24 Mayıs 2010 Pazartesi

aslındahaftasonu neyaptım

yazısı gibi bir yazı vardı.. ama fotoğraf makinesi  yanımda değildi yazarken.. oysa resimlenmeli..
antika2
zaten hep öyle olur.. birşeyi sistemden.. göz önünden azıcık uzaklaştırsan.. hemen başına bişey gelir.. kontrolfrik diyorlar sonra bi de..
o yüzden daha önce planladığım bişeyden bahsedeceğim..
bir genç kız yetişiyordan..
daha önce de bahsettiğim bir kitap.. yazarını filan hatırlayamadım..
kitapta kendi yatak odasının penceresinin dışına kadar uzanan bir ağacın.. kalın dalına oturup.. virane ara sokaktan uzaklaşıp.. kitapların dünyasına geçiş anlatılıyordu.. bir yerlerde..
ben de yetiştiğim evde ağaçlarla yakın ilişki içinde okurdum.. tüm gün..
o kitapta ağacı anlatırken.. yalnız fukara mahallelerinde bulunur.. iştahla arsızca büyür.. diye tanımlanan ağaç.. nasıl birşey olduğunu bilmiyordum.. gugl yoktu.. görsellerde ara seçeneği yoktu.. öğrenememiştim..
SDC10671
geçen hafta  tarlabaşındangalatasaraya geçerken bunlardan bir sürü gördüm.. yeni yetme boyunda.. kaldırımın biyerinde durup.. “hani bi kitap vardı okumuş muydun” diye sormam garip geldi eminim ama sonra kitaptan o sahneyi hatırlatıp.. “bunlar o ağaçlar mı..” deyip bağladım fikir kaçışmalarımı..  hatta.. balkonlu kadına.. o da..“osurukağacı dedi.. evet.. bu o”..
kendi ilk bahçemde de.. “hüda-i nabit” çıkıvermişti.. ellerimle ektiğim hiçbirşey büyümezken adam gibi.. deliler gibi büyümeye başlayan şeyi acaip koruma altına almıştım ben de.. derken birden farkettim bunun güzel bir çiçek değil.. koca bir ağaca dönüşmeye kararlı bir şey olduğunu.. koparıverdim..
çocuks nasıl da şaşırmıştı.. haftalardır bize dar ettin bahçeyi.. çiçeğim diye.. kopardın sonra tek hamlede..
başıbozuk olduğunu anlayınca.. koparıvereceksin zaten.. değilse başkalarına hayat hakkı tanımaz bunlar.. demiştim..
nasıl da doğru demişim.. köklenince.. zor oluyor.. kopan kadar koparılanı da acıtıyor..
ve hüdainabit deyince.. bahçe bloğumda biri bana.. bu çiçek nerden bulunur alınır demişti..
ve yine düşününce.. tanrıverdi de diyebiliriz aslında .. di mi..
bu ne bu mu dediniz..
eh işte ben burdayım demenin uzun yolu..
bi de..
resimlerin kurbanısınız.. napiim..
iki de.. beni şımartmayı bi siz bilirsiniz.. =D
ysl

4 yorum :

laleninbahcesi dedi ki...

kitabın yazarı Betty Smith... Nolanların hikayesi. Beni ilk gençlik dönemimde çok etkilemiştir. Ataletim ya ne çok ortak kitabımız var aslında konuşamadık...heheheheh o linki verdiğin yazıya gititm de , kıs yine hatırlamamışın be sana yorumda yazmışım Betty Smith diye. Tarih tekerrürden ibaret sözü yalan değilmiş yav. Senle benim ortak bi tarihimiz var:)))

Ossuruk Ağacı ile ilgili bizim sülalenin en komik en hazır cevap kişisinin bir hikayesi vardır. Huriye Teyze ; geçen yıl kaybettik.
Ordu'da bizim eve gelirken bie bahçede bu ağaçtan vardı. Gösterişli de bir ağaçtır ha... Bizim Huriye teyze , evin önünden geçerken , bakmış sahibide bahçede- Kızım bu ne ağacı demiş
Kadında- Ossuruk ağacı deyince iyi o zaman demiş , O osursun sen kokla... Güççük bir anekdot ...

Öptüm çok

Adsız dedi ki...

Seni okumayı nasıl özlemişim ... Görmeyi de :))
Haziranda gelebilme planları yapmıştım, evdeki hesap çarşıya uymadı.. Eylüle kaldı :(

Sevgiler..
Funda

Adsız dedi ki...

(alıntı: Küçük Prens)
"Her geçen gün Küçük Prensin gezegeni, oradan ayrılışı ve yaptığı yolculuk üstüne yeni yeni şeyler öğreniyordum. Onun düşüncelerinden yavaşça sıyrılıp ortaya çıkıyordu bu bilgiler. Üçüncü gün, baobabların başına gelenleri öğrenişim de böyle oldu.

Buraya koyuna teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Çünkü Küçük Prens büyük bir kuşkuya kapılmış gibi sormuştu bana:

- Koyunların küçük bitkilerle beslendiği doğru, değil mi?
- Evet.
- Çok sevindim buna.

Koyunların küçük bitkilerle beslenmelerinin neden önemli olduğunu anlayamamıştım. Küçük Prens hemen ekledi:

- Demek baobabları da yerler.

Küçük Prens'e baobabların küçük bitkiler değil, tersine tapınaklar gibi kocaman olduklarını, hatta yanına bir fil sürüsü de katsa, bu sürünün bir tek baobab ağacını bile yiyip bitiremeyeceğini belirttim.

Fil sürüsü sözü Küçük Prensi güldürmüştü.
-Biz de üstüste bindiririz onları n'apalım, dedi.

Ama bilgece taşı gediğine koymaktan da geri kalmadı:
- Baobablar o boya gelmeden önce küçük değil midirler?
- Orası öyle, ama koyunlar küçük baobabları neden yesin istiyorsun?
Apaçık bir gerçeği belirtmeyi gereksiz bulurcasına, «Amma da yaptın» dedi.

Bu sorunu kendi başıma çözümlemek için büyük çaba göstermem gerekti.

Sonunda Küçük Prensin gezegeninde de öteki gezegenlerde olduğu gibi iyi bitkilerin yanısıra kötülerin bulunduğunu öğrendim. İyilerin iyi tohumları, kötülerin kötü tohumları vardı. Ama tohumları kolayca göremezsiniz. İçlerinden biri uyanma hevesine kapılana kadar toprağın derinliklerinde öylece uyurlar. Günü gelince küçük tohum gerinir ve güneşe doğru ürkek, sevimli bir filiz sürer. Bir gül fidanının ya da bir turpun filizi söz konusuysa, istediği gibi gelişip serpilmesine karışmasak da olur. Ama kötü bir bitkiyse görür görmez kökünden söküp atmalıyız onu.

Küçük Prensin yurdu olan gezegende korkunç tohumlar da varmış: baobab tohumları. Bu tohumlar gezegenin yüzeyine dal budak salmış. Baobab öyle bir bitkidir ki erken davranmazsanız bir daha kolay kolay baş edemezsiniz. Gezegeni baştan başa sarar. Kökleriy le toprağını delik deşik eder. Ya bir de gezegen küçük, baobablar başa çıkılır gibi değilse, parçalayıverirler gezegeni.

Küçük Prens: «Bu bir düzen meselesidir,» demişti sonradan. «Sabahları kendinize çekidüzen verdikten sonra gezegeninize de aynı şekilde bir çekidüzen vermeniz gerekir. Hiç aksatmadan her gün bütün baobabları söküp atmalısınız; küçükken gül fidanlarından ayırd edilemiyen bu bitkilerin büyüyerek fark edildikleri anı bıkmadan izlemelisiniz. Oldukça sıkıcı bir iştir bu. Ama çok kolaydır .»
simurg....

Adsız dedi ki...

simurgum..

kolay ama sıkıcı bir iştir bu demiş..

küçük prens daha küçük..
ben nerdeyse yirmi yılı aşkın bir süredir.. o dediğini yapmaktayım.. ayıkla düzenle..
ev nankör.. yaşam gibi..
benim babaanne daha güzelini söylemiş..
evin biri devin biri.. ve benim adım samson diil annem ya.. benim adım atalet.. ben buduarlara yerleşmek istiyorum =D..
*****

fundam.. geç kalmayanım..
gelememene üzüldüm evet..
ama seni sanalda görememeye de üzülüyorum.. yine de..
arkasında bir sorun yoksa..
ben bağrıma taş basarım.. zaten taşım da var.. =) ..
*******

lale.. marlin monro diyo işte.. nostalji gerekmiyo diyo.. günü yaşa diyo..=)

da..
güzel oluyor yahu eskiiilerden bahsetmek.. anımsamak.. =D..

atalet..

Follow my blog with Bloglovin