29 Haziran 2010 Salı

bugün yıllar öncesine götüren bir haber vardı ecizgiposta kutumda..

mezunlar derneğinden gelmiş..

mermirianı kaybettik..

mermirian bir rahibe.. uzun boylu geniş.. hani kapı gibi derler öyle bir kadın.. o zamanlar kaç yaşındaydı ne bilirim.. o zamanlar benden büyük herkes çok yaşlıydı..

beyaz tenli kırmızı yanaklı .. arkada ufacık bir topuz.. bir söylenti gezerdi hakkında.. kimi 2. dünya savaşında ayak parmakları donmuş derdi.. kesilmişler.. kimi de balta düşmüş derdi.. nedeni belirsiz kimse ne ne olduğunu sorabilirdi.. ne de hatta ayaklarında bir tuhaflık olduğunu farkettiğini.. söyleyebilirdi.. ama farkedilirdi.. o botinlerinin burnu bir tuhaf dururdu çünkü ve hızlı yürüyemezdi hafif öne eğik dururdu..

hep gülümserdi.. ve hep dalga geçerdi.. en güzel sıfat.. muzur olabilirdi sanırım.. ne bilirim.. o zamanlar ben çok silik sessizdim..çok sözcük de bilmezdim..

yapı taşlarımdanmış.. bugün başkalarının da anılarını okudum da.. kendiminkilere katınca.. evet.. bugün farkettim.. yapıtaşlarımdanmış..

özel bir dersi vardı onun.. adını unutmuştum bugün hatırladım.. “carrefour””.. bu bir alışveriş merkezi değil.. kavşak demek.. ne anlamlı bir isim bir özel ders için..

karfurda sıra yoktu.. öğretmen masası yoktu.. yer minderleri.. anaokulu sandalyesi gibi bir sandalye.. o sandalye onun için .. bizler minderlerde..

kapının önünde beklerdi bizi..elinde kocaman anahtarlarını şıngırdatarak.. kitapsız deftersiz girerdik içeri..

ne şaşırmıştım ilk derste..

diapozitif gösterirdi.. parketaşlar üzerinde yapraklar.. sakrekör kilisesinin vitrayları.. müzikler dinletirdi..kler de lün.. ayışığı.. bak yaprak düşüyor.. bak burda işte ayın ışığı göle yansıyor diye notaları söze dökerdi.. bethovın.. çaykovski.. ondan öğrendim .. mimari.. eskiye ilgi.. arkeoloji.. mitoloji.. o merak ettirdi.. masal gibi..

jangaben öldüğünde derste” şimdi biliyorum” isimli şarkısını dinleten ve “o artık biliyor” diyebilen ....

eğer erkek arkadaşınız mantonuzu tutmak isterse.. sizin için kapıyı açmak isterse.. “boş veeer “ demeyin .. diyen..

okuyun ve çalışın.. özgürlüğünüz bununla başlar diyen..

kendinizi egonuza hapsetmeyin diyen..

aynı zamanda fransızca öğretmenimizdi.. hiç bir kompozisyona.. mua jö.. “ben” diye başlanmayacağını öğretmişti.. ve hayatta da “ben”in önce gelmemesi gerektiğini de farkettirendi ..

sözlülerde sadece.. okunması gereken romandan bir bölümü anlattırarak yapan..

en kızdığı zamanda bile “sizi gidi ostrogotlar” dan başka azarlaması olmayan..

muzur gülümsemeli bir kadın rahibe..

paradoksal ama tanıdığım ilk feminist.. ilk tarihçi.. ilk merak tutkunu.. ilk güzellik avcısı.. oymuş..

bir rahibe..

düşündüm de benim rahibelerim hep paradokslarla doluymuş..

mermriam da ..

ve o da şimdi bilenlere katılmış....

ps.. yirmiliğin sınavı bitti..

ps iki.. ama pire derdi bitmedi..

hatta mahalle pirelenmiş olay belediyenin ellerinde.. düşündüm de dünyanın dibi çıktı.. doğa artık bize kendine gel demekte.. keneler pireler kuşlar domuzlar elele ya bizimle yaşamayı öğrenin ya hakkınızdan geleceğiz demekte..

ps üç.. iyi haftanız olsun..

ps dört bu hafta da hüzün kotamızı açtık bu yazıyla..

ps beş sedenimle saklambacın pek sevdiği bağırgan ağlak bebe kedi.. hala ağlamaklı ve söylenmeli bi yaşam sürüyor.. yirmilik .. ne kadar süreyle bağırabilir dedi.. bağırır.. anne çağırıyor dedim.. ama ne kadar dedi.. bütün gün dedim.. ama bi farkettim ki anne diğer iki yavrusunu alıp.. kaçmış.. önce yokluğunu farkettim.. sonra da yolda gördüm biyerlerde anneyi.. yanında öbür iki yavrusuyla .. sessiz olanlarla.. aslında gördüğüm yere kadar geliyordu bebenin sesi.. ama anne asla bebeden yana gitmiyor.. sanırım bu kadar bağırtıyı kafası kaldırmadı.. hak verdim.. bebeye bir çok kedi sever hanımın yanında yer ve yuva buldum.. ama kadın sağır değil ne kadar sürer bu ilgi dönemi bilmem..



tamam başka bulamıyorum bişey..


üç elma boyunda çocukken yüksek sesle konuşurdum..erkek sayılmak için “biliyorum” diye bağırırdım..

başlangıçtı .. ilkbahardı.. sonra onsekiz oldum.. “ biliyorum” dedim “ bu kez biliyorum”..

ve şimdi dönüyorum olduğum yerden geriye .. yere bakıyorum.. üzerinde yüzlerce adım attım.. oysa nasıl döndüğünü bilmiyorum..

yirmibeşimde herşeyi biliyordum.. aşkı.. gülleri..hayatı.. parayı.. aşkı.. adım gibi bilirdim..

neyse ki arkadaşlarım gibi orda durup kalmadım..orta yaşlarımda birşey öğrendim.. bildiğim üç dört sözcükle özetlenebilir..

“birisi sizi sevdiğinde.. çok güzel olur.. başka türlü söyleyemem.. çok güzel olur”..

yaşamımın sonbaharındayım.. ama beni hala çok şaşırtan.. birsürü hüzün gecesini unutur da insan.. bir sevgi sabahını asla unutmaz.. tüm gençliğim boyunca.. “biliyorum” demeye çalıştım.. ama ne kadar aradıysam o kadar bilemedim..

hayat saatim altmışı vururken .. penceremdeyim.. bakıyorum ve hala kendime soruyorum..

şimdi biliyorum.. biliyorum ki asla bilinmiyor..

yaşam aşk para arkadaşlar güller..şeylerin rengi ve sesi.. asla bilinmiyor..

işte bunu biliyorum..

biliyorum ki asla bilinmiyor…

jean gabin 1974
Image Hosted by ImageShack.us

24 Haziran 2010 Perşembe

kaçsevaptankurtulgünahtan

derdi osmanlı paşası kılıklı halam..
nasıl içim soğurdu .. kötü taş kalpli bir söylem bu..
ama evet hala..
haklıymışsın..
neymiş çatı arasında kedi sıkışmış..
yok öyle bişey tabii.. sanırsın perili evdeyizde çatı çatı aralık var..
kedinin biri yavrularını saklamış kenara kimse bulaşmasın diye.. biri ağlak ..
ama nasıl vıyıltı bişi.. bir adım atıyor miyuv.. bir dala bakıyor miyuv.. yirmidört saat boyunca.. miyuv..
bana çekirdeğin anaokulöncesi hallerini hatırlatıyor..
şimdi ama.. görünce..
görüyoruz çünkü..
öncesinde saklı sanıyolardı kendilerini bizim cabbarlar çatılarını basana kadar..
flaşbek yapın bakiim..
evde yardımcı ve çekirdek yalnız..
bir miyuvtudur gidiyor..
çatı arasındaki havalandırmanın arkasına takıldığını sanıyorlar..
havalandırmanın kapağını söküp arkasındaki boruyu ittiriyorlar..
ama kedi bunları görünce dönüp gidiyor.. da bunlar boruyu geri takamıyorlar..
kapağını eğretileyip.. geçip gidiyorlar..
sonra..
nolcak evi pire sardı.. kediler çatı rasını güvensiz bulup terketti..
deliricem..
yirmilik iki gün sonra sınavım var diye tepinir..
çatı arasında bizimkilerin saldırısına uğrayan kedi bahçede her gölgeden her adımdan şikayetçi dolanır durur.. deliricem..miyuvtudan.. kedi katili olmam işten bile değil..
saklambaç seden gözlerinizi kapatın../ delirdim de nitekim bi an elimdeki su bardağındaki suyu boca ettim üzerine gitsin diye daha beter bağırmaya başladı.. miyuv derken iki heceli bir Mİ-YAV a geçti.. hop anası bulunup geldi.. yanımdakinin elindeki suyu alıp bi bardakta onun üzerine atınca.. vukuatı anladı..döndü yavrusuna miyav dedi.. miyuuuv cevay.. anne gene miyav dedi.. bu gene miyuuuuuuuuuuuuv.. anne sinirlendi.. miii.. yavvvv dedi.. kedi yavrusu miyuf diyip gözlerini kapadı ve bulunduğu yükseeeekkkk 22.5 santimlik daldan kendini attı.. her adımda miyuflanarak yürüyüp gittiler.. bnden uzak ama duyma mesafemin içide kalacak biyere.. yaptım evet su attım.. ama yakında ataletin yaşam hakkını elinden alıcak bu kedi yavrusu beni korumak için dernekler kurulacak.. neyse gelelim diğer soruna.. pire sorunsalına..
efendim bu işten kimse anlamıyor.. pirenin gelişim.. konak ve arıtılmasını anlatmaktan içim kurudu.. vasıta kullanan sivrisinek gibi olduğunu..
bi de leke getiriyo pireyi demezler mi.. evden kaptığı pireleri saçıyor ortalığa oysa ..
neyse.. arındık şimdi..
bu arada..
*sanırım insanlarda vıyıltı vızırtı tipler var ya.. bu kedilerde de var..
-bana yaramadı size faydası olsun..nefret ettiğiniz bir kedi sever varsa.. hemen bu yavru kediyi ona gönderebilirim..
-bir ata sözü öğrendim.. topal pire bile en az kırk yatak dolaşırmış.. ben bunu kullanırım..
*aslında gerçek anlamda bir soyunup koşarak ve bağırarak sokaklara kaçıran cinsten nervusbrekdavn geçirmeme az kaldı uyarırım..
ara nağme olarak..
*evin zili bozuk yapılabilemiyor.. eve usta gelmesi yasak..
*yirmiliğin teve ve pisisi bozuldu.. tamir edilemiyor.. eve usta gelmesi hareket yasak..
*evdeki telefonların tümü aynı günde error verdi.. herkes cep telefonunu da kapadığına göre bizim eve anahtarınız yoksa gelmeyi denemeyin..
*yerdeki pire leşlerini bile izinle süpürebildik verdün gibiydi heryer..
(verdün ne alaka bilmiyorum biraz da kültür hizmetim olsun dedim..)
*ben kütüphane manyağı oldum.. bunun ustası yok.. üniversite sınavı sonrasında da çeğıramam.. bitince anlatırım..
*karşıdaki inşaat bitmedi.. burda da usta sözcüğü cümle içinde kullanılabilir..
başka.. var var bişiler daha.. çile listemde..
ben böyle dönemlere.. test sürüşü diyorum.. bunu da geçince bir levıl atlamış olucam..
da nereye kadar.. onu bilemiyorum.. hedefi delip geçmek de var sanki.. kötü olabilir..
hah iyi haber.. çekirdek hanım artık bir güzel sanatlar lisesi öğrencisi.. hadi bakalım.. rasgelsin şeytanı bol olsun..
ben.. bugün aslında.. xibablbanın “ nasıl yazıyorsun sen kadın öyle” deyişinden zıplayıp geldim..
bir şekli şemaili yok aslında yazdıklarımın da.. işte böyle anlardan sonra yazıyorum galiba.. =)
“ufak” keyifler işte.. en sıkışık zamanlarda gelenlerin verdiği “büyük” hazlar sanırım benim yaklaşımım.. senin bu “kadın” ifaden gibi.. en sevdiğim ve sıcak bulduğum hitaptır.. buldumcuk oldum.. =)..
aha bi de.. her yazıya iki damla gzyaşı katmadan olmuyor son zamanlarda..ya..işte bu yazıda anlattıklarımda duygusallaşacak bişey bulamadım.. ama pire ilacı allerjisi nedeniyle sulanan gözlerim sayılırsa.. onu bilmem..
küçük şeyler deyince..
dar zamanda geldiğinde anlaşılır kıymeti deyince ..
bari bir tek düzgün bölümğ olsun bu yazımsının..
-yirmilik kahve yapmış kendine.. suyun kaynamasını beklerken.. camdan dışarıyı izlemiş.. sonra bir dilim ekmeğe şokella benzeri bişi sürmüş .. ısırmış.. “damağıma yayılmasını hissettim” dedi.. “ve çiğnerken kaslarımı hissettim.. suyun cızırtısı geldi sonra.. kahvemi yaptım..nasıl bir zevkti anlatamam.. şu anda test çözmiyorum.. sadece kaynamasını bekliyorum suyun..diye düşündüm.. nasıl bir lüks ve gevşeklik duygusu aldım bilemezsin “ dedi..
haha dedim işte böyle başlanıyor.. küçük zevklere müptelâ olmaya insanoğlu..insankızı..
bu pazar dananın kuyruğu kopacak..
sınav bitecek..
benim durumum da bazı açıklıklar kazanacak..
elbet gerilim  bitmeyecek.. sonuçtur.. tercihtir.. çekirdekli bir yaşamdır.. sürecek.. ama olsun..aşamalardan biri bitecek en azından..
sizlere iyi hafta sonları ve güzel günler olsun demek istemiştim sadece…. 
bi de sesim çıkmasa da burdayım ..

17 Haziran 2010 Perşembe

ehama bende insanımdimi..


nedenini sormadım kırmızı beyazdı ortalık.. sandalyelere önce streç beyaz kadifeler giydirilip.. üzerlerine kırmızı şallar örtülmüş.. netten bakmıştım nerede oturacağını biliyordum.. ama bilmediklerim hazır olmadıklarım vardı..
herfransız avlusunun klasiği.. atkestaneleri.. ulu ulu.. benim iki fıstık.. narindiler bu kocamanyerde..
onlardan daha narin biri vardı bir zamanlar hayatımda.. saime hanım..
böyle mi hissetmişti o da bilmiyorum.. ama .. iki duyguyu aynı anda hissettim dün.. bir başarmışlık duygusu.. bir tama varım..
bir eksiklik duygusu.. bir keşke..
ha yalan.. üç duyguydu.. bir başarısızlık duygusu da vardı..
bir yalnızlık duygusu.. tül gibiydi hepsinin üzerinde..
“qui dit études.. dit travail..” gecenin baş şarkısı..
“bravo les filles”  dedi okul müdürü.. ilk üç derecede kızlar
vardı.. üstelik  eski bir “erkek okulu”nda.. gurur duydum hemcinsim olan genç kadınlarla..
okul birincisi sadece 77.68 puanla birinci olabildi.. olurdur.. do ığrudur.. kendi cevap anahtarını değerlendirip 60 veren öğretmenlerin eğitim verdiği bir okul burası..
beş yıl.. çile çektik dedikleri yerden kurtulmanın.. birbirlerinden ayrılmanın karışık duyguları..
bilmiyorlar.. nasıl bir yolda olduklarını.. kurtulduk sanırken kazandıkları özelliklerin ömür boyu boyunlarında yük başlarında taç olduğunu.. “genç çocuklar olarak geldiniz.. genç erişkinler olarak gidiyorsunuz dediler.. zor bir okuldur burası.. zamanında bitirmeyi de başardınız.. farkında değilsiniz ama çok özellik kazandınız.. disiplinli ama aynı zamanda araştırmaya eleştiriye tartışmaya açık birer birey oldunuz” ve ne tuhaf evet ben bu yıl farkındayım bunun..
vatandaşların anne babalarıydık biz.. dün.. biz yoktuk onlar vardılar..
güzel bi geceydi..
çb.. gecenin sonunda.. “ çocukların etmedi ama ben teşekkür ederim sana dedi.. oğlum güzel yetişti.. çok emek verdin.. sen toparladın onu.. ben de çekirdeğin peşini bırakmayacağım.. inan”..
gecenin en başında.. bir tek cümle söylemiştim ben ona.. daha okula girerken kırmızı halının üzerinde.. iki çocuğum önümde.. ben iki adım gerilerinde.. birden kapının dışında .. o çok tanıdık.. çok çocukluğumdan .. çok fransız.. avluyu gördüğümde.. onların sırtının etrafına bu dekor yerleştiğinde..
“çok kızıyorum ben.. çok üzülüyorum.. çok başarısız hissediyorum” dedim..
“çekirdeğe mi” dedi.. bana.. “hıı” dedim sadece.. gözlerim dolmuştu zira.. sonra geçti.. geçti ve bu kez saime hanımlı başarı duygusu geldi.. gene ıslak gözler.. titrek dudaklar.. hehe ama aylaynırım süper.. bu durumlar için aldım ki ben onu.. akmıyor kokmuyor.. =P..
işte bir kaç haftadır.. çekirdekle babasının yaptıkları sanat okulu ziyaretleri.. kayıt bilgileri.. yetenek sınavı ön kayıtları uğraşısı var bi de.. eş zamanlı bir çok olay yaşanmakta .. işte ordan anladım ciddiydi bırakmam derken.. 
bilmem bırakır mı .. bırakmasa ben bırakır mıyım sık sık “kaçsam ben bu huysuz kızdan” diye hayallediğim gibi.. ya da bu teşekkürün bir anlamı var mı..
ama bir gaz veren bir iç bayan müzik eşliğinde plaketlerini alırken bu erkekler ve genç kadınlar.. çekirdek üffflenince.. ona verdiğim açıklama sanırım bu teşekkür için de geçerli..
“sen de bir gün çok sevdiğin biri için çok emek verdiğin ve onun da çok emek verdiği bir konuda.. bir gün ödüllendirildiğini izlersin elbet.. ve o gün anlarsın ancak bu müziğin açılımını.. benim göz yaşlarımın da..”
buduarda duygusal anlar..
ps…zamanında 20liğin  ilkokul öğretmeni bana demişti ki..
“bu inanılmaz bi adam olucak..tadından yenmeyecek.. ama sizin ağzınızda diş bırakmayacağı için zaten siz bakamayacaksınız tadına.. “
hahayt.. inci dişlerimle bir gülen fotomu mu göndersem hatuna..
=D..
ps.. poponuzu kaşıyın.. nazar filan değmesin.. zaten kalıcı değil iyilik halleri.. anında biri bişey yapar.. beni gene oturtur nasılsa yerime..
ps.. bu duygusallık benim çekiciliğ azalttıkça azaltıyor.. olacak .. okullar kapansın.. en bikinili en pareolu en şaraplı ve ağızlıklı halimle geleceğim ortaya.. az daha sabredin =P…

12 Haziran 2010 Cumartesi

aaabibaktım ne zamandır yazmıyorum..

dün çok güzel bişi okudum..
yaratıcı fikir kapıyı çalınca.. açıp dışarı salmaktan başka bir seçenek yoktur diyodu .. daha edebi olabilir.. ama işte bu anlama gelen bişidi..
bu aralar benim fikirler.. kapı pencere tırmalıyor..hem bu durum benim kalem..daha doğrusu benim manastırım..savaş açlık.. gürültü ve kavgalardan.. tepkilerden uzak kalmaya çekildiğim biyer..durup dururken de girilmiyor manastıra.. fikir gelecek önce.. işte o nedenle yazamıyorum.. yaratıcılık boya zımpara pul boncuk olarak çalıyor kapıyı..
bizim evde yaşam çok hızlı.. çok karışık.. kimse sırasını beklemiyor.. kimse sırasını savamıyor.. ben herbirinin birinci dereceden sorumlu sınırlı kişisi.. yorumsuz kalıp hizmetim desteğim isteiyor.. kargaşa ondan çıkıyor..
çekirdek mi fıstık mı nedir.. onun okulu kapanıyor..ne güzel plan yapmıştım.. geçen yıl o sınava girecek ve ben beş yıllığına rahat edecektim..
evdei hesap uymadı pazara.. çekirdek hanım ben kasamam dedi.. deli gibi bi buluğ.. panik ataklar deri döküntüleri sinir krizleri kapı çarpmalar.. evde deli besler gibiyiz.. ha ben zaten sıyırmışım.. o aralar.. az evvelinden.. ama neden olmayayım dedim.. onun benim kafama kakmasına izin verecek bişeyler yapmayayım.. evdeki huzur başarı budur.. huzur senin taşa kafa atman ya da kendini sokaklara vurman ya da bırak bahçe çürüsün de olsa.. huzurlu tartışmasız.. pencereden konfeti gibi don çamaşır fırlatmasız hatta ağız tadıyla bir yüksek sesle kavgasızlık.. ise.. bas bağrına kayayı.. sus.. vur kendini istanbula.. orası da senin için huzurlu.. dedim..
e ne oldu derseniz..
çekirdek sınavdan ortalama bi not aldı hem de hiç çalışmayarak.. aa sıka sıka senmişele hatta senbönuaya girecek.. ama yok.. istemem fransız disiplini diye tutturdu.. istemez.. ve ben biliyorum ki istemezse.. çekirdek ikna edilemez.. 2 yaşından beri böyle.. gider gelir o okula zorla kayıt yaparsam.. ama sayfa açmaz.. evde benim zorumla açsa.. derste kalkıp konuşmaya sınavda yazmaya da ben zorlayacak değilim ya..
eh her başarılı insanın arkasında bi fransız okulu yok ya dedim..bir özel türk okuluna verdim.. evet.. maksat rahat etmek.. çünkü zaten bir üniversite sınav hazırlığı olacak evde.. bir de.. artık kaçırılmış.. pencereden sokağa konfeti gibi atılamasa da.. bavullanıp gönderme sahnesi var..
gene olmadı.. biz okul bulup.. yerleşene kadar zaman geçti..  bavul toplamada başarısız kalındı.. ayaklar süründü.. sesizlik sürdü.. evin kapısı her akşam iki kere iki ebeveynin arkasından kapandı.. yaz dönemi geçti gitti.. üniversite hazırlık kursu başladı.. gene aynı konu.. gene.. insan bir kez sınava girer.. çocuğun aklı takılmasın.. gereksiz huzursuz olunmasın..
derken kış geldi.. çekirdek sıradan çıkmadı.. okulda rahat etmedi.. okul benim anladığım mantıkta değil..
misal .. çekirdek bir erkek arkadaşının kulağına bişey fısıldadı diye.. “burası okul dikkatli davranacaksın” diye uyarıldı.. “bana kaşar muamelesi yaptılar.. yarın arayıp.. ağızlarına s.çacaksın” diye evde olay çıkardı.. ertesi gün öğretmen arandı.. “çekirdeği uyarmışsınız.. konu nedir acaba” denildi.. cevap.. okul bahçesinde bazı çocukların çekirdeğin davranışları ile dalga geçtikleri için öğretmenin “diğer çocuklar gibi değil.. çok rahat .. herkese karşı çok sıcak sevecen ve dokunmatik bulduğu”   çekirdek adına rahatsız olup.. o çocukları değil çekirdeği uyarmış olduğu öğrenildi.. çekirdeğin “ öğretmen bana hafif meşrep dedi” diye algıladığı anlatıldı .. öğretmen üzüldü.. “ah canım” dendi.. “ben onun gönlünü alırım” dendi.. öğretmen ayrıca.. dalga geçen çocukların da uyarılması hakkında uyarıldı.. “ortalamanın altında olanların sıradışı olanlarla dalga geçmesinin bu toplumun esas sorunlarından biri olduğu.. o nedenle aslında eğer hatalı bi tavır görüyorlarsa arkadaşları ile dalga geçmek değil.. onu uyarmak .. tanımaya çalışmak konusunda uyarılmaları gerektiği” konusunda bir söylev verildi.. öğretmen “ben hiç öyle düşünmemiştim” dedi.. “siz de eğitimci olacaksınız” yutuldu.. ama “sıradışı insanların toplumun ilerlemesine de etki edenler” olduğu söylendi.. akşam çekirdek “kadına ne dedin” diye telefon açtı.. “hafif meşrep hissetmiş kendini” deyince.. “o ne lan “ diye cevap verdi.. “sizin deyişinizle “kaşar” denildi.. “haaa tamam ozaman”laşıldı..
bi gün de.. yüzük kaybolmuş bi sınıfta bütün kızları soyarak aramışlar.. delirmiş çekirdek.. “aslında okula yüzük getirmek yasak.. yasak olan bişey kayboldu diye neden arama yapılıyor” dedi.. eh.. öyle gördü.. eski okulunda.. ki bir fransız okulunun ilkokulu idi.. yasak olan bir takı telefon filan bulunursa .. alıkonurdu.. yıl sonuna kadar.. eylülde kaptır yüzüğü.. haziranda alırsın.. bi kere kaptırırsın bi daha götürmezsin.. ve hem aileler hem öğrenciler.. kaybolan bişeyden okulun sorumlu tutulmayacağını bilir.. yani orda olmaması gereken bişey çalınıyorsa sorumlusu o şeyi oraya götürendir.. o zaman götürmemeyi öğrenir.. ama bu okulun mantığında hem yasak hem de yine de ortalık birbirine giriyor.. çıkarın bakiim bi ders.. ne çıkarırsınız.. ben çıkaramadım.. üstelik yüzük dolabın altından çıkmış.. salak değil ya bu çocuklar arama başlayınca.. sallarsın gider..kaç suça birden teşvik bi arama..
bi örnek daha çekirdeğim perçemi uzun.. okul döneminin başında.. arkasına saklanıyor.. ona “ öğretmenler senin yüzünü ve gözlerini görmek ister.. ders mi dinliyorsun.. dalga mı geçiyorsun.. kopye mi çekiyorsun bilmek ister” desem de.. “beni ilgilendirmez.. ne karışıyolar” denip..perçemler önde yapışık geziliyor.. her sabah muntazam o perçemler öne sıkı taranıyor.. bir gün telefon geldi.. “biz erkek öğrencileri yanlarına beden eğitimi öğretmenini verip mahalledeki berberde traşa gönderiyoruz eğer saçları uzunsa.. çekirdeğinizi de gönderelim mi??”.. hastaydım o ara yatıyorum kırk ateş.. dedim “hayıııır.. o bir dişi bir ergen hem de ben onun kendi bedenine kendisi izin vermeden kimsenin dokunamayacağını söyledim yıllardır.. başka türlü tacizden nasıl korunur nasıl ayırdeder..” ama o gün hastayım demem rağmen beş kere .. yeminle beş kere arandım.. sanki perçemler yangın çıkardı..
ha şimdi derseniz ki “ama çekirdek de disiplinsiz..” doğrudur.. ama yirmiliğin de saçlarından.. usulden hataları oldu.. kimse beni aramadı.. onların yaptığı.. öğrenciyi o gün kütüphanede bekletmek.. derse almamak.. veliye HAFTA SONU ” traş olsun” notu göndermek.. olmadı.. fazladan rötnüye tutmak “rötönü”.. fransız ekolünde “okulda tutulmak” anlamına gelir.. herkes çıkar gider.. siz fazladan bir ders bir öğretmen gözetiminde kalırsınız okulda.. pek ağırına gider insanın .. üstelik bi de servisi kaçırıp yollarda sünür.. eve geç gelir.. anne  babadan da fırça yersiniz.. pek caydırıcıdır.. biliyorum ben de kalmıştım.. bir kere.. ve o yetmişti.. yirmiliğe de yetti..
çekirdek perçemden disiplin cezası aldı.. sicilinde okul kurallarına uymamaktan bir kınaması var artık.. damgalı çekirdek..
neyse.. işte böyle.. çekirdek.. okul sorununu bitiremedi.. bu yıl onu daha farklı bi okula kaydıracağım.. kendini askeri disiplinde sanmayan biyere.. sanırım istanbulun tüm okullarını gezeceğiz.. bu okulu çekirdek istemişti.. ben daha hafifini önerirken.. ben de ona orda başarılı olamazsan tek seçeneğin bu olacak demiştim.. dediğimi yapıyorum yani.. şimdilik.. rasgelsin..
yirmilik hala sınav hazırlığı içinde..gergin testosteron tavanda hırsını matematikten fizikten alıyor.. bir dargın bir barışık.. yaşıyor..
ya sabır.. ya da innasabirin..
sonra kış uzadı uzadı kabus gibi.. bahar gelicek azıcık içimiz açılacak derken.. tam bitti derken.. hastanenin karşısında inşaat başladı.. günde dokuz saat yıkım var.. sekiz metre ötemde dokuz saat dıdıdıdıdıdıdıdıdıdı yıkıyolar.. istesem de akşam bişi yapıcak halim kalmıyor.. beyin m.k.ld…
eve koşup bir koltuğa çuval gibi oturuyorum..ordan etrafa bakıyorum.. bakarken de terk ettiğim alanların nasıl döküntü haline geldiğini farkediyorum..
derken tok tok tok.. kapı.. içerden çalındı..eyvah dedim.. kulaklarımı kapadım.. ama yaratma dürtüsü.. durmuyor.. işte dıdıdıd evde toktok .. önce bi lamba şapkası bi kristal derken..
eyvah……
sonuç..
pazar günü tam on iki evet 12 saat bahçede çalıştım.. yağmurun altında..=)süperdi..
paslanmış olan bi sürü metal şeyi zımparalayıp boyarken.. bir yandan da ot yolup dal budadım.. ilaç yaptım.. yüz bulan çb.. hemen “yirmibiryıldırilkdefa….” cam güzelleri dolu bir torba getirdi.. çiçeğin günahi ne.. olmadı bavulların yanına ekleyiveririz gider.. deyip onlar ekildi.. anlaşıldığı gibi.. KESTANEDÖNEMİ bitti.. artık SÜRABİNİĞDEYE devri sürmekte.. ki bu iyi bişey mi kötü bişey mi bilmiyorum..
banklar yeniden boyandı.. yeni zımparalar yapıldı.. kırılmış dağılmış üç rüzgar çanı toplanıp bir yapıldı.. camı kırılmış kandilin askısında ne de güzel oturan bir saksı bulundu.. pastan dibi erimiş yok olmuş camlı bir mumluk.. taşlar minik aksesuarlar ile bir orta süsüne dönüştürüldü..
gibi gibi.. o arada.. ele geçen her şey kağıtlarla kaplandı.. sözcükler.. mumlara.. panolara.. tepsilere.. döşendi.. çerçevelere sarıldı.. üzerlerine etiketler asıldı..
gezilerden toplanan tüm taşlar camlar deniz kabukları ayrı ayrı camlara konuldu.. üzerlerine etiketler takıldı.. yirmi yıldır aranan bulunmayan kutu çerçeve bulundu.. içine en sevdiğim ikinçi şehir paris kompozisyonu yapıldı.. evin güzelleşen köşelerini fotosu çekildi.. fotoşopta yağlı boya görüntüsü verilip tuvallendi..
her yer her yerde.. hiç biri bitmedi.. ama bana çok iyi gelmekte..
bitti..
ne anladınız bilmiyorum ama..
budur..
atalet.. kafayı yemiş gibi ev dekore etmekte..
yaşam dekore edememekten..
ps1 kişi kendini bilmek gibi irfan olamaz..
ps2 çekirdek anlatılmaz yaşanır.. tanımadan etmeden canım benim demeyin.. ben tahtaları o beni zımparalıyor.. şaşkın düşkün ediyor..
ps3..çocuklar bu yaptıklarımı görünce.. eve dönüş var dediler..
ps4 .. ikisi de sözleşmiş gibi.. çekirdek geçen gün ben huysuzlanırken.. yoruldum sıkıldım.. /ortaya değil somut olarak gürültüden trafikten ve yetişememekten o yüzden gerildim / derken.. “üç yıldır kendi istediklerini yapıyosun daha ne” dedi.. tüm ısrarlarıma rağmen açıklama getirmedi..aynı akşam.. yardımcı izinli.. saat sekizde gelebilmişim eve.. yirmilik “açım ben” dedi.. et pilav salata zeytinyağlı çeşitlerini saydım.. yirmilik “sen eskiden sofistike yemekler yapardın üç yıldır hep aynı beş on yemeğin içinde dönüyoruz..” dedi.. “eh ama o zaman da yemez zıkkım ederdiniz oğlum.. illa o sofralarda huysuzluk çıkarırdınız ..az aç kalkmadım kendi soframdan boğazımda düğümle.. iyi böyle.. no sofra no stres”.. “olsun ben severdim .. o yemeklerini alafontanfoni .. bişiler yapardın..” dedi..  açtım buzluğı.. “o zaman üç renkli tortellini.. üzerine creme de beurre sosu ( bişi değil yav tereyağın erimiş hali.. aslında üzerinde biriken beyaz kısmı at.. kalan sarı suyundan bahsediliyor da.. ben eritip dökücem.. o nerden bilicek =P).. üzerine taze “basil pesto sosu” parmesan ilavesi ile..” dedim..parmesan yerine bildiğin kaşarı ince rende.. pesto yerine de babadan kalma her mutfağın yaz süsü saksıdaki fesleğeni ince kıyıp /havalı olsun diye çekmecede tozlanıp duran “mezzaluna” mı çıkarıp.. yani ot kıyıcısını sonra da zeytin ağacından özel sarmısak ezicide ( o da bişi değil havanın sığ olanı) az zeytinyağı ile karıştırdım..en şık en kenarlı tabağımın ortasına ermiş yağı döktüm.. kepçeyle aldığım haşlanmış hamırları tereyağının üzerine koydum karıştırdım aynı hareketi bi kaç kere yaptım.. yirmilik neden hamurun üzerine yağı dökmediğimi sordu.. “iyice kaplanması için” diye salladım.. sonra üzerine fesleğenleri.. ve peynirleri gezdirdim.. pek memnun oldu.. yaptığım şey hamur haşlayıp.. yapışmasını engellemek için yağlayıp üzerine de bi baharat gezdirmek ama bunu ONUN İÇİN ve ÖZEL VE ÖZELLİKLİ BİR YÖNTEMLE yaptığım için ve mutfakta onlarca kirli mutfak aleti ve tımarhane gibi bir tezgah oluştuğu için kendini ÖZEL  hissetti.. ne kadar basit..
o memnun oldu.. ama ben düşündüm.. kaldım..
psbilmem kaç.. annelik her türlü caydırıcılığa rağmen evin düzenliliğini hamurunu çöreğini temin etmekse.. kendin bu arada ruhunu kaybediyor ama bunu sürdürüyorsan bunun kutsallık olarak nitelenmesine şaşmamak gerek.. ver affet sürdür tık deme bundan daha kutsal ne olabilir.. sonuçta kötü hafıza.. sadece ellere sağlıkları.. kocaman ıslak öpücükleri hatırlıyorsa.. önemsiz olurdu.. da.. ben hastalarımın hep.. ne güzel yapıyorsunuz.. geziyorsunuz biz oturduk .. ben hiç.. ben hep.. geçmişe dönük istek cümlelerini hafif bir iç çekişle dile getirişlerini duyuyorum.. buna ne dersiniz.. unutmuyorlar.. iş işten geçtiğinde.. ya iç çekip geçmiş ola diyorlar.. ya da acılaşıp sitemkar oluyorlar kadın kısmının yaşlısı..
ama hep hatırlıyorlar yapaMAdıklarını.. yapmamayı seçtiklerini.. kim demişse hafıza sadece iyi şeyleri hatırlar kötüleri siler diye halt etmiş.. o şeyler.. kendi varlıklarını sürdürüyorlar bizden bağımsız.. durup sıralarını bekliyorlar.. bir şekilde dışarı çıkmak için..
kimisi çocuklarının başarılı pozisyonu dışında anlatacak bişey bulamadan.. oysa ben.. yirmilik için gelen komplimanları.. “çok özel çok keyifli çok hoş bir oğlunuz var emeğinize sağlık diyen ben eğitimciyim elimden binlerce çocuk geçti.. bilirim” diyen birinden de gelse..”ama o öyle geldi hediye paketi gibi ben sadece yolda yanında durdum.. ne yaparsa kendi için” diye geri çeviriyorum.. yani geri ödemesiz işimi kendimi hasarlamadan yapasım var.. evlatlıktan.. kardeşlikten ve karılıktan yandı bi de bundan yanmasın.. diye..
ps bilmemkaç 2 kötü anılar da.. yaratıcılık gibi kapıyı vurunca.. açıp kapıyı çıkarmak gerek yoksa sizi patlatır..
ps… bu işin ortası yoktur.. yaşam budur.. iyiler ve kötüler..
ps son dakika.. çekirdeğin bugün okul gösterisi var..sahnede birbuçuk dakika tırnak törpüleyip oje sürüp sakız çiğneyecek.. bir buçuk almanca cümle söyleyecek..  önce “saat onda gidicem akşam dokuzda biticek “ dedi.. “ben bırakırım ama alamayabilirim” dedim.. sonra “onbirde gidicem” dedi.. “ben bırakamam ve alamam”.. deyip çbye devrettim görevi.. sonra çb dedi ki.. "saat dörtteymiş… arkadaşının annesi bırakacakmış.. akşam ben alıcam”.. çekirdekten mesaj geldi..  “okula saat 4de gdcem ben şmdi dersaneden bi arkla tksimde bulşcam.. 3bucukta e.. gelicek o biliyomuş okula gitmei beraber gidicez gösteri onbuçukta bitiyomuş sen babamı ara haber ver” dedi.. ben aradım ve istanbulun her yerini gezmesi gerekip gerekmediği hakkında bir  fırça geçtim ve bu mesajı babasına da atmasını söyledim.. bi mesaj daha geldi.. “e.. taksime gelemiyo.. ben taksimden dolmuşla gidicem onunla e ile tarabyada buluşup okula gitcez .. gitmeyi hallettim siz beni alın yeter” dedi.. bunu diyen hiç bi dolmuşun yerini bilmeyen ve okula da sadece servisle gitmiş.. serviste de hep uyumuş biri..
aradım.. “sen üçbucukta benim hastanede olur musun.. dedim .. ben seni bırakırım.. baban alır..”
aslında bugün liseden bir arkadaşımın heykel sergisine  gideceğim.. gene bütün programlar sıkıştı.. arada eve uğrayıp.. tepsiye bi kat daha boya atamayacağım.. kendşimi de süsleyemeyeceğim.. ve  sanırım dönüşü bile ben halledebilirim.. çb gene yırttı..
bütün bu mesajlaşmalar on dakika içinde oldu.. dünyanın en hızlı değişen yaşam biçimi çekirdekli olanı..
ps son.. çekirdek şimdi aradı ben txmdeyim.. törpün var mı?? ben unuttum da..
var.. sakızın.. oje de istiyo musun…..

hobaaaaaaaaaaaaaaaa

2 Haziran 2010 Çarşamba

benimdeyişimle

resimlerime doğru söyleyişle fotoğraflarıma bakıyordum da..

içim dışıma vuruyor çekerken.. onu anladım.. kendimle bir kavga.. doğrularımla bir kavga..

bir ağaç gibi özgür ve tek mi../azıcık aşım kaygısız başım..

bir orman gibi kardeşçesine .. olası mı??..

olmalı mı?? olmamalı mı?? /ben olmak değişime mi.. birlikteliklere mi .. yoksa sadece yükümlülüklere mi bağlı??

yelken olmak rüzgar olmak mı??

hele de gitmek mi??.. kalıp da terkeden olmak mı ??

yok tutunmak sahip çıkmak mı.. ??

neye deme.. yaşama elbet.. sadece ona..

**

pazar modernde fotoğraf sergisinde..

SDC11129 paslı son isimli köşe..

dünyanın çeşitli şehirlerindeki araba mezarlıklarından karelerden oluşmuş..

SDC11128 benim en sevdiğim bir kaçında hep ikili arabalar..

SDC11126

SDC11124

bunları görmeden bir kaç saat önce ben de harkesin göklerdeki yelkenlere baktığı saatlerde.. rıhtımda.. yakaladıklarımdan şu öyküyü kurgulamıştım.. aklımda..

SDC10983

bazen de aslında yaratılmadığımız bir amaç için çabalamak zorunda kalırız..

SDC10908 yine de başlangıçda.. dinç ve donanımlıyızdır.. o amaç için değilse de.. bir amaç için yaatılmışızdır.. amaç insanıyızdır..

SDC10864

zaman içinde yıpranırız.. en çok da o zaman ses veririz.. en çok o zaman iz taşırız.. kimbilir acı çekeriz.. ezilmekten gerilmekten en çok o dönemde etkileniriz.. etkilendiğimizi gösteririz..

SDC10873

ama bir gün gelir.. artık ne başlangıçtaki bizden eser kalır geriye.. ne de yanlış amaç için çektiklerimizin bıraktığı izleırden.. bakan artık ne yola çıkarkenki donanımımızı anlar.. ne yaşadıklarımızı hisseder..

ama hala işe yarar sanırlar bizi .. iş görürüz de gerçekten..

ama ne için olduğunu bile unuturuz.. ne için var olduğumuzu unuturuz..   hem başlangıcın hem sonun farkında varmayan bir aymazlık içindeyizdir..

yaşlı hastalarımda görürüm ben bazen bunu.. yanı başlarında kıyamet kopsa dönüp ilgilenmezler.. yüz ifadeleri değişmez.. gözleri değişmez..

bazen derim hemşirelerime.. yatak kenarında oturasım.. boş boş bakasım var benim de .. gülerler.. inanmazlar.. şakalaşırım sanırlar.. üçüncü karede en çok ses çıkardığım dönemde olduğumu bilmezler.. onlar daha ikinci karededirler..

yine de kötü değil bu son..

hala işe yarar olmak.. bir işe..

ama artık yaşadıklarından .. amaçlarından.. izlerden.. uzak olmak..  “zamana direnmemek..” *

………….

*  thomasradbruch fotoğraflarının yanıbaşındaki panoda.. “zamana direnen solmamakta inat eden” deyişine gönderme..

Follow my blog with Bloglovin