29 Kasım 2011 Salı

kelebekler .. şiddet.. erkekler ve kadınlar ve diğerleri..

"Kadına yönelik şiddet yaygın ve sistemli bir biçimde bütün dünyada erkekler tarafından uygulanmaya devam ediliyor. Kadına yönelik şiddet “kamusal veya özel yaşamda kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı, ıstırap veren ya da verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem, tehdit, zorlama, keyfi olarak özgürlükten, ekonomik gereksinimlerden yoksun bırakma” olarak tanımlanıyor. Buna küçük yaşta evlenmeyi, çocuk doğurmaya zorlanmayı, erkeğe bağımlı hale getirmeyi, töre cinayetlerini, evde ve işyerinde emek sömürüsünü de eklemek gerekiyor. Sadece 25 Kasım’larda değil, kadınların şiddete karşı mücadeleleri her gün sürüyor."





üç kızkardeş...

“Bunca acıyla dolu ülkemiz için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı; kollarını kavuşturup oturmak ise çok üzücü” minerva
"Belki de bize en yakın şey ölüm; fakat bu beni korkutmuyor, haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz” mate
“Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım; gerekirse hayatımı da” patria


dominik cumhuriyeti..
karaib adalarına yakın..
tatil turizm müzik kokteyl bar kumsal .. yeri.. aklımızda..
ama konumuz o değil..

kelebeklerinden bahsetsek.. dominik cumhuriyetinin..
mirabal kardeşlerden..

mirabal kızkardeşler dört kardeşler..
zengin ve gelişmiş kültürlü üst tabakadan bir ailenin çocukları..
yirmili yıllarda doğuyorlar.. okuyorlar.. tipik ellili yılların kadınları olup..
hepsi erkenden evleniyor..

ama zamanlar kötü..
bindokuzyüzotuzdan beri truhillo var ülkenin başında..
kendisine karşı çıkanların daimi olarak aşağılayan..
susturan.. ve terörize eden biri..

bir partide karşılaşıyor aile ilk olarak truhilloyla..
erken çıkıyorlar partiden ve babaları hemen tutuklanıyor..
hiç kimse bir partiden truhillodan önce çıkamaz çünkü..

ertesi gün aileden iki kişi daha..biri de minerva olmak üzere..
minerva her gün sorgulanıyor ve inatla truhilloya bir özür mektubu yazmayı reddediyor..
neyse ki..
zenginler ve tanıdıkları ve uluslararsı baskı
ve bir şekilde truhillonun kardeşine ulaşıyor ricaları ve aile salıveriliyor..

minerva zaten karşı ruhlu bir kadın....
okulda öğrenci iken aileleri truhillonun adamları tarafından işkence gören öldürülen arkadaşları var..
her zaman biraz asi.. yanlış işlere.. yanlış söylemlere hep karşı..
sosyalist halk partisine yakınlaşıyor..

"minerva" başta olmak üzere.. tüm aile.. kızkardeşler.. ve kocaları da katılıyor onlara..
dönemin diktatörü truhillo /trujillo/ya karşı fikirler besleyip örgütlenme çalışmalarına katılıyorlar..

minerva hukuk okumuş..
truhillonun fiziksel yakınlaşma çabalarına yüz vermemiş..
ve bu yüzden ama okulu bitirmesine rağmen çalışma sertifikası sahibi olmasına engel oluyor diktatör..


14 haziran hareketi olarak bilinen muhalif hareketi katılıyorlar..hatta düzenliyorlar..
kelebekler olarak biliniyorlar

çünkü minervanın yeraltına ilk katılan kızkardeşin adı bu.. kelebek..
minerva üçüncü kardeş..

mate.. en küçük kardeşi.. harekete ikinci katılan..
patria..ailenin en büyüğü..en son katılan harekete..erken evlenip erken anne oluyor..
dağlarda bir genç adamın.. infaz edilmesine tanık oluyor.. ancak ondan sonra..
fikren katıldığı harekete.. şahsen de katılıyor..

19altmışa kadar sürüyor çalışmaları.. muhalif hareketin sembolü oluyorlar.. ..
minerva ve kızkardeşleri ve kocaları defalarca göz altına alınıp işkence görüyorlar konuşturulmaya çalışıyorlar..
ama buna rağmen direnmeye..
diktatöre karşı çalışmaya devam ediyorlar..
sırf sussunlar artık diye kocalarını tutuklatıyor.. ama susmuyor kadınlar.. aktivistler..

ta ki sonunda hapisteki kocalarını ziyarete giderken yolları kesilip..
bir şeker mısırı tarlasına çekilip..
vahşice önce tecavüze uğrayıp sonunda da dövülüp boğulup.. öldürülene kadar..
cesetleri bir araca konup uçurumdan aşağı atılıyor.. kaza süsü vermek üzere..
ve o uçurumun dibinde.. 25 kasımda bulunuyor 1960 yılının..
truhillo tahat edicem sanıyorsa da yanılıyor..
izlerini gizlemek için hemen adamları tutuklatıyor..
ama bunda da yanılıyor..

çok tepki oluşuyor halktan ve zaten sürmekte olan anti truhillo hareket..
bir yıl geçmeden de truhillonun öldürülmesi ile sonlanıyor..

kelebek kızkardeşlerin..
öldürülmeleri için emrin doğrudan truhillo tarafından verilip verilmediği ile ilgili şaibeler olsa da...
öldürenler truhillonun sağ kolu ve gizli polisinin üst düzey çalışanları..
böyle emirler verilmeden böyle işlerin yapılmadığı varsayılıyor....

dört kız kardeşten biri sağ kalıyor sadece..
kızkardeşlerinin fikirlerine yakınlık duysa da hiç bir zaman aktif olmamış olan "dede"..
ikinci kız kardeş.. evli çocuklu imiş.. o gün de onlarla yola çıkmamış..
çocuklarını o büyütüyor.. kardeşlerinin..

şimdilerde de..
ve ölümlerinden önceki on ayda oturdukları evde kurulan vakfı yönetiyor.... minerva mirabal vakfı..
evde hiç bir şey değiştirilmemiş.. yaşadıkları günlerden..
ve sağ kalan kızkardeş.. bir de anı-roman yazmış..
"bahçelerinde hala yaşiyorlar"..diye..

bir de afiş gördüm araştırırken..
diktatör öldü siz ölmediniz.. diyordu.. üç kız kardeşin resminin altında..

bindokuzyüz99un aralık ayının on7sinde..
birleşmiş milletlerin genel kurulundan bir karar çıkıyor..
kadına karşı şiddete karşı uluslararsı dayanışma günü.. olarak kabul ediliyor..
cinsiyet ayrımına karşı onaltı günün ilk günü bu..
ve onaltıncı gün de.. on aralık.. insan hakları gününe denk geliyor..

kelebeklerin ömrü kısadır..
acaba.. minerva.. kod adı kelebek olunca.. hissetmiş midir..
bir ürperme yaşamış mıdır..
“önemli olan içimizdir.. bir insanın kendi içinde kim olduğudur.. ” — mate


foto: http://www.colonialzone-dr.com/images/thumb6042148.jpg


Image Hosted by ImageShack.us

28 Kasım 2011 Pazartesi

hareketli geçti ..
birkaç gün..
pazar.. bir düğün..
maç nedeniyle kitlenen yollar..
geç kalış.. ancak boy gösteriş..
gene kilitli yollardan eve dönüş..

toplamda beş saatimi yedi..
pazarı tüketti..

farah diba topuzu yapmıştı düğün sahibi arkadaşım..
şimdilerde farah dibayı bilen kaç kişi kaldı..

sonra bir dostumun geçmiş doğum günüsü kutlaması..
nişantaşında..

dostum hekim..
eski okurlar anımsan..
bir sabah yedi bilmem kaçta.. tam döpiyes.. tam tayör.. kapıma dayanıp da..
fon karton bişi isteyen arkadaşım..
velilikten profesör de olunsa kurtulanamayacağını beyan ettiğim..

ve bir nedenle..
tadını çıkarmaya pek yatkın olduğu halde yaşamın..
hep yükünü taşıyanlardan..

yemek yedik birlikte..

onun biraz işi vardı..
ben biraz erken gittim..
yürüdüm bu kez de milli maç nedeniyle bomboş olan kaldırımlarında..
nişantaşının..

geçenlerde mudoda dikkatimi çekmişti..
mağaza içi ve vitrinde eski ciltli kitaplarla dekor yapılmış olması..
o bej sarı yapraklar.. kiminin içinde notlar.. pastel ciltli kapaklar..
eskicilerden toplamışlar..
bazıları sözlük bazıları dilbilgisi kitabı.. yabancı liselerin bazıları roman..
şarjım yoktu da çekirdeğe benim için çeker misin fotoğrafı demiştim..
çekirdek kazaklara.. taytlara.. bense kitaplara takılıp kalmıştık..
unutmuş gitmişim..

işte salı başka bir mağazanın vitrininde kitaplar kitaplıklar görünce..
yürüdüm oraya doğru..
fotoğraflamak için..
uzun zamandır istediğim..
yapılacaklar listesine eklediğim..
ben isteyeli on yıl olmuşken..
şimdilerde pek moda olan..
dekoratif büyük harfler gördüm..
aha.. A da var..
hemen daldım içeri dekor mudur.. satılık mıdır diye..
satılıkmış..
ama benim harfim yok..
dedim vitrinde var.. kapital A =P.. ben onu istiyorum.. aldım çıktım..

herşey kitaplığım için.. =D..

okuma yazması bunca düşük.. okuyanı onca az bir memlekette olduğumu unutacak kadar kitap dekoru yapılmasına şaşırdım..

yürüdüm..
çekirdeğe bir minik armağan buldum..
koyun topluyor o..
koyunlu yumurtalıkları çok güzel p.bahçenin.. anaç yumurtalıklar diye adlandırmışlar..
çekirdek yumurta yemez..
pirsing küpe yüzük kabı yapar diye düşündüm.. =)

döndüm..
sola..
geçen gün.. feys sayfamda farkedenler bilir..
hep lalemin yüzünden =)..
menekşe şekerlerini anımsadım..
çocukluğumda yerdik.. ama bizim okulun yılbaşı şeysi.. miydi..
yoksa.. başka biryerlerden mi onu bilemeyeceğim kadar.. silik..
bakiim hala yapılıyor mu dedim..

meğer bu menekşe şekeri/ morumsu toz şeker biçimi.... ve şekerlemeleri.. menekşe rengi çiçek şekilli benim hafızamdakiler .. toulouse bölgesine hasmış..
toulouse dan bir mektup arkadaşım vardı.. angele.. keyifle yazı hatalarını bulurdum.. altını çizerdim.. =D..

işte o şekerlerden satılıyormuş halen.. hem de nette buldum..
ama başka bişey daha buldum..
bir butik çukulatacı..
ve tasarım çukulataları..
menekşeli çukulata yapıyorlarmış..truf daha doğrusu..
yeri de nişantaşında hem..
işte sola döndüm.. oraya yollandım..
menekşeli trüf.. aldım.. nette bitterdi üzerinin kaplaması.. beyaz çukulata kaplıydı bulduklarım..
üzerlerinde menekşe şekerlemesi vardı nette..
burdakilerin üzerinde menekşeli toz şeker..
bunlar beni durdurmadı elbet..

yaşama keyif gagalamak benim görevim..
aldım şekerlerimi..
geldim restorana..
fransızca..
" su lö siyel dö pariiiii" çalıyordu ..
gece neşeli geçsin diye şiraz istedim..
arkadaşım bana katılana kadar..
açtım grek defterimi yazmaya başladım..
bir önceki deftere ortasından başlamıştım.. bu da sondan başlasın bakalım..
diye..

ve not düştüm salı akşamı..
"fanusumda mutluyum"...

öğretim görevlisi doktorlar grev yaptılar..
onlar da.. doktorların eliti..

devlet hastaneleri.. sigorta hastaneleri..
özel hastanelerdeki sorunlardan cübbeleriyle korunuyorlardı.. bugüne kadar..
şimdi öğretim kurumları da.. talana uğramakta.. biline..
vatandaş sağlık hizmeti peşinde..
bağırış çağırış..
ama ulaşacağı sonuç vahim olacak biline..
grev denmiyor bu direnme günlerine gÖrev deniyor..
bir önceki gün de..
basın açıklamaları vardı..
onları anlattı arkadaşım..
dedim ki..
yalnız bıraktığınız kadar yalnızsınız bilin..
bizler anlatırken.. " aa bizde hiç böyle şeyler olmuyor" bakışıyla onaylamaz anlamaz dinlediğiniz günlerden kırgın size meslektaşlarınız..
doktor olmayanın anlaması zor bir durum bu..
türkçeye gelmiyor işte.. can derdine düşenle..
şifa vermek demeyeceğim.. canın derdi ne önce onu anlaması gerekenin..derdi..
ama ne zaman doktorluğun sorunları ile ilgili bir şey desem.. o oanylamayan.. ama beni sevdikleri için de susturmayan bakışı görürüm herkesin gözünde..
yok yakınmıyorum..
ben erken uyandım..
erken içselleştirdim..
tek derdim..
etik.. doğru.. tıbbı yapmak oldu sonrasında..
kimseyle ne konuştum ne dertleştim..

ama şimdi.. meslektaşlarımız.. ancak ..
"kimse anlamayacak dedim.. kimse..
çünkü devir.. biri gider diğeri gelir.. hatta daha iyi olur.. gelen daha ucuza gelir.. ve ayrıca devir..
bende yok.. o zaman onda da olmasın.. farkı azaltalım toplumda..
ama beni arttırarak değil..
onları azaltarak..

bu ruh halidir.. geriye geriye düşmemiz.. saime hanımın cemal beyin zamanından..

arkadaşım gene " katılmıyorum.. ama seni sevdiğim için.. cevap da vermiyorum ".. bakışı yaptı bana..

salla dedik sonra..
daha keyifli daha çapkın daha hoş konulara geçtik..
ama ortalıkta bir sürmeli gözlü bir güzel bakışlı yoktu..

bakındıysak da..
göremedik..

kahvelerimizi içerken..
"jö nö vö pa travaye" diyordu edit piaf.. ben de birer mariantuanet menekşeli trüfü ekledim kahvelerin yanına..

bu ne bu..
karışık yazı..
pese..
ertesi gün..
kitap dekorlu mağazalrın toplumumuza uymamasındaki ironiden söz ederken..
tam da bizim toplum aslında dedi dostum..
kitap bizim toplumda dekordur..
koltukların rengine uyan ciltli kitapları dizerler raflara..
bu köşe boş kaldı der eskiciden ciltlisinden birkaç kilo kitap alırlar..
ya kitapsızdır bizim evler..
ya da okunmamış kitaplarla doludur..
dedi..

yıktı..
"acaba benden gizli okuyanların sayısı filan mı arttı ki.. " sevincimsimi..
geçti..

Image Hosted by ImageShack.us

25 Kasım 2011 Cuma

kuş kondurmak.. miyuv.. açelya.. ve diğerleri..



yaradanım kibelem bitirmesin de.. her gün bir yapılacak listem oluyor..
çekirdek hanımın görevlendirmeleri..
listesi var..
gelip oturuyor karşıma..
onu yaptın mı bunu aldın mı..
yapılanların üzerini çiziyor..

ilk yaptığı gün çok güldüm..

anı defteri gibi bişi istedi öncelikle.. ama bööle havalı bişi olsun dedi..
ben de okunacaklar listeme yeni birşey eklenecek diye
sevindim..
şaka şaka..

sonra ben iki üç gün alamayınca.. bir gün patenden gelirken..
alıvermiş kendine.. üzeri posta zamanlarından kalma..
pullu mühürlü adresli alıcılı bir antik zarf gibi bir deseni olan bir deftercik..
spiralli ve lastikli..

alsam zaten onu mu seçerdim bilmiyorum aslında.. ama güzeldi seçtiği..
ben de anı yazıcak.. yapacaklarını yazacak ders saatleri.. saksafonu.. buz pateni programlarını yazacak sandım..
nerde..
benim için yapılacak listesi yazmaya başlamış..
her akşam karşıma geçip..
üzerini çize çize .. kontrol ediyor beni..

ve sonra yeni şeyler istiyor..
yap al dik tamir et ara söyle..
böyle sekreterim olsa..
sırtım yere gelmez..

işte o yüzden bazı günler hiç işim olmadığı halde bazı yerlere gitmek zorunda kalabiliyorum..
listede kara listeye düşmemek için..

bir gittiğim yerde kuş cenneti keşfettim..
bu güzeller güzeli..
eski kağıt rengi.. yuvarlacık kuşu.. daha doğrusu iki tanesini ordan aldım..

yeni boyanmış çekmeceli dolapcığım var ..
üzerine..
birini kitap yığınımın yanına birini de üstüne gelecek şekilde
yerleştirdim..

24 saat..
ertesi sabah.. elim çarptı..
biri düştü kırıldı..

yine gittim kaldıysa eşini alayım diye..
kalmamıştı..

sonra anımsadım..
aslında epeydir..
çift obje bulundurmamaya itina ediyordum..

bak ondan kırılmış olabilir dedim..
kendi kendime dedim..
eşitinin yanında işi ne..
dedim sonra..

bu bahsettiğim yer.. kuş cenneti..
manyas gibi..

başka bir kuşla çıktım ordan.. =).. bir de bu çatlamış gibi görünen vazocukla..

çiçek.. açelya.. mutfak penceremin önündeki saksıdan..

ve son not.. benim şaşkın..
leke şaşkını.. diye belirteyim..
malum bende şaşkın çok..
açelyamın yapraklarını yiyor..

miyuv diyor..
daha ruhum bedenime girmemiş.. tepemde uçan balon gibi asılıyken sabah altı bişide..
kapıyı açıyorum çıkıyor..
ketıla basıp tuvalete gidiyorum..
mutfak penceresine gelmiş.. burnunu dayamış oluyor cama..
miyuv diyor.. eğer yeterince hızlı davranmazsam.. açelyamı yemeye başlıyor..
aman deyip.. ruhumun ipini tutup kapıya koşuyorum.. açıyorum geliyor..
miyuv..
diyor gene.. mamasını suyunu veriyorum..
iki çatal alıyor almıyor..
miyuv diyor..
yine dışarı..
az sonra yine içeri..
olmadı açelya saati..

tehdit altında kapı açıyorum..
baktım bazı yaprakları bayağı yemiş..

yazarken farkettim ne çok hareket ettiğimi.. sabah sabah..
yaparken farketmiyorum ama ne çok hizmet ediyorum ben bu şaşkına..

bu sabah.. tam da.. şaşkınla uğraşırken..
çekirdek de geliverdi..
ketıla başma aşamasında idim daha..
kediyi sal ketıla bas..
bak dedi eldivenlerime..
aralıktan baktım..
pandalı eldivenler..
çok şeker dedim.. panda..
ellerini balerinlerin yan pozisyonuna getirdi..
dün dedi kanadalı hoca.. hareket tanımlarken..
pandan önünü görsün dedi bana..
sonra da.. hiç de böyle komut vermemiştim dedi...
o arada kendimi tuvalete attım..
kapalı kapı ardından duyuyordum..
bi de.. aksırdı ben de " à tes santé" dedim.. çok sevindi..
bin yıldır duymamıştım diye..
tuvaletten yetiştim..
-sen ona sen mi diyorsun siz mi??-sen diyorum..
-he çünkü siz diyorsan.. "à vos santé" demen gerekir de..

ellerimi yüzümü yıkıyorum..
-ingilizce çok cool.. öyle.. you diyorsun..
-aman.. sabahın köründe.. daha uyanalı onbeş saniye olmuşken..
çıktım tuvaletten.. kediyi açelyadan ayırıp içeri alıyorum..
mama koyuyorum bu arada konuşurken..
-kediydi.. mamaydı miyuvdu pandaydı..
bir de dil eleştirisine giremeyeceğim.. türkçede de sen siz ayrımı var.. onu beceren fransızcayı da becerecek..

derken baktım gülüyor..
yazııık dedi bana..

servis " dıt" dedi.. fırladı gitti..

dün aldığım bir kuşu daha düşünüp.. iyi ki almışım dedim..

sabahtı saat 06 45 ti ve ben yorgundum.. harbiden..

Image Hosted by ImageShack.us

24 Kasım 2011 Perşembe

trüf.. mari antuanet.. kapital p.. koyunlar kitaplar ve diğerleri...

hareketli geçti ..
birkaç gün..
pazar.. bir düğün..
maç nedeniyle kitlenen yollar..
geç kalış.. ancak boy gösteriş..
gene kilitli yollardan eve dönüş..

toplamda beş saatimi yedi..
pazarı tüketti..

farah diba topuzu yapmıştı düğün sahibi arkadaşım..
şimdilerde farah dibayı bilen kaç kişi kaldı..

sonra bir dostumun geçmiş doğum günüsü kutlaması..
nişantaşında..

dostum hekim..
eski okurlar anımsan..
bir sabah yedi bilmem kaçta.. tam döpiyes.. tam tayör.. kapıma dayanıp da..
fon karton bişi isteyen arkadaşım..
velilikten profesör de olunsa kurtulanamayacağını beyan ettiğim..

ve bir nedenle..
tadını çıkarmaya pek yatkın olduğu halde yaşamın..
hep yükünü taşıyanlardan..

yemek yedik birlikte..

onun biraz işi vardı..
ben biraz erken gittim..
yürüdüm bu kez de milli maç nedeniyle bomboş olan kaldırımlarında..
nişantaşının..

geçenlerde mudoda dikkatimi çekmişti..
mağaza içi ve vitrinde eski ciltli kitaplarla dekor yapılmış olması..
o bej sarı yapraklar.. kiminin içinde notlar.. pastel ciltli kapaklar..
eskicilerden toplamışlar..
bazıları sözlük bazıları dilbilgisi kitabı.. yabancı liselerin bazıları roman..
şarjım yoktu da çekirdeğe benim için çeker misin fotoğrafı demiştim..
çekirdek kazaklara.. taytlara.. bense kitaplara takılıp kalmıştık..
unutmuş gitmişim.. fotoğrafı..



işte salı başka bir mağazanın vitrininde kitaplar kitaplıklar görünce..
yürüdüm oraya doğru..
fotoğraflamak için..
uzun zamandır istediğim..
yapılacaklar listesine eklediğim..
ben isteyeli on yıl olmuşken..
şimdilerde pek moda olan..
dekoratif büyük harfler gördüm..
aha.. A da var..
hemen daldım içeri dekor mudur.. satılık mıdır diye..
satılıkmış..
ama benim harfim yok..
dedim vitrinde var.. kapital A =P.. ben onu istiyorum.. aldım çıktım..






herşey kitaplığım için.. =D..

okuma yazması bunca düşük.. okuyanı onca az bir memlekette olduğumu unutacak kadar kitap dekoru yapılmasına şaşırdım..

yürüdüm..
çekirdeğe bir minik armağan buldum..
koyun topluyor o..
koyunlu yumurtalıkları çok güzel p.bahçenin.. anaç yumurtalıklar diye adlandırmışlar..
çekirdek yumurta yemez..
pirsing küpe yüzük kabı yapar diye düşündüm.. =)

döndüm..
sola..
geçen gün.. feys sayfamda farkedenler bilir..
hep lalemin yüzünden =)..
menekşe şekerlerini anımsadım..
çocukluğumda yerdik.. ama bizim okulun yılbaşı şeysi.. miydi..
yoksa.. başka biryerlerden mi onu bilemeyeceğim kadar.. silik..
bakiim hala yapılıyor mu dedim..

meğer bu menekşe şekeri/ morumsu toz şeker biçimi.... ve şekerlemeleri.. menekşe rengi çiçek şekilli benim hafızamdakiler .. toulouse bölgesine hasmış..
toulouse dan bir mektup arkadaşım vardı.. angele.. keyifle yazı hatalarını bulurdum.. altını çizerdim.. =D..

işte o şekerlerden satılıyormuş halen.. hem de nette buldum..
ama başka bişey daha buldum..
bir butik çukulatacı..
ve tasarım çukulataları..
menekşeli çukulata yapıyorlarmış..truf daha doğrusu..
yeri de nişantaşında hem..
işte sola döndüm.. oraya yollandım..
menekşeli trüf.. aldım.. nette bitterdi üzerinin kaplaması.. beyaz çukulata kaplıydı bulduklarım..
üzerlerinde menekşe şekerlemesi vardı nette..
burdakilerin üzerinde menekşeli toz şeker..
bunlar beni durdurmadı elbet..

yaşama keyif gagalamak benim görevim..
aldım şekerlerimi..
geldim restorana..
fransızca..
" su lö siyel dö pariiiii" çalıyordu ..
gece neşeli geçsin diye şiraz istedim..
arkadaşım bana katılana kadar..
açtım grek defterimi yazmaya başladım..
bir önceki deftere ortasından başlamıştım.. bu da sondan başlasın bakalım..
diye..

ve not düştüm salı akşamı..
"fanusumda mutluyum"...

öğretim görevlisi doktorlar grev yaptılar..
onlar da.. doktorların eliti..

devlet hastaneleri.. sigorta hastaneleri..
özel hastanelerdeki sorunlardan cübbeleriyle korunuyorlardı.. bugüne kadar..
şimdi öğretim kurumları da.. talana uğramakta.. biline..
vatandaş sağlık hizmeti peşinde..
bağırış çağırış..
ama ulaşacağı sonuç vahim olacak biline..
grev denmiyor bu direnme günlerine gÖrev deniyor..

bir önceki gün de..
basın açıklamaları vardı..
basından da tepki gelmiş biraz..

ama yetersiz dedi.. hem açıklanan sorunlar.. hem gelen ses..
onları anlattı arkadaşım..
dedim ki..
yalnız bıraktığınız kadar yalnızsınız bilin..
bizler anlatırken.. " aa bizde hiç böyle şeyler olmuyor" bakışıyla onaylamaz anlamaz dinlediğiniz günlerden kırgın size meslektaşlarınız..
doktor olmayanın anlaması zor bir durum bu..
türkçeye gelmiyor işte.. can derdine düşenle..
şifa vermek demeyeceğim.. canın derdi ne önce onu anlaması gerekenin..derdi..
ama ne zaman doktorluğun sorunları ile ilgili bir şey desem.. o onaylamayan.. ama beni sevdikleri için de susturmayan bakışı görürüm herkesin gözünde..
yok yakınmıyorum..
ben erken uyandım..
erken içselleştirdim..
tek derdim..
etik.. doğru.. tıbbı yapmak oldu sonrasında..
kimseyle ne konuştum ne dertleştim..sustum..
dertleşenin de boşa uğraştığını bilerek..

doktor olmayana anlatmadığım gibi..
bu akademisyen arkadaşlara da anlatmadım..
ama şimdi.. meslektaşlarımız.. basına.. bize.. herkese heryere anlatma derdindeler..

"kimse anlamayacak dedim.. kimse..
çünkü devir.. biri gider diğeri gelir.. hatta daha iyi olur.. gelen daha ucuza gelir.. ve ayrıca devir..
bende yok.. o zaman onda da olmasın.. farkı azaltalım toplumda..
ama beni arttırarak değil..
onları azaltarak..
bu ruh halidir.. geriye geriye düşmemiz.. saime hanımın cemal beyin zamanından..

baştan.. bölünmeyeceksin.. bugün sana yarın bana bile değil..
sana yapılan bana da yapılmıştır diye bakmayınca..
parmağının ucuyla tutuca..
topyekün görürsün zararı top yekün..

arkadaşım gene " katılmıyorum.. ama seni sevdiğim için.. cevap da vermiyorum ".. bakışı yaptı bana..

salla dedik sonra..
daha keyifli daha çapkın daha hoş konulara geçtik..
ama ortalıkta bir sürmeli gözlü bir güzel bakışlı yoktu..

bakındıysak da..
göremedik..

kahvelerimizi içerken..
"jö nö vö pa travaye" diyordu edit piaf.. ben de birer mariantuanet menekşeli trüfü ekledim kahvelerin yanına..



bu ne bu..
karışık yazı.. atalet.. ne başı var ne sonu.. ne amacı ne erimi serimi..

pese..
ertesi gün..
kitap dekorlu mağazalrın toplumumuza uymamasındaki ironiden söz ederken..
tam da bizim toplum aslında dedi dostum..
kitap bizim toplumda dekordur..
koltukların rengine uyan ciltli kitapları dizerler raflara..
bu köşe boş kaldı der eskiciden ciltlisinden birkaç kilo kitap alırlar..
ya kitapsızdır bizim evler..
ya da okunmamış kitaplarla doludur..
dedi..

yıktı..
"acaba benden gizli okuyanların sayısı filan mı arttı ki.. " sevincimsimi..
geçti..

Image Hosted by ImageShack.us

19 Kasım 2011 Cumartesi

veri yorgunu yazan kadınlar ve diğer şeyler

eskilerden kalma olmak değil de..
zamanın hızlı akması..
zaman hızı da değişiyor.. bilimsel olarak ..
ama bizim algımızı karıştıran o değil..

veri çarpmasına uğruyoruz..

eskiden gün sonunda.. aile eve toplanınca..
ajans saati gelince.. sabah gazete önümüze düşünce akan veriler..
şimdi daimi.. akıyor tepemize..
esemes.. eçizgiposta..
daimi haber yayınlayan kanallar..
internet gazeteleri..
sosyal paylaşım siteleri..

veri yorgunuyuz..

sindirmeye zaman kalmıyor..
midemiz bie ancak iki saatte sindiriyor.. da beyin ne yapsın..

bence bir kısmını olduğu gibi saklıyor..
birikip birikip bizi yoruyor..
tepkilerimizi boğuyor..

o yüzden bazen zamanın yavaş yaşandığı zamanları anımsamak bana bir terapi gibi geliyor..

kafka.. yaşam.. bitebileceğini bildiğimiz için değerli demiş..
kafka bu günleri görmedi... yaşamadı..
bizim .. bunu bile düşünecek zamanımız yok..

çekirdek geçenlerde..
senin yaşam amacın ne diye sordu bana..
bir süre durakladım..
bir kaç gün önce bahsettiğim şarap duayeni kadın gibi.. artık amaçlarım olmasına gerek yok.. diyecek yaşta olmayı diledim derinden..
sonra önümde en önemli amacı sadece onu dile getirdim..
"seni büyütmek"..

hayır dedi..
benim yaşlarımda iken..
yoktu öyle birşey..
biz hiç gözlerimizi kapatıp da.. kendimizi otuz bişi yaşlarında ne yaparken nasıl mutlu olurken hayal etmedik..
ben üç yaşında doktor olmak istediğimi bildirdim.. etrafa..
ve sonrasında da..
başka seçenek öne süren olmadı.. hatta benim başka seçeneklere kaymama fırsat veren de olmadı..

derslerim iyiydi mesela.. not ortalaması ile ayrılırdı fen ve edebiyat sınıfları..
ben otomatik fen sınıfına ayrıldım..
sözele olan düşkünlüğüm gün gibi ortada iken..

fakülte yıllarında.. okumaktan daha önemli olan.. hayatta kalmak ve ideoloji sahibi olmak vardı mesela..
sonrasında da..
etkenler amaçlarla çelişti.. çakıştı..
aynı şu teve kanallarının dediği gibi..
bir dersi kaçırırsın onunla tanışırsın..

zorunlu hizmet olmasa kadın doğum uzmanı oluyordum..
kendi branşıma o belirli fakültede.. o belirli hoca ile çalışmasam..
özel sektöre kaymayabilirdim..

rotasyonum o özel hoca yüzünden o zamana kaymasa evlenmemiş.. hatta abedeye gitmiş olabilirdim..

dim dim dim..

elimde olan bazı kararlar vermekti..
belki de büyük ideolojilerin insanı olmadığımdan..
saime hanımın dediği gibi.. maymun iştahlılığımdan..
belki de ehl-i keyifliğimden..
ya da.. babam gibi umarsız olmamdan..
ya da.. carpe diemciliğin atalarından ..
hatta belki de.. les fer les passeciliğimden..

ne bileyim..

ama bunların hiç birini söylemek istemedim..

sen de eziklerdensin o zaman dedi.. çekirdek..
hayatını planlamayanlardan..

işte o zaman şaha kalktı onurum..
yaşamın amacı olmaz dedim..
amaç yaşamaktır zaten..

onurunla.. arzuladığınca.. ve keyifle yaşamak..

maymun iştahlı demişken..

bu sayfayı aslında şu sağ üst köşeye astığım.. yazan kadın kategorisi için açtım..

ufak bir açıklama yazısı ekleyecektim bloğa..
"bu kategori.. yalnızca kalem kağıt klavye ve sözcüklerle yazan kadınları değil..
yaşam akışı içinde yarattıkları farklılıklar nedeniyle.. yaşama yazmış kadınları da kapsayacaktır " diyecektim..

dedim.. gitmeden önce de..
bir yazan kadın "eski" yazısının linkini ekleyeceğim..

ister resmi tıklayıp.. ister kategoriyi tıklayıp ister yukardaki bağlantıyı.. hoplayıverirsiniz oraya..





Image Hosted by ImageShack.us

18 Kasım 2011 Cuma

entelektüellik.. kitaplar.. bir çörek ..bir kitapsız adam.. ve diğerleri..

blogları yönet.. toplam 1..
yeni kayıt..

dili ne sevimsiz sanal aleme yazı eklemenin..
oysa.. anı defteri.. günlük.. andaç her ne dersen..
ondan olsa.. aç sayfayı..
al eline kalemi..
yavaş ağır özenli..
bazen hırslı.. öfkeli.. yaz..
sayfa hışırtısı..
kağıt dokunuşu özlüyor bazen elimin dış kenarı..

enteliz fazlasıyla..
kendi adıma ben öyle düşünürdüm..
son zamanlarda hep aynı şeyi söylüyorum..
merdivenli kütüphane düşleyen..
jane austen sheakespeare ve benzeri yazarların ev müzelerine bir gezi hayalleyen..
hokka buldum diye sevinen..
renk renk mürekkep biriktirip..
defter tasarlayıp..
kırtasiye gezip..
eve gelince.. kütüphanesini görecek bir koltuğa yerleşen bir kadından ne olur ki..

birisi geldi bugün..
benim de kargom geldi..
can yayınlarından bir kitap çıktı içinden ..
marquezin bir kaçırılışın hikayesi kitabı..
-cem yayıbları mı o..
-can..
-tanıdım da kırmızı kalbinden..
bu noktada üçüncü bir kişi girdi devreye..
-evet tanır hepsini dağıttı da.. o arada elinden geçti..
-bi kısım kalmış.. onlarla soba yakıyorum..
o noktada gözlerim yuvalarından uğradı..
yakmak..
nasıl yani..
üçüncü kişi.. devam etti..
-hiç sevmez dedi.. kitap.. evinde bir tane kitap yok..

benim gözlerim hala dışarda idi..
kitabı olmayan bir ev.. ruhsuz kalır dedim..
bilinçle..
ve sonra da..
kitabım olmadan asla dedim.. kızım olmadan belki.. ama kitabım olmadan asla..
şurdan şuraya kıpırdamam..

iki tarafın da birbirini anlama şansı yok..

diğer bir çok özelliğini severim oysa..
nalburiyeden anlar eski eşyaları kurtarmaktan anlar..
fotoğraftan anlar..
yemekten anlar..sofradan ve içkiden anlar..
ama sözcükleri nasıl almaz kişi yaşamına..

gelelim..
dün okuduğum bloğa..takıldım kaldım ben orda..
prustun madlenine..
hani ağzına atar da ve ardından hatıralar dökülür.. lezzetle beraber..
adam da.. çaya batırılınca yumuşayacak madlen tarifi peşinde..
batırmış olmamış bayatlatmış olmamış bin tarif denemiş olmamış..
prust uzmanlarına danışmış..ağzına attığı ve çiğnemeden tad alıp yuttuğu konusunda iddialı..
birisi çiğnemiştir demiş.. yazıda çiğnemek yok tartışması yapmışlar..

işte bu noktada..
sapıttığımı hissettim..
var böyle uçuk tipler avrupada ve avrupa bundan bitiyor..
üretmeye gerek yok..
katkıya da..
bir nostaljidir.. bir entel dantel analizdir.. gidiyor..
avrupa can çekişiyor..
bunlar sömürgecilik alışkanlıkları..
çalışsın köleleştirilmiş insanlar yesin avrupanın entel danteli derken uyansın köleleştirilmiş insanlar..
göçsün gelsin avrupaya..
ekmek aslanın neresinde bilmem ama ne bu tipler.. memnun yaşamdan.. ne göçüp gelenler..
kitap yakan insankişi ile ben kadar hatta daha da fazla uzaklar birbirlerine..



gerçi zaman zaman.. hayallenirim ben de..
bir şarap bağı evinde yaşadığımı.. kütüphane odamda deri koltukta şömine başında keyif yaptığımı.. camdan bakıp yeşil alanlar gördüğümü.
yazı masamda güzel şeyler yazdığımı..
ama bu bir kesittir hep.. sonunda hayalimde bile illa ki.. dışarı çıkıp.. bişeylere karışırım..
bi ucundan tutarım yaşamın..
bir zorluğa koşarım kendimi..

yok kendimi övesim yok.. o değil derdim..
bir..yaşamdan bu kadar kopuk olmanın mümkün olmayacağını düşünüyorum..
iki.. bunun bir lüks olduğunu..
ister mükemmel madlen tarifinin peşinde olmakla para kazanıp karnını doyuruyor ol..
gene de bunu bu kadar deşifre etmenin dünyanın bir yerlerinde birilerinin canını sıkıp..
içini acıtabileceğine inanıyorum..

herşeyin fazlası fazla..
bizim aydınlar da.. zaten..
demokrasiymiş.. kemalizmmiş.. nasyonalizmmiş.. masa üzerine yayıp inceleyip tartışıp..
herkese eşit uzaklıkta kendi egolarına çok yakında durup konuşup yazdılar ya bir süredir..
herhangi bir izme ait olmaktan utanıp..
pragmatizm ve egoizm dışında birşeye yanaşmadılar beğenmediler ya..
hani burunlarını havaya dikip..
önemli anlamlı analizler yaptılar ya insanların anlık tepkisel duyguları üzerine bile ahkam kestiler ya..
işte böyle geldi biz ve onlar noktalarına..
bu biz ve onlar ikileşmesinin ebesi aydınlar..
orijinal olmak adına..
rasyonel olmak adına.. soğukkanlı analize gelmiyor işte bazı şeyler..
açlık gibi..
ölüm gibi..
şeyler.. cümleye de analize de gelmiyor..

aman ya cuma cuma..
hafta sonu babında yani..

dün akşam eve gittim..
boynumdan sıyrılan be nerdeyse kek kalıbına düşen kolyem dışında yüksek topuklularım bile ayağımda iken sadece kollarımı sıvayıp..
ellerimi yıkayıp..
bişey yaptım..
madlen desem madlen değil..
mekik desem mekik değil..
üç yumurta bir bardak şeker.. çırpılırken yüzseksek gram tereyağ erirken..
80 gram kadar bademi un haline getirdim..
un ne kadardı diye gittim bilgisardan tarife bakmaya..
geçmiş olsun..
yumurta akı dört olacakmış.. şeker de pudra şekeri..
eh atacak halim yok..
aldığı kadar un faslına giriverdim ben de..
tahta kaşıkla karıştırdım elediğim bir bardaktan az fazla unu.. içine bi kaşık ucu da kabartma tozu kattım ama.. keke benzedi diyerek..
bademi kattım sonra.. alttan kaldıra kaldıra karıştırdım.. en son da..üzerinde biriken beyaz köpüklerini süzdüğüm tereyağı..

kalıp da sorun..
benim mekik ya da madlen ( midye kabuğu gibi) kalıbım yok..
mafin kalıplarım var..
hatta bi ara mısır ekmeği bile pişirirdim mafin kalıbında..
düşündüm..
mısır ekmeğine olan..
neden madlenimsi mekiğimsi şeye olmasın dedim..
doldurdum..
derece 180.. dakika on iki..

nefis oldular..

bugün de hastaneye getirdim..
dün madlen madlen dye başını yediğim doktor arkadaşıma..
şaşırarak..
-çok güzel olmuş dedi.. ummazdım ..
beni mutfağa yakıştırmadığı için yeşekkür ettim.. =D..

akşam koku ve görselliğin çekimine kapılan biri daha oldu..
ÇB.. kim yaptı ki bunu .. sen mi yaptın ki.. neden yaptın ki.. şeklinde hayret belirten bazı sesler çıkardı..çok güzel olmuş.. dedi beğendi..
ben de başladım..
-marcel proust yaşamının son yıllarında bir kitap yazmaya başlamış..
işte o kitapta bir kurabiyeyi yerken..
döndüm baktım..
arkamda kimse yoktu..
ama mutfaktan tıkırtılar geliyordu doğrusu..

şimdi..
iki gün önce alıp bu sabah kırdığım kuş biblosundan bir tane daha almak üzere yola çıkıyorum..
sonra istikamet..

cuma bugün ne soruyosunuz ki..

*******
pese..
yunanistanda ekonomik kriz büyüdükçe..
türk tebalı olup da yunanistanda yaşayan istanbulun eski renkleri rumları..
geri dönme planları yapmaya başlamışlar..
********
suriye.. abede gelmesin istemezük.. gelecekse türkiye gelsin demiş.. bop kaçıncı evreye girdi dersiniz..




Image Hosted by ImageShack.us

17 Kasım 2011 Perşembe

frog madeleine mekik proust ve diğerleri..

madeleine.. /madölen okunur.. sondaki ne'nin hakkı verilerek.. e de.. geniş ve açık söylenerek..

midye kabuğuna benzeyen bir kurabiye..

edebiyat dünyasının en ünlü kurabiyesi..

proust'un kurabiyesi..
hafızanın kurabiyesi..
kurabiyelerin en kitsch.. ve edebi olanı.. en çok gönderme yapılanı..

bilmeyenlere ben anlatayım..
annesinin gönderdiği kurabiyenin ucunu.. çaya batırır ..
ve bu ağzına değdiği anda.. bir anda çocukluğuna..
teyzesinin odasına gittiği..
teyzesinin de bir parça madeleine'i çaya batırıp onun ağzına verdiği anı hatırlar..
bütün o köy.. bütün bahçe.. ev.. çocukluğu..
çay fincanından çıkar ve odasına dolar.. mutluluk duygusu ruhuna dolar..

böyle yazar.. " geçmiş zamanın peşinde" kitabında..
ve şiir ezberlerken kullandığımız bilinçli hafıza dışında..
yaşadığımız anlarda bilincimiz ve kontrolümüz dışında kayıtlar alan..
hafızamızın da varlığına ve çalışma prensibine yönelik en önemli örnek olmuştur..

sofinin seçimi kitabında da.. sofi portakal marmeladına dayanamıyordu hani.. toplama kampında yaşadıkları nedeniyle..

koku tad..
bir basit hareket bir gülüş bir ses..
kontrol dışı alır götürür bizi bir yerlere.. genelde geçmişe..
sıklıkla mutlu zamanlara..
bazen de sıkıntılı anlara..

bu yukarıda yazdıklarımı yazana kadar..
çok zorlandım..

çünkü "mekik istedi canım".. dediğim andan itibaren.. bir kaos oluştu beynimde..

mekikten madeleine'e.. madeleine i kim yazmıştı maupassant mıydı yok pe'li biriydi..
ay evet proust'tu ..ya.. noktasına gelmek..
eş zamanlı madeleine tarifi..
karşılaştırmalı mekik tarifi..
derken.. insanların nelere zamanı ve aklı oluyor.. ben ingiltere kıyılarında taş olsam derdim..
şimdi de.. madeleine olup analiz edilesim geldi bak.. dedirten bir yemek analizine ulaştım
özetle..
" proust uyduruyor.. bir parça madeleine'i çay fincanına atıp kaşıkla çıkarıp yemekten söz ediyor bu durumda kıvamı kuru ve gevrek olmalıydı.. oysa mevcut tüm tarifler daha yumuşak..hem yorulmadık denedik.. hiç biri öyle olmadı.. demek ki.. 12 sene hiç çıkmadan odasında hatıralarını ayrıntılı şekilde düzenlemiş.. biz de yeniden deneyimleyelim diye.. ama acaba.. hiç madeleine macerası olmadı mı ki.. ister taze ister bayat türlü çeşit madeleine'i öyle yemeyi denedik olmadı..tamamen uydurma mı ki..proust'un madeleine'i" diyen.. bu gerekçe ile proust uzmanı edebiyatçılarla konuşan fikir alışverişi yapan.. ayrıntılarda yelken yapan.. kanat açan bir yazı bile okudum.."

ayrıca.. selim ilerinin bir kitabını..
mavi kanatlarınla yalnız benim olsaydın'ı okumadığımı farkettim..
çünkü..
Nefesini hep yüreğimizde hissettiğimiz ama ne zaman uzanıp tutmaya çalışsak avuçlarımızda kar taneleri gibi eriyip yok olan mazi, usta anlatıcı Selim İleri'nin kaleminde yepyeni bir şekle bürünüyor.Geçmiş Zaman Yazarı'nın şimdi Marcel Proust gibi çayına kurabiyeler batıracağı, kurabiyeleri batırır batırmaz Madeleine kurabiyelerinin Proust'ta yarattığı mucizeyi bir kez daha yaşayacağı, hemen hemen ölgünken, yavan, neşesiz günler geçirirken, yarının, öbür günün... sonraki günlerin de yavan, neşesiz. geçeceğini duyumsamışken ansızın dirileceği, vücudunda ve ruhunda bir iksir gibi "hayatî bir haz"zın dağılacağı, işte artık büyük halasının mı, başka bir akrabasının mı yanında geçirdiği yazları, güzleri usul usul anımsayacağı, uyurgezerin gezinişleriyle yine eski çalışma masasına koşacağı ve aralıksız yazacağı vehmedilmişti..
kitabın arkasındaki bu yazıyı unutamazdım..

ama hala mekik istiyor canım..
servis çayını da keyifle içemedim yanında konyak yok diye şikayetlendim..

mekik diye tutturdum..
benimki madeleine değil..
mekik.. çünkü..
liseme gidip kütüphanedeki kitch bayan alice den üç kitap alıp..
bak işte şimdi hatırladım ben neden ambalaj kağıtlarına sarıyorum kitapları..
bizim okulun kitaplığında kitaplara kuver geçirirdi bu mlle alice..
aha bir madeleine vakası daha yaşadım sayın seyirciler..
işte o kitapları koluma koyup..
sadece genç kızların koyabildiği gibi..
yürürken elmadağdan taksime doğru..
divan otelinin pastanesinden mekik alırdım..
annemle çay saatinde yemek için..

mekik benim için..
kitap okunarak geçen güzel zamanların..
genç bir kadın genç bir öğrenci olmanın..
güzel zamanlarına taşıyan tad..
madeleine proust için ne olmuşsa.. mekik de benim için o olmuş..

bu havada da en güzel bu yapılır..
kıvrılıp kanapede..
çay..
konyak.. mekik.. kitap..
keyif yapılır..

karar verdim ben..

bu akşam eve gittiğimde yapacağım..

siz de isterseniz diyerek..
mekiğin.. ve madeleine'in tariflerini veriyorum..
" mekik..
4 yumurtanın akı..50 g un..65 g toz badem..150 g pudra şekeri..100 g tereyağ..1 paket vanilya

tereyağını eritin hatta hafifçe yakın.. tel süzgeçten geçirin.. ılınmaya bırakın..
toz bademi fırın tepsisine serpin ve 160 derece fırında biraz kavurun..
şekeri.. unu.. vanilyayı ve bademi karıştırın.. yumurta aklarını hafifçe çatalla çırpın.. diğer malzemelere ekleyin..
soğuyan tereyağını ekleyin..
kalıplarınızı yağlayın.. karışımın dökün..190 derecede 10-15 dk kadar pişirin..

ya da güvenilir bir pastaneden alın.. =)..

madeleine ise..
4 yumurta.. 200 gr şeker.. 2 limon kabuğu rendesi.. 225 gr un..185 gr tereyağ.. eritilmiş ve soğutulmuş..
yumurtaları şekeri.. büyük bir kapta çırpın.. ister elle ister elektrikli mikserle.. rengi limon gibi açık sarı olsun.. kabukları ekleyin.. unu ekleyin.. eritip soğuttunuz tereyağını ekleyin.. bir saat buzdolabında dinlendirin.. kalıpları yağlayın.. 3/4 doldurun yoksa taşar.. 190 derece fırında 10 12 dakika pişirin.. hemen kalıptan çıkarın..
ve tazeyken yiyin..

iki tarif arasında ne fark var.. badem..
benim tarifim proustunkinden daha zengin.. =)..


pese: bu arada siz bu şarkıyı da dinleyin bence..




Image Hosted by ImageShack.us

15 Kasım 2011 Salı

oldu en sonunda oldu...



dilek dilerken hangisinin tutacağını bilemiyoruz işte..

ya da bişey isterken..

ama ben bir sırrımı paylaşayım burdan..
bloğun köşesine.. ya da suretimin kitabında bunu istiyorum diye bağırdığımda..
bir şekilde oluyor..

benim meşhur jane austen takıntım..
onun yazı masası..
ve masada duran hokkası
..
evet onları istiyorum..

tuhaf kadınım biliyorum..
istenecek şey mi yok..
tek taş iste..
aşk iste..

yok ben .. merdivenli kitaplık..
efenime söyleyeyim..
jane austenin yazı hokkası..

neyse..

buldum..
neyi..jane austenin hokkasını..
öyle pat diye..



gözlerime inanamadım.. öyle hızlı satın aldım ki..
sanırım görme alma arasında geçen en kısa süre rekoru kırmış olabilirim.. =D..



hokka koleksiyonu yapıyorum gerçi..
ama bunu bulabileceğimi düşünerek değil..
önceleri sadece şeklini sevdiklerimi alıyordum.. baktım sayı arttı..
hokkada seçici olmaya başladım..
artık elimde olmayan modellerin peşindeyim..

ve sonra..
ay neyse..
günün mutluluğu..
budur..



ve burası da bir hokkaya mutlu olan bir şaşkın kadının..
bloğudur..
okuyorum..
yekta kopanın tam fanatiği oldum..
ve minoya ağladım..

sahi siz benim çocukluk aile içi adımın minoma olduğunu bilmezsiniz..
bir babam.. bir de pöti fetinin en küçük oğlu bir de saime hanımın oğlu.. abim.. öyle seslenir gerçi..
ama ben okurken minoyla bir özdeşleşeyim..
bir özdeşleşeyim..
diğer çocuğa ağlamamışken.. niyaziye bir ağlayayım..

başka napıyorum derseniz..
birmilyonbeşyüzaltmışyedibuçuk karedir dağılan buduarı yeniden düzenlemeye uğraşıyorum..
boyanacak ufak tefek başka şeyleri boyuyorum..
e çok merak ediyorsanız.. şu yan taraftaki..

ataletin buduar hallerinden ulaşabilirsiniz...


Image Hosted by ImageShack.us.. dı oldu en sonunda oldu bim bam bom söyleyen ama rak haliyle hedbeng eşliğinde..

11 Kasım 2011 Cuma

bilemedim aslında ne yazısı ama hadi biz bayram yazısı diyelim...

arife günü de.. çalıştım tam gün..
akşam geç saat kuaföre attım kendimi..
çekirdek hanımın program yapası benim gidiş geliş saatleriyle kısıtlama getiresim..
sonra onun kendince çözüm bulası..
benimse tartışmayı arttırasım..
kavgaşasım.. küsesim..
hatta hele bi git bak gelince beni bulabiliyormusun noktasına kadar getiresim..
ordan nasıl geri toplayacağımı şaşırasım tuttu..

dürüstüm ben..
dedim sonra..
anlattım bir bir dinlediğince.. daha doğrusu okuduğunca.. zira tümünü esemes yoluyla yaptık..
ben daha yirmiliğin evde olmamasına alışamamışım böyle özel günlerde..
bir de seni bırakamam bi yere..
ergenliğim tuttu.. ve tamam şimdi düzeldim..
inan olsun baş parmaklarım büyüdü sandım..
götürdüm elcağızımla.. sonra gece topladım elcağızımla..

birinci gün..
20liğim..
kahvaltıya geldi..
branç diyelim..

ona özel sofra kurdum.. hiç sevmem kahvaltı sofrasını.. ama bu sefer sarayperverdi ruhum.. ayaklı servis tabakları pırıltılı süsler filan..
içimin .. karışmasına engel olarak.. kafama gelen özlemli özlemsi duyguları ordan oraya sallayarak..
krep yaptım.. kepekli .. yağsız tavada..
yanına datça balı..armutlu ev reçeli.. kara dutundan.. balıkesir yörük zeytini datça zeytinyağı..
sahi.. çağlarım bilirim yazardı böyle sofraları.. ve en diyetinden tüm peynirleri koydum..
heps diyette olduğundan neredeyse el sürülmeden kaldırdım sonra bir de..

sonra kitap okududum.. demek ve birinci günü kesmek istiyorum burada..
oysa akşamı da oldu ama onu yazmayacağım..

ikinci gün.. ev günü.. sayılır.. bir ara hastaneye gitmem vizit yapmam gerekse de..

üçüncü gün..
kendimi attım kuzeye..
rumelinin feneri.. hisarı.. kalesi.. ve kavağı hepsini dolandım..
dalga esintisi.. sesi .. tuzu kokusu.. martısı karabatağı kargası..
yolu.. sarı bordo narçiçeği yaprağı.. sıra sıra ağaçları..
kahvesi hamsisi..
sohbeti kahkahası..
çok iyi geldi..

son gün.. sabah yine vizite gittim..
ordan .. kıdemli yengeçle birlikte kabristana gittik..

bizim bu ziyaretler biraz tuhaftır..absürd de denebilir..
babası.. cemal beyle saime hanımın karşı komşusudur.. yani biz öyle deriz..
güzergah öyle olduğundan ..
önce babasına gittik..
hastaneden çıkarken.. galoş.. eldiven almıştım yanıma..
evden de yanımda kocaman bir torba lale soğanı ile lale ekme kaşığı ve aleti.. getirmiştim..
önce kargamın .. kıdemlinin babasına lale soğanları ektim..
karga o arada.. diğer komşuları dolaştı..
ben de hem diktim hem de sohbet ettim..
elimden geldiği kadar..
becerebildiğim kadar dedim.
y.. amcacığım.. senin koyduğun yerden ben sahiplendim kızını..
tam o anda döndü karga..
var mı bi diyeceğim bizimkilere dedik.. ayrıldık ordan..
bir u dönüş yaptı yol.. bizi götürdü ..
saime hanımla cemal beye..

çoktu lale soğanı..
epeyce sürdü..
dikmem..
o ara anlattım hep..
çekirdeği .. yirmiliği..
arada dedikodu yaptım.. sohbet ettim.. bir ona bir diğerine laf attım..
sağlıklarındaki gibi..
sarı saçlarımı beğenip beğenmediğini sordum..saime hanıma..
bu kez gül dikeni aracılığı ile iletişim kurmadığına göre beğenmiş olsa gerek diye karar verdim..

saime hanımla cemal beyin..
emekli öğretmen..
emekli albay.. yazan taşları yanyana..
sadecik..

onların bir yere girerken..
nasıl saime hanımın hafifçe önde ve biraz yanda durduğu geliyor gözümün önüne..
iskambil kağıdı gibi..
kiremit gibi..
biraz örtüşerek yürüyüşleri.. duruşları..
hep saime hanımın gözlerindeki ışıltılar geliyor sonra..
ve hep bir ayağının hafifçe diğerinin önünde duruşu..
asimetrik simetri.. çift olma hali..

ama orada gözlerim dolsa da ben asla ağlayamıyorum..
çünkü yan komşuları pek genç..
şehitlik ..

bu sene iki yeni kabir vardı..
çiçeklerle donatılmış..
henüz yapılmamış..
ayak uçlarında bankta oturan sessiz sevenleri.. omuzları çökük..

bir başkasında bir kabir yazısı vardı..
" bahtsız baban " diye biten..
bak işte onu görünce engelleyemedim dolmasını gözlerimin..

bayraklarla donanmış..
bir dizi.. genç insan..

ben o komşuların yanında..
üzülüp ağlayamıyorum kendi kaybıma..

lalelerin sarı çıkmamasına dua edip ayrıldık ordan..
tam arabayı çalıştırdım..
sacayağımız aradı..
he dedim.. çekirdekten öğrendiğim gibi..
lale ekiyoduk da şimdi bitti işimiz..
bahçede çalıştığımı sandı.. sesimin hafifliğinden..
anneme dedim anneme diktik.. laleleri..

şaşırdı bi an.. onun daha yaradan ömür versin anne baba kaybı yok..
anlayamıyor bizi.. ciddiyetsiz buluyor biraz..
belki başkaları da..
ama bu benim ve karganın..
sevdiklerimizle iletişim kurma halimiz..
acımızı göstermeden..

sözleştik kavilleştik..
yemeğe gittik..
birimiz.. salata..
birimiz et
diğerimiz ispanyol pilavı balıklı deniz ürünlü istedi..
birimiz su.. diğerimiz.. kırmızı şarap.. üçüncümüz ise..
yeşil çay istedi.. yemeğinin yanında..

karışımız biz..
bazen yaşamının karmaşasını paylaşan..
belki o yüzden renkli sohbetimiz..
her şeyden.. ker konudan..
zıp zıp..

likör tadımı yapalım dedik .. günün sonunda..
şimdilik.. kahveliyle vanilyalı başabaş gidiyor..
her birisinin kendi beğeneni ayrı..
kızılcığı hala hazırlamadım.. gecikiyorum..
dağılacak sonunda o olacak..

sonra işte..
onkasımdı..
içimde bir tuhaf duygu..
keşke bütün lale soğanlarını dikmeseydim de
atamın da kabrine saklasaydım birazını diye..

tuhafım biliyorum..
kitap okurken ağlar..
kabir gezerken gülerim..sevdiklerimi içimde aynı yere koyarım..
ataymış anaymış farketmez..
orada kocaman şık ayaklı üzeri kabartmalı ağır bir kap var.. hepsi içinde sevgilerimin ve sevdiklerimin..
şimdide ve geçmişte..
ayrı gayrı yapamam aralarında..
hak geçiremem..
üzerler beni bazen.. yaşadıkları yaşattıklarıyla ya da ölerek üzerler..
ama onlara üzüntümü hiç belli etmeye kıyamam..

iki şey bana hüzün verir.. saklayamam..
genç ölümler..
ve on kasımlar..
**********
kitabım.. psikopattı son üç gündür..
kalın bir kitap..
mükreminin dediği gibi..
gerilim.. ama analitik psikolojik gerilim..
tavsiye ederim
insan psikolojisi ile ilgili güzel bir kitap olmuş.. sağ yanda listede var tıklayınca gidersiniz kitaba..
bir insanın..
doğru uyarımlarlar nasıl tip kişilik tarz değiştirebileceğinin iyi bir anlatımı..
ama yine de sınırını kendisi çizebileceğinin de..

en iyi cümle bence..
"ben o zamanki ben değilim artık.. aynı.. yarından sonra da bu şimdiki ben olmayacağım gibi.. " alıntılamadım... aklımda kaldığınca yazdım..

değişim kaçınılmazdır hem..
ama hangi yana olmasını isteyenler olabileceği gibi..
kendi değişimimizin yolunu da kendimiz çizebiliriz bir yere kadar..
diye düşünüyorum..

yani..

Image Hosted by ImageShack.us dı başını şüpheyle sallayan..

7 Kasım 2011 Pazartesi

elma bahçesi ve elma çekirdekleri..

ağustos sonu gibi olgunlaşır elmalar..eylül onbeş gibi toplardı cemal bey.. on günde yavaş yavaş iki ağaç elmanın benden kurtulabilen meyvelerini.. ince pelür kağıtlarına sarar geniş bir sandığa koyardı.. bahçe odasında dururdu.. sandık..
kışın yenmek üzere..

haziranda minicik meyveler..
aynı tondaki yeşil yapraklar arasında..saklanırdı..

onbeşimdeydim..
ağacın altında çimende uzanır..
kitap okurdum..

bir kol boyu uzağımda .. elmalar..

dayanamaz temmuzdan başlardım .. ekşi filan demeden tırtıklamaya..

tam avucumun içine oturan bir elmayı kendi etrafında döndürüp..
dalı yaprağı incitmeden koparırdım..

önce ortasından bir ısırık..
dişlerim kabuğu deldiği anda..
o limonsu koku..
o ekşimsi tad..
o serinlik yayılırdı damağıma..
çevire çevire mükemmel bir daire halinde orta bölümün tümünü yediğimde..
önce çiçek tarafına ufak ısırıklar..
sonra sap tarafına..
sonunda sadece tohumların olduğu orta kısımla..
sapı kalırdı elimde..

elmayı sadece ben böyle yiyorum sanırdım..
etrafımdaki herkes .. kum saati gibi bir koçan oluştururdu..

dün elma çekirdeği'ni okudum..

bayramın ilk günüydü.. erken uyandım..
çok erken..
kitabım kahvem sessizlik..

cemal beyin bahçesine gittim.. kitabın sayfaları arasından..
kendi onbeş yaşlarıma..
meğer elmayı farklı farklı yiyenler varmış..
meğer benim gibi elma yiyen de olurmuş..
elma yemenin faklı biçimleri iki sayfa anlatılabilirmiş.. istanbuldan ben .. almanyadan katerinanın yazdığı kitabın sayfaları arasında kendini babasının bahçesini bulurmuş...

elmalı kıbrıs keki yapardım..
3 yumurta bir bardak şeker.. birkaç elma küp küp doğranmış..
ceviz iri doğranmış.. tarçın.. bol bol.. un.. aldığı kadar.. genelde bu birbuçuk bardak kadar eder.. yarım limon suyu .. içine bir tatlı kaşığı kabartma tozu..
birden köpürmeye başlayan bu limonlu kabartma tozunu..
kek karışımına tahta kaşıkla kaldıra kaldıra karıştırıp pişirirdim 180 derece fırında en az kırk dakika..

bir elmanın kabuğunu kurdele gibi soyar..
kabuğu demlediği çayın demliğine koyardı saime hanım..
elma kokulu demli çayla elmalı kıbrıs keki keyfi yapardık bahçede..

yeşil elma kabuklarını bir kavanoza toplardı saime hanım..
üzerine azıcık su katardı..
kapağına kapatır .. kuytu bir yere koyardı..
iki üç hafta sonra..
yumuşacık bir sirke oluşurdu..
meyve kokulu az ekşi bir sirke..

sonra..
hafızadan bahsetti bana kitap..
"hafıza eğer her şeyi tam da olduğu gibi kaydetseydi..
hayat yaşamaya değmezdi" demiş bir yazar..

güzel demiş..

iki şeye güven olmaz..
biri hafıza..
diğeri.. plan..

kim bilir belki de bu kadar güzel değildi..
cemal beyin bahçesi..

ama hafızamda tam da olması gerektiği gibi..

senekanın dediği daha mı akla yatkın ki..
yaşamaya zor tahammül ettiğimiz zamanları bile hatırlamak keyif verir....

********
iyi bayramlar herkese.. keyifleriniz olsun...

Image Hosted by ImageShack.us

3 Kasım 2011 Perşembe

adaşım eski şeyler ve iyi ki otomatik kayıt varmış hakkında

aslına dün bunu yazmak istedim..
gretel niyetine..

bir zamanlar bir dergide okuduğum..
yazarlar ve çalışma odaları..
tomris uyar.. modada.. camları açınca yaşam seslerinin içeri dolduğu..
kanapesinde bazen bir dostla kahveyi kurabiyeyi paylaştığı ama sadece yazma amaçlı bir ufak daire odayı anlatmıştı..
iki satırbişeydi..
deri kanape bir koltuk kocaman masa kitaplık...
kahvedenlik.. odaya yayılan kahve kokusu..
ince porselen beş benzemez fincanlar..

gözümün önüne bir oda gelmişti..
doğru yanlış bilemeden..
hayal oda..

işte şurda da.. yeni bir proje başlatmışlar..
pınar kürün odasına bayıldım..
bu kez hayal etmem gerekmedi..
ama etseydim de bu olurdu sanıyorum..

sol duvarda kitaplık.. bir yumuş koltuk ve puf.. okuma köşesi..
karşı duvarda bir kitaplık önünde bir yuvarlak masa üzerinde daktilo..
cama arkası dönük..
bir çalışma masası..
yeterince geniş..

ne için yeterince..
pi-si ve not kağıtları ve elini sürünce onu mutlu edecek nesnelerle.. fotoğraflarla..

tam da kadınların eşyalara yükledikleri anlam ve gözleriyle nesne okşayabilirliklerinden dem vuracakken..
vişne bahçesi oyunundaki uşak geldi aklıma..
gölzeriyle sevişi evi.. ve o okşadığı duvarlardan çıkıp gitmek istediğinde..
çıkamayışı..
unutulmuş olması konusuna girmeyelim..
onun sevdiği nesnelerin içine hapsoluşuna da..
ama o sahne geldi gözümün önüne..

demek kadınlara özgü değil bu..
ama xyler bunu gizli yapıyorlar..

bazı nesneleri tanıtıyor adaşım yazar..,
bu dedemden diyor..
bu lise dönemimden diyor..
bu taaaa... şu zamandan..
daktilom sekiz kitabımın doğumunda vardı diyor..

artık bakımı bile verilemiyor..
artık şerit bulamıyorum..
artık uzun saman kağıdı bulamıyorum..

son saman kağıtları nerede acaba..
hiç örnek saklamışlar mıdır..

son şeritle ne yazılmış olabilir..

son kodakrom gibi onu da anısallaştırmış olsalar keşke..

yeni birşeyin girmesine karşı değilim yaşama..
hele de daha kolay yaşamamızı iletişmemizi sağlıyorsa..
ama diğeri de dursun istiyorum..

sarı defterler gibi..
arkasını yalayıp yapıştırdığımız kırmızı mavi kenarlı etiketler gibi..

daktiloda yazarken her tuşlardan çıkan sesin sözcüklerine eşlik etmesine alıştığını söyledi adaşım yazar..
eş zamanlı .. bilgisayara yüklenen böyle bir program vardı .. diye düşündüm..
sonra sağ işaret parmağını sağ yandaki düğmeye taktı.. ve başa aldı döner bölümü..
bu ses de dedi..
tamamlanmışlık başarmışlık duygusu verirdi..
bir satır daha yazdım diye..
işte bunu yapabileceklerini.. bu duyguyu verebileceklerini sanmam..

bilgisayarlı zamanların yazarları..
başka birşey koymuşlardır bu hareketin yerine eminim..
ama anlatmıyorlar..

onu da belki ancak bilgisayar da hayatımızdan azalarak çıkarsa öğreneceğiz..
epey daktilo kullanmışlığım var benim de..
asistanlığım boyunca..
az çeviri az seminer az tez yazmadım..
hocamız bir hata bulduğu anda geri verip düzelt getir derdi...
hani sonuna kadar okuyup.. bütün hata olarak gördüklerini işaretlemezdi..
onu düzeltince..
bir başkasını bulurdu hemen..
sayfa kayardı..
tüm yazı her seferinde yeniden yazılırdı..
epey yazmışlığım vardır demem o yüzden..servisin ortasıda bir kocaman.. parmak kıran..
asistan odasında bir kocaman parmak kıran..
evde de bir küçük olivetti.. zarif ince hafif..
kucak daktilosu =D..

kimbilir bigün de birisi daktilo günleri diye bir film yapar..

bilgisayarda yazarken.. yanıbaşında bir notluk /klipbord/ bunun türkçe adını bilmiyorum mandallı kağıtlık mıdır..
işte ondan var.. adaşım yazarımın..
bir bölümü yazarken aklına iyi birşey gelip de hemen kullanmayacaksa.. ona not alıyormuş..
ta.. liseden dedi..

sonra ..
ay nolucak şekerim bunlar biriktir biriktir..
aa bu da gitmiş.. at at at..
atalet hanığm.. aslında bu eski dolapları atsanız da..
koçtaşbavhauzaykiada var üç kuruşa onlardan alsanız..

e ama o alacağım şey..
elimi üzerine koyduğumda..
bana.. çekirdeğin iki yaşındaki karagözlü lüle saçlı pembe yanaklı fışırfışır konuşan halini..
içine oyuncakları koymak için tasarlayışımı.. istediğim ölçülerde bişey bulamayınca..marangoza yaptırışımı..
eve gelip onu yerleştirdiğimiz gün çekirdeğin keyfini..
kapakları açınca bebek evi olan oyuncak dolabının karşısında parlayan o kara gözleri..
dolabın ve benim sonraki hayatımızı..
önce ergen şifoniyerine..
en son da.. bahçe aletleri dolabına dönüştüğü o yıllardan kalma bir sürü anıyı fısıldayacak mı bakalım..

hayır..
peki o dolap olmasa..
ben unutacak mıyım..
hayır..

ama beni.. elim gözüm takılınca..
işimin arasında..
kavganın ortasında..
yemek telaşı arasında..
aniden bir zaman yolculuğuna çıkaran bir şeyden yoksun olacağım..

rasgele zaman yolculukları makinesi..

bir dostum..
ortak bir tanıdığımızın
"ben bugünü bile düşünmem.. değil dünü..
bugünü yaşarım .. aynı anda yarını planlarım" dediğinden ve bunu pek yadırgadığımdan bahsettiğimde..
bana.. şaşılacak birşey yok .. geçmişini sevmeyen .. geçmişi anımsamak istemez demişti..

belki öyledir belki de değildir..

nostalcia izn't glam..
bunu biliyorum..
ama kapanan devirlerin törenle anılması.. son kodakrom son gaktilo şeridi..
ve o devirdere.. kendi devirlerimize ait nesneleri seviyorum..
beni yumuşarıyorlar..

aa bu da gitmiş demeden önce..
yumuşatıcının yararlarından faydalanmak gerek..
diye düşünüyorum..


Image Hosted by ImageShack.us

2 Kasım 2011 Çarşamba

zaman kayıt karışıklık ve likörler hakkında..

neler yaptım..
likörümü tattım geçen cumartesi..
tam üç hafta doldu..
ve ben de pazar günü..
dostlar eşliğinde ikisini tattım..
biri kahveli vanilyalı..
diğeri.. sadece vanilyalı..
birinde.. şeker doğrudan alkolde erimişti..
diğerinde şeker şerbeti pişirilip votkaya katılmıştı..
korkum..
kahveli olanın..
bayat kahve kokabilmesi ihtimali idi..
olmadı öyle birşey..
muhteşem kahve kokusu..
yutunca genizde kalan bir vanilya kokusu.. ve ısı..
tatlıydı tabii..
ama ben tatlı severim biraz..

ikincisi vanilyalı olan..
cennet.. dedim içince..

burdan bir ders çıkardım sonra..
bu derslerden birini daha önce de söylemiştim..
bir dostun deyişi..
"dijital.. sanat olmasın "..
ikincisi benim söylemimdir..
"patrisia rak şarkıları duşta söylesin.. bize şanson söylesin.." di..
üçüncüsü de geldi likör vesilesiyle..
"votkaya su katılmasın"..

bu hafta.. kızılcık likörünün üçüncü haftası.. bayrama yetişecek kızılcık likörüm de..
=)

sırada.. portakallı kahveli olan var .. ama kokulu portakallar çıkmalı önce..

ulusal hüzün haftasını böyle likörle kapadık..
ekimle beraber..
o arada..
şu tarifi okumuş ve pek meraklanmıştım hatta..
mönümü de belirlemiştim..
ben bunlardan hep yaparım çok yaparım ama bu kez.. gerçekleştirdim de..
hem de evde kimse olmamasına rağmen kendim için..
yaptım.. tattım keyiflendim..


kendi kendine ne kadar anı tazelenirse.. o kadar..
arada vay be diyerek..
ingiltere ve fiş en çips günlerimi andım..

örmeye başladım..
bu kez.. ön hazırlıkla vakit kaybetmemeli dedim..
orta karar ilmek attım..
bir yün bere için..
örmeye başladım başlayalı hiç bu kadar başarısız birşey yapmamıştım..
yarısında söktüm..
bu kez tarifimi buldum.. bak o adrese tıklarsan bir bedavadan binlerce örgü tarifi sitesine düşersin ki.. bayılırsın ey okurun örgü seveni... =D..
ama bu kez de pek sıkı oldu lastik kısmı.. çocuk şapkası gibi oldu..
lekeye giydirsem olacak.. =)..he dersen ki nasıl hem önerir hem de sonucu beğenmediğini söylersin.. tarifte değil kabahat bende.. ruhsuz yapmıştım.. ruhsuz oldu..

sonra.. buduarın yatakayakucupufu bölümünü hallettim..
hayır hazeranlı bankı beyaza boyamadım.. o biraz büyük geldi.. alt odaya..
her etrafından dolaşmada bir parmak hallettim ve sonunda bahçeye konuşlandı..
bahçe bankı olacak. su almayan yerinde duracak bahçenin..ayakucupufu işgörür oldu ama daha o da ruhlanamadı .. eklenecek buduar dekoruna..

şimdi düzenli bir buduar var .. çalışmaya başlayabilirim rahatça..

ara ara söylerim zaten..
pasaklıyımdır..pis değilimdir ama pasaklıyımdır..
hep köşe köşe yeniden kurtarmam gerekir..
sehpaların üzerini.. çekmecelerin dibini..
dosyaları ve kitaplığı ve..
yaşamımı..

hep söylerim..
bir işi yapmak için ya da bir hobiyi..
önce nasıl yapılacağını öğrenmek ya da..
malzemeleri nelermiş bende var mıymış diye bakınırken o konuyu unutur dağılıveririm
prokrastineyşıncıyımdır..

he bir de kıskanç ve fırsatçılar ve başka dağınıklar ve patronaj meraklıları olunca etrafımda yaşamımda..
iyice karmakarışık oluveriyorum..evde ve işte..

alt kat odayı yapmaya başladığımda pek güzel kutu kutulanmakta idim hatta bunun için kutular satın aldım görsel düzen amacıyla..
mukavva ham kağıt renginde ..
ayrırarak gidiyordum..
atılacak verilecek saklanacak kullanılacak ve bunlar da türe göre..

derken çekirdek hanımın buduarının dekoru giriverdi devreye.. ona aldığımız kitaplık amacını aşmış bulundu..
o da alt kata indi..
alt kattan bir kitaplık yaşam alanındaki kitaplığa eklendi..
yine yeniden kutular ve raflar yer değiştirdi..
ve ben hangi kutuya ne koydum unuttum..
kitaplığın arkasındaki duvara asılmış olan kimi resimler gravürler çıkarılmak zorunda kaldı ve .. duvarda bazı kimi çiviler onları sökünce delikler.. gedikler.. kalıverdi..
olsun epeyce kolaylanmış durumda heryer yine de..

hem çekirdeğin odasından artan bir rulo kağıt var onu da kullanasım var.. hem..
bir de traverten rengi azcık boyam var.. onu da kullanasım var..
hatta bir de duvar kağıdı beğenmiştim bi zaman.. onu da taklid edesim var.. =)..

yılbaşı gelmeden bir karar listesi hazırlamak istiyorum kendime..bu kez..
zira sonra bakıt list yapacağım..
yapmak istediğim elli şey değil belki ama..
var birkaç isteğim..
o yüzden yine yeniden yapılacaklar listesi..
*az kaldı zaten ata ata..
ama elişi.. eski yaprak defter kuştüyü ıvır zıvırı kullanarak yapılacakları yap..
fazlalıkları at.. ver dağıt..
*20liğin çocukluğundan beri çizdiği karakalemleri
skenırdan geçir.. ve bir dosya yap..
çekirdeğin de..
asıllarını da EBOB/ EKOKlarını hesaplayıp aynı renk aynı boy kartonlara yapıştırıp.. spirallettir..

acendanı yenile..
hatta kendin üret..
tarihli sayfaların arasına notlar yazabileceğin basit bir şey olsun..

aile albümlerini ayır..
cemal bey bana ve abime yapmıştı..
ikisi aynı başlayan iki ayrı albüm..
başta kendi nişan düğün fotoları sonra oğulları sonra ben.. o noktadan sonra benim albüm benim resimlerle devam ettirilmişti.. yaklaşık lise yıllarıma kadar.. süren bir albüm.. sonra zaten kendim devam ettim ama çocukluğum ve ailem babam sayesinde pek güzel saklanmış oldu..

işte öyle iki albüm çocuks'a hazırla.. hatta aralara o fotoğralarla ilgili anılarını yazabilirsin.. ne olsa seninki hafıza değil kara kitap..
yeterince kare kaybedildi her pisi çökmesinde.. çekirdek talanında..

gezdiğin yerlerin anı kitap defter notlarını düzene koy..
ki.. bundan sonrası için.. daha düzgün olsun.. istediğin gibi olsun yazacakların..
topla artık şu öyküleri beş benzemez şeyleri..
benzerlerine böl.. sözcüklerle çarp artık..
şu arkadaşınla yazmaya başladığın öyküanıfotoğraf.. çalışmasını bitir artık..

bir amele defterine gereksinimin var..
okuduklarından aldığın notlar..
filmlerden diyaloglar..
sokaktan masalardan .. insanlardan konuşmalar..
suya atılan taşlar misali halkaları not edebileceğin bir bölümü olsun ve yapılacaklarını ve alınacaklarını ve herşeyini alabilsin içine ama küçük olsun ..

çünkü "yaşanmışlıkları değiştiremeyiz.. ama .. doğru düzgün yaşayıp doğru düzgün kayıt altında tutabiliriz..
**********
praeterita mutare non possumus/ cicero...
**********
ben olsam şu yumuşacık şarkıyı açardım .. dinlerdim bunu okurken..
**********
şu yan tarafa mı eklesem yapılacaklar listesini.. ama burada değil de.. buduar sayfasına mı..

Image Hosted by ImageShack.us

Follow my blog with Bloglovin