13 Eylül 2011 Salı

film.. dizi.. ama ille de hayat.. ille de ..

dünden beri dürtüyor aklımı birkaç şey..

bir..
lale dün suratımın kitabında bir filmden bahsetti.. bir süre önce izlemiştim.. pek güzel bir film..
nesi güzel.. efenim çekimler güzel..
hani bazen okurken.. yazar öyle bir anlatır ki.. mekanda kamera geziyormuş gibi gelir insana..

bu filmde de sanki film değil de fotoğraf çekimi gibi idi bende bıraktığı etki..
zaten renkler bile sepya idi neredeyse..
yoksulluğun rengi sepya..
yoksulun ışık girmez evi de kuzey ışığı ile birleşip bütünleşmiş bence..

lale
izlemezseniz küserim kategorisine almış..
ama benim ağzımda bi buruk tad kalmış..
ben de.. amele defterime aldığım notlara baktım o yüzden.. hatırlatılınca..

bence de.. izlenmeye değer bi film..
o yüzden spoylır yaratmamaya çalışacağım..

ama bu film ve yeni başlayan kıvanç dizisinin..
ki dizi ne olursa olsun.. kıvanç ekranın sağından girsin solundan çıksın izlerim diye abartılı konuşan beni.. ilk üçte birde hayırlısıyla bir kriminal dizi yok mudur'a.. itmesi..
ve başparmak kısa vuruşuyla kanal değiştirtmesi..

bu yazıyı doğurdu..

artık ikisinden ortak bahsedeeğim..
böylece spoylırsız atlatacağım..

üzerimdeki kişisel etkileri .. ve ordan da uzunn dönem yan etkilerine kayacağım..
neden..
içimden çıksın.. blogda dursun diye..

beni.. tanıdığım birini ya da film karakterini sınırlayan..
kısıtlayan..
ve sevdiği şeylerden uzak durmaya..
küçük mutluluklara sığınmaya..
bazen onu bile kendine fazla bulmaya iten her durum..delirtiyor..
ya küfrediyorum..
ya da zaplıyorum..

ama bunlar oluşurken sanki benmişim kadar da göğüs sıkıntısı .. solunum sıklaşması.. huzursuz ve anlamsız hareketlilik oluyor bende..
anksiyete ..

"artık fotoğraf çekmek istemiyorum.. yeterince iyi annelik yapmıyormuşum gibi geliyor".. cümlesi mesela..
bende bir derin nefesle cevap buluyor..

ya da iki kişinin konuşmasını izlerken..
olacakları tahmin ettiği için.. araya çaktırmadan girmeye .. olayların seyrini çaktırmadan karışık noktadan uzaklaştırmaya çabalayan birini izlemek de..

kasılıyorum..

terapiye gitmiştim bi zamanlar bahsetmiştim bi kaç kez..
yönetmekten vazgeç demişti bana.. terapist..
ev ödevi de aklıma gelen tüm uyarı cümlelerini yutmamdı..
ama dönülmez akşamın ufkuna giden bişey görünce.. uyarmadan dikkati benim görüş açıma çekip.. kişileri doğru yolda tutmaya çalıştığım bir hafta olmuştu..
hafta sonu..
bunu anlattığımda..
terapist beni takdir etmişti..
zor olandan en zor olana kaydırdığım için..
sorumluluk duygumu..ve sonuçlarını..

"çaktırmadan kontrol etmeye başlamışsın" demişti..
"bunu demedim..
bırak dedim bırak karışma.."

sancılı bi süreçti..
tam olarak bırakabildim mi bilmiyorum..
en azından çocuks için..

ama denetlediğim kesin..
on yerine bir uyarı..
ucunda ölüm yoksa bırak yapsın.. durumları..

diğer ilişkilerimde başardım..
sonuçta..
bire bir ilişkiler iyi oldu..
ama.. üç kişi bi arada iken..
görüyorum işte.. büyük patırtı kopucak.. geliyor gümbür gümbür..
ayh karışmamam lazım..
ikili ilişkinin içinde olmamam lazım..
ama şişmemem lazım diye bişey yok..
şişiyorum..

neden mi..
çünkü ne ikinci ne de üçüncü kişiler değişmek istemiyor..
unutkan olan diyelim unutmaya devam edecek değişmeyecek..
başına ne gelirse gelsin..
onun altında kalacak kararlı..
diğeri de.. her fırsatta bu açığı yakalayıp laf sokacak fırça atacak ..
susmayacak..
eh elbet bilirsin sorununu çözmeyi.. demeyecek..

peki benim ne işim var ortada..
bana ne gidin yalnızken halleşin..

değiş..
uyum göster..

bu birçok yerde geçerli bişey..
kadın olmanın bi özelliği midir..
"lö dövuar avan tu" diye beynimi yıkayan.. rahibeler midir.. saime hanımın tornası mıdır.. bilmiyorum..
ama bildiğim o ki..
geriliyorum..

x golf alanına giderse olabileceklerin y'ye vereceği zararı düşünerek.. bu işi engellemeye çalışan xle ynin anneleri..
ya da..
yapmak istediği minicik bir kaçamak için illa kötü hissetmesi bedel ödemesi gerektiğine inanan kadın..

büyük depremde hasbelkader fransada bulunan ve zaten endişeli olan ben'cağız döndüğünde.. "sen bi daha çocuklarını bırakıp gitme bi yere " denmesi kadar abes bişey..
yaşamı durduramayacağın gibi..
günü de yakalayamazsın..

önüne geleni.. aklına geleni yut.. sindir..
sonra" yaşamı yakalıyorum" diye..
erme.. kişisel gelişme kurslarında vakit geçir.. ailendekiler büyüyüp.. yaşlılar öldükten.. sonra.. elin boşaldığında..
ve bunu da her kuyruğu sıkışana ders olarak aktar..

şu kadınlar artık.. agar agar gibi davranmasın..
besi yeri değiliz yahu..
kazık kadar adamları çocuğumuz gibi görmemizi beklemesin kimse..
ve kimse de anneliğiyle var olmaya çalışıp.. yakasına yapışmasın çocuklarının..

otuz yaşındaki oğluyla bir yandan skaypda konuşurken boynunun ağrıdığını öğrendiği için bir yandan bana telefon açıp soran bi hastam vardı bu sabah.. ne ilaç alsınmış..
ingilteredeki oğlu..
ottuz hanım otuz.. çok ağrıyosa doktora gidecek..
zaten oğlunu muayeneye geldiğinde de yalnız bırakmamıştı..
oğlan absürd şeyler yaparken ağrısını söyledi.. ben de o yaptıklarını yapmamasını..

ama anne röntgen filmine bakıp oğlunu filmin önüne sürükleyip..
üstüste koyup.. bak bu tarafa doğru senin eğiğin diye odayı panayıra çevirmişti..

ya da kocasının hastalığında da.. önce kırk dakika kendisi anlar dinler.. gider kocasına anlatırdı.. ve ama benim bi kırk dakika da kocaya anlatmam beklenirdi..
koca ise üst düzey yönetici holdingin birinde..

ha ama aynı kadının şiddetli ağrılı omuz sorunu için tedaviye gelmediğini de belirteyim..
ama her fırsatta..
oğullArının ve kocasının gömleklerini ütülerken ne denli ağrısı olduğundan yakınmayı kesmediğini de..

şimdi ben yazıyorum diye..
ne kadınlar var demeyin..
herkes her an böyle tuhaflıklar yapmakta..

film beni çok etkiledi..
filmo-grafi..
estetik.. dönem.. ve arabeske kaçmayan fakirlik.. buna rağmen bir medeniyet..
çay fincanları.. ovulmuş pırıl pırıl bakır çaydanlıklar..
keten örtüler..
ilk çekilen fotoğraf.. ve ikinci.. seçimler.. ayrıntı..
"görmek istediğini görürsün"..
evet aynı noktada hem güzel hem çirkin şeyler olabilir..
ve sen görmek istediğini görürsün..
hani yarım bardak su varmış da ..
iyimser dolu kötümser boş görürmüş de yarısını da..
ama neden..
bu cümleye de sinirlendim acaba..
şundan..
şöyle bir olasılık çıkıyor olmasından..

sanki o çirkin şeyi görmek..
vazifen.. tamam..
ama.. değiştiremeyeceğini kabul etmek de zorundasın.. bak işte sinirleniyorum..
o yüzden bari görmezden gel.. yanındaki güzel şeyi gör..hah bak işte delirdim.. neden çünkü.. çaresizliği kabullendin..

mezarlıktan geçerken ıslık çalmak kadar faydasız..
gör..
çirkin buuu diye bağır..
hatta her geçtiğinde.. çirkin de..
ama tamam.. ordan uzaklaşınca da orda çirkin bişey vardı diye ağlaşma..
ama lütfen.. rasyonel ol..
gör yani..
ve ilk bulduğun fırsatta o sana dayatılan .. çirkin şeyden uzağa kaç.. ya da yok et.. ama görmemezlikten gelme..

anne eş ve kadın olmak dışında ilginç bişeyler yaratabilecek yüreği ve becerisi var diye kendini suçlu hissetmesin kadınlar..sıradan kadınlar da dahil buna..
her bir tek kadın için geçerli olsun..
kendi arzusu ile.. aman şimdi .. kızar.. ağlar.. laf sokar.. olay çıkar..
ders çalışmaz.. uyumaz.. içer.. filan demek zorunda hissetmesin kadın kendini..
herşey bizimle ilgili değil..

pucca bi yazı eklemiş yeni.. sevgilisinin yıkadığı pantalon cebinde kalan paralarla ilgili bir bölüm var..
çekirdekle beraber okuyoruz.. puccayı.. ben bulduğa çözüme inanamadım.. =).. asla bulamazdım o çözümü..
çekirdekse.. "ne kasıcam direk söylerdim".. dedi.. içim ışıdı.. derken birden.. " ama aşk sevgili durumları filan olunca.. ne biliim belki de söyleyemezdim" dedi..
gıcık oldum..

çekirdeğe değil..
ikisi bi arada x'lerine sanırım..

dolfin bugün yeğeniyle ilgili bir paragrafında benzer bir gözlemini yazmış..

işin komiği..
aşık olurken.. aşıkken evlenirken hamileyken doğurunca.. yaptıkları bu insan üstü fedakarlığın ..
kendini silmenin.. ne kadar zor olduğunu yanlış olduğunu..
kendi içine hapsolan kadının mutsuzluğunun..
sonra nasıl acısını çıkardığının farkına varamıyorlar..

nasıl mı çıkarıyor kadın acıyı..
ileri yaşta..

çocuklarına sürekli şikayet edip kusur bulup asla memnun olmayarak..
kocadan ise.. adamlar emekli olduğunda hastalandığında.. tabağındaki bezelyeyi bile sayıp..
sana on bezelyeden fazlası dokunuyor diyerek..
uyurken uyandırıp..
uyanıkken uyuma saatin diyerek..
yani illa ki.. huzursuz ederek..

demem o ki..
bugünün fedakarlıkları.. yaşam biçiminiz olmamalı..
bir acenda bir kalem..
haftayı ayı bölün kendinize zaman ayırın..
o zamanı.. oksijen zamanı yapın..
oksijensiz soluyamazsınız..

ama o zaman için diyet ödemeye kalkmayın..

uzadı sıkıldım..
her zamanki gibi..
*siz ataletin dediğini yapın..
yaptığını yapmayın..
*elbet bu dediklerim basit genel yaşam süreçleri için geçerli.. önemli hayati maddi veya sağlık zamanlarını kastetmiyorum..
* amele defteri terimi.. sonunda not defterie bulduğum isimdir.. "murat yalçın"ın.. şen saat öykü kitabının.. "kum saati olmak isteyen kadın" öyküsünden ilham..
Image Hosted by ImageShack.us

1 yorum :

laleninbahcesi dedi ki...

Ne diyeyim şimdi, her bi şeyi bi güzelce anlatmışın... nerede yaşarsan, hangi ortamda olursa olsun orayı güzel kılmak.Geçtiği her yerden kendin iz bırakmak. İşte o yüzden bu film senin dedim ben. Şimdi bi filmim daha var ..Lavanta Kokulu Kadınlar...Belki de izlemişsindir sen...
Şu anda sehpanın üstünde bir kitap var, diz üstü serisinden. Adı'' sorun bende değil sende'' reklam arası kitabım...Ben bu tür kitapları reklam aralarında okuyorum da... Ama çok komik... aynı pucca gibi.Kitabın cümlesi- Bir kitap okudum hayatım değişti diyebilmeyi çok isterdim ama bir adam tanıdım hayatımın içine etti''
Seviyorum seni Ataletim canım benim... Öptüm bi de

Follow my blog with Bloglovin