26 Şubat 2010 Cuma

yineiştebişeyler..

şu cemal beyin sevdiğine bir kraliçe davranışı vardı ki..

belki bana baba olarak tek bir nasihat etmemiş olan bu xynin .. tüm eğitim öğretim .. suç ve ceza.. moral motivasyon işlerini saimehanıma bırakmanın dayanılmaz hafifliği içinde yaşarken bir boncuk.. keyif.. özel hissettirme halleri vardı ki..

yetti..

neye mi..

özgüven ve özdeğerimin tavan yapmasına..

öyle bi tavan yaptı ki..

tepeme şeetseler az bi şaşırdıktan sonra o “şey”i tacımmış gibi taşıyıp gene prenses gibi dolanıyorum..

abartmayalım.. ya da.. ana kraliçe gibi..

********

bu kaçıncı acaba..

kaçıncı uyarım.. her uyarı cümlesini.. yazsam.. speysbara tıklamadan .. burdan nereye yol olurdu..

tek iyi tarafı bir süre için de olsa diline hakim olması.. ÇBnin../çağlar bilir değil söz ettiğim/..

konu ben değilim demim ya benim öz güven tavanda.. asaletin bini bi para.. da.. esas baba kimliği uyarılmasını gerektiren..

tabii tabii… deyip bir alaycı cümle kurduğunda.. havada uçup ağzını kapayasım geliyor.. ama neyse ki.. her kapalı seans açık görüş sonrası düzeltiyor kendini..

burdan tüm erkeklere bi duyuru olsun..

bi erkeği hayatta en çok sevecek olan tek kişi..

kızıdır..

bi erkeğin kızına karşı tek asli görevi.. onun egosunu pompalamaktır.. yedir içir okut filan .. geçiniz..

nice akademikkariyerde ezikkadın gördüm ben..

evet freud öldü.. yaşasın freud.. hala oidipusdayız..

üstelik bu egopompalama öyle pahalı ütopikbişey de değildir..

başka babaların yapmadığı önemsiz bişey olabilir bazen..

kızının sevdiği şeyleri hatırlamak olabilir..

her kokina her malta eriği.. benim için bir elmas gibiydi..

her soyulup önüme getirilen elma da öyle..

hem de sen ders çalışıyosun filan diye bahanelere de gerek yoktu..içinden gelir sadece bana .. örgü ören romn okuyan abese işkencede olan bana bi servis yapıverirdi..

barbun aldım demesi .. küçük kırmızı turplar.. büyüklerini hiç sevmem..

benimle vitrin gezmesi.. yüksek topuklu ayakkabılar almaya çalışan ergen kızını annesi gibi kısıtlamaması..

annen giydirmeyecek nasılsa.. paramız da kısıtlı .. bunu almayalım dememesi..

noel ağacı yapıcam dediğimde bi sürü cümle kurmaktansa hemen bahçeye çıkıp ağaç budaması ağaç yapması..

bi sürü minicik şey..

yoksa öyle söze dökülmüş şeyler değildi..

bi de benim ergenken ondan uzak durmam kötü davranmamı da engellememiştir bunlar..

işte budur..

babalar kızlarını en iyişeylere sorgulamamaya açıklama getirmemeye alıştırırarak açılır bu kadın milletinin yolu.. ve artar öz güven ve beğenisi..

************

istanbulda..yağmur var.. kulağımda haifif buğulu sesli bi yumuşak şarkı var.. ses kısık sözleri değil anca ritmi ve sesi takip edebiliyorum..

dışarda trafik var..

üzerimde bi sinir var..

klinikte yastık basasımı getirten bi hasta.. ama yaradandan elimde coelho var..

aklımda dün aslında bir an için gözümden hüzün geçirten sözcükler ve sözcüklere eşlik eden yüz ifadesi var.. o anda çekirdeğin dönmeden yan gözle yatay planda hareketlenip beni kontrol eden gözleri var..

kocakulak.. yeni lakabı..

çekirdeğin..

**********

ayak sesi halüsinasyonu /olmayan şeyleri görme duyma vebe /  gelecek olan birini bekleme .. umutsuzca bekleme demekmiş.. dinamik terapide..

biliyor muydunuz..
onun işi kolay söyleriz gelmesini beklediğine hemen düzenli adım sesleri oluşturur .. esas benim durumum vahim ama çaktırmıyorum..

**********

o hüznün anlık olmasının sırrı.. malta eriklerinde desem peki.. beni sizden başka kim anlar…

**********

bitti şimdilik..

**********

ps.. benim bu gece sıkı içesim var.. ama eskilerin küfelik dediği kadar içesim var..

***********

ps.. terapistlere güvenli yerimin olmadığını olamadığını söyledim..

hemen yapmamız gerek dediler..

aslında anlamadılar.. ben herde eşit derecede güvendeyim.. eşit derecede risk altındayım.. çünkü heryerde ben varım.. ve her yere başkaları da gelebiliyor.. şöyle ki.. güvenli yerim olabilecek yerleri sevdiklerime de açıyorum en kısa zamanda..

eh zaten ne geliyorsa yaşamıma stress olarak.. sevdiklerimden geliyor.. o zaman stres kaynağı sevdiklerim benim düşünebildiğim ve gizlenebileceğim her yeri bilip bulabiliyorlar.. ve ben de kendimi hem sevdiklerimden hem başkalarından korumak için kendimden başka kimseye gerek duymuyorum..

ama  düşündüm de..

demek bu kadar gerekliymiş.. hemen yapalım diyecek kadar..

sizin güvenli yeriniz neresi . demeyeceğim..

ama istiyorsanız yazın..en azından düşünün bakalım.. kaleniz neresi olurdu ki..

************

 

güvenli yer deyince.. kaçılacakbi yer.. kaçılacak bi yer deyince de..aklıma hep.. taş ev.. şarap üzümleri bağları.. sıra sıra kütükler asmalar.. tüvid kumaş kadife.. binici çizmesi .. kitap.. şömine .. ateş.. kulaklı koltuk.. sehpa.. konyak.. dizüstü battaniye geliyor..

kaçarken de lüks içindeyim.. ilginç…

********

25 Şubat 2010 Perşembe

ay başlıksız da olmuyo ..

hagi film yıldızısın falını yaptım.. grace kelly çıktım .. buduar sahibi kötü kadın olarak bile soylu bi duruş sergilemeyi başarmışım .. =D ama bak sarışınlığımı tutturmuş en azından test..

**************

atalet moda konuşmaz ama.. bu yılki moda .. beni fashion blog açacak kadar etkiliyor.. söylemeden geçemeyeceğim.. tüy kürk taş pırılı kadife şeffaf seksi romantik ölücem hepsini istiyorum hemen istiyorum.. =D

**************

gugılın arama sayfasındaki .. yuvarlaklar arasında kayak yapan kişili sayfa düzeni bana  yün yumaklarını eklenmiş sayfaya duygusu veriyor..

***************

saklanan bacım.. ay çöreğim..

pembe rimelin bitmedi mi daha.. maybelline gene iyi bişi çıkarmış sarı bi kutusu var.. süper.. bütün pahalı markaları aşmış .. bildireyim dedim =9

****************

hayatta kimseyi kıskanmadım hiç bir konuda..ilk defa bu duyguyu yaşıyorum.. laleyi kıskanıyorum..

ama okuduğu kitapları peşpeşe dizmiyo mu.. ölüyorum kıskançlıktan.. yaradan .. gözünü elini aklını ve okuma huzurunu bozmasın lalem..

***************

bazı mesleklerin etkileyiciği vardır..

kitlelere mal olanların mesela.. yazarlık müzisyenlik gibi..

çekirdek piyano çalmaya başladığında dört beş yaşlarında.. iki elini kullanıyor olmasına zaten hayret etmekteyken ben.. sağ eli çalmayı sürdürürken sol elini onun üstünden aşırtıp tinn diye sağda bi yerlerde bi notaya basması gereken parçayı bana dinlettiğinde.. ulu manitu diye dize gelmiştimben. sol elini yokmuş kadar kullanamayan bir kadın olarak..

ya da sayfalarca anlatsam tam anlayamayacağım bir duygunu iki üç sözcükle tam olması gerektiği gibi ve kadar anlatınca bir şair bir yazar.. hayranlığımı da anlatacak söz bulamıyorum..mi

yani yapabilemeyenin hayranlığı bi başka oluyor.. ama benim de yaptığım birşeyi ayne derecede beğenmem için.. benden iyi benim kadar iyi farklı güzel eylemesi gerek kişinin..

mesela o yüzden doktora doktoru beğendirmek zordur.. yazara yazarı..

o yüzden belki bu sabah benim itina ile alıp bi yerlere ekleştirdiğim bi cümle .. ne yazdığını okumadığım ama yazarlığını bildiğim biri tarafından tepelenmeye kalkmama yol açmıştır..

şöyle yani ben altına paul coelho koyunca herkes selama durur sanıyorum .. bencileyin .. ama belki yazar da yazarın aslında nasıl yazdığını bildiğinden selamsız takılıyor olabilir..

dedim…

**************

bugün terapiye gideceğiz .. bakalım nasıl olucak..

23 Şubat 2010 Salı

 

kısa kısa ama uzun..

 

2012 filminin treylırı nasıl güzeldi.. kırmızı giysili yaşlı keşiş dağın tepesinde incecik bir patikada koşyor ve eline alıp tokmağı koca çana vurmak üzere iken.. dağların.. tibetteki o en yüksek sıradağlardan bahsediyoruz .. onların üzerinden.. gelen dalga.. keşişi çanı tokmağı yutuyor..

çarpıcı.. keskin ve kesin..tılmış buldum..

elbette ekolojik felakete gidişimiz zaten abartılı bir durum.. abartmamızın sonucu.. tüketimi.. ucuzu sıradanı bartmamızdan oldu..

ve yaşayacağımız şeyler de abartılı olacak.. oysa filmi izlerken sürekli abartılmış yıkılma kırılma dökülme sahneleri bir yol bir viyadük bir gökdelen bir gökdelen daha bir köprü daha yıkılıp kırılıp camlar betonlar araçlar çatlaklar peşpeşe.hepsi birden iki saatte verilmeye kalkınca.. olmamış işte olmuyor.. sonuçta bunlardab en fazla birine tanık olup terkedeğim zaten dünyayı.. o bir tanenin görkemidir beni etkileyecek olan.. diye düşündüm.. 

bi de o filmde hani kendince elit ve paralı kesimin kurtulma çabası ama kurtulmak iöçin sıradan insanların kahramanlığına gerek duymaları.. aslında girmelerini hiç istemedikleri.. habire öldürmeye çalıştıkları alt sınıf insancıkların.. yine de gemiye girebilselerdi muhtemelen bunlara yemek yok su yok diyecekleri insancıkların orda kalabilmeleri için gerekçe uydurulma zorunluluğı hissedilmiş olması da gıcıktı.. anlayacağınız.. bence film yerine bir çok saniyelik mega ekstra felaket anı çekilseymiş konusuzca.. süper olurmuş.. tek kişilik başyapıtlar..

tek kişilik felaketler.. treylır ondan güzel diyalog yok.. açıklama yok..

zaten bi sabah gözümü açıp .. o dalgayı görünce/ görsem kimsenin bana da işte o gün demesi gerekmeyecek…

********

bi sürü cümle geliyor aklıma..

örnek mi….

sürü sözcüğünü kullanmayı ne kadar az insan biliyor..

insanlardan bahsedilince hakaret anlamı da taşıyor..

“bi sürü arkadaşım geldi” kötü bi ifade.. ama beni de içine alan böyle bir cümlede ben sadece kişinin türkçe konuşma becerisinden yola çıkarak eğitimsiz olduğuna karar veririm.. öğretimsiz değil belki.. ama eğitimsiz..

ama bazıları da bi kocaman insan grubu içinde.. bu sözcük için olay çıkarabilip..

sonrasında olayı uzatabilip.. sonrasında.. o grubun tam olarak dağılmasına da yol açabiliyor.. açtı hatta ..

bakın çaktırmadan yazı yazmaya başladım..

aklıma gelen tek cümleden..

gerisi nasıl kolay akıveriyor..

bu yazıyı.. ayrıca.. şu iki psikoloğun yeterlilik eğitimlilik ve eğitim ve başarı konusuna bağlayabilirim.. yeteneksiz ama biraz eğitilmiş insanlar daha da kötü ve agresif davranıyorlşar çünkü kendileriyle ilgili farkındalıkları artıyor ve yetersizliklerini farkediyorlar diyen çalışmaya bağlayıveririm..

öyle bir insan .. kendisinin aslında sürü tanımına ne kadar uyduğunu farkettiği için o kadar cansiperane canhıraş savunuyor kendini….

gibi bir bağlama da gelebilir arkasından..

ama olamıyor..

çünkü balık hafızam var.. ki o da çürütüldü.. aslında hatırlıyorlarmış.. öyle üç saniye filan değilmiş.. hafızaları ..

bu durumda ya hayatta kalma dürtleri fazla kuvvetli değil.. ya da aptallar.. ama bu benim teorim .. bu konuda bi çalışma yok okuduğum

***********

işte bu cümleler.. örneğin metroda klasik gitarla rak şarkı çalıp söyleyen delikanlı ile.. aynı yerde arkadaşını beklerken .. kendini kaptırıp şarkıya yüksek sesle eşlik eden türbanlı kızı.. ve bu grubun az ilersinde dizlerinin üzerine çökmüş.. pembe blok flütü ile nota üfleye.. küçük kız çocuğunu yazabilirim..

aynı pembe blok flütü bu sefer bir oğlan çöcuğunun elinde.. konsept aynı.. diz çökmüş ve çalamazken.. beyoğlunda gördüğümü.. acaba pembe flüt nöbeti mi var yoksa pembe flütleri bedava dağıtan bi yer mi buldu çocuk dilenci çeteleri.. ya da.. her çocuğa bir pembe blok flüt flütsüz çocuk kalmasın istiyorsan.. 9876ya bi boş esemes gönder dendi de ben mi duymadım.. diye başlayıp devam edesim de olabilir…

*******

ama benim balıktan az hafızam var..

bi de krizlerim var..

cuma.. hastaneye varır varmaz.. fenalaşan bi hastayı sevketmeye ve hayatta tutmaya çalışırkenodamın telefonu çalmaya başladı.. ona bakarken cep..

cebi açıp önce sabite cevap verip cebi kulağıma götürdüysem..

üç gün önce kalçasında bi sorun oluşan ve iki koltuk değneği bi avuç ilaçla evde istirahatte olan çekirdek hanımın çığlıklar atarak bağırarak anne evde birileri var aaaaaaaaaaaaaa anne korkuyorum aaaaaaaaaaaaaaa diyen sesini duydum..

kızım sakin ol korkmuşundur yoktur demeye çalıştıysam da.. ııh bağırıyor kontrol dışı bi durum..

yol üzerinde iki tamirat bi kaza olan normal şartlarda 4 dakika olması gereken yolu yaklaşık yirmi dakikada.. dörtlüler açık bazen iki teker kaldırımın üzerinden sollayarak sağlayarak ve kulağımda çekirdeğin çığlıklarının sürdüğü telefonla.. aklımsa.. zaten geride bıraktığım klinikte ve hastada kalarak gittim..

elbet evde kimse yok.. çekirdek ergen.. olabilir çok korkmuş.. zaten evcek sinirler gergin isteri  / kitle sinir krizi anlamında/ eşiğinde yaşamaktayız..

olsun aldım kızımı da geldim kliniğe.. hastam sağ salim sevkedilmiş.. .. psikolog sakinleşme egzersizleri filan..

yeni yol. açıldı önümde.. mutluyum.. yol dediysem.. şeytan azapta gerek azap yolu..

dün ise.. yine cuma günün saatlerinde.. komşum aradı..

sizin kadın çöp atmaya çıkmış.. kapı kapanmış.. ocakta da yemek varmış..

bu kez de klinikte ölmeye yatan yok ama benden başka doktor da yok..

eh .. yine ben ön ayarlamayı yapıp.. sonra dörtlü trafik anksiyete üçlüsü ile ancak bu kez elde telefon olmadan aynı yolu.. tencereye az su koyarak çektirme denilen usulde pişirilen raviolilerin tutuşma hızı katsayısı hesaplayarak gittim..

ev yanmamış yansa da sigortam var napiyim hem hatta iyi bile olabilirdi.. duygularıyla ancal üçüncüsü olur mu ki bu gidişlerin..

ben araba kullanmaktan gocunurken sabah ve akşamlarda.. araya bir gelgit daha sıkıştırmak da nesi duygularıyla..

başbaşa..

baş başa..

 

işte böyle..

sözcüklerim var..

cümlelerim var..

hafızam

ama yazılarım olamıyor..yok..

ah bloumu güncelleyemedim filan değil derdim.. napiim..

ama yazasım anlatasım günce tutasım denememeleyesim var.. fikrimi kullanasım gezdiresim var.. ama ..

ama larım da olunca olamıyor..

************

“çok değer vermediğin bir insanı takip etmek gibi seni huzursuz eden bi görevin var” dedi bi arkadaşım..

************

bi de simgeler var..

arabada aynı parçayı çal şeklinde bırakılan şarkı gibi..

mutfak tezgahındaki bir şampuan şişesi gibi..

sarılı dürülü benjaminler..

gibi..

kanape elbet kanapeler gibi..

************

dinlemeyenin ertesi gün söyleneni elifi elifine yapıvermesinin..

yap diyenin canını yakabilmesi gibi..

iyisiyle kötüsüyle hayat var be canım .. hayat.. dışarda.. içerde.. her yerde..

************

14 Şubat 2010 Pazar

paganadetlerini kullanalımbozupbozup harcayalım..=9


işten çıkıyorum dün..

arabamın anahtarını aldım aynı anda teknisyenimiz de çıkıyo ..

resepsiyondakiler takıldılar ona..

-Ö… hediye almaya mı çıkıyosun.. karına..

-aldım çoktan.. bagajda gezdiriyorum kaç gündür..

-tek taş mı aldın..

-onlar her zaman aldığım şeyler.. tek taş filan dedi.. gülüştüler.. daha manevi bişey..aldım.. dedim..

 

işte şimdi meraklandım..

-manevi bişeyi nasıl bagaja sakladın??

dervişin fikri ve zikri oldu.. ona tektaşla ilgili laf soktum sandı..

-gönlünü hoş tutacaksın hocam dedi.. bi yemeğe götüreceksin.. iki kadeh şarap içeceksin..

****

içimden aferin dedim.. bizim oğlan çözmüş işi..

gönlünü hoş tutacaksın sevdiğin insanın..

bakılacak surata kusmam kusulacak surata bakmam derdi bi arkadaşım..kusmam demez başka bi şey derdi ama burda bööle olsun..

öyle işte.. berabersen ben sevgililer gününe gıcığım demeyeceksin.. gülleri de fahiş fiyattan satıyolar demeyeceksin..

 

iki üç yıl önce i yazı eklemiştim.. sadece keşkülün ve kumun olduğu zamanlardı..

işe geldiğimde kırmızı güller.. kalp şeklinde bi vazoda.. vazo beyaz kum dolu ona saplanmışlar.. şaşırdım

ay kimden dedim..

biz de onu merak ettik hocam dediler..

kartı açtım..

sevgilerimle yazıyor.. altında imza var.. ama okuyamıyorum..

kızlar bekliyor yüzüme bakıp.. paniğe kapılmaya başladım .. okuyamıyorum dedim ..

yani yazıyı okuyamıyorum değil .. ya da gözüm seçmedi de değil..

okuyorum ama isim bir insanla buluşmuyor beynimde..

sonra birden anladım ÇKdan gelmişler..

o zamanlar yorumcular kumla keşkül takılmışlar bana.. aman da kırmızı gülü olmuş da diye..

konu o değil aslında..

buna yabancılaşma denir.. duyarsızlaşma denir..

sürpriz.. beklenmedin an zaman ve kişiden gelendir..

duyarsızlaşma yabancılaşma ise..

beklenen kişiden bile gelmesi halinde bir duygu uyandırmamayacak hale gelmektir .. aslında acı bi durumdur..

sakın sakın sana da.. kadına da yaranılmaz demeyin öyle bişey değil anlatmaya çalıştığım..

zaten yıllar sonra kanıtlandı.. konuşurken .. manevi özensizliğine karşı geliştirdiğim duyarsızlaşmayı.. / ki can acısından korunmak için kişinin kendini soktuğu bi durumdur/ gönderene bu konudan bahsettiğimde.. “ben sana asla çiçek göndermedim “ dedi..  sevgililer gününde..

dün tevede haberlerin sonunda saçmalama saatinde..soruyolar insanlara..

sevgiliniz ne aldı size diye..

ben de başka bişiler yapıyorum odada.. bekliyorum bitmesini bişi izliycem sonrasında..oyalanıyorum beklerken..

birden kocam bana üçbin kırmızı gül aldı diye bişi duyunca.. aman yaradanım dedim.. baktım..

çiçekçi çingene kadın..

önünde kovalar dolusu kırmızı gül..

bence bu seneye damgasını vuracak cevaptı..=)

bi de.. ben arabayla gelirken.. belirli bir yerde.. trafik ışıklarında hep çiçekçiler yolumu keser..

abla abla diye sırnaşırlar..

da..

bu özel günde.. ellerinde tek gül olunca..

arabanın camından bakıp tek erkek ya da çift değilse yolcular .. dönüp gidiyorlar.. onu farkettim..

peki ben karşı mıyım..

değilim..

ben tüm kutlamaları severim yaşamı yaşamaya değer kılar..

şeyini çıkarmadan.. kutlanabildiğince çok şey kutlanmalı..

bu güne bu kadar tepkinin anlamı yalnızlık korkusu..

yalnız olanların sevgilisiz olanların.. gelecek korkusu.. bi de birisiyle beraber olanların.. yarış halinde olma halinden sıkılmaları.. erkekler arasında ciddi bir sorun ayşenin kocasıonakocaman …ç almış.. sitemlerinin önüne geçememeleri.. komşunun hediyesinin hep daha iyi görünmesi..

kadınlarda ise..

ya kocam biz sevgili değil karı kocayız geyiği yaparsa ve ben arkadaşlarımadan daha az seviliyormuşum gibi olursa tedirginliği..

 

eh nerden çıkmış başımıza bu bela..

ilk çağlarda daha yüzüncü yıllarda /300lerde net olarak/ romada 14 yaşına gelen erkek çocukların erişkinleşme partisi yapılırmış.. şubat ayında..

koçlar kurban edilir.. koçlarin organları bu yeni yetmeler tarafından erişkin kadınlara çaktırmadan atılırmış.. kan lekesi olurmuş kadınların orası burası..

kadınlar da hiç şikayetçi olmazmış.. çünkü doğurganlığı arttırdığına inanırlarmış..

sonra genç erkekler / 15de evlenirmiş ilk çağ insanı.. zaten ömür taş çatlasın 25 yıl/ şehirdeki bekar kadınların ismini bir vazoya atıp kura çekerlermiş.. o kadınla o genç bir yıl yaşarmışlar beraber.. genelde de bu birliktelikler evlenme ile sonlanırmış..

olmadı..uyuşmadılar  ertesi sene yeniden deneme şansı olurmuş işte fena mı..

o arada hristiyanlık da yeni yeni oluşuyor.. her yerde pagan adetlerine karşı savaşıyor.. yenemediğini kendi dininin içine alıveriyor..

işte.. o aralar bi imparator evliliği yasaklamış.. askere gelmiyor evli erkekler diye..

bi genç papaz da hristiyanlaştırabilmek için gençleri evlendirme vaadiyle atlamış ortya gizli gizli evlendirmiş onları..

valentinin bu yaptıkları keşfedilince.. imparator vurduruvermiş boynunu.. o da şubat ayında.. =)

ve kilise bir süre sonra.. alıvermiş bu günü aziz günü yapmış..

sokaklarda birbirine koç parçaları atan sonra da beraber yaşayan düzensizleri hristiyanlığa çekmek için iyi bir fikir..

papa açıklayıvermiş bunu.. aziz valentin günü..

koç kanından.. kırmızı güle böyle gelmişiz..

=)

herkesin bildiği aşıkları evlendiren genç papaz romansından farklı ve doğru olan öykü bu..

sonra da italyada bile çok kutlanmazken birileri bi ara hatırlayıvermiş.. kesin gene bi sıkıntılı savaş açlık ya da salgın döneminden sonra halkı mutlu edecek bişey bulmak lazım fikri ile olmuştur.. 16 17 yüzyıllarda fransızlar sonra ingilizler.. sonra amerikalılar diye yayılıp gitmiş bugün..

o yüzden takmamak lazım..

sıkıntı yapmamak lazım..

kutlayabiliyor olduğumuza sevinmek lazım..

sıkıntılı zamanlarda dünya hiç bişeyi kutlayamıyor zira..

sevebilecek durumda olduğumuza sevinmek lazım..

gelecek korkusunu.. yarış alaturkalığını bi kenara atmak lazım..

hayata ve sevdiklerimize özen göstermek lazım..

ben elbet bu yıl kutlamıyorum..

benim için çok daha kişisel ve tuhaf bişeyin yıldönümü oldu zira..

ama olsun..

zamanı gelir.. yine olur.. yine kutlarım..

=)..


ps.. ÇKyı öldür hakkını yeme demişler..
sekizmartımı kutlamayı hiç ihmal etmemiştir .. yıllarca.. =P

5 Şubat 2010 Cuma

kardansonra…

karda düşünüyordum..

kar dediğimiz.. sulu gri kahve renkteki ıslak kaygan çirkin kitleye bakıp..

şehrin ortasındaki kaldırımlardaki şeye..

“benim” bahçemdekine değil..

damlardakine değil ya da üç beş ağacın üzerindekine..

burada kar keyfi sadece “kar başladı” cümlesi kadar sürebiliyor.. korunaklı sıcak evinizde de olsanız bu böyle dışarı burnunuzu uzattığınız anda....

trafik.. kesilen elektrikler.. gidip gelen adeseleyi.. yarın kadın gelebilecek mi.. çocukların okulu da tatil evde yalnızlar mı.. yı düşünürken daha keyfi kaçıyor insanın..

ertesi gün işe giderken evde iki çocuk bırakmak.. ondokuz yılda karda bir tek fotoğraf dışında onlarla oynarken çektirememiş olmak.. o da pazar gününe denk geldiği için.. ilk gün..

ihmal etmişlik duygusu .. yaşayamamışlık duygusu.. kaçırdığın onca şey arasında bir de bu..

karı sevmiyorum artık..

istanbulda sevmiyorum..

ama karda düşünürken bunları düşünmedim.. duygusallığı değil.. pratik yaşamdaki yansımasını düşündüm..

kar yağdı gece.. beyaz bembeyaz yağı..

örttü kaldırımlardaki yamuklukları.. kapı önlerindeki çirkinlikleri.. delikleri.. çukurları eşitledi.. çünkü rüzgarla beraber yağdı..

her girintiye sokuldu..

sabah..

kırk milyon ayak uyandı bu kentte..

19 milyondu son sayımda.. insan sayımız.. yirmi olmuştur..

kişi başına iki ayak.. tamam ampüteleri filan düşerim.. ama yazının amacı ayrıntıcılığımı göstermek olmasın..

de ki kırk milyon ayak.. eksiği fazlası uğraşmayayım..

uyandılar kırk milyon ayaklar..

baş parmak büyüklüğünden.. kırkbeş numaraya kadar her boyda..

süt veya mama kokulu beşiklerinde.. bol rüyalı çocukluk yataklarında.. yalnız başlarına yorgana sımsıkı sarıldıkları bazen karabasanlı bazen pembe rüyalı yataklarından.. sınav kapılarında karın ağrısı çektikleri düşlerden.. uyandılar kimi ayaklar.. kimi bankamatik kulübesinde uyandı.. kartonların üzerinde kimi kat otoparklarda.. fırıncıların havalandırma deliklerinin önünde..

kimi karısının yanında uyandı sokuldu biraz.. karısının soğuk ayaklarını aldılar aralarına.. ısıttılar şefkatle.. kimi..annesinin bacaklarının arasına sokuldu ısınmak için güvenle.... kimi.. sıcaktı zaten yorganın dışına uzattı parmaklarını..

kimi sevgilisinin koynunda uyandı canı sıkkın akşama karısının ayaklarıyla burun buruna yatacak.. ya da yattıkları yerde.. karısının yataktan yorganı yastığı toplayıp başka odaya geçişini duyana kadar huzursuzca kıpırdanacak.. sürttü yanındaki ayakların üzerinde uzanan bacaklara..   bir sevişme çağırısı niyetine..z amanı bir kez daha dolduruvermek için.. yaşadığını bir kez daha hisssedivermek için..

kimi incecik bakımlı ojeli.. kimi yaralı bereli..

kimi kalım tombul düz taban.. kimi çoraplı patikli kimi.. taaa yukarı boyuna kadar çıplak.. kimi taaaa yukarı kafaya kadar örtülü..

kimi sonradan görme kırkından sonra pedikürlere giden bedenle ruhla.. yabancı..

kimi.. bembeyaz..  kimi esmer ..

kimi sınıf atlama derdinde.. sokak arası kuaföre pedikür yaptırılmış.. acemi kız tarafından aceleyle çingiş pembeye boyanmış.. topuklu ayakkabıdan vurulmuş su toplayan yere aceleyle yapıştırılan plasterin kendi bir yana.. etrafına bulaşan yapışkanı başka yana kaymış..

bakınca yabancılanan ..tekrar bakışları gerçekten bu kişinin mi bu ayaklar diye kontrol etme gereksinimi ile ..yüze doğru sürükleme gereksinimi doğuran ayaklar..

kimi yorgun.. düşünceleri gezdirmekte..  kimi hevesli daha nerelerde gezebilirim derdinde..

kimi gerçekte de yüksek ökçeli .. prensipte de.. kimi karda yürüyüp izini belli etmeyecek gibi sessiz parmak ucunda..

ayaklar yataktan iki yana sallandılar yere değdiler.. terlikle çorapla yalın halde yürüdüler evlerin dairelerin villaların içinde.. kimi doğrudan kara bastı.. kimi önce.. mutfağa kimi banyoya kimi ilk sıcak üfleyen yere doğru.. koşturdu..

ayakkabılara.. botlara.. apreskilere sahte gerçek ugglara gereksiz yağmur çizmelerine tıkıldılar.. kimi tıkılmadan önce naylonlara sarıldılar..

ve sokaklara döküldüler.. karı beyazı örtüyü lekelemeye..karı beyazı körpeyi sulu kirli ıslak ve yapışkan hale getiremeye..

işte bunda sevmiyorum ben burada karı..

ayaklar yüzünden..

bunlar esas benim kardan keyif alamama nedenim..

1 Şubat 2010 Pazartesi

testlerfikirlertesadüflerimmimhepsibiarada

bi test var hani herkesin ecızgıposta kutusuna düşmüştür kesin..

iki psikolog çalışma yapmış ödül almış.. yetenekli ve donanımlı insanların kendi kendilerini yeteri kadar değerlendiremediği ve ister işte ilerleme ister.. zam isteme konularında yani hayatta başarı olarak gördüğümüz konularda hakettikleri yere gelemedikleri..

buna karşılık yeteneksiz ve eğitimsiz olanların kendilerini hep herşeyin en iyisinde hissettiklerini.. hep en iyiyi hakettikleri fikriyle taleplerini dayatıp direttikleri ve böylece yükseldiklerini haketmedikleri kadar iyi pozisyonlara geldikleri.. ortaya çıkmış..

 

bir de.. bu yeteneksiz olanların eğitilince kendilerinin aslında yeterli olmadıklarını az biraz farkedip daha da saldırgan bi ilerleme tutumuna kavuştukları hakkında sonuçlar yayınlanmış..

şimdi doğrudur yanlıştır demem..

“kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz..” demiş büyüklerimiz.. bi de.. “kişilerin zeka yetenek ve donanımları ile.. işgal ettikleri mevki ve işgal süresi ters orantılıdır “demiş mörfi..

ben büyüklerimize ve mörfiye zaten inanmıştım..

benim dikketimi çeken.. bu yazıyı yayınlayan paylaşan herkese gelen yorumların..

“kesinlikle .. evet katılıyorum.. doğrudur.. “şeklinde olması..

şimdi neden onay verirsiniz..

yeteneksiz ve eğitimsiz ya da eğitilse de yeteneksizliğini farketmiş grupta iseniz..

buna onay vermezsiniz.. di mi.. kızarsınız hatta..

tam donanımla gelp hayatta gelmesi gerektiği yere gelmediğini farkeden grupta iseniz.. o zaman evet diyebilirsiniz..

o zaman da sonuç şudur..

ortalıkta ne kadar çok yetenekli donanımlı eğitimli insan varmış.. da.. meğer.. peki nerde bu diğer grup.. toplum lke ve evren olarak başımızı derde sokan grup.. haketmediği yere gelip de.. zor görevlerin altından kalkamadığı için başımıza püsküllü dertler açan grup.. hiç ortada yoklar..

bunlar ayrıca övünmeyi çok sevdiklerine göre.. tüm sosyal gruplarda da pek aktif roller peşinde olduklarına.. gruptan gruba yorumdan yoruma koştuklarına göre..

hı??

nerdeler bu çalışmada.. itiraz ederlerse.. kim oldukları anlaşılır diye.. parmaklarının ucunda uzaklaştılar mı.. yoksa.. yetenekli ve hakettiği yere gelememiş kişi gibi mi davrandılar..

bence ikincisi.. evet kesinlikle haklı diyenler.. bence şaibeliler..=)..

ki zaten biliyorum bunu.. ne zaman iyi birşeyden bahsedilse ben zaten yorumlarının.. ne zaman kötü birşeyden bahsedilse ben asla diyenlerin çoğunlukta yaşadığı bi yerdeyiz ve zamanda.. =)..

yoksa ben vermediysem sen verdin oyu hesabına da gerek kalmazdı değil mi..

benim esas takıldığım test başka..

kişileri beşe ayırıyor..

salyangozlar.. idle yönetilenler.. eleştiriye.. “ben suçsuzum” ben yapmadım diye cevap verenler..

maymunlar.. arabeyinle yönetilenler.. eleştiriye “saldırı ve öfke ile cevap veren.. “sen yaptın.. suçlu sensin  ” cümlelerini kullananlar..

insanlar.. beynin sol ya da sağ tarafını kullanan ..eleştiri karşısında ille haklı çıkmaya çalışanlar “senin yüzünden oldu..sorun sende” diyenler..

gelişmiş insanlar.. hem sağ hem de sol beyinlerini kuşananlar..eleştiriye..sakinleştirme ve vicdan öğesini devereye sokarak cevap verenler..başkalarının varlığının farkındadır..”sen yapmasaydın ben de yapmazdım ..ve ben söylemiştim..” diyenler..

son grup.. holistik insan.. işte bu ilginç.. diğer dördü hep “egosunun” ağırlığı taşır ve sürüngen beyni kullanır.. her olayı kendi çıkarına göre.. var kalmayı sürdürme çabasına göre değerlendirirken.. bu grup.. egonun sınırını aşmıştır..bir bütünün parçası olduğunu farketmiş ve kendisi için iyinin evren için bütün için de iyi olduğunu ve aksini kabul etmiş durumdadır.. her eleştiriyi.. bir kendini yeniden değerlendirme ve geliştirme fırsatı  olarak görür ve sevinir.. kimseye kızmaz.. genellikle kimse eleştirmeden de olayları enine boyuna düşnür ve nedenini bulmaya çalışır.. kendine düşen hata payını illa ki bulur.. üstlenir.. “benim yüzümden.. ben izin verdim cümleleri kurar.. suçlu benim dermiş..”bu grup beyninin yüzde ellisini kullanırmış… evrendeki herşeyin anlaşılması mümkün kurallarla oluştuğuna inanırmış..bilincinin beynini yönettiğine inanır.. dürtülerine uymaz.. bilincinin kontrolünü geliştirirmiş.. bi de.. her eleştiriyle bilgisini bir daha deneyimlemiş olamnın tadını çıkarır.. ne varlıktan ne yokluktan yerinirmiş..hangi şart altında olursa olsun görevi olduğuna inandığı şeyi yaparmış..

 

 

iletişim ve eğitim tekiği olarak da.. ille bilimi ve bilim dilini kullanırmış..iknaya çalışır..zorlamaz.. ceza vermez..tehdit etmez..miş..

**********

hepimiz holistyikmiyiz..

bana cevap vermeyin.. ilk eleştiriye verdiğiniz cevabı not edin.. sonra gelin yazıyı bi daha okuyun..

**********

dikkat kablolara takılmayın..

**********

kanape kanapedir.. simge yüklemeyin.. yüklenmesine izin vermeyin..

**********

bu kanapenin ki kahverengi kadife gibi bir kumaşla kaplıdır.. büyüktür ruhsuzdur.. çekilince altından yatak çıkacaktır ama tekerleği yoktur çekilemez.. ve ortasındaki parça indirilince sehpa olur.. iki kişilik bardak yeri hazırdır.. ama iki.. kişi.. yoktur.. oturma sayısını bir anda bir desteye çıkarmıştır ama etrafta deste de yoktur.. işte böyle bir varoluşsal kanapedir..uyumsuzdur.. ruhsuzdur.. gereksizdir..

sakın bunu.. feysde ki kanape konusuyla karıştırmayın..

************

benjaminin etrafı sarıldı.. dümdüz dikildi ayağa.. etrafına sarılan kanapenin etrafından çıkan patlatması keyif ve bağımlılık veren pıt pıt baloncuklu malzeme..

kanape ve benjamin hoş bir ikili oldular.. bir üçüncü canlı ile.. ile .. trio da olabilirler.. ama olmama çabasının bir göstergei olarak düz çizgi ünlem vazifesi yapıyorlar..

************

hologram insanlar görürseniz.. iç güdülerinde bazen sürüngen tepkiler olduğunu.. arada içlerinden ilkel ego koruma hisleri çıkıverdiğini.. bunları düşündükleri için fazlasıyla utandıklarını ve dönüp kendilerine bir daha zarar verdiklerini.. geliştirmeden önce bazen tamamen yıkmamız da gerektiğini.. o yıkımın işte çok acılı ve kanlı olabildiğini.. şaşkın büyücünün büyüsü gibi.. sonuçta daha iyi insan yerine mutant bişey de çıkabileceğini de unutmayın..

bu bilimsel çalışmalar bu tip şeyleri yazmazlar genellikle rastlasalar da..

*******

birebir olmayan alıntımızı ekleyelm..ve karşı çıkalım..

“kar ısınabilen ve korunaklı yaşanını yine korunaklı evinde sürdürebilenler için yaşamın kavgasına ve kaosuna ve olağana bir aradır..”

değildir.. olağan eğer zaten olandışı olduysa.. ve ayrıca olağandışı da olağan yaşamımızsa.. kar bişeyi değiştirmez..

********

çıkartımlar kötüdür.. mümkünse hiç çıkartım yapmayalım..

bunu dedi demek ki.. demeyelim soruyla açalım..

ne demek istedin.. ne yapmak istedin diyelim.. en azında etrafta atalet varken böyle yapalım.. gıcığım..

*********

bir de birilerinin hatırını sormamız gerekiyorsa.. lütfen özen gösterelim.. iyi misin basit soru cümlesi.. geçiştirme amacıyla.. olmadık yer zaman mekanda sorulduğunda.. acıtabilir.. kişiyi kendi gözünde değer kaybına uğratabilir.. ya da soranı..

o yüzden tanıksız ve geniş zaman dilimlerinde soralım.. ardından da senin için yapabileceğim bir şey var mı diye ekleyelim..

gerekirse bi bk yapmayalım.. ama bunu böyle yapalım.. farkındayım seni görüyorum seni düşünüyorum anlamına gelen güzel ve kısa cümlelerle yerimizi belirtelim.. yangında kullanılmak üzere.. deyip çekici verelim..

ya da hiç bişey sormayalım.. farketmemiş gibi duralım..

“ama ben sordum ilgilendimo yanıt vermedi ”.. cümlesini gereğinde kullanabilmek için bişeyler yaptığımızda.. “baştansavma sahtekar” olduğumuzu unutmayalım..

***********

bişey daha vardı ama unuttum..

Follow my blog with Bloglovin