yani demiştim.. bir de maestro dediğin sahnede hep seyirciye arkası dönük duruyor..
komik ve genç bir plan anlatmıştı..
her konsere gidermiş de.. aynı giysiyi giyip aynı koltuğa otururmuş da.. ıdıbıdı..
hiç inanmamıştım.. sen dışardasın demiştim..
o zaman gittiği yerleri öğrenip hep karşısına çıkacağından dem vurdu..
yine de olabilir gelmemişti bana..
o oradaydı.. yukarda.. hem sahnede ve hem de arkası dönük..
bize sadece bir böbürlenme anında ..kutlayabilmemiz için dönüyordu yüzünü..

ben inanmamıştım..
o da hiç denemedi sanırım..

ama işte ortada ve gösterişli olanın bir cazibesi oluyor..
benim olsun.. istetiyor..ben tanıyayım ben bileyim..
.. bu da tuhaf sonuçlara ulaşıyor..

bazen senin oluyor gerçekten..
ve aaaa bu da öylesine biriymiş.. diyorsun.. aşağılıyorsun..
bazen de elde etmek için gösterdiğin çabadan dolayı elde ettiğine kızıp habire yargılıyorsun..
ve en sık da.. ille de.. onu hırpalamak istiyorsun..
olduğu kişi olduğu için hırpalamak..

demem o ki..
seyredilmek güzeldir..
izlenmek..
bakalım ne yapacak diyecek yazacak da.. hayatımı güzelleştirecek.. kapı pencere açacak..
hiç farketmediğim bir.. güzelliğe sefalete.. ilginçliğe haksızlığa dikkatimi yöneltecek..diye merak edilmek.. güzeldir..
motive eder..
etrafa daha dikkatli bakarsın..
gördüklerini özümsemeye çalışırsın..
aktarabilecek hale getirmeye..

ama akşam saatleri güzeldir..
kendine kaldığın zamanlar güzeldir..
görüp anlatmak için..
bakıp görebilmek gerekir ..
bunun için de içine dönmen..

bütün bu yazı bir gereksiz..
bir anlamsız..

demem o ki.. ben kelimelerin adamıyım..
beğemelerin..
ucuz diyaloğların..
çekişme ve paylaşma kavgalarının .. uzağında kalmalıyım..
saçlarımı yüz kere fırçalayıp.. geceliğimle..
bloğumu yazmalıyım ..



Image Hosted by ImageShack.us

19 Ocak 2012 Perşembe

misis marpıl.. anlatım bozukluğu.. sosyal ortam ve diğerleri..

gene şu gönderme diyen düğmeye tıkladım ..
ama göndereceğim..
yani sanırım..
olur da bi yazıya tamamlanırsa.. düğmeye basışım..

evet ne okuyorum..
lalemin dediği gibi..
içinde istanbul olan.. içinde biz olan bi kitap.. selim ileriden..

zembereğimi geren bi zemberekkuşu kitabı okudum..
dili güzel..
kurgusu ilginç..
ancak fazla fantastik.. benim için..

bi de fazla lüks..
her başladığı işi.. yarıda bırakıp başka bi sorumluluğun arkasına koşmak zorunda kalan ben için fazla lüks bişeyler var kitapta..
adam canı istediği için işini bırakıyor mesela..
ha bi de kuyuya inip düşünüyor..
derin derin..

ben dağa kaçmak isterim hep oysa ki..
meğer marifet yer altına inmeyi becermekteymiş dedim ben de..
ama sonrasında bu istanbul masalı..
bu tersilerde diktirilmiş mantoların.. ayak ayak altına atıp sıraya fotoğraf çekitren kadınların..
dergilerin leylakların gizli bahçelerin bulunduğu kitap bana ılık duş etkisi yapıyor.. okurken..

bugün ruhum hırpalandı zaten..
birisi içi,n..
bu biraz amiyane mi oldu artık bna mı öyle geliyor dedim..
sen onu eşine sor..
dedi karşımdaki..
hep öyle idi.. ama
senden gizliyordu belki..

yoruldum ben...
anlatım hatası dolu yaılardan..
akıl fikir içermeyen konuşmalardan..
tepki sanılan salaklıklardan..
herkesin ağzının olmasından..
ağzı olan herkesin ayrıca bir se sosyal mediya sayfası olmasından..
sıkıldım ve yoruldum..

sinek ısırıklarının müellifi kitabında bi yerlerde.. editörler ile kitabını bastırmak isteyen yazar kişi arasında bir dialog geçiyor..
"artık herkes aforizma olarak kullanılacak cümleler yazma peşinde.. "

haklı..
hatta aforizma siteleri..
aforizma kitapları var..
hatta şafağın en eliflisi..bir kitap çıkarmış..
kendi kitaplarından aforizmaları toplamış..
satır olsa.. en fazla yüz satır.. ama sayfa olarak da bir o kadarlık bir basım ..
kitap diyemedim..
bak..
almadım da..
artık edebiyat..
edebi değil de..
popüler olma çabası içinde..

alıntılanmak isteyenlerin devri..
alıntılamak isteyen bunca çok olunca.. elbet..

akıllı sözler yazıp duranların hiçbiri..
tekrar ediyorum hiç biri..
onca akîl değil..
onca hoşgörülü değil..
yazdığını .. yayınla düğmesine ne basmadan önce ne bastıktan sonra.. anlıyor.. içselleştiriyor değil..

reyting peşindeyim.. akşamın keyfindeyim..

tahammülüm kalmamış benim dedim de ..
ama bunun kendi yaşamımla ilgisi yok..
tanık olduklarımdan bu hale geldim .. dedim de..

bir irlandaya..
bir ingiltereye git sen dedi bana dostumun biri bugün..
birden aklım başıma geldi..
muhteşem bir.. misis marpıl dizim var ayol dedim..

akşam ordayım..
eski şık..
az ve doğru konuşan dikkatli rikkatli bir seriye vereceğim önce kendimi..
ordan da eski istanbulun letafetine..
süper..

olmazsa..
prinkipio var halki var.. bizansdan daha iyi ne gelecek bana..
mor ipek sabahlığımı..
çantama koydum mu..
iş çıkışı ordayım..

oldu mu dersin yazı bilog..
boş durmandan iyidir..
oldu bence..


Image Hosted by ImageShack.us

13 Ocak 2012 Cuma

kırmızı elbise.. değer.. kadın.. martı.. ve twitter.. ve diğerleri..

hızlı yazıcam..
klavye hatalarım çok olabilir..
ama ucunu kaçırmadan yazmam gerek..

benim okuduğum bir site var..
çılgın bir kadın ters.. küfürbaz..
evli bir çocuklu..
grafik fotoğraf sanatları gibi bi iş yapıyor..
sıra dışı nerde yamuk bişi var onu buluyor..
kocası ucuzlukta alışverişe giderken..
havlu alma ev havlu doldu dedi diye..
insan boyunda bir teneke horoz heykeli alıp paspasın üzerine park ediyor mesela..
bu ne deyince de.. havlu değil diyor..
hayattaki misyonum saçmalamak bi de kocamı deli etmek diyor mesela..

öyle kendiyle ilgili süperim fikri de yok
ama bence süper..

neyse..
bir psikolojik sorunu var..
ve bunu çözmeye uğraşıyor..
bu arada self estiiim yükseltmeye çalışıyor..
ve diyor ki..
ben hep bi kırmızı elbiseye aşıktım..
ama giyecek yerim ve nedenim yoktu..
ama aldım..
işte şimdi bak tam alıntılıyorum..
"ama işte konu şu.. siz de buna değersiniz..bu nedenle kırmızı elbise şimdi yolculuğa çıkıyor..
böylece şehirden şehire insanlar onu giyecek.. ve sevecek ve kendilerini zaten oldukları gibi.. parlak canlı özel hissedecek..çünkü hepimizin bazen bunu hatırlamak için kırmızı bir elbiseye gereksinimimiz var..bugün neye gerek duyduğunuzu ve kendinizden esirgediğinizi düşünün.. ve gidip o lanet olası şeyi yapın..çarşıya giderken bir balo elbisesi giyin.. ya da ön bahçede piknik yapın.. o elbise ile..çorap çekmecesindeki romanı çıkarın ve bastırın.. otobüs durağında bankın tepesine çıkın ve yabancılara konser verin..oyun parkında sallanmanın nasıl uçmaya benzediğini anımsayın.. kırmızı elbisenizi bulun ve lanet olası şeyi giyin
"..
demiş..
bu hatun bir kaç kez gazetelerde haber konusu oldu..
mesela teneke horoz ciddi bir kampanya oldu..
şimdi de.. çok ilginç bir şeyler oluyor..
kırmızı elbise akımı başlamış durumda twitırda paylaşılıyor.. beden beden elbiseler ilan ediliyor..
şu bedende kırmızı elbisem var isteyen var mı diye.. kurumlar katılıyor bağışlara..
kırmızı elbise akımı sardı dalga dalga ..
dünyayı..
ona sorarsanız.. insanların önyargılarına her zaman şaşmışımdır.. sosyal paylaşım ağları işe yaramaz diyenler de..... kadar gidebilirler.. =)
demiştim küfürbaz..

bir zamanlar kadınlarla ilgili bi yazı yazmıştım ben.. orda da.. ilerleyen dönemlerde erkeklerin kanape televizyon home ofis durumunun kesinleşeceği dünya geleceğinin kadınların olacağı..
zira kadınların pasifist.. anlayışlı yönetimden yana ve iletişim becerilerinin yüksek olduğunu söylüyordu sosyologlar..

bilen bilir ben kadınları pek sevmem ..
havayı hareket ettirmekte kullandıkları becerilerini böyle işlere vermeyi beceremeyenleri elbet..

ben bugün kendi kırmızı elbisem yıllardır gidemediğim ispanyolca kursuna kaydoldum..

gerçi bu benim açık kırmızı elbisem..
dahiliyeci dostum da dedi..
sen büyük resmi değiştirmedikçe elinde fırça bi oraya bi buraya rötuş yapıp duruyorsun dedi..

kırmızı elbise konusu derin ben kendiminkini anlatmak istemiyorum..
sadece pampişlerden uzak bir kampanyaya çağırıyorum.. insanları sizi ve herkesi..
kırmızı elbise benim için iki anlam taşıyor birisi..
iletişimin başarısı.. ikincisi..
gelecekle ilgili içimde hep bir sızı duyuyorum ben..
ülkem kendim ve çocuksum adına..
o yüzden sanırım bişeyler de birbirimize düşmeden yapılabilmeli duygusundayım..

siz tabii öğüdü tutun..
ki bu blogdaki kadınlar hep kırmızı elbiselidir.. hepsi gerçekten özeldir..
ama ..
gene de varsa içerlerde minicik bişi yapmak isteyip de yapmamış olduğunuz..
bak fırsat bu..
gün de budur.. zaman da..

demek ki baştan karıştırmamam gerek desem de karıştırıyomuşum..
özetle..
1- içinizde kalan bişi varsa.. kırmızı elbise konusu gündemde iken.. yapın..
2- kırmızı elbise gündemine.. bu akşam biraz daha okuduktan sonra cânım ülkemde de biz sahip çıkmak için bişeyler yapsak..
3- tüm bağlantıları veriyorum..
isterseniz bi göz atın fikir verin..
4- dolapta bi kırmızı elbisem olacaktı.. ben de katılmaya karar verdim.. bakacağım eve gidince.. bedenine ve fotosunu koyup ben de dileyene göndereceğim biline..

hadi hanımlar birleşmek güzeldir.. iletişmek..
iş varsa kolları sıva derler..

pese.. benim kırmızı elbisesini hiç giyememiş olan hastamı anımsıyor musunuz..


Image Hosted by ImageShack.us

9 Ocak 2012 Pazartesi

lümpenlik.. güzellik.. çevre.. finlandiya.. ve yaratıcılık ve diğerleri.. ama bu kez martılar yok..


bir sabah erken yolda giderken diye başlayan bişi vardı..
hatırlamıyorum gerisini..

sabah yolda giderken bişey olamıyo benim yaşamımda.. fanus içre.. trafik izniyle dura kalka cam kulede gidiyorum..

yağmurda .. yağmur şarkısı denk gelmesi..
ani bir duruş gerektiğinde frene azıcık geç basma..
bi de belki bir sabah bebek üzerinden işe gitme dışında..
heyecansız..

istanbul güzel olmaya güzel de..
ben yıllar önce bir finlandiyaya gitmiştim..
asistandım.. ve orada bir ay çalışmıştım..
sana kalacak yer veririz demişlerdi..
ben de bir oda verecekler sanmıştım..
bana bir orman köşkü vermişlerdi..
kırmızı bir iskandinav evinde kalmıştım çam ormanında..
yürüyerek yirmi dakika idi.. hastaneye giden yolum..
ve bacaklarıma.. vahşi orkideler sürtünüyordu..

inanılmaz bir aydı..
en uzun günleriydi yılın gece olmuyordu..
güneş ufka değip yeniden yükseliyordu..

bir de ondan önce zorunlu hizmet bölgesinde böyle yürüyerek gidiyordum..
tarhana zamanıydı..
toprak damlarda kurutuluyordu tarhanalar..
toz rengiydi tarhana..
soakklar toz rengiydi..
hava tarhana kokuyordu..
yolumun üzerinde gönlümü yeşertecek hiç bir şey görmüyordum.. yirmi dakika yürürken..
sadece karda..
sadece karda.. tüm o kuru ve tozlu görüntüler örtüldüğünde..
bembeyaz karla yumuşacık örtüldüğünde her yer.. her çukur her tümsek..

lümpen atalet..
ne diyorsun..

demiyorum bişey..
istanbul diyorum..
trafik.. diyorum..
fanus diyorum..
demiyorum bişey..

bünyeyi zımparalıyor.. 365 gün projesi..
insanların fotoğraflarına bakıyorum.. rasgele karelere..
kablo.. tabela.. ilan kirliliği olmayan .. binalara..
yağmurla ıslanınca ayna gibi görüntüyü yansıtan kaldırımlara..
yürüme yolumun üzerinde dedikleri hoşluklara..
bakıyorum..

ve bir daha bakmıyim ben önüme bakıyim projedir.. saçmalamayayım diyorum..
ama duramıyorum..
gene bakıyorum..
şimdi.. çamurlu şişlimde üzerime bir çamurlu su fışşşşkırtılmadan karşıya geçebilirsem..
saatim var tamire verilecek..
telefonum var.. tamire verilecek..
ve don lastiği var alınacak..

pese.. foto osman hamdibey amerikalılara karşı sergisinden.. bu yazıyla bağlantısı.. "iyi ki arkeoloji var da gözümüz güzel görüyor" teması üzerinden..
pese iki.. bir ingiliz dekoratörün lafı var aklımda çın çınlayan..
"insanlar güzel yerlerde yaşarken güzel şeyler yaratırlar"..demiş..
sanırım.. bu bizim için geçerli değil..
pekala güzel şeyler yaratabiliyor insanlar tüm bu inadına çirkinleştirilmiş.. inadına bakımsız çevre içinde.. ekstra puan veriyorum hepsine..


Image Hosted by ImageShack.us dı lümpen....

6 Ocak 2012 Cuma

hokkalar latifeler sohbetler.. kuştüyleri ve diğerleri..


latife tekin.. kaçırdığım söyleşisi.. sabitfikir sitesine eklemiş..
dinledim..
şansıma semih gümüş te vardı.... ki kendisi benim yaratıcı yazarlık kursumun .. hocalarından biriydi... eski dostlar atmosferi içinde konuştum..

eserini bildiğin sevdiğin kişilerin..
kendisini pek sevmemek mümkündür.. de..
latife hanım.. sanırım karşılaşsam .. kitap filan da yazmasa..
dost olmak isteyeceğim biri..

savaşçı ama saldırgan olmayan biri..
sıcak bence..
ayrıca kendi sınırlarını kendi belirleyen..
yaftaları etiketleri sevmeyen..
ve çok iyi yaptığı şeyler konusunda bile..
ben mi.. hı belki.. şeklinde alçak gönüllülük de değil.
bir şaşkınlık edasıyla.. dolanan biri..
yazarım bile demiyor..
hatta bununla da dalga geçiyor..
"roman yazar sonra da inkar eder".. diyor..
anarşistim diyor ..

"devrimden sonra bana görev vermeyin.. roman yazıcam derdim devrim olmadı darbe oldu ben de roman yazdım.. diyor..
hep dalga geçiyor olduğuyla ve en çok da onu ciddiye almaya kalkanlara tepki veriyor..

ama esas satır aralarında neler diyor...

bugünün gençlerinin politik duyarlılığı farklılaştı..
biz doğayla ilgilenmezdik..
bizim kuşak gökyüzüne bakmadı..
kalbine baktı..


herhangi bir yerde sisteme paçayı kaptırınca sistem seni yutuyor..


özgürlük önemli birşey..
başkalarının arzusu yüzünden benim hayatım köşeye sıkışamamalı..


saldırılmazsa saldırmam..
ama saldırılırsa vahşi kavga ederim..
özgürlük alanlarına kimseyi sokmamak için..
ama üstüme yapışmaz..

kavga ederim.. ama tam vaktinde ortadan kaybolurum..
yakalanmamak önemlidir..
o sahne sürsün ..
o kavgadan bir kimlik kapayım demem..
benden bir davaya lider olmaz.


benim misyonum yok.. misyondan çok.. kendine bir yer istememek.. çekip gitmek..


Şiir uzaklara bakarak.. öykü komşu pencerelere bakarak.. roman önüne bakarak yazılır..
şiir hayat dışı birşeydir.. işe yaramaz.. gökyüzündeki yıldızlar gibidir..



Benim yazımın imgesi gündelik yaşamda olmayacak. Beni görsünler ama uzakta bir ışık gibi görsünler.


kadınlar kadın olduklarına inanmazlar kadın gibi davranırlar..
çocuklar da çocuk olduklarına inanmazlar.. çocuk gibi yaparlar..
- erkekler ??
-kadınlarla çocuklar zaten erkekler yüzünden bunu yaparlar..


eh daha ne desin ne olsun..
eskiden de severdim..
Gönlüm yanılmasın diye bir masal ölçüsü armağan etmişler bana, aklın gitme dediği yere gidenler kahramanlarım.
dediği için..

Biz kadınlar Dünyanın Kız Kardeşleriyiz

dediği için..

demek benim bi kardeşim varmış..
kaçmaktan..
misyonsuzluktan.. yer tanımlamamaktan..
yazı sevmekten..
kardeşim..
ha bi de erkeklere laf sokmaktan..

bu arada..
masamın artık bir hokkası olduğunu farkettiniz mi??..
haha..
farketmediyseniz.. işte.. =)



pese bu söyleşi için benden daha doğru bir bağlantı..
ille de kendim dinlemek istiyorum nerde bu video.. derseniz de.. işte burda..
ha şu kızkardeşlik işi nedir derseniz.. o da budur..

Image Hosted by ImageShack.us

5 Ocak 2012 Perşembe

telgrafın tellerine değil de kitaplığa konan kuşlar fikirler niyetler elbette martılar ve diğerleri


benim kıdemlim cebinde kocaman not defteriyle gezerdi..
ve her söyleneni not ederdi..
benimse asla not deferim olmazdı..
dilek hocam.. kaplanım yırtıcı kuşum..
"neden defter taşımıyorsun" dedi bir gün "neden not almıyorsun dediklerimi"..
"hatırlayabiliyorum" dedim..
"ama not defterini kontrol etmeyi unutuyorum"..

birşey demedi..
ama ara ara tehdit etti..
"bir gün unutacaksın birşeyi ve o zaman soracağım sana"..

hiç kısmet olmadı..

unutmuyorum..

ama aksatıyorum..
asla işte değil.. bak onun farklı bi depolama yeri var beynimde..
asla unutmuyorum..
hasta unutur ben unutmam geçirdiklerini..
hemşire çıtırı unutur ben unutmam..


ama özel yaşam..
uuuu beybi çok kötü..
bişeyi akıl edince yaptım yaptım değilse..
bir üşenmektir..
bir isteksizliktir..
bir sallamaktır..
öyle böyle değil..

çekirdek korkusuna..
onunkileri unutmuyorum sallamıyorum..
21lik sevdasına onunkileri kaçırmıyorum sallamıyorum..
ama kendi işlerim..
ya zamanlı bişeyse..
yumurta havada giderken folluk aramaca..
ya da zamansızsa...
bak sanırım bu hemen hemen "asla" anlamına geliyor..

ruhum tembel..

bi de kıdemsizim vardı..
onun da not defteri vardı ama genel düzen disiplin içindi onun ki..
hemen üzerini çizmeyi severdi..
özel genel tıp ne varsa o deftere yazardı..
yapar yapar çizerdi..

nasıl özenirim öyle yaşamı düzenli sistematik insanlara..
olamadım..
benim defterler acendalar bile çifter beşerdir..
biri yanımda olsa diğeri evde kalmıştır.. ve ben bunu ancak..
o işi yapmak için gittiğim yerde farkederim..

çaresizim..
binbir proKrastineyşın yazısı okudum..
yetmedi yazdım..
ııh çaresizim..
şimdilerde yeni bir terim okudum..
çok sevdim..
yoldan çıkmak..
evet..işte bu bana çok uygun..
yoldan çıkmaya her an hazırım..


her anlamda.. =P..

nerden çıktı..
şu işbitirici dostlardan bir ikisini gördüm geçenlerde..
bir kaç da blog okudum..
üreticisinden..
daha noel bitmeden yılbaşı o yeni bitmişken şimdi sevgililer günü faaliyetlerine başladılar gözümün önünde.. ben yılbaşı kartlarımı ancak postalayabilmişken..

bense sadece iyi niyetliyim..
düzelmek istiyorum..
günleri son dakika yakaladığımın bilincinde olarak..
önceden armağanlar hazırlıyorum mesela..
sonra günler gelip geçiyor.. ben hediyenin yerini bulamıyorum..

abartmıyorum..
o dönemlerde pürtelaş hanım oluyorum..

iyi niyetim sürdüğünden..
bir süreklilik tutarlılık projesi yarattım kendim için..
adı 365gün..
eğer becerebilirsem..
her gün bir fotoğraf çekip.. bu siteye yükleyeceğim..
şimdilik ikide iki.. bakalım.. sürdürebilecek miyim .. umuyorum..
eğer benim de bir yıllık projeye giresim var.. diyorsanız.. şuraya kaydolup başlayın bakalım..

ne işe mi yarayacak..
ne işe mi yarayacak..
bir alışkanlık 3 haftada edinilir..
üç hafta her gün bir foto çekip buraya da yüklemeyi başarırsam..
o zaman ikinci bir projeye başlayacağım..
hergün 750 sözcük sitesine..kaydolacağım..

buradan ilan edeyim..
bir adres defteri yapıyorum..
bu yıl daha çok posta hizmeti kullanasım var..
yılbaşı döneminde biraz da başardım..
eğer arada sırada posta kutunuzda benden bir tüy bir telek bulmak istiyorsanız lütfen bana eçizgiposta ile bana posta adresinizi gönderiniz efendim..

iki.. siz de ay bu ne güzel deyip deyip..
pisinize fotoğraf kaydedip sonra çöktü.. gitti..
ya da aradım ama nerde bulamadım diyorsanız..
şu siteyi öneririm..
kaydolun ve mantar pano niyetine oraya raptiyeleyiverin..

yarın latife tekinden konuşalım biraz.. olur mu ??..

sonra da ataletin rasgeleliğini düzenlemek istiyorum..
örneğin her çarşamba.. "yazan kadın olabilir.. her salı.. o hafta kitaplardan alıntıladıklarımla ilgili olbilir..
amele defteri sayfaları oluşturabilirim mesela..

sonra buduarı boşladım pek.. diyelim her perşembe de ille bir buduar yazısı ekleyebilirim..
habire bişeyler yapıyorum zira benim sorunum düzenli ve tutarlı olmamak..

Image Hosted by ImageShack.us

4 Ocak 2012 Çarşamba

geçen yıl bu yıl olanlar .. olsun amalar.. ve elbette martılar ve diğerleri..


geçen yılla ilgili bazı notlar düşesim var..

20liğim kendi evine taşındı..
ve büyümesi hızlandı..
minicik olduğu yıllardan beri.. buna hazırladım kendimi onu.. ve istedim de..
büyüdüğünde nasıl vazgeçilmez ruh arkadaşım olacağını hesaba katmamışım..
arada sırada..
ben otururken gelip benimle sohbet edişin.. evdeki çocuksu davranışlarını özlüyorum..
ama şimdi de.. onun geleceği günlere hazırlanmak..
telefon bağlantısıyla yemek pişirme seanslarına katılmak..
bir kitap bir espri bir bir yemek bir anektod için onun geleceği zamanı kollamak..
flört gibi..
keyifli.. hafifmeşrep..oğluna sahiplenmek değil de..dosta sahip olmak.. farklı.. güzel hoş..
bir de her ay birlikte dışarda bir yemek yeme projesini hayata geçirirsek.. süper olacak..

geçen yıl daha çok kitap defter kalem kullandım..
notlar yazdım.. kartlar mektuplar aldım gönderdim..
ve çok keyif aldım..

geçen yıl.. üç yazar keşfettim.. hakan günday.. yekta kopan ve senay şahinler..
geçen yıl.. eski yazarlarımı yeniden gündeme getirdim..
yıllar sonra yeniden eski kitaplarını okumak..
bugünkü olduğum kişinin bakış acısında farklı renkler duygular örgüler keşfetmek ..
güzeldi..

geçen yıl.. çemberlere bir kez daha inandım..
dalgalar sönümlendiğinde .. gelinen atalet noktasını..
gözden geçirdim..

gelişip değişmeme karşın..
kendimi kendim yapan yapı taşlarının nasıl sabit durduğu yine çıktı ortaya..
alışmadık atalette durmadı bazı değişiklikler.. bazıları ise yeni mozaiğe çakıldı kaldı..

geçen yıl.. istemenin gücünü öğrendim..
ben bunu çok istiyorum dediğimde..
iki çok farklı yerden..
cevap geldi..
mutlu etti..

geçen yıl.. iki koleksiyon oluşturdum..
yazı takımları koleksiyonum.. ve kuş biblolarım..

geçen yıl.. çekirdeğin indiği en dip ergenlikten çıkmaya başladığını farkettim..
yeniden ümitlendim..

geçen yıl.. bir buduarım oldu.. bana ait.. benim istediğim ve benim emeğim..
kapatılacak bir kapının olmasının önemini..
kendine ait alanlar ve zamanların önemini hücre hücre bildim..

geçen yıl.. bir oda boşalttım.. iki oda döşedim..
bir çekirdeğe bir kendime..
çekirdeğin odası daha çok keyif verdi..

geçen yıl.. tek başınalığın farklı etkilerini deneyimledim..
el el üstünde oturmanın..
koca evde aynı 75 santimetrekarede kalabalık yaşadığım yıllar sonrasında yadırgadığımı farkettim..
yalnız duruşlardan..önce huzursuz oldum.. mutsuz olmama ramak kaldı..
sonra..
alışmaya da başladım.. hep beklediğimin bu olduğunu anımsadım..
içselleştirdim..
bir ben bir de yine ben durumları..

tatile yalnız gittim..
bin100 kilometreyi büyük kısmı yalnız.. az birazı arkada uyuyan çekirdekle gittim..
yol müzikleri ile..
yol düşünceleri ile gittim.. fikir akışları.. anı çakmaları ile..
tek başına en az konuşarak.. bazı gün sadece günaydın ve bay bay cümleleri kullanarak..
13 gün nasıl geçirilir.. nasıl bir keyiftir onu anımsadım..

çekirdekle en sevdiğim şehre gittim..
en sevdiğimin çekirdek olduğuna..
yazının gücüne..
düşüncenin gücüne..
düzenin gücüne inanarak döndüm..

geçen yılın sonunda.. son haftalarından birinde..
üç yıldır.. süren içsel kavgam.. özeleştirim.. özyıkımım ..
öfkemin bittiğini farkettim
ağzımdaki safra tadını..
kara mizahımı..
acı yaklaşımlarımı.. kaybettim..
çizgilerin .. sınırların.... şartların.. oturduğunu.. bunun bir süredir böyle olduğunu..
koçbaşlarından korkmadan kale kapılarını ardına kadar açabileceğimi farkettim.. bir anda..

geçen yıl.. öyle çok safra attım ki hafifledim..
beynimin kıvrımları arasındaki kum tanelerinin büyük kısmı temizlendi..
uykularım düzene girdi.. bebekler gibi pufur pufur oldu..

artık martının kanadında değil..
martının kendisi olduğumu farkettim..
kendi kısıtlamalarımı kendimin koyduğunu..
bunların benim kim olduğumdan kaynaklandığını keşfettim..
huzura erdim..

son günlerinden birinde..
aniden..
tek bir davranışla.. bir kapı aralandı içimde.. bir yumuşaklık sardı.. derimi..
bir özlem sardı içimi..
o zaman farkettim sanki derim kalınlaşmış zırhlaşmış meğer ..
o zaman farkettim artık bazı duyguları özlemişim meğer..

geçen yıl.. şehri önceki yıldan az yaşadım..
geçen yıl.. inandığım bir şeye bir kez daha inandım..
ne verirsen gönlünle..
geri geliyor sana..

geçen yıl.. başkalarının tuttuğu aynayı da.. kendi baktığım aynayı da daha doğru okumayı.. dahası bir çok ayna görüntüsünü birleştirebilmeyi öğrendim..
geçen yıl ben çok şey öğrendim..
hatta neredeyse hergün yeni birşey öğrendim..
yine..
kimi resimaltı kaldı kimi derinleşti.. yerleşti..

bu yıl.. güzel olacak..
çünkü ben öyle olmasını istiyorum..
bu yıl beni arayan soran çok olacak.. çünkü öyle olmasını kabul edebilirim..
bu yıl.. sürpriz güzellikler olacak.. sürpriz yolculuklar.. sürpriz tanışmalar olacak.. çünkü öyle olmasına imkan vereceğim..
bu yıl atalet..
tadında kıvamında olacak..
çünkü karar verdim..

Image Hosted by ImageShack.us
dı şaman mıdır.. bilge midir nedir..
Follow my blog with Bloglovin