20 Temmuz 2011 Çarşamba

gene ucuaşıkarıştıbununya..olsun bakalım..




sırayla ve birer birer azaltıyorum yorgunlukları..
sırayla birer birer azalıyor stress..
izne gidiyorum ya da dağ başı diyeyim..

denizin kenarına kadar indiğinden dağlar.. gittiğim yerde..
kumsalda "dağ başındayım" deme şansım olacak..

yıllar öncesinden bir şuurlanma anı anımsıyorum..
bomboş bir kumsalda..
yüzü denize dönük.. fötüs pozisyonunda dalınan bir uykudan.. şuurlanma anı..
uyanma diyemiyorum.. bu daha çok kademe kademe ilerleyen bir durumdu..
akşam güneşinin okşamasıyla ısınan bedeni algılamak önce..
ılıklık..
sonra birden ritmik kısa kısa vuruşlarla esmeye başlayan bir rüzgarın ritmine tutulan pareomun uyluklarıma vurmasının farkına varma..
derinlerden yükselirken ruh beden içinde..
bu kez rüzgarın ritmle fışırdayan kısa kısa ve sakin bir dalga sesinin ayırdına varma..
ve ısınmış tende serin rüzgarın verdiği memnuniyet..
ağızda hafif bir tuzlu tadı algılama..
kapalı göz kapaklarının arkasında yaprakların kıpırdamasını duyumsama..
kıpırdanmama
ve anı uzatma isteği ile gözleri açmadan tek tek..
ses.. ten ve tad ve görme duyularının tadını çıkarma..
insan olmanın kadın olmanın orda olmanın an olarak algılanması ...
bedenin uyanması..
telaşa değil dinginliğe uyanması..
harekete değil..
sorumluluğa değil..
keyife uyanma.. doygunluğa ve memnuniyete uyanma..

yıllar öncesinden.. zorunlu hizmetten izinle geldiğim.. hep gittiğim
ve yakında yine gideceğim kıyıdan bir an..

sonraki zaman dilimlerinde ..
hep hareketli ve telaşlı..
hazırlanma.. hazırlama.. giydirme..
yüzdürme.. kurulama.. kremleme.. gözetme..doyurma anlarından önceki zamanlardan..

sonradan o uyanma anının gerçekleştiği zaman dilimine gönderme olarak o kaya ben özgürlük koyu demiştim..
özgürce seçebildiğim taşlı ve izole koy.. bana ait gibi..
çocuksun oynama arkadaşı bulamadığı.. dalgaya açık..
kıyıdan birden derinleşen koy..
kumlu değil kayalıklı koy..
ve dolayısıyla ancak çocuksuz ve sorumluluktan özgür insanların gidebildiği koy..
tamam özgürlük koyu olmasın adı özlem koyu olsun..

tuhaf bir yanım olduğunu bilirim..
elimden geldiğince hissettirmemeye çalışsam da..
ama aslında belki de ben dürüstüm..
yoksa kim başkaları için gün gün ardına yapmayı sevdiği şeyleri yapmadan.. yapmayı sevmediği şeyleri yaparak yaşamaya "harika" bir yaşam diyebilir ki..
eğer doğurduğun çocukların değil de..
başka birileri olsa o uğruna bütün kabulleniş ve vazgeçişleri yaşadığın..
böylesi ulvi hisseder misin kendini..

işte ben asla ulvi hissetmedim..
yapılması gerekiyordu yapıldı..
perfeksiyonizm aşkına da en iyi şekilde yapılmasına çalışıldı..
budur..
iş kadını olsam proje..
asistan olsam.. tez olarak nasıl hazırlayacaktıysam..
öyle hazırladım.. yaşamı çocuksa çocuksu yaşama..
ama bundan haz aldım mı..
hayır..

hazzı onlar bana kendi yaptıklarıyla verdiler..

dönelim mi koya kumsala.. hadi..
bunu.. bu özgürlük koyu tanımlamasını dile getirdiğimde..
salaklığımdan bir mahkuma verilen havalandırma gibi bir ödül olduğunu anlamadığım..
ama verildiği için eskilerim deyimiyle "medyun" kullandığım için eskilerin deyimiyle "mahçup" hissettiğim..
"onbeş günün birini yalnız başıma orada.. o noktada geçirmek" bağışlaması geldi..

ne kadar eşitlikçi ve moderniz biz.. süperiz.. duygularıyla..
ve klasik müzik.. ağustos böceği kakafonisi içinde..
ki bethovın bile bastıramaz ağustos böceklerini..
biranın bardakta ılındığı.. patatesin çoğunu çocuksun talan ettiği..
bira patates öncesi zamanların hatrına bir gönderme olarak..
buğulu bardakta beyaz şarap peynir tabağı keyfini..
her iki satırda bir.. boğulma girişimi var mı diye kontrol etmekten okumanın okuma olmaktan çıktığı saatlere gönderme olarak..
kitabı kucaklama somurma zevkini tastamam etmeye başladım..
onbeşgününiçinde bana sunulan birkaç saatlik dlimi..

ama inceden bir içe sinmeme.. bir kendini suçlama..
saat dörde doğru.. tam uyku bastırmak üzere iken..
hemen çocuks koyuna dönüş..
çocuksla uzun bir deniz debelenmesi ile günah çıkarma seansı..
ve beni özlemedikleri ya da özlemiş gibi yapmadıkları için ..
içten içe bir hırslanma..ile biten o "bir tek gün"...

yani demem o ki.. bir daha o tadı alamadım hiç..
belki güneş öyle olmadı belki o kısa ritmli rüzgar denk gelmedi..
belki ben .. ruhum martım.. esrikliğim..
olmadı işte..

aynı anı yaşamaya çalışmak çok gereksiz bir harekettir biliyorum..
anları an yapan unutulmaz yapan çoketkendir..
tekrarlanması pek mümkün değildir..
anlar uzamaz zaten an olarak kalmalarının nedeni uzatılabilir olmamalarıdır..

işte o ana eşdeğer bir an istiyorum..
kumsalda dağ başında gibi yapacağım..
belki de bu kez epıl martini ya da caipirinya.. ile..
ya da hiç tatmadığım tuhaf bişeyle..
beraberinde en yenmeyecek tuhaf mezeyi katıklayıp..
bir an yaratacağım..

niyetim o..

yapamadığım ve yapma gereği duyduğum ya da başkalarının duyduğu tuhaf şeyler listesine eklemek için değil..

beş duyunun uyarılmasının verdiği haz için..

***********
pese.. tatil kitaplarım .. yüksekliği kırkbeş santim..=)
pese iki.. bisiklete binen kadınlar bitti.. bazı bölümlerde tepki bazı bölümlerde ise ardniyet hissettim..
suyun öte yanı ile ilgili kitapların bazıları kadar keyif vermedi..
ama " biz kadınlar hepimiz aslında her zaman pedal çeviririz.. hep ileriye dönük ama dengemizi de kaybetmeden " gibi bir cümle var sadece kalıcı olan.. bu dengeli ilerleme .. iyi bi saptama..

peseüç.. bir sürü diyalog var.. söylem var.. bu aralar not aldığım ..
ama şu alıntılama modası var ya suratımın kitabında ve her yerde..
işte o yüzden yazmak istemiyorum onları..

ama durum vahim zira..dı midıl ve fazla autnambırd isimli dizileri yakalarsam.. pek keyifle izliyorum..

en çok kendime güler gibiyim onlara gülerken.. de .. onlardan bile bazı diyalogları not etmek de noluyor ki.. =)

pese son inan.. imaj herşeydir.. blog hiçbişey... =)

yalanmış aslında bu son pese.. fotoğraflar bu sabah mutfak tezgahımın üzerinden.. mavi yaseminler açtı.. ecemin en sevdiklerinden olup.. onun kulağı çınlarılarak mor menekşenin yanına kondu bir dal.. =)

Image Hosted by ImageShack.us

16 Temmuz 2011 Cumartesi

çaydanlıkuçanspagettivebenzerleri tartışabilme vehaklarve özgürlüklerhakkında..


bindokuyüzelli2'de bertran rasıl.. bir tanrı var mı.. başlıklı bir makale yazmış ..
dinlerin "yanlışlanamaz" savlarının yanlışlanması görevinin kuşkuculara düştüğü görüşünü çürütmek amacıyla da..
bir benzeşim kullanmış..

ilginçtir yazı "resimli" /illüstreyted dergisinde yayımlanmamış olmasına karşın içeriğinde yer almış..
hem harcanamayacak kadar iyi hem de yayınlanamayacak kadar uç bulmuş olsalar gerek..
belki bu özelliğiyle de.. bir çağ açmıştır kimbilir..

işte bu yazıda.. düşüncesel tartışma içinde..
bir çaydanlıktan bahsetmiş..

"eğer" demiş "dünya ile mars arasında eliptik bi yörüngede dönen.. çin porseleninden bi çaydanlık olduğunu.. söyleseydim..
ve bu çaydanlığın en güçlü teleskopla bile görülemeyecek kadar küçük olduğunu ekleyecek kadar da akıllı olsaydım..
kimse bu görüşümün yanlışlığını kanıtlayamazdı.."

"ama kalkıp.. bu görüşüm yanlışlanamaz olduğu için..insanların bundan kuşku duyması küstahlıktır deseydim..
herkes saçmaladığımı düşünürdü..
ama çaydanlığım eski kitaplarda yer alsaydı..
kutsal gerçeklik olarak yer alsaydı..
çocukların beynine kazınsaydı..
herkes akıl sağlığımdan şüpheye düşerdi..
şimdilerde psikiatra.. eski çağda engizisyona randevu anlamına gelirdi.."

işte böyle demiş..

bu yazıdan yola çıkanlar başka yaratıcılıklara imza atmışlar..
inancı sorgulamak adına..

riçırd dovkins.. bir şeytanın papazı kitabında..
"Organize dinlerin, açık düşmanlığımızı haketmesinin nedeni şudur ki, Russell'ın çaydanlığına olan bir inancın aksine, din güçlüdür, etkilidir, vergiden muaftır ve kendini korumaktan aciz küçük çocuklara sistematik biçimde aşılanır. Çocuklar gelişim yıllarını çaydanlıklar hakkında manyakça kitaplar ezberleyerek harcamaya zorlanmazlar. Devletin okulları, anababaları yanlış biçimdeki çaydanlıklara inanmayı tercih eden çocukları okul sisteminin dışında tutmaz. Çaydanlığa inananlar, çaydanlığa inanmayanları ya da çaydanlık kâfirlerini veya çaydanlık sapkınlarını hatta çaydanlığı inkar edenleri ölümüne taşlamaz. Anneler çocuklarını, bir değil de üç çaydanlığa inanan çaydanlık-gâvuru eşlerle evlenmemeleri için uyarmaz. Önce sütü koyanlar, önce çayı koyanların dizlerini parçalamaz."

bu yazı içinde pek fena göründü değil mi bu yukarda yazılanlar..
evet biliyorum..

zaman içinde.. çaydanlık dışında..
pembe tek boynuzlu at..
ve uçan spagetti canavarı inanışları da.. çıkmış ortaya..
yaradılış ve evrim teorilerinden sonra..

eski zamanlarda okullarda din dersi okutulurmuş avrupada.. amerikada..
ama zamanla laik sisteme geçilmiş.. ve din öğretisi aileye ve din adamlarına bırakılmış..
bizde ise.. laik cumhuriyet tanımına karşın okullarda din dersi sürmekte..

benim okuduğum okulda hazırlık okurken.. din dersi vardı hatırlıyorum..
altıncı sınıftan sonra var mıydı bak onu hatırlamıyorum..
ama hazırlıkta en çok şaştığım..
sınıfın üçe bölünmesiydi..
museviler.. "moral" denilen "ahlak" dersine giderken ..
rum ve ermeniler.. "kateşizme" giderdi.. nerelere giderdiler onu da bilmiyordum..
sanırım bu gizem aklımda kalmasını sağlamış bu dersin..
biz sınıfta kalırdık ve yurttaşlık bilgisi ve dersini de veren hocamız tarafından din öğretileri verilirdi bize..

tembel bir musevi arkadaşımın yetşitirmesi gereken iki ödevi vardı bir sabah ..
ben de..
"ahlak" defterine yazması gereken ödevi bir başka arkadaşının defterinden geçiriverdim yardım niyetine..
on emirle ilk karşılaşmam böyle oldu..
çok etkilenmiştim açıkçası..
bir yerlerde.. üzümlerini toplarken bir kaç salkımı da açları ve yoldan geçenleri ve komşlarını düşünerek toplamadan dalında bırak.. diye okuyunca..

eve gelip anneme anlatışımı anımsıyorum..
etkilenmiş etkilenmiş..

eh bir de sent etyen kilisesi vardı bizim okulun içinde..
kritik zamanlarda..
mahzun yüzlü.. / nasıl mahsun olmasın ki..amma zorunlu yolculuk yapmış.. amma çile çekmiş kadın / meryeme mum yakardım..
meryem ana noooolur sınavım iyi geçsin annem kızmasın..

orda da mumların yanındaki para kutusuna şaşırırdım.. ağzı açık..
para kutusu.. çeşit çeşit mumlar altlarında farklı farklı fiyatlar..
görevli de yok..

ondan da çok etkilenmiştim..
anneme anlatmıştım..
"anne mumu alıp para atmamayı düşünmüyo mu kimse..
ne güzel güvenilmesi insanlara bu kadar" diye..

benim dinlere yaklaşımım her zaman bu boyutta kaldı..
ne olsa pozitif bilimciyim..
evrim bana daha yakın..

çocuks okula giderkenden iki anım var sadece..
din hocasının.. "ruh çağırmaya kalkmayın .. ruh diye birşey yoktur onun yerine cinler gelir size zarar verir " demesiyle başlayan korku nöbetleri..
ve yirmiliğin.. bir ermeni arkadaşının lise sonda.. onlara seçmeli iken.. not ortalamasını yükseltmek için din dersi (islam) alması.. hocanın ne düşündüğünü merak etmiştim..
yoksa hiç düşünmemiş miydi??..

yaradana mutlak enerjiye.. bi yerlerde bişeylerin bizi hızlandırıcı etkilerine inansam da..
evrim .. bana daha yakın..

yirmilik doğduğunda sınandım ilk kez..
kurallı inananlardan olmayışım sınandı..
eve getirdiğim.. yeni doğmuş..
aslında 52 santim olup da.. toplaşıp kıvrışıp bi karış haline gelen 20liği..
özel yapım.. yedi yaşına kadar kullansın mantıklı heyüla kadar yatağına bıraktığımda..
yatağın içinde bi boncuk kadar kalmasına bakıp..
bunu ben hayatta koruyamam..
yok benim öyle insan üstü bi gücüm..
bişey olucaksa olur.. benim yeteneklerimin pek üzerinde diye düşündüğümü.. ay ama biri bunu korumalıııı.. iç çığlığı sürerken..
kontrolsüz biçimde..
ve ağzım dolu dolu..
"ALLAH bağışlasın" deyişimi
ve sonrasında en çok kendi şaşırışımı..
güçsüzlüğümü hissedince sorumluluğu hemen kendimden daha güçlü bir varlığa attırıvermemi.. anımsıyorum..

yaradanı hiç hafife almam..
benim için fazla karmaşık..
karşı görüştekilerin de saygısız ifadelerine katlanmam..
inananların inançlarına hiç karşı çıkmam çürütmeye filan kalkmam..
vara yoğa adını kullanmam .. kullananlardan hiç hazzetmem..
konu da bu değil zaten..
bu konuya saygılı bir uzaklıkta dururum..
daha çok inanmaya gereksinim.. tartışabildiğim konu..
eh insan oğlu hala toplar avlar.. köy ev kurmayı bilmezken tapınaklar yapmış da..
bundan ala inanma gereksinimi.. korkunun hükmü.. desteğin rahatlatıcılığı kanıtı var mı ki???

şimdi bu laik sistem okullar var ya az önce bahsettiğim..
yani dini ailelere ve din adamlarına bırakan eğitim programı..

mükemmel tasarımı koyuvermişler ders programına..
bu mükemmel tasarım..
evrim teorisinin sonrasında ortaya atılan bir neo-yaradılış aslında..

bazıları da bu işe çok sinirlenmişler..
ders olmasına..
ve yeniden gündeme gelmiş.. bizim çaydanlık.. ve benzerleri..

kutsal uçan spagetti en aktiflerinden..
bir de dalı var.. pastafaryanizm..
pasta.. italyancada makarna.. ve hakikaten bizim şu makarna sözcüğü nerden geliyor ki acep.. ulusal hamur işimiz erişte iken..
italyandan aldığımız makarnaya neden makarna demiş olabiliriz..
onu da bi araştıralım bi ara martıcığım canıtıncığım..
faryanizm eki de bob marley nin inanışı olan rastafaryanizm'e gönderme..

öğretisi kanıtlanamayan bir şeyin insanlara öğretilmesini eleştirmek..
bir bobi hendırsın tarafından ikibin5de kurulmuş..
ve eğitim kurullarına verdiği dilekçe ile tanınmış..
inanç parodisinin eksik bırakılmış hiç bir ayrıntısı yok..
cennetinde bira makineleri var..
antik resimleri var..
bu sayede çaydanlık yeniden gündemde..
mizah kültürü yapışmış hemen bu kavramlara..

yani uçan spagetti.. akıllı tasarıma karşı..

nerde..
bizde değil elbet..
aydın olmayı ve ayrıkçı olmayı suç olarak görmeyen yerlerde..

hatta avusturyada biri..
ben pastafaryanistim.. inanışım gereği kafamda bir makarna süzgeçiyle dolaşmam gerekiyor o yüzden ehliyet fotoğrafımda kafamda süzgeçimle çektirilmiş olmasını istiyorum diye baş vurmuş toplumu yönetenlere..
önce inancını anlatması.. sonra akıl sağlığını kanıtlaması gerekmiş..
ha bir de yüzünün tam görünmesi.. hepsi sağlanınca..
artık ehliyet fotosunda makarna süzgeçli bi niko var avusturyada..

yıllar önce de isveçte bi hintli otobüs sürücüsü vardı..
türbanını çıkar demişlerdi de dava açmıştı..
ayrımcılık davası..
ama karşı kurum sadece..
ani frende kaza durumunda türban gözlerinin önüne düşerse.. yolcular için risk yaratır..
demiş ve kazanmışlardı davayı..
eh süzgeçte delik de var..
hem sürerken takacağım ille otobüsü böyle kullanacağım dememiş ki..
dün..
çocukluğumdaki kural ve kısıtlamaları..
onlar yüzünden hissettiklerimi..
arkadaşlarımın yapabildiği şeyleri.. saime hanımın endişeleri nedeniyle bana izin vermemesini..
her kaçamağımda yakalanmam gibi bir eşşek şansı yüzünden sonunda teslim oluşumu ve bunun verdiği acıyı..
kanatlarımı yavaş yavaş kullanmamı değil de..
bir gün kendisi olmadığında açıp uçayım diye yanımda aksesuar olarak taşımamı istemesini benim bununla savaşma hallerimi.. bazen yenip bazen yenilmelerimi..
kocaman bir kadıken bile hala saflığımı bazen yetersizliğimi..
kendimde eleştirdiklerimi..
iş bu nedenle evdekilerin kanat çırpmalarına izin vermeye çalışmalarımı..
bunu üstelik sonuçta olabilecek tersliklerden çok fazla endişe ve başkalarına karşı savunma durumunda kalabilecek olmanın verdiği ekistra sorumluluk baskısını..
yeniden düşünmek zorunda kaldım..

ve öncelikle teknolojiye..bit bit bağlantılara piksel piksel görüntülere.. uydulara..
sonra elektrik şirketlerine
ve ieteteye
ve yaradanıma kibeleye ve tüm ruhsal yetersizliklerimde devreye giren evrenin ulu gücünden varolmaya devam desteği istemeye..
ve yine her zamanki gibi saime hanıma.. dair..
özgürlüğe kurallara.. inanca ve destek gerekisinimine ..dair
uzun bir düşünme süreci sonunda bu sabah..
bu haberi okuyunca..
duramadım.. bu da burda dursun dedim..

pese..rasılın yazısında kullandığı sıfatlara sadık kaldım.. özeti kendimce yapsam da..

pese iki.. makarna = ~ İt macaroni [çoğ.] bir tür yuvarlak erişte
hmm demek biz sadece yuvarlak uzun "pasta"yı almış hepsine uygulamışız.. kelebek burgu filan diye =P..

peki ya pasta o zaman ..bizim pasta.. makarna olmayan..~ İt pasta macun, bulamaç, hamur, her çeşit hamur işi << ELat pasta macun, hamur ~ EYun pástē πάστη a.a. < EYun pássō, past- πάσσω, παστ- 1. serpmek, özellikle tuz serpmek, 2. macun sürmek, yakı yakmak
hehe bunu baya uçurmuşuz ama.. =)

pese üç ve en önemlisi bende zemberekli huni inanışı kurmak istiyorum.. hunisini takıp zem
berekten kurtulmuş gibi kaçanlar inanışı...



Image Hosted by ImageShack.us

15 Temmuz 2011 Cuma

patinpatinapatine..


suretiminkitabına bir söz ekledim geçen..
"ben herşeyin eskisini severim..eski dostları.. eski zamanları.. eski usülleri ya da terbiyeyi..eski kitapları ve eski şarapları..
olivır goldsmit söylemiş.. bir kitabında..

ben de söylemiş olabilirdim.. ama madem o söylemiş benden önce..
o zaman aynen derim..

eski .. yıpranmışlıkla da gelse.. sapasağlam kalarak da gelse..
bir iz taşır üzerinde..

yabancı dillerde buna "patina" diyorlar.. .
merak ettim nedir bu nerden gelmiş diye..
latince ince tabaka halindeki herşey..
fransızcada.. bronz eşyaların üzerinde oluşan yeşilimsi tabaka imiş..
bronzun pas eşdeğeri..
ve bu rengin bronz eşyaya güzellik kattığını düşünürlermiş..
1748 yılında kullanılmış bu sözcük bu anlamda..

çok kullanılan eşyaların üzerinde oluşan ince kir tabakasına da bu adı vermişler zamanla..

ama.. gelince bin9yüz33e..
zerafet.. kültürel ince zevk anlamında kullanılmaya başlanmış...

patina oymalı eşyaların oymalarının arasında biriken yer etmiş sarımsı tabaka..
patina masaların köşelerinde.. çekmecelerin kulplarının çevresinde doğal olarak oluşan yıpranma..

nice kınalı ojeli yüzüklü parmakların izi..
ince kuğu gibi ellerin..
tombul yumuk yumuk çocuk ellerinin izi..

duyguların izi..
öfkeyle fırlatılan anahtarların.. çantaların.. izi..
kaybedilenlerin ardından..
üzerine kapanılıp ağlamaların yumruklamaların izi..
sevgi nesnelerine yetişme telaşında..
aceleyle hızla kapatılmaların izi..
heyecanla koşarken farketmeyip çarpmaların izi..
üzerinde yazılanların.. silinenlerin izi..

zamanın izi..
bizim izimiz..
yaşadıklarımızın izi..
öz tarihçemiz..
iyi ya da kötü.. anılarımız.. aslında..



da..

neden ??

neden dilimizde patinanın karşılığı..yok..
ya "patine dolap" diye tanıtılıyor..
ya da.. "eskitilmiş dolap"..

eski sevmiyoruz biz..
eşyaları.. eskidi bunlar deyip atıyoruz..
giysileri.. atıyoruz.. eskidi diye..

trend şimdilerde eski eşya modası olduğundan..
bir zamanlar paşa dede tablosu alındığı gibi eskicilerden..
rağbet olduğu halde eskiye.. yağmıyor nur eski pazarına..
eski eşya alıp da.. evimize koymaktansa .. eskitilmiş görünümdeki yenileri topluyoruz..
kimisinin becerisi kimisinin emek veresi olmadığından olsa gerek..

şu eskitilmiş'in içindeki "til" önemli ve anlamlı..
ustanın biri bizim için fabrikadan çıkanı emekle eskitiyor..
geçmişden kalma havası olsun istediğimiz herşeye uygulanıyor..

saksıyı heykeli.. toprağa gömüyorsun..
ahşabı.. bereleyip zedeliyorsun..
boyayı sürüp sonra zımparayla bir kısmını siliyorsun..
kağıdı kumaşı kahveyle çayla sarartıyorsun..
geçmişten kalmışlık havası katıyorsun..

bir dostumun ufak kare bi masası vardı..
üzeri muşamba..
annesinin mutfağında dururmuş..
yazlık evine koyması için onu boyamıştım ben..
her kat muşambayı kaldırdığımda.. farklı bir çocukluk dönemine gitmişti beni izlerken..
toplam dört kat muşamba..
her katta farklı anılar anlar çıkmıştı beynin kıvrımlarından.. sonra boyaları sökmüştük.. kaç renkti anımsamıyorum..
sonra yine boyamış.. ve eskitmiştik.. boyayı..
sonra kaç kat vernikle..
korumuştuk eskimesin diye.. =)..

düşünüyorum bazen..
neden eski eşya sevmiyoruz.. antikanın bile yenilenmiş halini pırıl gıcır halini seviyoruz..??
neden eskimiş eşyamızdan hemen kurtulmak istiyoruz..
bu "neden" bölümü uzun..
diyelim ki..
emek ve bakım vermeyi sevmiyoruz..
baştan alırken ihtiyaç görsün diye alıyoruz..
modaya.. trende düşkünüz.. filan.. ayrı..

nedene girmek istemiyorum zaten var aşağı yukarı bi fikrim..
yani kiraz ağacı masanın eskimesiyle formikanın eskimesi bir değil hani..
eskimekle.. patina arasında öyle bir fark var işte...
ama ..derdim o değil zaten.. derdim patina..

patina.. sözcüğünün kendi dilimizde bir karşılığını oluşturmamış olmamız..
büyük eksiklik..
bu sözcüğü.. kullanmıyorsak.. bu kavrama da yer yok demektir yaşamımızda..

ha bana ne denebilir de..
bana bişey işte..

insan için de kullanılıyor bu söz çünkü..
aldığı yaşla .. giderek ışıldayan gelişen akıllanan güzelleşen insanlar için kullanılıyor bu sözcük..

bir kadın anlatmak istesem.. yılların patinası desem.. diyemiyorum işte..
yılların eskimişliği oluyor.. ama anlatmak istediğim o değil..

ben kadın olma iç zenginliğiyle deneyim anı ve duygu marifetiyle güzelleşmekten bahsetmek istiyorum..
ama ancak yıpranmışlıktan bahsedebiliyorum..

bizde ..
patinaya rağbet olmadığından.. mı..
haftalık ev harçlığından arttırıp botox/dolgu peşinde insanlar..

konu nerden nereye sarktı .. komik şekilde..

aslında..
kitaplığımdaki çift kitaplardan çıkmıştı aklım yola..
bir yaşam.. mopassan.. biri benim.. diğeri.. 20liğin..
biri 70lerden diğeri 2010dan..
benzeri başka kitaplar da var.. andromaque var hernani var..

biri patineli.. kenarları sararmış..
diğeri daha apak.. hiç okunmamış gibi..

onları yanyana gözlerken beyin kalktı kankana.. insanın patinesine kadar uzadı..

pese.. bazen dostluklar patine olur.. incinir kırılır hırpalanır..
kimi böylece kırpılıp gider.. kimiyse.. yine yeniden tazelenir devam eder.. taşıdıkları izlerden dolayı daha da değerli ve güzeldirler..

Image Hosted by ImageShack.us

11 Temmuz 2011 Pazartesi

benimgibi aklımgibiçekmecelerim gibi karışık



gelip giden dürten bişey var sanki kabuğunun hemen altında beynimin..

sanki unuttuğum çok önemli birşey var..
sanki sınavım var..
sanki bir sınav sonucu var.. beklediğim..

buydu pazar sabaha karşı duygularım..

gece uyumadan önce yıldırımbölgekadınlarkoğuşunun yarıdan fazlasını okumuştum..
ilk okuyuşum olmadığını anımsadım ben de sonradan.. ama ilkmiş gibi oldum..
ne olda ben de sanki çocuktum bir zamanlar ve ..
uzun zaman da çocuk kalmıştım.. kendimi pek büyüdü sanırken..

işte sabah da böyle bir duyguyla uyandım.. saatin altısı idi..
döndüm döndüm.. uyuyamadım bu duygudan kurtulamadım..
birden anladım..
kitabı bitirmemenin juzursuzluğu idi..
onca acılar.. onca iç disiplin onca öz disiplin.. onca zeka akıl fikir.. onca kadına saygısızlık sanki yaptığım..
bitirmeden dönüp uyumam..
bakbak sen saygısızlığa..
kalktım..
aldım kahvemi.. kitabımı..

bitirdim..

güney amerika ülkesi de olabilir anlatılan..
ispanya da..
gulag takım adaları da..
herhangi bir zamanda da olabilir yazılan..
dün olduğu gibi yarın da olabilir..
insanların kişilikleri değişmiyor ki..
sadizmini gizlemek için iyi bir yer.. emir komuta zincirleri ..
ve acizliğini de gizlemek için iyi yer..
eh bir zincirde hem aciz hem sadist bi arada olursa..
güçlüyü ezmek kaçınılmaz..


onların uyguladığından daha fazlasını kendine uygulamak..
onların getirdiği kısıtlamanın daha fazlasını kendine getirmek..
cezacıya alan bırakmamak..

işte bu ..
kendimle en çok özdeşleştirdiğim..
bir başkası rahat değilken.. rahat olamamak.. bir de..

belki gözaltı.. tutukevi deneyimim olmadı..
ama hayat denilen süreçte..
hep hissettiğim hiç açıklayamadığım davranış biçimlerimin bazılarını buldum o kadınlarda..

bir incecik bağla bağlandım onlara..
ayrı olmalarına rağmen.. birlikteliklerine..

çok önemli duygulara yer vermiş o küçücük kitabında..
yapılanı kendine yapılmış gibi algılamanın önemi....
dalga geçebilmenin verdiği hayata tutunma gücü..
bölünmenin uzun zamanda ve genelde verdiği zarar..
küçük hedeflerin büyük amaçlara etkisi..
kadın olmanın zayıflığı ve gücü..
sevginin sorgusuzluğu..

aynı anda içinin hem donduğu hem ısındığı bir anı kitap..
yaşananları küçümsemeden .. ve arabeskleştirmeden anlatan birinden..

bir de şunu düşündüm..
lisedeydim ben bu kovalamacalar olduğunda..
tek yanlı basına rağmen.. içimiz cızlardı..
hala yatışmamışken üniversitede idim ben..
sonra hemen yeni bir dalga ..
ama o arada.. zorunlu hizmet.. uzmanlık sınavları derken..
nasıl yavaşça unuturuldu bize..
nasıl korkudan örttük üstünü..
nasıl unuttuk aramızda olduklarını hala.. bu zihniyetin..
baskının gücünü..
yabancılaştırıcılığını..

kendime kızdım..
kendime kızdım..günlük yaşama kızdım..
herkese kızdım..
öfkelenmekten söz etmiyorum..
o anlık bir duygu.. çabuk geçen.. iz bırakmayan..

anlatamıyorum ne demek istediğimi..
yaşam keyifler .. neşe.. o yoksa mizah o bile olamayacaksa kara mizahla dolmalı evet..
hüzün bir nebze de.. depresyon..
endişe neyse de korku .. yasak olmalı..
ilgisizlik.. ihanetle eşdeğer sayılmalı..
cesaret değil.. sıradan davranış olmalı.. bizi korkutmaya yönelen şeylere karşı koyuş..
ve en önemlisi unutmamalı...

üff ne bileyim işte..
karıştım..

**********

mata hari olasım var.. =).. seksi giyinip yer altına kaçasım var..
avaz avaz marş söyleyip.. bir yandan yün öresim var..

**********

sarışınım yeniden.. aptal da olasım var..

kitap seven kitaplık sevenlerinize bir de site önerim var..
http://allfortheloveofbooks.tumblr.com
bi göz atın..
yukardaki fotoğraf da oradan ..
beğenmezseniz.......

ne oliim.. ?? bilemedim..
atalet oliim gene daha beter olacak durumum yok nasılsa..

***********

iki film izledim.. bana bahsedilen..

birinden.. herkesin çok beğendiği son dialoğu çok sıradan buldum..
"kadınlar erkeği bazı özellikleri için seçer.. ama sonra o özellikleri değiştirmeye kalkışırmış"
boş laf..
neden bu kadar beğenildi ki bilemedim..
bence o filmde daha güzel sahneler vardı daha akılda kalabilecek..
hele bir alçaktan geçen buluta binip giden martı mı kuşmu bişey alıntısı vardı ki..
delirdim bugün gugl'anım da ser verip sır vermedi..

diğerinde ise.. saplantı ve kontrol frik / kontrol manyağı desem de pek türkçe olmaz dı ki !!!/
olmanın dayanılmaz katlanılmaz taban yakıcı özellikleri vardı..
baydı..
böylesine ancak arkadan iş çevirilir di.. ki çevirildi..
=P..

işte orda da en beğendiğim..
"bırak dağınık kalsın bir defa da.. " cümlesiydi.....


************

başı sonu alakasız değil.. aslında..
sadece ben gibi.. aklım gibi.. hatta çekmecelerim gibi.. karışık....

yazan : Image Hosted by ImageShack.us dı "geçtiğim karşılarda bakıyorum ki karşısındayım."

9 Temmuz 2011 Cumartesi

bitpalastanfirarpereste inişliçıkışlı birberaberlik..

sahilde.. bir gözüm sudan çıkmayan.. çekirdekte..
sudan çıkmayan derken..
sahile varır varmaz suya giren ve akşam eve dönerken sudan çıkardığımızda daha bir kere girmiştim diye ititraz eden bir çekirdekten söz ediyorum/
bir gözüm kitabımda..

bitpalas..
elimdeki..
içine kaçmak istiyorum kitabın..
yazarı tanımıyorum tesadüfen almışım..
yeni çıkanlar arasında bulmuşum..
kağaktaki dantelli resme vurulmuş.. arkadaki beyaz rus kişi dahil verilen bilgilere tav olmuşum..
hazine bulmuş gibiyim..
net yok gugl'anımla daha tanışmamışım..
içindeki bilgilerden.. mastır konusu..kadın prototipleriyle ilgili bişey..
ille de onu nasıl ele geçiririm derdine düşmüşüm..

daha önce çıkan tüm kitaplarını okudum şehre döner dönmez peşpeşe..
ama bitpalastan aldığım lezzeti bulamadım tırmanan ününe rağmen..
karşın mı demeliyim.. bilemedim..

sonrasında .. edebiyata politika karışınca..
yazara karşı bir yabancılaşma hissettim..
edebiyata politika da dedikodu da.. karışmamalı..
yok ş olan ilk harfi sh olarak yazmış filan bize ne..
edebiyat da pazarlanmak zorunda artık..


derken..
çıkan tüm yeni kitaplarını hatta pembe ve gri basılanlarını da aldımsa da.. okuyamadım..
konuları da çekmedi beni..
geçen yıl kitaplarındaki özlü ve pek sevilip orda burda habire site edilen cümleleri toparlayıp bi tadımlık kitap toparladıysa..
ne fikri ne de bu derleme toplamayı sevemedim ..

şimdilerde okuma ağız tadım geldi.. hatta
kudurmuş durumdayım..

işte yine elimde bir eşafak kitabıyla.. oturdum.. buduarımda..
beyaz ipek lambamın altına.. beyaz okuma koltuğuma..
uzattım ayaklarımı beyaz pufuma..
sırtımda p kapitali için aldığm yastık..
başladım okumaya..

deli olucam..
fikir gezdirmeler bunlar..
zıpzıp zıplamalar..
uçan balonlar..

yalnızlıktaki değerli sakin gözlemler.. den yola çıkmalar..
hüzünler.. eksiklikler özlemler..
blog olsun bu okuduğum istedim..
yorum yazmak duygusu ile boğuştum..
yazsam sayfaların aralarına.. nereye kadar bir kitap da ben yazmış olurum..
kıvırsam köşelerini.. nereye kadar .. her sayfayı kıvırasım var..

kadını kadın yapan ve saygı duyduğum duygu ve fikirler ve üreticilik ve kızkardeşlik duyguları..
kadının kadın olmak için takındığı.. sahte .. sığ özelliklerden uzak..
kadın öyküleri nedeniyle kadın haberleri nedeniyle.. gezdirdiği fikirleri..
ekler yapasım.. amalar diyesim.. di mi deyip miyi uzatasım geldi..

sanki o sahile gittim yine..
ufukta ege yarımadaları.. üzerlerinde buğu.. arada deniz.. süt liman..
üzerinde beyaz yelkenliler göreceğim başımı kaldırsam..
sanki çekirdek pembe kolluklarıyla suda koca kara gözleriyle bana bakıyor olacak..
sanki..
ben yeniden uzun zamandır küs olduğum bir dostumla yeniden sıcak dostluk zamanlarına döndüm..

sanki..
iyi ki geldin.. döndün diyesim geldi..

pese..
adını koyduğu için.. mevlanadan şemsden bahsettiği için..
geldiği ruh halini.. onlara göndermelerle anlattığı için..
yadırgadım..
kadın dediğin gönül gözüyle.. görür zaten bu bilgelikleri.. bir süre geçirince.. yeryüzünde..
sen bulurdun bunları şemssiz de deme isteği içindeyim..

pese iki..
yeni kitaplarım metreyle ölçülecek yükseklikte.. mutluyum..

pese ikiden sonraki..buduarın son halini resimlemeli bloglamalıyım..tembelim..
pese caar..günler yetmiyor.. üretici ruh halime yetişemiyorum..huzursuzum..
pese penc.. eş zamanlı üç kitap okuyorum.. üçü de kadın yazar.. bambaşka dilleri.. konuları .. yazkitabı.. yıldırımbölge kadınlarkoğuşu ve firarperest.. renkliyiz.. güzeliz.. =)

Image Hosted by ImageShack.us

8 Temmuz 2011 Cuma

çekirdekversusyirmilik..


dün çekirdeğin doğum günüydü..
ama ben akşamı kimle geçirdim..
yirmilikle..

çekirdek yirmiliğin verdiği savaşlar..
ki çok yavaş ve kibar verilmiştiler onlar..
sayesinde.. açılan yolda tozu dumana katarak ve topuklarını vurarak ilerliyor..
yirmiliğe sorarasan.. "o kendi yolunda ilerliyor..bana benzemiyor" ki evet öyle..

mesela napıyor ki dedi bana..
ben de.. anlattım nasıl bir "tasarrut".. altında yaşadığımızı..
demoklesin kılıcı gibi tepemizde ergenliğin gölgesiyle..

ve sonradan o minik ergen sesiyle..
"ben de size kızıp" diye başlayan .. anlattıkları karşısında kanımın donup da.. nasıl artık arkadaşız arkadaş kalalım .. modunda ..
yaşamayı seçtiğimi..

güldü yirmilik..
takdir ediyor sanırım.. biraz kardeşini..
yani.. ben öyle sanıyorum..

okumaya başladı.. dedim.. anne kafamı doldurmam gerek diyor..
güldü gene .. "bi arkadaşı söyşemiştir " dedi..
biliyorum ve o arkadaşı seviyorum..

pek çok özlemiştim yirmiliği..
kapısını açıp .. karanlık odada.. ekran parlaklığı önünde bir siluet şeklindeki görüntüsü bir önceki akşam burnumu sızlatmıştı..


onu söyledim..gelseydin dedi.. değişen birşey yok.. gene bir karanlık odada.. gene ekran önü siluetim akşamları..

neden acaba.. yirmiliğin doğum günleri.. içimi hep sızlatırken çekirdeğinkilerde hiç öyle hissetmemem..
neden acaba..
hüzünden çok telaş var ..
annelik bişisi filan da yok..
saime hanımın gölgesi de..

o yüzden güzel bir gündü..
hediyesini sipariş etmişti zaten kolay ve basit yoldan hallediyor..
bu akşam bizimle olacakmış..
sonuçta doğum günüymüş..
bi pasta için evde tıkılmak istemezmiş..

akşam neyse ki bomboş trafikte..
taksimden topladın onu ve bir diğer ergeni.. gece yarısı epey geçe..
çorba isteriz dediler..
mutfak kapandı dedimse de kıyamadım..
hızlı tarhana ..
/ ketılda kaynatılan su.. soğuk suda eritilen tarhananın üzerine bocalanır ve ka kaynatılır.. üçbuçuk dakikada.. ev lezzeti.. =P/.. ikramı yaptım ..
bunlar yakında işkembecileri de öğrenir de.. bizim çekirdek.. vegan olduğundan.. gözü olan hiç bişey yemem dediğinden..
gece yarısı tarhanacısı ya da yayla çorbacısı bulması gerekecek..

sabah.. ecemin çiçeğine uyandım.. üç yıldır bir saksıda ne olan ne onan mikro mini afrika menekşem pıtrak gibi tomurcuk ve bir adet çiçek vermiş bana..
ecemin babasının menekşesi.. paylaşmak istedim ..
yardımcıya söyledim..
melle bön arası bakışı ve sonra her durumda.. aman atalet hanım at gitsin.. yenisini satıyorlar yaklaşımı geldi aklıma..
ecemin kendisini arayıp haber verdim..

bir kaç yeni blog buldum sonsuz keyif aldığım okumalara daldım..
şarabın taze ve soğuk içilenine.. milırın limonlu buğulusuna geçtim..

tatil programını yaptım..

çapulcunun nereden geldiğini.. çapulun ne olduğunu ve plaki'yi öğrendim..

zemberek zıvana şiraze ve şakül'e bakındım..

yine kuantumun fuzisine takıldım..

yeni kitaplar aldım..

eh daha ne olsun..
keyif.. evet keyif olsun.. hafta sonunda.. ve sonrasında..


Image Hosted by ImageShack.us

6 Temmuz 2011 Çarşamba

oku..izle..yaz...

neyleyim erkenden soğuk sularla yıkanmış taşlıksız.. sardunyasız.. uçuşan tül perdesiz..
hamaksız.. incir kokulu uykusuz yazı..

tek sevincim.. yalan iki sevincim .. o da yalan üç sevincim bu şehir yazında..
okullar kapandığı için biraz daha geç saate kadar uyuyabilmek..
bu yıl nem ve sıcaklığın harakiriye meylettirmemesi ruhumuzu..
ve okuma hızımın geri dönmesi.. gecede bir kitap hızında.. hem
de alt çizme.. köşe kıvırmalarla birlikte..

hep saime hanımı özlemek okudukça..
hep bir incecik sızı..

eksikliklerimi farkettim..
gerçi tamamım diyen olmuş mudur bilmem ama..
bazı yazarların her bir yazdığını okumamışım..
daha fenası bazı yazarları hiç okumamışım..
eksik tamamlıyorum yenilerden fırat buldukça..

bisiklete binen pedal çeviren kadınlar devam ediyor..
nedense bu kez bir ege dramını tam olarak sevemeden okuyorum..o yüzden sürünüyor..

serayşahinerin ikinci öykü kitabı da bitti..
bir gecede..
izlenimim.. bu yazarın gelişmekte olduğu..
ilk kitabı iyi ama ikinci daha iyi..
mahalle arası kuaförleri iki kitabında da yer alıyor..
aslında basit ama sıcak ve fütursuz olduklarından mı acaba yazarın kuaför anlatması..
yazım türü iki kitapta da farklı..
ve özgün..
yeniden sevindim.. ellerimde büyüyecek bir yazar tanımış olmaktan..
şimdi sevgi soysal okuyorum.. oyabaydarın önsözüyle kadınlarkoğuşunu..

"emir demiri.. ticaret ve kar emiri keser" kitaptaki önemli ve anlamlı motto.. ve..

ve elbet en sevdiğim cümle oya baydarın ön sözünden.."iklim hüzün iklimiydi.. ama anahtar sözcük umuttu.. oraya kapatılmış çoğu genç azı yaşlı onca kadının demir kapıları.. kilitleri.. demir parmaklıkları hiçe sayan kıpır kıpır canlılığı.. heyecanı.. özgürlük duygusu .. ne işkencede.. ne mahpusanede yitirmedikleri umuttan kaynaklanıyordu.. komutanları.. askerleri.. polisleri..gardiyanları şaşırtan buydu.. o küçük kızlar hiç ağlamıyor.. o kadınlar hiç şikayet etmiyordu"..

bir de ionescudan .. monparnasda gömülü gergedan yazarı ionescudan.. bir deyiş..
"ideolojiler bizi ayırır.. acı ve umut birleştirir.."

bi de önemli insan.. mentalist kahramanından ..

"
-baban neden bahsetmekten vazgeçmişti son zamanlarda.. hangi hayalinden ..
-???
-insan neden bahsetmekten vazgeçtiyse o gerçekleşti demektir.."Image Hosted by ImageShack.us

Follow my blog with Bloglovin